Sosyalist Meclisler; Geleceğimizi Şimdiden Örgütleyelim

Örgüt meselesinde bir mühendislik projesi yapma durumunda değiliz, içinden geçilen tarihsel koşullar da çok çeşitlilikler gösterecektir. Ancak yukarıda vurguladığımız mesele, kitlelerin bir özne haline getirilmesi meselesidir. Bilinç meselesini atlayan sürüleştirilmiş bir kitle psikolojisinden bahsediyor değiliz. Bir bilinçle buluşmayan proletarya ve kitle nesne durumunu aşamaz, dolayısıyla örgüt bilinçtir, roldür ve inisiyatiftir. Bu rol ve inisiyatif kitle ile birleştirilmek durumundadır. Elitler ve memurlar topluluğundan çıkmanın yolu da budur. Örgüt bir hünerli beyinler topluluğu değildir, baştan itibaren de böyle ele alınmamalıdır. Örgüt bir özgürleştirme eylemidir. Komünizme gidişte bu eserin bizzat yapıcısı olan kitlelerin öncüleştirilmesi işidir

HABER MERKEZİ(30.01.2018)-Örgüt, tarihsel koşullara göre şekillenen bir araçtır. Bu konuda başta gelen husus, aracın amaca uygun hale gelmesidir. Örgüt gelecek toplum tasavvurumuzun baştan itibaren dinamik bir embriyonu olmak durumundadır. Kısacası bir elitler, bir memurlar sistemini baştan itibaren aşmalıdır. Rolü, inisiyatifi ile tasavvur ettiğimiz gelecek toplumun bir silahı olarak baştan itibaren inşa edilmelidir. Zira stratejik bir silah olması bu anlama gelir. Evet, örgüt bir öncüler birliğidir. Fakat öncülük bir tekel kurma meselesi değildir. Bir itaatkârlar ve ümmet yaratma meselesi değildir. Bu noktada yön veren rehber ideoloji komünizmdir; özellikle de Büyük Proleter Kültür Devrimi’dir. Bunun başta gelen yönü, aktivistler ve kitlelerin komünizm için bilinçli seferber edilmesidir. Parti baştan itibaren bu ruhla örgütlenmelidir.  Araç amaç bütünlüğü baştan itibaren ciddiye alınmalıdır. Bu noktada konseyler, meclisler ve komünler biçimindeki örgütlenme son derece önemli bir husustur. Geleceğin proleter ve emekçiler devletinin örgütlenmesi bugünün örgüt biçimlenmelerini yönlendirmek durumundadır.  Gerek imparatorluklar gerekse de iç pazarların birleştirilmesini ifade eden kapitalist merkeziyetçilikten kopulmalıdır. Bizim gelecek devlet örgütlenmesinde temel hedefimiz yerel yönetim ve bölgesel yönetim çerçevesinde merkezileşmiş bir koordinasyon, dolayısıyla örgüt biçimimiz bu vaziyete uygun biçimlendirilmelidir. Bu açıdan meclisler, konseyler, komünler başta olmak üzere bilinçli ele alınmak durumundadır. Gerek kitleleri gerekse de onun öne çıkan güçlerini baştan itibaren etkin kılmak özneleştirmek için bu son derece gereklidir. Kitleler ve önderleri baştan itibaren devrimci inisiyatifi ele almıyorlarsa komünizm bir kenara atılmış demektir.  Örgüt meselesinde bir mühendislik projesi yapma durumunda değiliz, içinden geçilen tarihsel koşullar da çok çeşitlilikler gösterecektir. Ancak yukarıda vurguladığımız mesele, kitlelerin bir özne haline getirilmesi meselesidir. Bilinç meselesini atlayan sürüleştirilmiş bir kitle psikolojisinden bahsediyor değiliz. Bir bilinçle buluşmayan proletarya ve kitle nesne durumunu aşamaz, dolayısıyla örgüt bilinçtir, roldür ve inisiyatiftir. Bu rol ve inisiyatif kitle ile birleştirilmek durumundadır. Elitler ve memurlar topluluğundan