Örgütle Birleşmiş Kararlı Mücadele Tutumu Devrime Giden Yoldur/Perspektif

Şüphe yok ki, kendiliğinden bir değişim, devrimci ilerleme ve devrim mümkün olmaz. Bütün tarih ve sınıflar mücadelesi tecrübesi gösterir ki, başarmak ve özellikle de egemen sınıfları alaşağı etme eyleminde muvaffak olmak için, devrimci eylemin kılavuzu olan bilimsel teoriye, bu teoriye uygun saptanmış ilke ve ilkelere uygun hedeflere, bu hedeflere ulaşmak için gerekli olan temel araca-örgüte sahip olmak elzemdir. Bu örgütü yaratmak için örgütlenmeye, kitleler içinde örgütlenerek güçlü örgüte ve son tahlilde kararlı bir mücadeleye sahip olmak zorunludur. Mücadele edilmeden ve kararlı bir mücadele verilmeden başarıya ulaşmak sınıf mücadelesi açısından tasavvur edilemez. Bütün meselenin devrime inanarak örgütlenip mücadele etmekten geçtiği açıktır. Sade gerçek budur. Başarılı olunamayan ve başarılması gereken budur

HABER MERKEZİ(18.07.2018)-Dünya gericiliği ve gerici sınıfların egemenliği ile bu egemenlik altında hâkim sınıfların sahip olduğu taktiksel üstünlük, burjuva iktidarların büyük bir avantajı olmakla birlikte, devrimci sınıfların önündeki en büyük siyasi engel, eşitsiz koşullarda karşı karşıya oldukları zorlu mücadelenin taktiksel durumunu tanıtlayandır. Bilumum gericilik ve gerici sınıflar tarihsel ve ideolojik olarak miadını doldurmuş ve yenilmeye mahkûm olan tortulardır. Bu sınıf ve gericiliğin siyasi ve pratik süreç olarak yenilgisinin tamamlanmamış olması, bir; onların devasa bir baskı aracı-örgütü olan devlet makinesi düzeyinde örgütlü olup siyasi güç olmalarından ve iki; devrimci sınıfların yeterince örgütlü olmayıp siyasi güç haline gelmemelerinin ürünü ya da ifadesidir. Gericiliğin bağrında gelişerek ilerleme dinamiği yoktur. Onun rahminde geleceğin tohumları yoktur. O, tam anlamıyla bir asalak ve köstek, siyasi olarak kan emicidir. Onun gücünün temeli, barbarlığa dayalı gerici zor yoluyla kurduğu zulümkar tahakküm ve talancı sömürüyle gasp ettiği emek ve emekçi sınıflarıdır. Onun ayakta kalmasının tek dayanağı, bu gaspa dayalı haksız ekonomik kazanç ve devlet örgütüyle elinde tuttuğu siyasi güçtür. Ne tarihsel olarak bir haklılığı, ne bir ilericiliği ve ne de insanlık toplumunu geleceğe taşıyacak bir dinamizmi yoktur. Dün de bugün de devrimci sınıfların karşı karşıya olup ağır bedeller pahasına mücadelelere girişerek alaşağı etmek istedikleri (ve ettikleri de) düşman, bu gericilik ve bu iktidarlarıdır.

