HABER MERKEZİ (26.07.2014)- “İnsan yaşadığı yere benzer o yerin suyuna o yerin toprağına benzer, suyunda yüzen balığa toprağını iten çiçeğe, dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine” diyerek ne de güzel söyler Edip Cansever. İnsanın yaşadığı yerle olan uyumu ancak bu kadar güzel ifade edilir, ancak bu kadar yürekten bürünür anlam kelimelere, cümlelere. Yaşadığımız yerlere benzememiz, o yerlerde koca bir hayatı eskitmemizden ileri geliyor, o yerlerde ölülerimizi gömdüğümüz, o yerlerde acılarımızla, sevinçlerimizle yankılanan dağlarımız, sessizce çağıldayan çeşmelerimiz, tarlasıyla tapanıyla, bostanıyla ektiğimiz, biçtiğimiz, bizlere bu yaşamı sunan bereketli topraklardan ileri geliyor. Değişen zaman, gittikçe zorlaşan hayat, geçim derdi derken memleketi terk-i diyar eyledi insanlar. Göç başladı. Büyük şehirlere yeni bir yaşam umuduyla göç etmek zorunda kaldı insanlar. Doğal bir süreç değildi bu durum köyümüz açısından, alternatifsiz seçim yapmaya zorlandı insanlar. Yaşam kaynakları zarara uğratıldı, köylüler üzerinde baskı kuruldu. Yeri geldiğinde bir torba unu alıp merkezden köye ulaştırmak bile epey sancılı oldu, köye vardığında da yarım torba ancak kalıyordu elde. Bedel her defasında halka ödetildi. Dersim bir bütün olarak zarar gördü, merkezi, köyleri, ilçeleri paralel bir şekilde tahakküm altındaydı. Daha acil, daha yaşamsal sorunları olan köylerimizde en acil ihtiyaç olarak karakollar, karargahlar kuruldu, köyler baskı cenderesine alındı, köy halkı askerlerle iç içe yaşadı yıllarca, yaşıyor da hala. Son yıllarda da bu sistematik saldırıların adı yozlaştırma, barajlar ve siyanürle altın aramalar oldu. Bir bütün olarak baktığımızda devletin Dersim’e olan yaklaşımı açısından bu saldırılar oldukça manidardır.
Devletin baskısı çeşitli şekillerde devam etti
Merkeze bağlı olan Geyiksuyu köyümüz de bu minval üzerine gündemde, üretim anlamında yaşam pek hareketli sayılmaz Geyiksuyu’nda. Deşt merkez olmakla birlikte bütün civar köy ve mezralarda ikamat eden insanlar zorunlu göç sonucu burada toplandı. Haliyle ani nüfus artışı zaten Deşt’te olanlarla sonradan gelenler arasında bir uyuşmazlık yarattı. Zira ani nüfus artışı eldeki kaynaklar adına hızlı bir tüketimi de beraberinde getirmiş oldu. Köyün uzun yıllardır çözülemeyen bazı yaşamsal sorunlarının yanı sıra bir de eldeki kaynakların hızla tüketimi uyuşmazlığın her zaman tazeliğini korumasını sağladı. Bu durum şu zamana kadar, ortak yaşama adına birlik, beraberlik ve dayanışmayı sekteye uğrattı. Bütün sorunlara karşın köylüler Deşt’te de bir yaşam kurmayı başardı, köydeki gibi toprak damlı evleri yaparak başladı işe, çevresini düzenledi, evlerinin etrafına ağaçlar dikti, bostanlar ekti. Devlet yetkilileri bir zaman sonra zorunlu göç sonucu gelen köylülere ev yapacağını ve tapusunu da vereceğini iddia etti, yaptılar da, verdiler de.. Sorun şu ki, bu insanları önce köylerinden etti, maddi manevi açıdan zaten dumura uğrayan bu insanların elde ettiği ikinci yaşama hakkına da müdahale etmiş oldu. Deşt’te eski yatılı okula doğru sadece belli bir sayıda seçmece usulü ev iskeleleri yapıp para karşılığında dağıttı. Köylülerbir kez daha emek harcayıp bu evleri de yaşanabilecek yer haline getirdi. Yine kendilerince eksik fazla bahçeler düzenleyip bostanlar ekti, gel zaman git zaman bu sefer de bu oluşturulan bağ bahçe için bedel istendi, tapu verildi. 2B yasası da bu durumun üzerine iyice tuz biber ekmiş oldu. Bağ, bahçe, yetmezmiş gibi ortak kullanılan meralar, otlaklar ve hatta dağlar kiralanacak derken, köylüleri birbirine düşürdü. Yöre insanı maalesef bu politikalar karşısında etkin bir rol oynayamazken, yapılan müdahaleye genelde boyun eğdi. Zira Deşt’in politik geçmişi açısından bu apolitik tavırlar, köy halkı adına düşündürücü oldu. Ayrıca gerek Dersim merkezde, gerekse Dersim dışında bu yönlü mücadele eden çevre dernekleri veya politik kurumlar olsun maalesef Geyiksuyu adına pek politika geliştiremedi ve bu köyün sorunlarına duyarsız kaldı. Bu duyarsızlık Geyiksuyu köylüleri kadar Dersim merkezde veya dışarıda, bu yönlü mücadele veren politik kurumlar ya da çevreci yöre derneklerini de (özellikle de Dersim Dernekleri) oluşacak zarara karşı sorumlu kılacaktır.