çıkmanın yolu da budur. Örgüt bir hünerli beyinler topluluğu değildir, baştan itibaren de böyle ele alınmamalıdır. Örgüt bir özgürleştirme eylemidir. Komünizme gidişte bu eserin bizzat yapıcısı olan kitlelerin öncüleştirilmesi işidir. Sıkça haleflerden bahsederiz ancak onları öncüleştirme meselesini unutursak komünizm olmaz. Örgüt öncü devrimci komünarlar topluluğudur. Sovyetler böyleydi, halk meclisleri, Şangay Komünarları böyleydi. Kitleler bilinçle kaderlerini ellerine alamazlarsa bir tarihsel zorunluluk olarak hiyerarşiyi bilinçli bir şekilde kullanıp aşma perspektifine sahip olmazlarsa ne sosyalizm ne de komünizm kapısını açamazlar. Yani baştan itibaren tarihsel mecburiyetler bilinçli bir şekilde dönüştürülmelidir. Devletten devletsizliğe örgütten örgütsüzlüğe gidiştir komünizm ama aynı zamanda bu tarihsel zorunlulukları anlayan, kullanan bir yürüyüştür. Proletarya ve ezilenlerin büyük tarihsel inisiyatifini bu durum açığa çıkarır. Nitel inşa ve stratejik konumlanma komünist örgütlenmenin baştan itibaren ruhudur. Bu ruh BPKD’nin rehberliğini gerektirir. İşte burada biçimde örgütlenme meselesinde meclislerin, komünlerin, sovyetlerin önemi ortaya çıkar. Hem tabanın iradeleşmesi denetlemesi, görevlilerini bizzat tayin edip gerektiğinde geri çağırması açısında da bu örgütlenme biçimi amaca uygundur. Aksi halde örgüt bir yabancılaşma kürsüsüne dönüşür. Parti, devlet, örgütlenme bir tarihsel zorunluluk olarak kavranma yerine kutsandığında, araç amacı yer. Siyaset teoriyi yer. Bunların bilinçli ele alınması şarttır. Bilinçli ele almada kitlelerin rolünü öne çıkarmak için meclis ve komün örgütlenmeler amaca en uygun örgütlenmelerdir. Zorunlulukları yönetme mecburiyetini atlayamayız. Ancak bunları denetim dışı bir ayrıcalıklar ve imtiyazlar kürsüsüne dönüştüremeyiz. Yönetme meselesi bir tekel oluşturma meselesi değildir. Parti devletine karşı olanlar bugünden parti ile sınıfın birliği kitlelerle bütünlüğü meselesini ciddiyetle ele almalı, örgüt biçimlerini buna uygun inşa etmelidirler. Sloganlar bir laf meselesinin ötesinde bir kültürü, ideolojiyi ve teoriyi ifade etmelidir. Örneğin, “devrim kitlelerin eseridir” diyoruz. Kitleler örgütlenmiyor, yönetmiyorsa bu laf çok fazla bir mana ifade etmez. Kitleleri özneleştirmenin aracı olmayan bir örgütlenme biçimi, ayrıcalıklar yaratan bir kürsüye dönüşür. Örgütlenmede rehberlik etmesi gereken ana siyaset doğrudan katılımcı, doğrudan demokrasidir. Temsili demokrasi ya da kitleleri hiçleştiren iradeyi tekele almalar birer burjuva yönelimdir. Bu açıdan örgütlenme işi baştan itibaren doğrudan katılımcılık ruhuyla ele alınmalıdır. Devrime sarılmanın halka hizmet etmenin yolu budur. Komünistlerin tecrübelerinin özetlediği de budur. Lenin’in işçi köylü asker Sovyetler fikrinin, Marks’ın, Mao’nun komün fikrinin ruhu da buydu. Kitleleri dışlayan burjuva cumhuriyet fikrine tamamıyla karşıydılar. Bu noktada Sosyalist Meclisler Federasyonu tarihsel olarak ileriye atılmış büyük bir adımdır. Yöre ve bölge iradelerine dayanarak bu merkezileşme sisteminde yöre ve bölgelerin iradeleri işlevseldir, görevlileri çekmeye yenilerini belirlemeye