Devrimci sınıflar ve örgütlü güçlerinin tarihsel görev ve sorumluluklarındaki yetersizliklerinde bugün karşı karşıya kaldıkları mücadele zorluklarını gerekçe olarak kullanma hakları yoktur. Her mücadele süreci ve dönemi kendine has zorluklarla muhataptır. Sınıf mücadelesinin ilk deneyimleri kendi koşullarındaki zorluklarla yüz yüzeydiler. Her devrim gerici barbar sınıfların iktidarını zorluklar içinde yıkarak gelişti. Dünün devrimleri dünün zorluklarını aştı, bugünün devrimleri bugünün zorluklarını aşmakla mükelleftir, aşacaktır. 1871 Paris Komünü atılımıyla, 1917 Ekim Sosyalist Devrimiyle ve ilerleyişi takip eden devrim dalgalarıyla, devrimci sınıf mücadelesinin önündeki gerici iktidar-devlet engellerini örgüt aracı ve örgütlü mücadeleyle alaşağı ettikleri kanıtlandı. Sınıflar mücadelesi tarihi daha kadim geçmişe sahiptir. Aynı zorluklar ve daha ağırları o tarihsel mücadelelerin önünde de büyük engellerdi. Ancak sınıflar mücadelesi yasası ve bu zeminde cereyan eden sınıf mücadeleleri pratiği toplumlar tarihinin ilerleyişini günümüze taşıdı. Yaşamın diyalektiğinin çarkı bu ilerleyişten yana döndü.

Yaşam hakkı ‘’sahibinde’’ olan kölelerin-köle sınıfının, köleci düzeni tarihin karanlığına gömerek insanlık toplumunu ileri aşamalara taşıyan tarihsel mücadelesi, kendi koşullarının en zorlu şartlarında sınıf düşmanlarına karşı başardığı bir mücadele serüvenidir. Kölelerin örgütlenerek isyan etmesi köleci imparatorlukların çöküşüne yol açan devrimci eylem sürecidir; bu eylemle köleciliğin tarihin karanlığına gömülmesi mümkün olmuştur. Kölelerin bol olanaklı ve zorlu olmayan raht koşullarda isyan ederek köleci imparatorlukların çöküşünü hazırlayan mücadeleler verdiği düşünülemez. Bilakis, doğrudan yaşamları pahasına ve en ağır şartlarda isyan ederek tarihsel ilerlemeye girişip başardılar. O halde bugün koşulların ağır olması, düşmanın güçlü ve egemen olması, bu egemenlik şartlarında devasa taktik üstünlüklere sahip olması şeklindeki gerekçeler devrimci mücadelenin ve devrimin önüne aşılmaz zorluklar olarak çıkarılamazlar. Büyük engeller ve zorluklarla karşı karşıya olduğumuz doğrudur. Lakin bu engel ve zorlukları aşarak yenmek de mümkün ve zorunludur. Görevdir. Bundan kaçmak devrimcilikle, devrimci mantık ve düşünceyle bağdaşmaz. Devrimci pratikle hiç bağdaşmaz.

Şüphe yok ki, kendiliğinden bir değişim, devrimci ilerleme ve devrim mümkün olmaz. Bütün tarih ve sınıflar mücadelesi tecrübesi gösterir ki, başarmak ve özellikle de egemen sınıfları alaşağı etme eyleminde muvaffak olmak için, devrimci eylemin kılavuzu olan bilimsel teoriye, bu teoriye uygun saptanmış ilke ve ilkelere uygun hedeflere, bu hedeflere ulaşmak için gerekli olan temel araca-örgüte sahip olmak elzemdir. Bu örgütü yaratmak için örgütlenmeye, kitleler içinde örgütlenerek güçlü örgüte ve son tahlilde kararlı bir mücadeleye sahip olmak zorunludur. Mücadele edilmeden ve kararlı bir mücadele verilmeden başarıya ulaşmak sınıf mücadelesi açısından tasavvur edilemez. Bütün meselenin devrime inanarak örgütlenip mücadele etmekten geçtiği açıktır. Sade gerçek budur. Başarılı olunamayan ve başarılması gereken budur.

Zorlukları aşma iradesi göstermeden zorlukların önünde bocalamak kaçınılmazdır!

