Suruç… Kısa Bir Analiz ve Sorumluluklarımız

Gazetemiz yazarlarından Cafer Çakmak’ın Gazetemizin 105.Sayısında yayınlanan ‘’Suruç ve sorumluluklarımız’’ başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

HABER MERKEZİ (24.08.2015)-Egemenlerin tarihinde soykırım, katliam yeni değil. T.C devleti bu realite üzerine kuruludur. Ermeni Soykırımı 20. Yüzyılın ilk büyük felaketi olarak tarihe kanla yazılırken soykırımı gerçekleştiren ittihatçı kadrolar Osmanlı’dan devir alınan devlet sürekliliğini kurdukları devletin kadrolarına taşıdı. Bugün yaşanan her katliam bu geleneğin devamıdır. 
Suruç katliamının adresi zulümkar IŞİD vahşet örgütü olsa da patenti ve imalatçısı ülkemiz muktedirleridir. Ortadoğu’da bölgesel devlet hülyalarıyla IŞİD’i devreye koyup pusatlandırarak sahaya süren, hamiliğini yapıp himayesini esirgemeyen, Ortadoğu’da katliamla ve vahşetle gün be gün yaşayan halkların başına IŞİD’İ musallat eden muktedirler ve emperyalist devletler PYD önderliğindeki Rojava Devrimi’ni geriletip yalnızlaştırmayı amaç ediniyorlar. Suruç katliamıyla Rojava Devrimi’ni sahiplenip enternasyonal sorumluluklarını yerine getirerek Kobané’nin savunmasında ve inşasında yer alan devrimcilere,  sosyalistlere gözdağı vermek, katliamla kitlelerde korku, tedirginlik ve panik yaratarak Kürtlerin yalnızlaştırılması hedefleniyordu. Demokratik-devrimci kitleler Suruç, şehitlerini görkemli cenaze törenleriyle sahiplenerek egemenlerin hevesini kursaklarında bıraktı. 
Suruç şehitleri devrimin şehitleridir. Yaşamlarının bağrında yüzlerini devrime dönen pırıl pırıl parlayan gencecik yürekler ezilenlerin tarihine adlarını altın harflerle yazdırdılar. “ Günler ağır günler ölüm haberiyle” yüklü olsa da umut ve özgürlük yürüyüşü dünden daha bir canlı ve diri. Korku bariyerlerini aşan kitleler adım adım özgürlüğe yürürler. 
Katliamın ardından iktidar erkânı sırıtık aymazlıkla payını örtmeye çalıştıysa da katliamda yaşamını yitirenlerin ailelerine taziyede bulunmayarak, Suruç’a gitmeyerek ve üstüne üstlük HDP’yi suçlayıp neden ölmediklerini söyleyip çarpıtmalarda bulunarak hangi tarafta durduğunu ayan beyan etti. Görünen saklanılanın yardımcısıdır. Çıplak gözle görünenler bazen manipülatif göstergeler olabilir ama bu hususta gerek iktidarın katliamın ardındaki tutumu gerekse de, hemen ardında Kandil’i bombalayıp sivilleri katletmesi ve cadı avı başlatarak esasta Kürt Ulusal Hareketi ( KUH )  başta olmak üzere demokrasi-devrim cephesine saldırı furyası başlatarak pozisyonunu gözler önüne serdi. 
KUH strateji ve taktiklerini Kürdistan’ın dört parçasının nesnelliği, güçler dengesi, fırsatlar ve kazanımlar, esas yönelimler ve ittifak kuvvetlerini baz alarak orta ve kısa vadede değişen politik tutumlar ve satranç hamlelerini analiz edip anda belirliyor. Andaki devrimci tutum ve politik-askeri taktik Rojava Devrimi’ni savunmak, pekiştirmek, inşa ederken bir yandan da devrimi Rojava ekseninde yayıp kurumsallaşarak konuşlanmaktır. PYD’nin IŞİD’i