HABER MERKEZİ (20.05.2013)-
“Komünizm ve devrim şehitleri yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor
Her tarihsel gelişme ve süreç, çeşitli düzeylerde ezilen ve sömürülen sınıfların zalim sömürücü zorbalara karşı verdikleri dişe diş mücadelelerle ileri taşınmıştır. Mazlum halkların alın teri, kanı ve canı olmasaydı şüphesiz ki bütün bu gelişmeler kaydedilemezdi. İstisnasız olarak bütün toplumsal gelişmelere, halk kitlelerinin göstermiş oldukları eşsiz direnme, kazanma azmi ve iradesi nakşetmiştir.
Paha biçilmez tarihsel miras ve zenginliğimizi aynı duyarlılık, özveri ve adanmışlık içinde kendisinde somutlaştıran şehitlerimiz, önemli derecede değişim ve gelişim dinamiğini de göstermiştir. Kanımız, canımız, terimiz her dem bu toplumsal gelişmelerin ve ilerlemelerin taşı, suyu ve harcı olmuştur. Bir anlamda toplumlar tarihindeki sınıf mücadelesi gerçekliği, bunu zorunlu kılmıştır. Bedel ödeme-ödettirme temel felsefesi olmadan kuşkusuz ki bu akışkanlık sağlanamazdı.
Ezen-sömüren sınıfların karşı-devrimci zoru ve şiddeti nasıl ki halklarımızı kana boğmak için çeşitli biçimlerde devreye sokulduysa, yine buna koşut biçimde kendi karşıtı olan ezilen-sömürülen halkların devrimci zor ve şiddetini kendi ana rahminde doğurarak bu tarihsel sürece damgasını vurmuştur. Bu niyetlerden bağımsız nesnel bir gerçekliktir.
Karanlık dünyanın sahipleri her daim, halklarımızı zapturapt altına almak için zor ve şiddet unsurlarını kuralsız biçimde uygulaya gelmiştir. Karşı-devrimci zor ve şiddet, mazlum halkların ve öncülerin üzerine adeta ölüm ve zehir kusan bir pervasızlık içinde uygulanan bir geleneği dışa yansıtmıştır. Bu geleneğin Türkiye-Kuzey Kürdistan’a yansıyışı, adını zikrettiğimiz zor ve şiddet döngüsünden ayrı düşünülemez. Türkiye-Kuzey Kürdistan tarihine bakıldığında bu karşı-devrimci zor ve şiddetin nasıl ve hangi düzeylerde ve oranlarda uygulandığını tüm çıplaklığıyla görürüz. Faşizmin devlet ve iktidar biçimi olarak egemenliğini sürdürdüğü, bunun temel yaklaşımı üzerinde zor ve şiddet unsurlarını halklarımıza ve öncülerine karşı bütün yönleriyle dizginsiz ve kuralsızca uyguladığı, işte böylesi bir toplumsal sistemde mücadele ediyor olmamız, bedel ödemenin ve ödettirmenin ne kadar ağır sonuçları olduğu halince ortadadır.
Partimiz Maoist Komünist Partisi, daha ilk kurulduğu günden beri emperyalistlerin ve stratejik uşağı faşist Türk devletinin şimşeklerini üzerine çekmiş ve 40 yıllık mücadele tarihinde başta kurucu komünist önderimiz İbrahim Kaypakkaya ve devamında dört Genel Sekreterimiz olmak üzere onlarca komünist önder kadromuzu, yüzlerce kadro, üye, komiser, komutan ve savaşçımızı ölümsüzlüğe uğurladık. Yoldaşlarımızı anmak ve ideolojik-siyasal-örgütsel ve askeri düzlemdeki mücadelelerini yaşatmak için, bugüne kadar çeşitli biçimlerde eylemler içerisinde bulunduk. Aynı kararlılıkla onların anılarına bağlı kalarak içinden geçtiğimiz tasfiyeci sürece karşı da ideolojik, siyasal, örgütsel ve askeri olarak mücadele yürütmekteyiz. Uzlaşmacı tasfiyeci düzen içi reformizme karşı ideolojik- politik- örgütsel ve askeri mecrada ki yürüyüşte ısrarlı ve aynı derece de kararlıyız.