Zorlukları aşma iradesi göstermeden zorlukların önünde bocalamak kaçınılmazdır. Kolay zafer, kısa yoldan köşeyi dönmek, zora göğüs germeden esareti yıkmak gerçek dışıdır. Emek ve çabayla döşenmemiş hiçbir yol yürünmeye değmez, bu yolda yürünemez. Kolay yoldan para sahibi olup zenginleşmek isteyen kumarcının hayali, tüm parasını yitirip aç kalmakta, bazen de intiharın eşiğinde biter. Kolay yoldan büyük güç olmak hayali akla ve devrimin mantığına uygun olan değil, kumarcının boş hayaline uygun olandır. Bizler kaderci, rastlantıcı, şansa inanan kumarcı ve ‘’tanrıya’’ yalvararak rahat-refah bekleyen boş inancılar değil, en küçük kazanımın emekle, mücadeleyle,  bedelle elde edileceği bilincine sahip olanlarız. Tılsımlı değneğe bel bağlayanlar olamayız. Her adımın yürünerek hedefe ilerlenebileceğini bilenleriz. Örgütlenmek için emek verip ter dökmeden güçlü bir örgüte-örgütsel bir güce ulaşamayız. Mücadele edip bedel ödemeden bir kazanım elde edilemez.

Bütün bunlardan kastımız şudur;

 1- mücadelemizin önünde çok büyük taktiksel güce sahip olan bir düşman vardır. Bu düşman iktidar olmanın olanak ve avantajlarıyla çağın teknolojisinden, teknik gelişmelerinden ve çok yönlü gelişmelerinde faydalanarak biçimsel olarak modernize olmuş, askeri ve siyasi olarak donanmış bir kuvvet haline gelerek devrimci sınıf mücadelesi ve güçleri karşısına zorluklar koymuş, bu zorluklara muhatap bırakmıştır. Sınıf mücadelesi ve devrimci güçler küçümsenemez zorluklarla karşı karşıyadır. Bunu tespit edip görmek siyaseten şarttır. Ama bu gücün yenilebileceğini görüp tespit etmek de bir o kadar şarttır. Stratejik olarak güçlü olan devrimci sınıflardır, halk kitleleridir, devrimdir. Düşmanın güçlülüğü taktik, biçimsel ve geçicidir. Güçlünün güçsüze, güçsüzün ise güçlüye dönüşmesi tamamen mümkündür; tecrübelerle sabittir. Dolayısıyla düşmanın yenilebileceğine, onun yarattığı ve temsil ettiği zorlukların aşılabileceğine inanmak elzemdir.

2- Düşmanın asıl gücünün kitleleri manipüle ederek peşine takması, onları şu veya bu yanılsamalar ve demagojilerle ya da geri duygularına hitap edip istismar ederek ve hiç bir zaman gerçekleştirmediği vaatlerle de olsa avutup arkasına alma ‘’yeteneği’’ göstermesi, dolayısıyla da bir biçimiyle kitleleri örgütleyip onlara ‘’dayanması’’ zemininde vücut bulduğunu görmek önemlidir. Kitleleri kandırıp aldatma yoluyla da olsa kitlelere dayanmayan ve onların desteğini almayan bir iktidarın ayakta kalmasının son derece zor olduğu aşikârken, mevcut bütün burjuva iktidarların kitle desteğini arkasına alarak iktidarda kaldıkları çıplak gerçektir. Burada kitlelerin rolü, kitlelere dayanmanın stratejik-taktik ve her yönlü önemi yalın biçimde açığa çıkmaktadır.

3- Komünist ve devrimci güçler tarihsel sorumluluk ve somut görevlerindeki başarısızlıklarında, şartların zorluğunu, olanaksızlıkları, düşmanın taktik üstünlükten ileri gelen güçlükleri vb. vs. gerekçe ederek kendi zayıflıklarını izah etmeye çalışmamaları, dolayısıyla kendilerini eleştirerek doğruya ulaşıp başarı yoluna girmeleri gerekmektedir. Şartların esiri değil, onları değiştiren bir bilinçle hareket etmeleri zorunludur, devrimci olan budur. Zorlukları gerekçe edinip arkasına sığınan değil, onları alt etme cüretiyle kararlı bir mücadele ortaya koyma iradesiyle devrimci tarzı temsil etmeleri doğru olandır. İhtiyaçtır.