muktedirdir. Demokrasi temelinde merkezileşmenin içeriği budur. Kitleleri basit bir oy deposu olarak görmeyip denetlemenin öznesi haline getirmenin yolu budur. Şimdiden bu kültür halinden diriltilmeden bir kişiliğe dönüştürülmeden sınıfsız, sömürüsüz gelecek laf olmaktan öteye gidemez. Devlete bağlı bir yurttaşlar topluluğu değiliz. Görevi biçimsel burjuva hukukla devlete itaat olan bir kültürü bugünden yıkmak durumundayız. Araçlarımız amaca uygun olmalıdır. Sovyet ve komün perspektifini bugünkü örgütlenmemizin rehberliğine oturtmak durumundayız. Aksi halde olacak olan bellidir. Bürokrasi, ayrıcalıklı yeni burjuva karargâhlar. Prensip öncü ile birleşmiş kitlelere yönetimi yaymaktır. Kitleleri dışlayan bir emir komuta işleyişini ve hiyerarşisini aşmak yönetmeyi basitleştirmek, kitleleri yönetir hale getirmektir. Gelecek proletarya ve emekçilerin devletinin ve onun bir parçası olarak partinin ele alınmasında bu perspektifle ele alınmalıdır. Burada önderliğin rolünü atlıyor değiliz. Burada dikkat çekmek istediğimiz partinin kitlelerle birleştirilme meselesidir. Bu tamamıyla bilimsel iknaa kitlelerin komünist öncüyle birleştirilmesidir. İşte bu noktada meclis örgütlenmeleri en uygun örgütlenme araçlarıdır. Evet kitleler tümü aynı anda aynı seviyede bilinçlenemezler, öncüleşemezler. Burada bir dengesizlik vardır, bu tamamen diyalektiktir. Bazıları bazı tarihsel avantajlar ve fırsatlardan ötürü daha önceden doğru bir bilinçle birleşirler, bazıları ortada bazıları geride kalır. Bu her zaman böyledir. Bundan ötürü önderlik vazgeçilemez bir meseledir, ortadakilerini ilerletmek, geridekileri kazanmak için şarttır. Ama bu şartı kitleleri nesneleştiren bir önderlik fetişizmine dönüştürmemek de daha büyük bir şarttır. Meclisler ve komünler örgütlenmesi kitleyi nesne durumundan çıkartma, kitleleri bilinçli önderlikle birleştirmede elverişli bir araçtır. Mesele şudur: kitleler yönetime ilelebet mecbur bırakılacak ya da bu kitleler önderleşecek midir? Görevi sempatizan ve taraftar olmanın ötesine geçmeyecek bir bürokratik ve mekanizma ve ordu sistemi içerisinde kalmaya mahkûm bir durum mu olacak, ya da görevlerde farklı olsa da insanlar devrim ve komünizmin özne ve bilinçli yürüme haline mi getirilecek?  Ana mesele şudur: kitlelerin rolünü sıradanlaştıran hiçbir örgüt biçimi gerçek anlamda amaca hizmet etmez. Biz popülist bir kitle anlayışına sahip değiliz. Burada bahsettiğimiz bilinçli kitlelerdir. Kitleler bu bilinçle birleşebilirler. Çıkarları itibarıyla devrim ve sosyalizme meyillidirler. Evet, bu bilinç bizzat onları tecrübeleri üzerinden eğitme görevini öncüye yükler. Ama öncü “komuta benim, bunlar izleyicidir” diyemez. Görevi, onları komuta eder hale getirmektir. Bu açıdan da meclis, komün, Sovyet örgütlenmeleri ihtiyaçtır. Üniter merkezi devlet ya da burjuva parlamenter temsiliyet bizim anlayışımızın ruhuna tamı tamına terstir. Niyet ne olursa olsun bu ideolojik kültürel anlayış tekçiliğe götürür. Doğanın, toplumun bir çelişkiler yumağı olduğu anlaşılmalıdır. O zaman bunların farklılıkları atlayan bir toplum mühendisliğiyle ele alınması her şekilde gericiliğe götüreceği anlaşılmalıdır.

