Referandumda faşist anayasanın tek adam sultasına HAYIR

Referandumda Evet çıkması olağan koşullarda mümkün görülmemektedir. Ancak geçen genel seçimler sürecinin gösterdiği gibi, Saray-AKP iktidarı seçimlerden istediği sonuçları çıkarmak için her türlü kirli yönteme, komplo, provokasyon ve hatta açık katliamlara başvurmaktan sakınmamaktadır. Dolayısıyla referandum sonuçlarını lehine çevirip EVET çıkarmak için her türlü kirli yol yönteme başvuracak, kitleleri manipüle ederek sonuçları lehine çevirmeye çalışacaktır. Ki, komplo, provokasyon ve hatta bombalar patlatıp suikastlar devreye sokmazsa, diğer seçim hileleriyle Evet çıkarması son derece zor görünmektedir. Hayır çıkması durumunda ise, Saray-AKP iktidarı hempalarıyla birlikte gerekli yanıtı almış olacak ve Saray faşizmine dur diyen yeni bir siyasi sürecin kapısı aralanmış, erken seçimlerle yeni bir döneme girilmiş olacaktır. Elbette bu dönemin demokratik veya ilerici olması tasavvur edilemez ancak tek adam sultasıyla derinleştirilmek istenen ekçi tek adam diktatörlüğü dönemi de olmayacaktır. Devrimci halk kitleleri ve geniş demokratik muhalefet tek adam faşizmine dur diyerek ciddi bir moral, öz güven, kazanım elde etmiş olacaktır. Bu, proleter devrimci hareket ve sınıf mücadelesi açısından kötü değil, iyidir. O halde referandumda HAYIR çıkarmak için kollar sıvanmalı, hayır cephesi toplumdaki potansiyel bileşenleriyle buluşturulmalıdır!

HABER MERKEZİ (240-02-2017)- Referandumda faşist anayasanın tek adam sultası tekçiliğiyle tahkim edilmesine HAYIR?

Anayasada 18 maddelik değişikliğin yapılması meclisten geçirildikten sonra şimdi referanduma götürülerek planlanan gerici süreç halka onaylatılarak tamamlanmak isteniyor. Daha açık ifadeyle sivil darbenin uyguladığı açık faşizm ‘’anayasa değişikliği’’ kılıfıyla referandumda kitlelere onaylatılıp meşrulaştırılmak isteniyor. Tamamlanmak istenen anayasa değişikliği süreci faşizmin anayasada tarif edilerek meşrulaştırılması olmakla birlikte, aynı zamanda bir sistem değişikliğidir ki, bunun özü fiilen uygulanan başkanlık sisteminin köşe taşlarının oturtularak faşizmi peçeleyen parlamenter sistemden açık faşizmden sakınmayan başkanlık sistemine geçişin anayasal zemine kavuşturulması anlamına gelmektedir. Bu süreçle, tek adam sultası altında hukuksuzluk denizinde keyfiyetle uygulanan faşist diktatörlüğün ve her türden pervasız baskının uygulandığı despotik yönetimin önündeki her türlü burjuva muhalefet pürüzü esasta temizlenmiş, aynı kulvardaki eleştiriler etkisizleştirilerek burjuva hasım cephe boşa düşürülmüş ve başbakan Davutoğlu’nun görevden alınması örneğindekinden daha etkin biçimde tüm yetkiler ilgili kişiye teslim edilmiş ve güçler ayrılığı ortadan kaldırılarak tek adama emanet edilmiş olacaktır… En önemlisi de referandumda halkın desteğinin alınmasıyla devrimci halk kitlelerinin demokratik muhalefet ve devrimci mücadelesinin bastırılması için her türlü katliam ve baskı politikaları anayasal düzeyde yasal dayanağa kavuşturulmuş olarak tek adam diktatörlüğü ilan edilmiş olacaktır… Özcesi anayasa değişikliğiyle getirilmek istenen ucube sistem tek adamın mutlak otoritesine dayalı salt faşist bir sistem olarak göstermelik de olsa bir tek demokratik nüve barındırmayan ırkçı-tekçi açık faşist bir sistemdir. Getirilmek istenen bu sistem, tek adama bağlı parti devletini veya tek adam devlet sistemini inşa ederek burjuva kikler arasındaki muhalefeti dahi sınırlayarak kuşa çeviren, burjuva partilerin varlığını anlamsızlaştıran bir sistem olduğu gibi, her türlü muhalefet ve eleştiriden muaf kalmayı öngören koyu faşizm sistemidir… Yapılan anayasa değişikliğiyle getirilmek istenen bu ucube çağdışı sistem ve sonuçları hakkında oldukça uzun değerlendirmeler yapmak mümkün. Fakat söz konusu değişiklik veya getirilmek istenen sistemin faşist özü ve tek adam otoritesini mutlak kılan niteliği çıplak biçimde ortada olduğu için üzerinde ayrıntılı durmanın gereği yoktur. Yazı konumuz esasta bu anayasa değişikliği karşısında tavrımızın ne olması gerektiğidir. Dolayısıyla bu konu üzerinde durmayı daha faydalı buluyoruz.