Siyanürle altın arama çalışmaları halkın yaşamını etkileyecek
Geyiksuyu halkının yaşamına yapılan bu saldırı yıllar geçtikçe haddini iyice aşarken, devlet halkın topraklarına el uzatmaya kadar işi vardırdı. Yabancı sermayeli şirketler şimdilerde göç vermiş köylerimizde pervasızca gezinmektedir. Aslında hararetli çalışma birkaç yıl öncesine kadar başlamıştı, köylerimizde, mezralarımızda koca koca arazi araçları, yabancı mühendisler, tercümanlar peyda oldu. Keçilerimizi, ineklerimizi bir zamanlar zar zor otlatmaya götürdüğümüz tepelere, dağlara yol götürdü, her tepeye sondaj çalışmalarıyla çukurlar açtı. Köylüler bile bu çalışmalara işsizlik bahanesiyle bilinçsizce dahil oldu. Geçmişte kalan bu çalışma şimdi veriyor meyvesini; Geyiksuyu’na bağlı Sin köyünde siyanürle altın arama melaneti start alacak. Türlü türlü entrikalarla bir yaşamı yok edenler şimdi bir umutla belki geri döneriz diye hayal kurduğumuz köylerimizde nefes borularımızı kesmek üzere. Zira siyanür oldukça tehlikelidir ve sonuçları yaşamsal tehdit oluşturacak kadar vahimdir. Bugün dünyadaki altının ne yazık ki % 82’si siyanürle aranmakta ve üretilmektedir. Bu yöntemin zararları bilinmekte ve sözüm ona çeşitli önlemler alınmaktadır ancak bu önlemlerin yeterli olmadığı da bilinmektedir. Siyanürle üretim yapan işletmeler prosedür gereği siyanür için arıtma tesisleri kurar, siyanüre hava, su ve kükürtdioksit verip siyanata çevirir. Ancak bu yöntem pek çok bilim insanına göre siyanürü zararlı etkilerinden arındırmak değil, sadece ve sadece farklı zehirli bileşenlere ayrıştırmaktır. Yani siyanür zehrinin yok edilemediğinin kanıtıdır bu durum. Bir de doğaya, çevreye, canlı yaşamına verdiği zarar açısından bakınca bir yaşam hakkımızın olduğunu, bir tane dünya olduğunu, bunun geri dönüşümünün olmadığını bilelim ve yaşam hakkımızı savunalım.
Siyanürle altın aramaya karşı mücadeleyi yükseltelim
Köylerimize, memleketimize sahip çıkalım. Zira altın madenciliğinde siyanür kullanımı diğer alanlarda kullanımından daha da tehlikelidir. Altın üretimi yapılan işletmeye taşınan siyanürün dökülmesi ve devrilmesi sonucunda ya da işleme sırasında borulardan veya çeşitli sızıntılarla sulara karışmasıyla oluşan tehlikenin boyutu yaşamımızın yok olması tehlikesine eşittir. Siyanürün nehir sularına karışmasıyla nehirdeki canlılar ölecek, tarlalardaki sulama sularına karışmasıyla meyve ve sebzelere karışıp insan sağlığını direkt olarak tehdit edecektir. Ayrıca altın madeni çıkarılma sırasında kullanılan siyanür havaya da karışmaktadır. Solunması ve vücuda herhangi bir şekilde alınması sonucunda zehirlenmeye yol açar. Beyin, akciğer ve kalp üzerinde hızlı bir zehirleme etkisi vardır. Canlılar üzerinde ölümcül etkileri olan siyanür kullanımı maalesef tehlikeli boyutlardadır. Ülkemizde de siyanürle altın arama çalışmaları giderek artmaktadır. Gözü dönmüş para babaları, dağ başındaki köyümüze dahi göz dikecek duruma geldi. Doğanın dengesini bozan bu haramiler, istediklerini aldıktan sonra arkalarına bakmadan çekip gidecek. Bizlerin payına düşecek olan ise yine yeni bir göç dalgası olacaktır. Ya topraklarımızın bekçiliğini devralıp sahip çıkacağız ya da bu haramilerin yaşam kaynağımızı yok etmesine göz yumacağız. Köylük yerdeki bütün sorunlarımızı bir yana bırakıp köylerimiz için birleşelim, örgütlenelim. Şimdi dayanışma ve uyanık olma zamanıdır. Tüm Geyiksuyulular ve Dersimliler olarak birleşelim. Dersim içerisinde, dışında, hatta yurt dışında yaşam süren köylülerimize Geyiksuyu gençleri olarak çağrımızdır, gelin birleşelim,topraklarımıza ve doğamıza sahip çıkalım. Dersim bir bütündür, onu parçalara bölerek yok etmek isteyenler bilsinler ki memleketimiz sahipsiz değildir, Munzur’da baraj istemiyoruz! Tağar Çayı üzerinde hidroelektrik santrali istemiyoruz! Peri suyu üzerinde hidroelektirik santrali istemiyoruz! Geyiksuyu köyünde siyanürle altın aramalarını istemiyoruz!
Dün nasıl direndiyse atalarımız bugün de bizler direneceğiz.
29 Temmuz’da başlayıp 30-31 Temmuz’a kadar sürecek olan 2. Geyiksuyu ve Çevre Köyleri Festivali’nde bir araya gelelim, barajlara, siyanürle altın aramaya ve yozlaştırma oyunlarına dur diyelim ve isyanımızı hep birlikte haykıralım.