Özellikle devrimci dinamizmini yitirip uyuşuk ve ruhsuz düşerek eli iş tutmayan, bu tembelliğini paslanışını şartlarla örtmeye çalışan, yapılan sıradan bir iş ve görevi devrimci görev ve sorumluluklarının yerine getirildiği biçiminde sunan-kabul eden, durumu ilerletmekten ziyade idare etmeye çalışan, geri olan durum ile bütünleşip uzlaşan, gerçeği değiştirmekte tutuk davranan, sorun ve eleştirileri gerekçe edinerek yan çizen, iş yapmayı lafazanlıkla kapatmaya çalışan ve dedikoduyla meşgul olup küçük hesaplar peşinde koşan, devrimciliği ve devrimci görevleri aymazca bu sığlığa-sıradanlığa indirgeyen, pazarlıkçı yaklaşıp kendisini dayatan, çalışmaları destekleyerek ilerletme yerine kayıtsız kalıp edilgen duran, görüntü vermekle yetinip pratik faaliyette varlık göstermeyen, baskılar karşısında sinerek korkuya kapılan, bedel ödemeyi göze almayan, görev ve sorumluluklarını gerçekleştirip yerine getirmekten ziyade işleri kendisine göre düzenleyen, kendisini görmeyip hep başkasında hatalar arayan, yaptığı işleri abartarak faaliyetlerinin önüne takoz koyan, gösterişe meraklı olup gerçekte varlık göstermeyen,  yakınmacı tarzla devrimci duruşunu zedeleyen vb. vs. özelliklerle  paslanmış olanlar mutlak suretle mevcut hallerini terk ederek gerçek devrimciliğe adım atmalıdırlar.  Bu durumlarını değiştirmeden, değil devrime katkı sunmaları, kendilerine bile bir faydası olmayacaktır bu düşük profilli devrimci tiplemenin. Bu durum değişmeden gelişmeden söz edilemez. Örgüt ve örgütün her kademesi, bu adımı atmakta ayak direyip eski durum ve alışkanlığını sürdürmekte ısrar eden çalışanlarına yaptırım uygulayarak zorlayıcı olmalıdır. Görev ve sorumluluklar sorumsuz davrananların keyfine terk edilemez.

 Disiplinsizlik, ciddiyetsizlik, boşboğazlık, tembellik ve devrimci görevleri yapmamak kabul edilemez. Devrimci, değişen ve değiştiren pozisyonda olmak durumundadır. Enerjisi tükenmeyen, motivasyonu yüksek, bilinci berrak, pratiği parlak ve canlı olandır devrimci. İş yapan, çalışan, geliştiren, değişen- değiştirendir; savaşandır.  Durumu izah etmek mümkündür ama bu yetmez. Onu değiştirme çabası şarttır. Devrimcilik iddiası burada başlar, anlam kazanır

Bunun için, ilgili her devrimci ve devrimci gücün kendisinden başlayan bir sarsılma ve silkinme pratiğiyle devrimci normlardaki zayıflığı gidermesi, teorik söylem ve bilincini pratik çalışmayla birleştirmesi, emek ve çabayla ilerlenebileceği-güçlenebileceği gerçeğini takip ederek ciddi bir çalışmaya girişmesi, devrimciliğin en belirgin davranışı ve ruhu olan eyleme sarılması, bu anlamda kararlı bir mücadele pratiğine  beklemeksizin âmâsız-fakatsız adım atması yaşamsal bir gerekliliktir. Devrimci, gerici olan her şeye anında müdahale ederek düzeltme-değiştirme davranışına girendir. Gerici olana tahammül etmeyen, ilerici olanı egemen kılmakta tereddüt etmeyen ve görevi zamana bırakmadan çözme iradesi ortaya koyandır devrimci ruh, bilinç, tutum ve tarz. Bu, planlı-bilinçli hareket etmeyi yadsımak, şartları göz ardı etmek, küçük-burjuva aceleciliğine düşmek anlamına gelmez. Bizler ne maceracı, ne kör dövüşçüleriz. Söylenen ve istenen bu değil. Tersine bilinçli, planlı ve örgütlü hareket etmek tek doğru yoldur. Dolayısıyla söylenen şey, devrimciliğin doğasına, gereklerine ve özüne uygun davranmak, yitirilen devrimci özelliklerin yeniden kazanılması, devrimci gerekliliklere uygun bir pratik ve duruşun geliştirilmesi ve paslanarak körelen devrimci ruhun özüne uygun olarak diriltilmesidir.

