HABER MERKEZİ(06.07.2015)-Bu seferki analiz yazımızı özellikle Rojava ve Suriye’deki son gelişmeler, YPG’nin Girê Sipî’yi ele geçirmesi, IŞİD’lilerin mülteci kılığında T.C.’ye “sızması” ve Kobanê’ye yönelik katliam saldırıları gerçekleştirmesi, Suriye’deki mevcut iktidar sorunu ve ABD eksenli emperyalizmin YPG ve Burkan El-Fırat’ı desteklemesi, tekçi faşist T.C.’nin YPG’ye yönelik tutumu gibi gelişmelere ayıracağız.
Gitti Tel-Abyad, geri geldi Girê Sipî…
Dört parçaya bölünerek tarihi haksızlığa uğrayan Kürt ve Kürdistan gerçekliği bununla da bitmemiş, her bir bölge, şehir, ilçe, kasaba ve köylerine kadar emperyalizmin uşak rejimleri tekçi egemenler tarafından iç edilerek adları da değiştirilmiştir. Bırakuji denilen konsept temelinde hücrelerine kadar böl-parçala-yönet çizgisi ve politikası bugüne kadar sürgit devam etmiştir. Girê Sipî de, Tel Abyad olarak tekçi Suriye rejimi tarafından değiştirilen yerlerden biridir. Kobanê’ye de “Ayn El Arap” demiyor muydu zatı muhterem tekçi faşist Erdoğan! Kuşkusuz ki bu durumun tarihsel arka planı söz konusuydu.
Girê Sipî, 1962-63’den beri Arap Kemeri denilen projenin önemli bir parçası olarak ele alınmıştır. Bu tarihlerde yapılan nüfus sayımıyla birlikte on binlerce Kürt vd. kesimler kayıttan çıkarılarak “vatandaşlık” haklarından mahrum bırakıldılar. Böylelikle tekçi gerici rejim tarafından kamulaştırılan topraklarda 99 yıllığına yaklaşık 11 köye yerleştirilen Araplara dağıtılmıştır.
İşte kısa bir süre önce YPG ve Burkan El-Fırat ittifakı güçlerinin IŞİD (namı diğer DAİŞ)’i Girê Sipî’den alaşağı ederek aslında Tel Abyad’a da veda ediliyordu. Bu noktada yenilen sadece IŞİD teröristleri değil aynı zamanda onun bizzat bir üstü ya da efendisi mahiyetindeki Erdoğan-Davutoğlu-Özer-Fidan özgülünde T.C.’nin Kürt ve Kürdistan ile Suriye politikasının yenilgisidir.
Girê Sipî (egemenler tarafından Tel Abyad), kısa bir süre önce düşmesine kadar DAİŞ’in “merkez-odak” konumundaki Rakka’nın bir numaralı “lojistik üssü” olarak işlev gördü.
Ve bütün bu zaman diliminde T.C.’nin Akçakale- Girê Sipî sınır kapısı hiçbir zaman kapanmadı. Akçakale, tıpkı bir dönem Ceylanpınar’ın Serekaniye’ye ilişkin olarak “Nusra’nın destek üssü” rolünü üstlenmiş olması gibi, Girê Sipî’de IŞİD’in uzun süre “destek üssü” gibi konuşlandırıldı.
Kısa bir süre önce Girê Sipî, ABD emperyalizmi önderlikli koalisyon güçlerinin hava operasyonları ve YPG ile müttefiki Burkan El- Fırat güçleri tarafından DAİŞ’in elinden kurtarıldı. Tam da böyle bir anda T.C. devleti o zamana kadar doğru düzgün dillendirmediği ve aslında istediği şekilde rahatlıkla yönlendirdiği ve iletişim halinde olup sürekli takviye ettiği IŞİD kontrollü sınırı, yerine denetleyemediği YPG ve Burkan El- Fırat güçlerinin kontrolüne geçince “sınırda tehdit ve karışıklık- telaş vs. var” argümanlarına sarılmış durumdadır. Bizzat uşak medyası üzerinden yoğun bir algı yönetimine başvurarak güvensiz ve kaos politikalarının yollarını döşemektedir. Böylesi bir süreçte Obama’dan T.C.’nin sınırda IŞİD’e karşı yeterli önlem almadığı eleştirisi geliyordu. Bu durumla birlik de TC’nin iyice sıkıştığı da görülmek durumundadır. Girê Sipî’nin YPG ve müttefik güçlerinin eline geçmesi akabinde rahatsızlığını dışa vuran Erdoğan durmaksızın “İşte buyurun, bakın sınırımızda Tel Abyad’da, Arapları ve Türkmenleri uçaklarla vuran Batı, ne yazık ki onların yerine terör örgütü PYD ve PKK’yı yerleştiriyor. Buna biz nasıl olumlu bakabiliriz? Bu Batı’ya biz nasıl samimi olarak bakabiliriz”demiştir.