Devrimci ve demokratik cephede genel eğilim ve tavrın HAYIR taktiği biçiminde netleştiği söylenebilir. İçinden geçilen ve faşizmin devlet politikası olarak anayasal zeminde meşrulaştırılması için planlanan süreçte doğru siyasetin hayır taktiği olduğu da ekleyelim. Cılız da olsa BOYKOT tavrı da bu cephede mevcuttur. Devrimci hareketin önünde referanduma anlam yükleyen anayasa değişikliği ile faşizmin tek adam mutlak sultası niteliğinde derinleştirilmesi, bu faşizmin halka onaylatılarak kitle tabanı niteliğinde meşrulaştırılması ve anayasal hukuk güvencesine kavuşturulması gibi bir süreç durmaktadır. Devrimci hareket ya ‘’burjuva anayasası benim sorunum değil, burjuvazinin sorunudur’’ diyerek faşizmin nitel derinleşmesi sürecine kayıtsız kalarak tarihsel rol ve misyonuna ter davranacaktır ya da sorumlu bir siyaset ve doğru taktik politika güderek faşizmin bu nitel sıçrama yönelimine bent olmaya-bent oluşturmaya çalışacaktır. Dolayısıyla benimsememiz gereken strateji de, ilke de, taktik siyaset de hem somut durum ve sorunda hem de stratejik yönelim ve hedefler açısından halkın ve devrimin lehine, karşı-devrimin aleyhine olmak durumundadır. O halde ‘’ben stratejik ve ilkesel tavır alırım, somut siyaset ve taktikle ilgilenmem, sonucun kimler ya da hangi sınıflar yararına olduğu da önemli değildir’’ diyemeyiz. Uygulayacağımız siyaset ve tavırda bu sonuçları gözetmek durumundayız. Örneğin referandumda stratejik tavır olarak BOYKOT derim ama boykot tavrının fiili olarak Saray iktidarının amaçlarına hizmet etmesi benim için önemli değildir’’ diyemez proleter devrimci siyaset. Ki, fiili olarak da olsa faşizmin amaçlarına hizmet eden devrimci bir stratejinin izah edilmesi de son derece zordur… 