Bunlar işin birinci adımıdır. İkinci adım-gereklilik ise, birinci adımdan bağımsız olmamak kaydıyla, örgütün geliştirilerek nicel olarak büyütülmesi ve nitelik olarak sağlamlaştırılmasının zorunluluğudur. İyi devrimcilerden oluşan örgüt sağlam örgüttür. Onun için birinci adımda işaret edilen devrimci kişilik, tarz ve duruşun geliştirilmesi kilit sorunlardan biri olarak önem taşır. Örgütün nitel sağlamlığı devrimci kişilik ve tarzın paslarından kurtarılarak oturtulmasıyla mümkün olduğu ortadayken, bu sorunun esas muhatabı örgütün doğrudan kendisidir. Üyelerini donatarak militan tipte devrimcileştirmesi, ideolojik-teorik-pratik-örgütsel açıdan eğitilmesi,  örgütün doğru çizgi, siyaset ve yönetilme kabiliyetiyle şekillendirilmesi, denetlenerek müdahale edilmesi, sorunların ikna esasına dayalı olarak çözülmesi, perspektiflerin sunulup siyasi-örgütsel olarak yönlendirilmesi-yönetilmesi gibi maharetlerle sağlamlaştırılıp ilerletilmesi birinci dereceden merkezi örgütün görevidir. Merkezi örgüt kadar âdemi olarak onu temsil eden alt örgütleri ve faaliyetlerde sorumluluk alan kadrolarının da görevi, sorumluluğudur. Ki, bunlar karşı karşıya konamaz. Sorunun muhatabı ve birinci dereceden yükümlülük nerede olursa olsun, son tahlilde örgütün nitel ve nicel olarak güçlenerek sağlamlaşması devrimci görevlerin yerine getirilmesi için olmazsa olmaz şartlardandır. Kısacası iyi olmayan durumun aşılmasında can alıcı sorunlardan biri de sağlam örgütün tesis edilmesidir.

Kitleleri örgütlemeyen, örgütleyemeyen, kitlelerle birleşmeyen bir hareketin zayıflayarak büyük zorluklarla yüz yüze kalacağı aşikârdır!

Üçüncü olarak, örgütçüsüyle örgütüyle devrimci gücün mevcut durumun aşılması için yapması gereken en önemli şeylerden biri de örgüte dönük çaba ve örgütlenmeyi kitlelerin örgütlenmesi alanına da taşıması zorunluluğudur. Kitleler örgütlenmeden güçlü bir örgütün bile fazla bir anlamı olmaz. O halde bahis konusu örgütün kitleleri örgütlemeye ciddiyetle ağırlık vermesi şarttır. Bu, devrimci eylem kadar stratejik bir eylemdir. Devrimci mücadele ve hareketin önündeki zor koşulların veya buradaki başarısızlığın gerekçesi olarak ileri süren ağır zorlukların, hem aşılmasında ve hem de zorluk denen şartların temelinde kitlelerden kopukluğun yattığını tespit etmek son derece isabetli ve önemlidir. Kitleleri örgütlemeyen-örgütleyemeyen dolayısıyla onlarla birleşip gerçek güce erişemeyen her hareketin zayıf kalarak büyük zorluklarla yüz yüze kalacağı aşikârdır. Bu anlamda kitlelerin örgütlenmesi ve örgütlenmeye özel önem verilerek bunda yoğunlaşılması genel sorunların en etkili anahtarıdır. Güç kitlelerdir. Kitlelere dayanmayan güç kalıcı ve sağlam bir güç değildir. Daha da önemlisi, devrimci örgütün de birey olarak devrimcinin de moral-motivasyon kaynağı, verimlilik kaynağı, ruh kaynağı, devrimcilik kaynağı emekçi sınıflar ve halk kitleleridir. Kitlelerin öğrencisi olmak onlarla birleşmekle mümkündür. Kitleleri devrime seferber etmek onlarla birleşmek ve onları örgütlemekle mümkündür. Devrim onların eseridir. Gerçek kahraman halk kitleleridir sözünün manası budur.