Partimizin Parti ve Devrim Şehitleri Haftasını Mayıs’ın üçüncü haftasına almasının temel yaklaşımı, kurucu önderimiz ve başkomutanımız İbrahim KAYPAKKAYA yoldaşın 18 Mayıs 1973’te işkencede hunharca katledilmesidir. Bu ayda yine birçok partili kadromuzun ve savaşçımızın da şehit düştüğüne tanık olduk. Komünizm şehitlerinin yanı sıra bağımsızlık ve halk demokrasisi yolunda sayısız devrim şehidini de bu ay içerisinde yitirdik.
Bugüne gelişimizin her safhasında şehitlerimizin tartışmasız önemli emekleri vardır. Onlar, alın teri ve kanlarıyla yoğurdukları tarihi birikimimizin ve mirasımızın yapı ustalarıdır. Üzerinde yükseldiğimiz ve kavga ateşini harladığımız zemin, hiç kuşkusuz ki onların ürünü olarak cisimleşen bir sürecin adıdır. Bundandır ki onlardan öğrenerek savaştık ve savaşıyoruz. Şehitlerimize yaraşır biçimde hata ve zaaflarımızdan, başarısızlık ve yenilgilerimizden doğru ve bilimsel olarak somut ve güncelleştirerek dersler çıkarıp Halk Savaşını köklü ve sağlam temeller üzerinden ayakları yere basarak maddi bir güce dönüştürerek geliştirip ileri taşımak, bugünde en önemli görevimiz ve sorumluluğumuzdur. Komünizm yürüyüşünde şehitlerimizin ideallerini her bakımdan yaşamsal kılmak için, öncelikle devrimci zor ve şiddetten bir an dahi vazgeçmeden Halk Savaşına yüklenmek zorundayız.
Şehitlerimiz; kavgamızda zorlukları ve engelleri nasıl ve hangi biçimde üstesinden geleceğimizin ve alt edeceğimizin öğretmenidirler. Zorluğun ve engelin düğümlendiği yerin, bizzat insanın kafası içindedir diyerek bunu pratikte yaşamları ve duruşlarıyla ortaya koyarak engelleri aşanlardır.
Şehitlerimiz; devrim ve komünizmde ısrar ve kararlılığın nasıl her şeye kadir olduğunu savaş ve mücadele pratikleriyle cisimleştirenlerdir. Ortaya koydukları cüret ve kararlılıkla halk kitlelerinin yüreklerinde ve bilinçlerinde nasıl ki taht kurdularsa, aynı biçimde düşmanın yüreğine ve bilincine onulmaz korkular saldılar.
Şehitlerimiz; halkına, devrimci dostlarına ve yoldaşlarına karşı nasıl ki engin bir sınıf sevgisiyle doluyken, yine aynı bilinçle sınıf düşmanlarına karşı engin bir sınıf kinine sahiptiler. Yakaladıkları bu bilinç berraklığı ve kavrayışla, amaç ve araç, esas ve tali, ilke ve taktik arasındaki ilişkileri tereddütsüzce uygulayanlardır.
Şehitlerimiz; komünizm yürüyüşümüzde ayak bağı olan her türden burjuva –feodal değer yargılarına acımasızca meydan okuyandır. Salt bu gerici değer yargılarına meydan okumakla kalmamış, bilakis mücadelemizin kızıllığına zarar verebilecek her türden burjuva ideolojisine karşı da yerinde ve zamanında kavga bayrağını en yükseklerde dalgalandırmışlardır.
Şehitlerimiz; işkence hanelerde “ser ver sır verme” geleneğini ete kemiğe büründürerek düşmanı kendi inlerinde rezil rüsva edip yenilgiyi yaşatanlardır. Partinin ideolojik-politik hattını en dolaysız biçimde savunup, düşmanı açık ve net duruşlarıyla ve işkencecileri aktif biçimde yargılayıp bayraklaşmanın manifestosunu altın harflerle yazanlardır.
Şehitlerimiz; faşist Türk ordusunu onca teknik güç üstünlüğüne rağmen, girdikleri muharebede son kurşununa kadar savaşıp ve kurşunu bittiğinde ise silahını paramparça ederek düşmanın beynine birer kızıl kurşun gibi saplanıp toprağa tohum olanlardır. Toprağa tohum olurken, yüzlerindeki o eşsiz gülümsemeyi hiçbir silahın ve aracın asla silmesine izin veremeyen bir bilinç berraklığını, kendilerinde kristalize edenlerdir.