Girê Sipî’den IŞİD’in uzaklaştırılmasıyla, Kobanê ve Cizire Kürt kantonları arasındaki coğrafi kesinti de ortadan kaldırılmıştır. Ve T.C. sınıra yaklaşık 200 kilometre boyunca, karşı karşıya HDP ile müttefik olan PYD’nin etkili olduğu bir “Kürt idaresi” ile nasıl olacaksa “komşu” oluvermiştir.
Cumhurun başı Erdoğan, “Kuzey Suriye’de böyle bir oluşuma izin verilmeyeceğini” bir süre önce dillendirmişti. Fakat yaşanan gerçekler Erdoğan ve tabi ki T.C.’yi de aşacak cinsten gelişmelerdir. Demek ki niyetlerle olmuyor somut ve nesnel gelişmeler! Tekçi faşist T.C.’nin Rojava ve Suriye’ye yönelik evdeki hesaplarının tutmadığı ve şaşırıp kaldığını vurgulayalım.
Erdoğan-Davutoğlu-Özel-Fidan özgülünde tekçi faşist T.C.’nin “Kürt karşıtı ve somut gerçeklik anındaki IŞİD yanlısı” genel Suriye politikası, Tel Abyad’ın “düşmesi”yle çöktüğü söylenebilir.
Kobanê’deki ne ilk ne de son katliamdır, suç ortaklarını tanıyalım!
Girê Sipî’nin IŞİD’ten kovulmasıyla birlikte faşist çete üyelerinin sınırdan T.C. sınırlarına ve oradan da mülteci kılığında T.C.’ye sığındığı edinilen bilgiler arasındadır. Zaten bazı IŞİD üyelerinin sınırda yakalanma görüntüleri de medya organları üzerinden kamuoyuna yansımıştı. Ve çok zaman geçmeden IŞİD’in Kobanê’ye kapsamlı saldırısı ve katliamına yeniden şahit oluyoruz. IŞİD’in bu son vahşi katliam saldırısında şu ana kadar 200’ü aşan ölü ve daha fazla sayıda yaralı söz konusudur. Girê Sipî’nin IŞİD’ten temizlenmesine hazmedemeyen Erdoğan önderlikli tekçi faşist T.C.’nin hiç kuşkusuz ki Kobanê’deki son katliama sevindiği bir gerçektir. Zira T.C. yaklaşık iki yıldır IŞİD Suriye’nin “kuzeyini” işgal durumundayken ve buna karşı hiçbir söz söylemezken, şimdiki durumda YPG/YPJ güçlerinin ilerleyişi olunca bu yaşanan tabloyu hazmedememiştir. Nitekim tekçi faşist Erdoğan “Suriye’ye silah gönderenlerin, bomba gönderenlerin bu fakir fukaraya zerre kadar bir desteği var mı? Yok. Bunun bedelini er geç ödeyecekler” diyerek IŞİD’in gerçekleştirdiği katliamların bizzat fitilleyicisi olmuştur. Tabi bütün bu gelişmeler yaşanırken aynı faşist Erdoğan, Girê Sipî’nin YPG ve müttefik güçlerinin eline geçmesi akabinde devamla “Suriye’nin kuzeyinde bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun buna engel olacağız, biz bölgedeki demografik yapının değişmesine göz yummayacağız…” diyerek aslında çok daha önceleri ve net olarak bilinen durumu ve niyetini daha da açık ederek ifadelendiriyordu.
PYD lideri Salih Müslim IŞİD’in bu katliam saldırılarının -her ne kadar tekçi faşist T.C. devleti bunu kabul etmeyip inkar etse de- T.C. sınırları üzerinden gerçekleştirdiğini ve T.C.’nin yalan söylediğini kamuoyuna açıklamasıyla durum daha da ayanlaşmış oluyordu. Yakalanan IŞİD elemanının ifadeleri ve itirafları da bunu doğrular niteliktedir.