Halk adına devrime kalkışacak ve gerçek kahraman halk kitleleridir diyeceksin ama onları örgütlemeyeceksin, onlarla güçlü bağlara sahip olmayacaksın ama devrim onların eseridir diyeceksin. Bu, büyük bir tutarsızlık, tam bir paradokstur. Gelişememenin, güç olamamanın, zorluklar karşısında bocalamanın ve onları aşamamanın en büyü nedeni bu paradokstur. İroniktir ki, kitleleri kucaklamanın, onlarla buluşup birleşmenin araçlarından olan demokratik kurumsallaşmalara, mücadele ve örgütlenme biçimlerine, ‘’sağcılıktır’’, ‘’tasfiyeciliktir’’, ‘’düzen içine kaymaktır’’, ‘’reformizmdir’’ gibi bir dizi sığ yaklaşımla karşı çıkılıp kitlelere en geniş biçimde ulaşmanın imkânlarını kendi eliyle reddedip öteleyen ‘’devrimci’’ anlayışlara-yaklaşımlara rastlanmaktadır. Bu sığ anlayışların kitlelerle buluşması elbette zordur, gelişip güçlenmesi de tabiatıyla beklenemez.

Kitlelerin örgütlenmesinden söz ederken mükemmeliyetçi bir yaklaşım ve birebir muntazam bir örgütlenmeyle bütün kitlelerin ideolojik-örgütsel bir bağa kavuşturulması gibi bir durumdan bahsetmiyoruz. Ancak bu doğrudan bağ ve örgütlenme-ilişki ne kadar kuvvetli, ne kadar güçlü ve yaygın olursa o kadar iyidir. Başarılması gereken de budur. Ki, tartıştığımız mesele kitleler içindeki örgütlülüğün son derece cılız olduğu realitedir. Aşılıp ilerletilmesi gereken budur. Milyonlarca kitlenin organik örgütsel ilişki biçiminde birebir örgütlenmesi zaten mümkün değildir. Bu kitlelerin siyasal eğilim ve temsilleri düşünüldüğünde, gerici sınıfların etkisinde kalmaya devam edenler düşünüldüğünde bile teknik olarak bütün kitlelerin örgütlenmesi mümkün değildir. Ne ki, büyük kitlelerin örgütlenmesi, bu zeminde büyük gücün yaratılması tamamen mümkündür. Kitlelerin önemli bir bölümünün örgütlenmesi devrimci hareketin güç olmasına yol açarak bunun yarattığı etkiyle daha geniş kitleler harekete geçmiş-geçirilmiş olur. Kitlelerin önemli bir kesiminin örgütlenmesi ve belli kesimlerinin de bu hareketin etkisine girmesi devrim için yeterlidir. Kitlelerin ezici çoğunluğu devrim dalgasında, devrim hareketinde devrime dâhil olarak yerlerini alırlar. Dolayısıyla kitlelerin örgütlenmesinden bahsederken, o kadar kitlenin örgütlenmesi nasıl olur diye karamsarlığa düşmeden, kitleler içinde örgütlenmeye adım atalım, atılmalıdır. Genel ajitasyon araçlarıyla, devrimci gelişmenin etkisiyle, devrim dalgasıyla büyük kitlelerin örgütlenmesi, devrime katılması başarılabilir.