Elbette boykot tavrı tamamen temelsiz bir tavır değildir. Boykot da HAYIR da bir siyaset, bir taktiktir. İkisinden hangisinin benimseneceği tamamen somut durum ve genel devrimci çıkarlar açısından belirlenir. Kuşkusuz ki, iki taktikten biri doğru diğeri yanlıştır. Günümüz gelişmeleri ve somut durum açısından bakıldığında HAYIR demek daha doğru ve rasyonel bir tavırdır. Üstelik proleter devrimci strateji ve ilkeler açısından da sorunlu bir tarafı yoktur. Bilakis, somutta derinleştirilmek istenen faşizmin karşısına engellerin çıkarılması veya söz konusu faşist sürecin sabote edilmesi anlamında HAYIR tavrı demokratik olduğu gibi, faşizmin derinleşme yönelimini sabote etmeyi başarmakla tam bir demokratik kazanım tavrıdır. Boykot tavrı esas tartışmamız değildir, zira boykot tavrı cılızdır. Daha öncelikli tartışma veya görev HAYIR’ı geniş toplumsal tabana ulaştırma ve bunun için de HAYIR tavrımızı doğru gerekçelendirerek tabanımıza izah etme sorunudur. Elbette kazanılması ve HAYIR cephesinde birleştirilmesi gerekmektedir. Hayır cephesinin bir tek oyu heba edilmemeli, bir tek oyla da ola HAYIR cephesi zayıflatılmamalıdır. Ki bundaki zayıflama EVET cephesinin işine yarayacaktır. Bu anlamda cılız da olsa Boykot tavrının kazanılarak HAYIR cephesine katılması önemlidir. Görevdir!

***

Üzerinde değişiklik yapılan mevcut anayasa 1980 AFC’sinin ürünü faşist bir anayasadır. Dolayısıyla yüzeysel ve mekanik bakış açısıyla yaklaşıldığında bu anayasa değişikliğine karşı çıkmanın-değişikliğe hayır demenin yanlış olduğu söylenebilir ya da ”anayasa değişikliğine hayır demek 80 AFC’si anayasasını savunmaktır” şeklindeki demagoji yürütülebilir. Elbette faşist anayasanın veya burjuva sınıflar anayasasının demokratikleştirilmesi ya da iyileştirilmesi şeklindeki her türlü ilerlemeyi benimser, daha da ötesi bu anayasaların radikal biçimde tasfiye edilmesinden yana oluruz. Bu anlamda burjuva sınıflar faşist anayasasının ileri doğu veya demokratik nitelikte değiştirilmesini benimseriz. Fakat yapılan mevcut değişiklik darbe anayasasının demokratikleştirilmesi, aşırı uçlarının törpülenerek iyileştirmesi, AFC’den aldığı özün değiştirilmesi vb vs niteliğinde olmayıp, tersine 80 AFC’sinin faşist ana yasasını tek adam sultasıyla daha da katı ve açık faşizmin anayasal hukuka kavuşturulması muhtevasındadır. Bizler 80 anayasasının değiştirilmesini, esasta da kökten ortadan kaldırılmasını isteriz. Özünde karşı çıktığımız şey 80 anayasasının değiştirilmesi değil, bunun değiştirilmesi kılıfı altında ırkçı faşist tekçiliğin tek adam tekçiliğiyle tahkim edilen bir anayasayla daha ağır nitelikte faşist bir sistemin tesis edilmesidir. Dolayısıyla bu anayasa değişikliğine bu anlamda HAYIR demek doğruyken, yürütülen demagojilerin de değersiz olduğu açıktır. Açıktır çünkü mevcut faşist anayasanın tek adam sultasına dönüştürülmesi biçiminde yapılan değişikliğin faşizmi derinleştirerek anayasal zemine kavuşturulmasını sağlamaktadır. Dahası, mevcut anayasa değişikliğine HAYIR demek faşizmin anayasal zemine oturtulmasına karşı çıkan bir tavır olarak anlamlı olduğu gibi, asla 80 AFC anayasasını benimsemek anlamına da gelmez. Bizler burjuva hakim sınıfların en ”demokratik” anayasası da dahil, her türlü anayasa ve sistemlerine ilkesel olarak karşı çıkar reddederiz. Bizlerin burjuva anayasalardan birinden diğerini tercih etme ya da burjuva anayasalar arasında kötünün iyisini tercih etme tavrımız ilkesel olarak söz konusu olamaz. Stratejik politika ve tavrımız öz olarak budur. Stratejik politika olarak bilumum gerici sınıfların her türlü egemenliği ve anayasasına karşı çıkar kararlı bir mücadele yürütürüz. Burjuva sınıflar anayasasına karşı Sosyalist anayasayı savunur propaganda ederiz. Bunda bir sorun yoktur. 