püskürtüp Cerablus’a dayanması Ortadoğu halklarınca sevinç ve coşkuyla karşılanırken muktedirlerin korkularını büyütmüştür. Sınırın boydan boya Kürtlerin denetiminde olması ihtimali ve bölgede IŞİD’e karşı can feda bir mücadeleyi sürdürüp bu vahşet örgütüne hezimet yarattıracak tek gücün Kürtler olması politikalarını suya düşürürken köşeye sıkıştığını da görerek hamle yapmaya itti. PYD’nin Cerablus’u da IŞİD’den kurtarıp Kobané ile Tel-Abyad arasında birleştirdiğinde, muktedirler IŞİD, El Nusra gibi fundamentalist örgütleri el altında beslemesinin, silah ve lojistik ekipman sunmasını, sınır geçişlerini yapmaması ve Rojava ile Kuzey Kürdistan sınırını fiilen ortadan kalkacağı gerçekliğiyle karşı karşıya kalacak. Kuvvetlerin ve dengelerin gün be gün aleyhine değişmesi muktedirleri politika değişikliğine götürdü. KUH tüm bileşenleriyle sahada güçlendi. Kandil’in bombalanması, birkaç amacı birlikte taşıyor: Muktedirlerin “çözüm” masasında elini güçlendirmek, PYD’nin ilerleyişini durdurmak, PKK ‘yi Barzani çizgisine ( şayet PKK, Barzani çizgisine evrilip hamiliğini tanırsa bölge olma hayalleri yeniden körüklenecek Kürtlerin demokratik hakları rehin olmaktan çıkıp tanınacak ) çekmek ve içeride kayganlaşan iktidar toprağını hamaset ve milliyetçilik rüzgarını estirip yeniden yerine oturtmayı hedefliyor. 
KUH’nin Kürdistan’ın dört parçasında savaş seviyesini yükseltip, dört cephede savaşması politik-askeri bağlamda hata olacağından tüm güçlerini Rojava Devriminin korunmasına, pekişmesine ve inşasına odaklandırması ve diğer parçalarda “sulh/çatışmasızlık” politikasıyla hedefi dar tutması ve kitlesel örgütlenmeyi derinleştirmesi ve demokrasi-devrim güçleriyle ittifak geliştirmesi, demokratik-devrimci sinerjiyi yaratması isabetli bir yönelimdir. İktidarın seçimler öncesinde kışkırtıcı saldırıları ve Kandil’in bombalanmasına karşılık düşük yoğunluklu savaşla sınırlı kalması bu realitenin politik taktiğidir. Bu, senin minderinde dövüşmeyeceğim, şartların benim için uygun olduğu zaman hamlemi yapacağım anlamına gelir. 
Demokrasi-devrim güçlerinin ve özelde de bizlerin sorumluluğumuzu ivedilikle yerine getirmemiz elzemdir. Kürt ulusunun/ halkının asli ve demokratik haklarını savunup kampanyalarla ve kitlesel eylemliklerle yükseltmek Kürt ulusunun Kendi Kaderini Tayin Hakkını ve eşit/imtiyazsız birliği bayraklaştırmak ve yaratıcı diyalektik yöntemlerle bilinen ve yeni araçlarla mücadele seviyesini gücümüz ve niteliğimiz oranında örgütsel görevlerimizin bilinciyle çıtayı yükseltmeliyiz. Rojava Devrimi, Türkiye-Kuzey Kürdistan devriminin de önünü açabilecek güçlü bir kazanımdır. Kürt ulusuyla/halkıyla yakın ilişkileri kurup örgütlemek için bu sert virajlarda yan yana durmak, onlarla birlikte mücadelenin her alanında, her siperinde omuz omuza durmak ancak sıkı bağlar kurdurup örgütlü güce dönüştürür.

 

Önceki İçerikKaçırma, tehdit ve işbirliği saldırısına karşı silahlanma ve önlem alma!
Sonraki İçerikKurdistan dişewite…