 Örgütlenme ve güçlenme meselesinde küçümsenemeyecek bir halka da kendi güçlerimizi toparlamak ve onlarla birleşme hamlesidir. Genel olarak kabul görür ki, bugüne kadar izlenen siyaset ve pratiklerle kendi güçlerimizi yeterince dağıtıp hırpaladık. Elbette bu dağılmada irademize rağmen yaşanan ve dağılan dinamiklerin de hataları rol oynamaktadır. Örgütlerin hataları olduğu gibi, dağılan dinamiklerin de hatalarından söz edilebilir. Lakin sorgulamanın esası örgütün kendi hatalarına dönük yapılmalıdır. Dahası bu dağınıklığı yaratan esas unsur kendisi olduğu gibi, dağıtılan bu gücün toplanmasını da kendisi sağlamak durumundadır. Örgüt hepten ve her durumda hatalı taraf olmasa da, güç olma-güçlenerek devrime ilerleme kaygısı örgütündür; birey ya da dağılmış gurupların değil. O halde meselede kilit nokta örgüt ve örgütün tavrı, yaklaşımıdır. Özellikle ilişki kurulduğunda veya gerekli değer verildiğinde örgüte şu veya bu düzeyde destek olup katılacak ‘’eski’’kadrolar, örgütsüz kalmış yoldaşların varlığı görüldüğünde, örgütün bu dağınıklığı gidererek güçlerini toparlama noktasında adım atması daha da yakıcı bir hal alıyor. Elbette devrimci dinamik ve güçlerini toplama, birleştirme örgütün görevidir; ihmal taşımaz bir görevidir. Binlerce yoldaşımız örgütsüz, dağınık ve işlevsizdir. Bunların büyük bölümü örgüte, mücadeleye ve devrime katkı sunacak ve dâhil olacak durumdadır. Eksik olan tek şey örgütün bu güçleriyle ilişki kurup bunları örgütlemeye davet etmesi, örgütleme istemi ve iradesini ortaya koyarak onlara yansıtmasıdır. Daha fazla bir emeğe-çabaya gerek kalmadan bu yoldaşları toparlayarak etkin hale getirmek, dolayısıyla örgüte güç katarak güçlendirmek son derece mümkündür.

Devrime giden yol devrimci tabelalar taşımakla ilerlemez!

Bu yoldaşların belli bir kesiminin doğrudan örgütte görev alması, bir kesiminin örgüte paralel çalışmalar içinde yer alması mümkündür. Bu anlamda atıl durumda olup da belli düzeylerde görevler alabilecek bu yoldaşların katkı sunacakları olanakların yaratılması, böylece her yoldaşın emek ve yeteneklerinin devrime sunulması sağlanmalıdır, sağlanabilir. Bunun için merkezi olarak bir çağrının yapılıp gerekli adımların atılması gibi, her örgüt birimi ve çalışanının bu doğrultuda adımlar atması beklenendir; görevdir de. Örgütümüz hiçbir yoldaşıyla, hiçbir devrimciyle yaşadığı bazı sorunlardan, bazı hatalardan dolayı ‘’kan davası’’ gütmesi, kinci yaklaşması düşünülemez. Ve örgütümüz farklı fikirlerle mücadele içinde birliktelik sürdürme olgunluğundadır. Eskiye dayalı olarak, ister kopmuş, ayrılmış, atılmış guruplar olsun, ister birey olan yoldaşlar olsun ayrım yapmaksızın bütün bu kesimlere çağrıda bulunarak örgütlenmelerini, örgütle çeşitli düzeyde ilişkilenip birleşmelerini ister. Örgütü, emek vermiş her yoldaşın, her devrimcinin zemini olarak görür, tekeline almaz. Emek vermiş her yoldaşın örgütte hakkı vardır; örgüt kimseye ait değil ona sahip çıkanların ve onda mücadele vermek isteyenlerin örgütüdür. Kuşkusuz ki, ideolojik-teorik-örgütsel sorun ve çatışkılarla örgütten kopan yoldaşlarla, gruplarla ideolojik münakaşa ekseninde birleşme mümkündür. Bu durumdaki yoldaşlarla ayrılma veya ayrılık sebepleri tartışılarak asgari düzeyde ortak anlayışa varmak gereklidir. Ki, bu nitelikteki guruplarla birleşmek bu tartışmalar zemininde ele alınabilir. Ancak, bu durum dışındaki yoldaşlarla birleşmek, kendilerinin istemeleri ve örgütlenerek mücadele etme iradelerine sahip olmaktan öteye bir ön şart öne sürülemez, sürmüyoruz.