Ancak taktik siyaset veya somut sorunda bizlerin tavrı rasyonel biçimlenmek durumundadır. Taktik siyasetin stratejik siyasete uygun olması, ona hizmet etmesi elbette şarttır. Bu taktik siyasetin somut meselede biçimlenmesi, somut saldırı veya gerici gelişmenin püskürtülmesi görevine uygun şekillenmesi zorunludur. Dolayısıyla da somut-taktik siyasetimiz gündemde olan somut tehdit ve tehlikenin savuşturulmasını konu edinmeli, bu görevle biçimlenmelidir. Daha da açığı, bu gün köklü temelde tırmandırılan, derinleştirilen ve daha da ağırlaştırılan faşizmin veya her türden faşist gelişmenin engellenmesi ve bu faşist gelişmeye karşı mücadele zemininde taktik siyasetimiz HAYIR olarak şekillenmek durumundadır. Yani, anayasadaki mevcut değişiklikle getirilmek istenen tek adam sultası atındaki açık faşizm ve bu faşizmin anayasal hukuka bağlanarak meşrulaştırılmasına karşı çıkıp anayasa değişikliğine HAYIR demek bir taktiktir, somut siyaset sorunudur. Bu siyaset doğrudur, taktik siyasettir, burjuva sınıflar anayasasına karşı stratejik tavrımızdan başkadır ama bağımsız da değildir. Bağımsız değildir çünkü Hayır tavrı burjuva sınıflara karşı yürütülen sınıf mücadelesinde ileriye doğru bir tavır olup sınıf mücadelesine hizmet emektedir. Dolayısıyla somut-taktik siyasetimizin HAYIR olması isabetlidir.

Dahası, HAYIR cephesinin geliştirilerek geniş toplumsal bileşenlerle buluşturulması da somut siyasetimizin önemli bir görevi olmak durumundadır. Derinleştirilmek veya halkoylamasıyla kitlelere onaylatılıp anayasal zeminde meşrulaştırılmak istenen tek adam sultası açık faşizminin somut yöneliminin engellenmesi ancak HAYIR cephesinin geliştirilmesiyle mümkündür. Şüphesiz ki, bu HAYIR tavrı faşizmi yıkıp demokratik bir iktidar getirme iddiasına sahip değildir, olamaz da. Ancak faşizmin tek adam sultası olarak anayasayla yasallaştırılıp pekiştirilmesini engelleyebilecek bir tavır işlevi görebilir. Ki, HAYIR tavrının en ileri iddia ve işlevi budur fakat bu da küçümsenecek bir rol-görev değildir. Daha karanlık ve daha ağır faşizm şartlarının engellenmesi için HAYIR demek anlamlıdır. Eğer hayır tavrına bu anlamı veremeyeceksek o halde demokratik mücadele ve kazanımlar uğruna mücadeleye de anlam vermemeli, veremeyiz ve bu mücadeleyi de es geçmeliyiz…   

HAYIR tavrı devrimci siyaset ve tavrın bir parçası ya da gereğidir. Referandumda hangi kaygı ve saiklarla Hayır dememiz gerektiğini öz olarak açıkladık. Bu saiklar bizlerin hayır tavrı ile burjuva klik ve partilerin Hayır tavrı arasında keskin ve derin bir nitel fark olduğunu gösterir. Evet CHP vb devletçi, milliyetçi, ulusalcı tüm tekçi burjuva düzen partileri ve çevreleri de hayır demektedirler. Fakat bu çevrelerin Hayır tavrı mevcut anayasanın tekçi faşist özü üzerinde nitelenmekte ve mevcut düzenin savunusu üzerinde biçimlemektedir. Dolayısıyla bu çevrelerin hayır tavrı biçimde pozitif rol gösterse de özünde tekçi faşist anayasa ve faşist düzenin savunusuyla anlam kazanmaktadır ve bu bakımdan bizlerin HAYIR tavrıyla ayrışmaktadır. Bunarın hayır tavrı demokratik ya da ileriye dönük bir tavır olmayıp, burjuva iktidar dalaşı veya iktidar pastası üzerine yürütülen dalaşan ibarettir. 