Bu gelişmeler karşısında epeydir PYD’nin de zaten Batı Kürdistan’da bir Kürt devleti gibi bir oluşuma gitmeyecekleri ve böyle bir planları-politikaları olmadıkları durumunu da göz önünde bulundurduğumuzda tekçi faşist Erdoğan özgülünde T.C.’nin yukarıdaki ifadeleri ve tehditlerinin de gerçek amacı daha iyi anlaşılmaktadır.
IŞİD’in son Kobanê’ye yönelik eşgüdümlü katliam saldırılarını aslında bizzat ABD ve AB emperyalist blok güçlerinin Ortadoğu’daki yerli uşak rejimleri tarafından doğrudan ya da dolaylı planları ve destekleriyle yenilgi üstüne yenilgi alan faşist çete IŞİD’in iyice köşeye sıkıştığının bir göstergesi olarak değerlendirmek gerekmektedir. IŞİD’in bu son katliamında faşist çete üyelerinin Özgür Suriye Ordusu giysileriyle “sızarak” gerçekleştirmesi de yeni bir gelişme olarak ele alınmalıdır. Özellikle Kuzey Kürdistan’da özel savaş konseptinin bir parçası olarak gerilla giysileriyle kontrgerilla katliamlarının yabancısı değiliz. Bunun T.C. sınırları dışında da partnerleri uygulandığı görülmektedir. Zaten T.C. sınırlarından geçerek bunu yapması durumu çok da garipsenecek ve şaşırılacak bir gelişme olarak görülmemelidir. Ki daha önceki hemen birçok katliam ve çeşitli saldırılarını, hatta başta lojistik olmak üzere birçok olanak-kaynakların Suudi Arabistan, Katar ve T.C. tarafından bizzat T.C. sınırlarından geçerek IŞİD’e kanalize edilmesi bilinen bir durumdur. Kobanê’ye Ramazan ayında saldırarak sivil halkı vahşice katletmesiyle IŞİD’in peş peşe aldığı ağır yenilgileri karşısında giderayak katliam gerçekliği karakterli tekçi faşist yüzüyle anılmayı bir kere daha hak etmiştir.
25 Haziran sabahı biri T.C. sınırı, diğeri ise güneybatısından olmak üzere Kobanê’ye iki koldan “sızarak” saldırı ve katliamların gerçekleştirmesi ile IŞİD’in önemli oranda gücü zayıflatılsa da aslında hala belli bir gücünü koruduğu ve dinamik durumda olduğunu da göstermektedir.
Kobanê’ye yapılan son saldırı ve katliamlardan, IŞİD’i palazlandırıp destekleyen tüm emperyalistler ve onların uşak rejimi devletlerin sorumlu olduğunun altını özellikle çizmek isteriz. Bu noktada bütün yaşanan gerçekliklere ve gelişmelere rağmen tekçi faşist Erdoğan’ın utanmadan sıkılmadan hala “IŞİD, Baasçı Esad ve PYD, PKK aynıdır ve hepsi de teröristtir” argümanlı açıklamalarıyla anlaşılmaktadır ki ezilen ve sömürülenlere yönelik tekçi faşist paradigmada ısrar edilmektedir. Yoksa faşist Erdoğan “PYD, IŞİD’ den daha tehlikelidir” gibi beyanlarda bulunmaz ve Rojava ilerici statüko gerçekliğine düşmanlığını deklare etmezdi. Bu bağlamda T.C. devletinin de Kobanê’de gerçekleştirilen katliamın suç ortaklığından kurtulamayacağı anlaşılmalıdır. Bu noktada Türkiye-Kuzey Kürdistan ve özellikle Amed’de HDP’ye yönelik son seçim mitingindeki katliam saldırısıyla Kobanê’ye yapılan bu katliam gerçekliğinin nedenleri itibariyle örtüşen yanları içermesidir. Dolayısıyla IŞİD’in Kobanê’ye yönelik katliam saldırılarının bizzat arkasında emperyalist güçler ve onun bölgedeki uşak rejimleri olduğu gerçekliğini görmeli ve buna karşı son derece haklı ve meşru devrimci savaşı geliştirme durumunda olmalıyız.