Bunun da  ötesinde örgütsel birlik kapsamında olmasa da, ideolojik-teorik yakınlık ve ortak geçmiş ve geleneğe sahip olan yapılar başta olmak üzere, asgari devrimci normlarda ortaklaştığımız devrimci örgütlerle gerici hâkim sınıf ve iktidarlarına karşı mücadelede devrimci güç birlikleri ve ittifak alanlarımızı genişletip, devrimci güçler arasında ortak mücadele platformlarını gerçekleştirmek durumundayız. Özellikle ideolojik doku birliğine sahip olduğumuz, ortak geleneğe sahip olduğumuz ilgili yapılarla bu ilişkiyi pratikleştirerek kuvvetlerimizi ortak hedefler doğrultusunda birleştirmeliyiz.

Bunlar ve elbette daha birçok noktada adımlar atılarak devrim cephesinin güç haline getirilmesi, devrimci hareket ve mücadelenin önündeki engellerin aşılması, zorlukların üstesinden gelme dinamiğinin oluşturulması, örgütsel yapı ve durumumuzun ilerletilerek büyütülmesi başarılmalıdır. Bu adımlarla kitlelere güven vererek yönlerini devrimci harekete dönmelerini sağlamalıyız. Devrimin daha fazla kaybedecek zamanı yoktur. Devrimci örgütlerin bu durumunu daha fazla sürdürmesinin, devrimci gelişmenin cılızlığı karşısında kayıtsız kalmasının ve kitleleri gerici sınıf partilerine terk ederek etkisizliklerini sürdürüp toplumsal sorun ve gelişmeler karşısında iradesizliğe eş değer geri pratiklerini devam ettirmesinin devrimci anlamı yoktur. Devrimci hareket ismen var ama mücadele pratiğinde ama toplumsal çelişki ve gelişmelerde adeta yoktur. Burjuvazi tarihinin en dağınık, en zayıf ve kaotik şartlarını yaşadığı koşullarda bile devrimci hareketin bir tesiri olmadı-olamadı. Bu durum kabul edilemez, daha fazla sürdürülemez. Yukarıda ifade ettiğimiz çalışma, görev ve pratik adımlarla bir dinamizm sergilenmelidir. Her hareket ille de bir değişime, isabetliyse bir kazanıma, etkiliyse ilerlemeye yol açar-açabilir. Her yapı bünyesinde başlamak üzere görev ve sorumluluklarını pratikleştirerek somut bir çabaya girmelidir.  

Devrime giden yol devrimci tabelalar taşımakla ilerlenmez. Karşılığı olmayan keskin kuru slogan devrimciliğinin sol maskesiyle ve tersinden şartlara teslim olan sağ teslimiyetçi pratikle bu yol gidilmez. Bilakis devrimci pratik ve kararlı bir mücadele tavrıyla yürünür, yürünebilir.

Halkın Günlüğü Dergisi Sayı 16

Önceki İçerik“Milli ve Muhafazakar” yalanları teşhir etmek devrimci bir görevdir
Sonraki İçerikKültür Devrimi, Parti, Devlet ve Konjonktür Üzerine