İktidardakiler başta olmak üzere diğer burjuva hakim sınıfların Evetçi kesimleri ise tek adam sultası altında faşizmin anayasal meşruiyete kavuşturulması uğruna gerçekleştirmek istedikleri anayasa değişikliğini demokratikleşme, 80 darbesi anayasasını değiştirerek iyileştirme demagojisi yapmakta, böylece amaçlarına ulaşmaya çalışmaktadırlar. Fakat gerçekleştirmek istedikleri değişiklikle bir tek iyileşme, ilerleme ve demokratikleşme unsuru gösterememektedirler. Bilakis faşist diktatörlüğü tek adam sultası altıda derinleştirerek anayasal meşruiyete oturtma amaçlarını 80 AFC anayasasına karşı çıkma demagojisi ile kılıflamaya alışmaktadırlar. Dolayısıyla yaptıkları tüm demagojiye karşın bu değişikliği topluma kolayca kabul ettiremeyecekleri açıktır. Bundandır ki, anayasa değişikliğine HAYIR diyenleri terörist veya terör örgütleriyle bir gösterip manipülasyonla amaçlarına ulaşmaya çalışmaktadırlar. Ki, bu kirli demagoji ve saldırıların referandum kampanyaları aşamasında daha keskin saldırılar biçiminde süreceği ve hatta komplo, provokasyon, katliam gibi kirli metotlara başvurmaları da olasıdır, beklenmelidir.

Referandumda Evet çıkması olağan koşullarda mümkün görülmemektedir. Ancak geçen genel seçimler sürecinin gösterdiği gibi, Saray-AKP iktidarı seçimlerden istediği sonuçları çıkarmak için her türlü kirli yönteme, komplo, provokasyon ve hatta açık katliamlara başvurmaktan sakınmamaktadır. Dolayısıyla referandum sonuçlarını lehine çevirip EVET çıkarmak için her türlü kirli yol yönteme başvuracak, kitleleri manipüle ederek sonuçları lehine çevirmeye çalışacaktır. Ki, komplo, provokasyon ve hatta bombalar patlatıp suikastlar devreye sokmazsa, diğer seçim hileleriyle Evet çıkarması son derece zor görünmektedir. Hayır çıkması durumunda ise, Saray-AKP iktidarı hempalarıyla birlikte gerekli yanıtı almış olacak ve Saray faşizmine dur diyen yeni bir siyasi sürecin kapısı aralanmış, erken seçimlerle yeni bir döneme girilmiş olacaktır. Elbette bu dönemin demokratik veya ilerici olması tasavvur edilemez ancak tek adam sultasıyla derinleştirilmek istenen ekçi tek adam diktatörlüğü dönemi de olmayacaktır. Devrimci halk kitleleri ve geniş demokratik muhalefet tek adam faşizmine dur diyerek ciddi bir moral, öz güven, kazanım elde etmiş olacaktır. Bu, proleter devrimci hareket ve sınıf mücadelesi açısından kötü değil, iyidir. O halde referandumda HAYIR çıkarmak için kollar sıvanmalı, hayır cephesi toplumdaki potansiyel bileşenleriyle buluşturulmalıdır!

 

Önceki İçerikHBDH referandum için “Hayır” çağrısı yaptı
Sonraki İçerikTüm saldırılara rağmen tekrar yayındayız