Şehitlerimiz; çeşitli alanlarda yürütülen mücadelede kırılmalar yaşayan yoldaşlarına ve dostlarına el uzatarak onları hata ve zaaflarından arındırmak için uğraş vererek yeniden ayakları üzerine dikenlerdir. ‘’Yılgınlık yok direniş, mücadele ve zafer var’’ diyerek düşmanın üzerine yürüyerek ölümü yenenlerdir.
Şehitlerimiz; canlı bir organizma olan Partimizin örgütsel işleyiş ve disiplinine bağlı kalarak her türlü dedikodu, yalan ve düşmanın demagojik kuşatması kapsamındaki tasfiye amaçlı psikolojik saldırılarına ve örgütsel yozlaşmaya karşı gelerek hareketini göz bebeği gibi koruyanlardır.
Şehitlerimiz; Ölüm Oruçlarında ortaya koydukları sabır taşını dahi çatlatan, o muazzam irade ve inançla bedenleri hücre hücre ölürken, ölümün ufkunda zaferi koparıp alanlardır.
Şehitlerimiz; iradeleri dışında hiçbir şeyleri olmamalarına karşın, düşmanın her türden silah ve aracı kullanarak saldırması üzerine tek bir vücut misali bir birine kenetlenip kurşunlar karşısında halaylar çekip şiarlarımızı haykıranlardır.
Şehitlerimiz; yaşamın olduğu her alanda Halk Savaşını geliştirmek için, tam bir adanmışlıkla görev ve sorumluluklarını yerine getirmede, bütün enerjileriyle mücadele edenlerdir.
Şehitlerimiz; halka zarar veren azılı halk düşmanlarını cezalandırmak için, hiçbir tereddütte düşmeden hayatlarını ortaya koyarak kendilerini siper edip halkımızın adalet anlayışını pratikleştirenlerdir. Yere düşenlerimizin intikamını almak için büyük bir sınıf kiniyle bunu icra edenlerdir. Burada ayrıntılı olarak ifade edemeyeceğimiz yığınca meziyeti, açık biçimde kendilerinde billurlaştıran diyalektik bir bütünlüğün toplamıdırlar.
Sözün özü; Parti ve Devrim Şehitlerimizi anmak, onların ideallerine bağlı kalarak ve o temelde Halk Savaşını güncelleştirerek geliştirip, yaygınlaştırarak ilerleyişimizi sürdürmektir. Ceberut sömürücü zorba sınıfları, hak ettikleri tarihin çöp tenekesine atmak, en temel görevimiz ve sorumluluğumuzdur. Sadece onları tarihin çöp tenekesine atmakla kalmayacağız bilakis onların üzerinde var eden bütün sonuçları da ortadan kaldırmak için savaşacağız ve mücadele edeceğiz. Sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz bir dünya yaratmak için asla bedel ödemekten ve ödetmekten de geri durmayacağız. Tam da şehitlerimizin ideolojik, politik, örgütsel, askeri ve kültürel olarak yol gösterdiği güzergâhta halkımıza tam bir adanmışlık içinde direneceğiz, savaşacağız ve kazanacağız.
Gün; Türkiye-Kuzey Kürdistan halklarıyla birleşip Maoist Komünist Partisi ile bütünleşerek Halk Savaşına hizmet etme günüdür. Halk kitlelerinin kendiliğinden gelişen ekonomik, demokratik ve sosyal bütün talepleri uğruna verilen mücadeleyi Halk İktidarına taşıyacak İsyanı olan Halk Savaşına dönüştürelim. Tarihten gelip yeni tarihler yazarak ilerleyen şehitlerimizle birlikte;
Biz Kazanacağız, Halk Kazanacak, Halk Savaşı Kazanacak!
Şehid Namırın!
Şehitlerimizin Hesabını Sorduk-Soracağız!
Kurucu Komünist Önder İbrahim Yoldaş Ölümsüzdür!
Komünizm ve Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!
Kahrolsun Faşizm, Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!
Yaşasın Halk Savaşı!
Yaşasın Marksizm-Leninizm-Maoizm!
Yaşasın Partimiz Maoist Komünist Partisi ve
Önderliğindeki Halk Kurtuluş Ordusu, Maoist Gençlik Birliği!
Maoist Komünist Partisi
Merkez Komite- Siyasi Bürosu
18 Mayıs 2013”