 Biz devlet için devlet, örgüt için örgüt değil, komünizm için dünyayı değiştirme eyleminin savaşçılarıyız. Bu anlamıyla söz, karar ve yetkinin doğrudan emekçilerin verildiği bir yürüyüşçüleriyiz. Bu içleştirilmeden ataerkil, cinsiyetçi, ezilenleri ötekileştirici, komünalizm karşıtı bir hiyerarşinin esiri olmaktan, ulusçu, dinci olmaktan kurtulamayız. İşte bu açıdan da meclis, komün, Sovyet örgütlenme biçimi hayati önemdedir. Komünist örgütlenme teknik bir yön barındırsa da komünistler açısından özel bir uzmanlık şeklinde kavranamaz. Önce kızıl dememizin nedeni budur. Yani örgütlenmeye komünizm rehberlik etmeli, baştan itibaren böyle ele alınmalıdır.

 Bu şu demektir, komünist örgüt, komünist ideoloji ve siyasetin kumanda ettiği, bu kültürle ele alındığı bir yürüyüş olmalıdır. İmtiyazı ayrıcalığı basit dar grupsal rekabet ve çıkarları aşmanın yolu budur. BPKD’nin ruhu budur. Komünizme yürümenin silahı olarak örgüt budur. Baştan itibaren gerici eski egemen sınıf mekanizmasını parçalama ruhuna sahip olmayan bir örgüt beyanı ne olursa olsun eski çerçevenin dışına çıkamaz. Çıkmak isteyen baştan itibaren komünizmle birleşmiş kitleler meselesini ciddiye alır. Almayanın geleceği yoktur. İşte bu açıdan da meclis, komün ve Sovyet örgütlenmesi baştan itibaren hayatidir. Komünist önderlik bunun için vardır. Yoksa beylik ve hanım ağalık taslamak için değil. Komünist ideoloji, teori ve siyasetin uygulanması, strateji ve taktiğin uygulanması yine baştan itibaren kitlelerin gücünün bilinçli olarak örgütlendirilmesini gerektirir. Bunu dışlayan uzman bürokratik mekanizma anlayışları, kitleleri sürüleştirir. Bu işi kitleler yapamaz anlayışı devrimci saflarda fazlasıyla mevcuttur. Bundan ötürü onlar örgüt dışı tutulmakta, hiçleştirilmekte ve böylelikle devrimde hiçleştirilmektedir. Bu açıdan, sosyalist meclisler federasyonuna yön veren diri bir ruhtur, devrimci bir ruhtur. Elbette hiçbir örgüt biçimi tek başına kutsallaştırıyor değiliz, tarihsel koşullara bağlı olarak binlerce şekil alabilecek bu örgüt biçimlerinin proleter enternasyonalist ve komünist bir ruhla ele almak şarttır. Burada merkezileştirilmesi gereken koordinasyon temelde kolektif iradedir. Bu derin sosyolojik kavrayışı gerektirir. Sosyolojisiz siyaset ve örgüt olmaz. Her bir yerde somut durum, sosyal gerçeklerle ilişkisi içinde ele almalı, sosyalist bir halk hareketi yaratılmalıdır. Parti bunun efendisi değil sadece parçasıdır. Marksist komün ruhunun özü budur. Toplumsallaşma onun başlıca özelliğidir. Burada bahsettiğimiz toplumsallaşma proletarya ve emekçilerin kontrolündeki bir toplumsallaşmadır. Bu çizgiyi atlayan bir kamusallık kendi başına ulvi bir şey değildir. Bir sosyalist kamusallık çerçevesi örgütlenmede de bir kamusallık gerektirir. Meclisler bu çerçevede önemli adımlardır. Komünistler ne hazır burjuva devlet mekanizmasını ne de onun örgüt biçimlerini tekrar edemezler, onları parçalama dışına çıkma var olma felsefesinin temelidir. Biçimsel burjuva mekanizmalarda bir demokratik merkeziyetçilik bir program bir haklar ve görevler meselesini ifade ederler. Peki, bunlardan temel ayrım noktaları nelerdir. Birincisi, komünist dünya perspektifidir, ikincisi bu çerçevede kitleleri komünizm yürüyüşünün özneleri kılmaktır. Örgüt biçimlerimiz buna uygun olmalıdır. Basit bir idare meselesi değil, burada bir amaç meselesi vardır, amacı gerçekleştirmede bir yürüyüş stratejisi vardır. Burjuva toplumlarda kitleleri zincirleyen önemli sebeplerin bilincindeyiz. Komünist yürüyüşte bir vekiller sistemi biçimindeki örgütler değil, toplumsal koşulların sınırladığı kitlelerin zincirlerini kırarak kaderlerini ellerine alacakları bir yürüyüş stratejisinin örgüt şekillerine nasıl çıkabiliriz diye sorduğumuzda, burada tüm burjuva konseptlerden kopmuş bir komünist örgütlenme biçiminin yolu aralanmış olacaktır. Bunun için her şey parti için diyemeyiz, ana halka devrimdir, tabi ona yön verecek olan komünist çizgidir. Örgüt bunun hizmetindedir. Böyle baktığımızda yine, meclis ve komün örgütlenmelerin önemi öne çıkmaktadır. Muhafazakâr geleneksel statükodan çıkamayanlar parti ve önderlik adına kitleleri hiçselleştirmekte, yönetim dışında tutmakta dolayısıyla eski geleneksel sınırların içinde dolanıp durmaktadırlar. Komünizm biçim olarak da emekçilerin saflarına götürülmedikçe tüm örgüt biçimleri bu amaca hizmet etmedikçe, asalaklar toplumundan kurtulamayız, ezilenleri yarattıkları ürünlerinin kontrolcüsü haline getiremeyiz. Bu imkânsız mıdır? Hayır. Komünizm imkânsız değil, bugünden uygulanması gereken diri bir ideolojidir. Yani sadece içerik olarak değil biçim olarak da kopma durumundaysak şimdiden örgüt biçimimizi inşa etmek durumundayız. Proletarya ve emekçilerin devleti nedir, proletarya ve emekçiler adına onların yetkilerini devralmış bir parti devleti mi, proletarya ve emekçilerin devleti nedir? Onların yetkilerini devralmış bir imtiyazlar topluluğu mu, hayır bunların hiçbiri. Örgütlenmiş egemen güç olarak proletarya ve emekçilerin bizzat devleti yönetir durumda olması, örgütünün de bu amaca göre şekillenmesi temel yönelimdir.

Tarihsel tecrübelerimiz öğreticidir!

Komün, merkezi imparatorlukların anti tezi olarak yerelden merkezileşmiş bir koordinasyon olarak kitlelerin yönetim organları olarak doğmuştu. Sovyetlerde çarlığa karşı yine aynı çerçevede formüle edilmişti. BPKD’nin iktidar organları olarak Şangay Komünü’nün ruhu da buydu. Tüm buralarda nasıl bir devlet ve örgütlenme meselesini yönlendiren temel yönelim açıktır. Bu açıdan da bakıldığında şimdide sosyalist meclisler ve komünler biçiminde örgütlenmenin önemi ortaya çıkmaktadır. Kendi tecrübelerimizde öğreticidir. Bir iki belediyedeki yerel yönetim tecrübemiz bugün çok büyük bir tarihsel rol içermektedir ve kitleler içerisinde yankısını bulmaktadır. Kitleleri doğrudan yönetir kılan bu tarihsel tecrübe büyük bir umut da yaratmaktadır. Son derece elverişsiz koşullara rağmen bu çizgi örgütlenme biçimi, kitlelere büyük cesaret vermektedir, harekete geçirmektedir. Gezi dersleri de öğreticidir. Gezi Haziran ayaklanmasının en önemli dersi yöneten kitle inisiyatifiydi. Aşağılanan baldırı çıplaklar toplumun nasıl yönetilebileceğini gösterdiler. Eşitlik ve özgürlük için nasıl organize olabileceğini anlattılar. Ezilenlerin nasıl ötekileştirilmeden sosyalist bir üst kültürde birleştirilebileceğini tekleştirmenin aşılarak komünalizmi nasıl bayraklaştırılabileceğini anlattılar. Tüm geleneksel mücadele ve örgüt çizgilerini aşarak örgütü kitlelerin hizmetinde bir araç olarak yürüdüler. Ve tarihin seyrini böyle değiştirebileceğimizi kavrattılar. Kitlelere birleştirmenin yolunu da öğrettiler. İşte bu tecrübede kadın, gençlik, köylü, işçi, LGBTİ’liler, öğrencilerin örgütlenmelerinde meclisler fikrini anlatmak durumundadır. Düşüncelerimizi nesnel gerçekle birleştirme noktasında tüm bunlar öğrenilmesi gereken önemli tecrübelerdir. Zira radikal demokrasi, egemen sistem içerisinde demokratik özerklik yanılsamalarına rağmen, Kürt ulusal kurtuluş hareketinin Rojava deneyimleri de hesaba katılması gereken bir tecrübedir. Kantonlar, konfederal yönetim öyle yabana atılır bir düşünce değildir. Eleştirilerimizin yanı sıra toplumun farklılıklarını bir amaç doğrultusunda koordine edilip birleştirilmesi doğrultusunda burada da öz yönetim, öz savunma ihtiyacının önemi çıkmaktadır. Bu da aynı zamanda meclisler biçiminde örgütlenmenin önemini belirtmektedir. Kısacası öncünün örgütlenmesi bir elitist guruplar örgütlenmesi değildir. Bu örgütlenmede toplum tarafından toplumu denetleyen bir anlayış yoktur, toplum adına kıymeti kendinden menkul bir toplum denetleyiciliği yoktur, toplumun gücünün örgütlenmesi vardır. Kitlelerin siyasal kurtuluşunun bir örgütlenme biçimi vardır. İşte bu kitleleri nesneleştiren, eski, gerici, bürokratik mekanizmaları aşma, kitleleri kendi edinimlerinin efendisi haline getirme yoludur. İşte buradaki devlet ve örgüt devleti aşan bir devlettir. Emekçilerin varoluş koşullarını denetleyen değiştiren bir mekanizmadır. Bu ideolojik formasyon açısından da bakıldığında meclisler fikrinin önemi ortaya çıkmaktadır. Toplumsallaşmış insana gidecek koşulların yaratılması çerçevesinde meclisler fikrinin değeri anlaşılmalıdır. Üstün olmak isteyen bir örgütlenme değil, tüm üstünlükleri yok edecek bir amaca bağlı bir örgütleme sistemi çerçevesinde bakıldığında, yine meclisler fikrinin ciddiyeti ortaya çıkar Kaypakkaya’ya bakalım, nasıl bir devlet anlayışı savunuyordu, yerel, yerinde yönetim ve yaygın bölgesel özerklik şeklinde koordine edilmiş bir merkezileşmeyi düşünüyordu. Yani klasik modern, üniter devlet fikrinden ve örgüt anlayışından bir köklü kopuşu anlatıyordu.

Sosyalist meclisler fikrini önemseyelim, yayalım, örgütleyelim ve her alanda tesis edelim.

 

Önceki İçerikKHK’ler, Erdoğan/AKP İktidarının Yeni Saldırı Dalgasıdır!
Sonraki İçerikEnternasyonal Proletaryanın Deneyimlerinde Kadın!