HABER MERKEZİ (05.11.2015)-10 Ekim’de Ankara’da yaşanan katliam sonrası cemaate yakın gazete manşetlerinde bir detay göze çarpıyordu: ‘yüz tanıma sistemi canlı bombaları neden yakalayamadı’? Bilim kurgu sistemlerinde görmeye alışkın olduğumuz bu teknolojinin vardığı son nokta ve devletlerin bunun güvenlik sistemlerine ne kadar entegre edebildiğini tartışmak muhalifler için artık bir zorunluluktur.
Son bir yıl içerisinde basına yansıyan haberlerden takip edebildiğimiz kadarıyla sınır kapılarında ülkeye giriş yapmaya çalışan pek çok devrimci bu sistem üzerinden yapılan denetimle tespit edilerek tutsak edilmiştir. Dünya üzerindeki tüm devletler bilişim çağının beraberinde getirdiği teknolojik gelişmeleri başta sistem muhaliflerine karşı olmak üzere geniş kapsamlı olarak kullanmaktadır. Yüz tanıma sistemleri biyometrik tanımlama sistemleri içerisinde en kullanışlı ve işlevsel olanıdır. Parmak izi, fotoğraf, DNA örneği vb. uzun yıllardır kimlik tespitinde kullanılan yöntemlerdir. Klasik diyebileceğimiz bu yöntemlerin etkin bir şekilde kullanılması için öncelikli olarak kişinin biyometrik bilgilerinin veri tabanına kaydedilmesi zorunludur. Bu ise dönem dönem kişisel bilgilerin gizliliği ilkesi bağlamında sıkıntılar yaratabilmekle birlikte tek tek kişilerin parmak izi resim vb. alınması bakımından da oldukça külfetli bir iştir. Türk devleti Emniyetten alınan her türlü evrak için parmak izi alma uygulamasını böylesi bir veri tabanı oluşturmak için zorunlu hale getirmiştir. Pasaport, ehliyet, av tezkeresi başvurusunda ya da vergi borcu- trafik cezası vb. basit bir sebepten kaynaklı bir gözaltı yaşamanız durumunda dahi parmak izi resim vb. biyometrik bilgileriniz sisteme kaydedilmektedir. Yakın dönemde uygulamaya sokulması için alt yapı çalışması yapılan çipli kimlik kartı uygulaması böylesi bir fişleme faaliyetinde herhangi bir boşluk kalmaması içindir esasında. Yeni verilecek çipli kimlik kartına sahip olmak isteyen her vatandaş nüfus müdürlüğüne parmak izi, damar izi ve avuç içi izi gibi pek çok kişisel veriyi teslim etmek zorunluluğu ile karşı karşıya kalacaktır. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt sistemi ile her bireyin bir adreste kayıtlı olmasını cezai müeyyide ile sağlamaya çalışan güvenlikçi politikalar tüm çabalarına karşı çeşitli sebeplerle 500 bin kadar kişiyi sisteme dâhil edememiştir. Çipli kimlik kartı uygulaması ile denetim sistemi dışında kalan bu kişilerinde erişilebilir bir noktaya getirilmesi hedeflenmektedir.
Her gün yeni bir tanesi ile karşılaştığımız güvenlikçi politikalardan birisi de Yüz Tanıma Sistemidir.(YTS) 2013 yılında Mobese kameralarına entegre edilen bu sistemle günlük yaşam içerisinde farkında olmadan her dakika denetlenmekteyiz. Sistemin çalışma mantığını kabaca açıklayacak olursak her bireyin kendine has bir burun göz ve kulak yapısı bulunmaktadır. Sistem göz, kulak ve burun arasındaki mesafe kombinasyonlarını çeşitli algoritmalarla kıyaslayarak her bireye sayısal bir değer vermektedir. Bu sayısal değerlerin isabet oranı kullanılan programın işlevselliğine göre değişmektedir. Konuyla ilgili çalışma yapan pek çok bilişim firması bulunmakla birlikte esasta öne çıkanlar: Microsoft, Google ve Facebook’tur. Nametag Facenet ve Deepface olarak üç ayrı uygulama ile bu pazara giren firmaların programları %99,63 varan doğruluk oranı ile yüz tanımlayabilmektedir. Sadece güvenlik uygulamaları alanında değil ABD’de pek çok market sürekli müşterilerini tespit edip onlara kasa iskontoları yapma amacıyla bu tür programları yaygın olarak kullanmaktadır. Google, sokak kameralarının görüntüleri üzerine açılan tazminat davalarında ödediği yüklü cezalar sonrası yüz görüntülerini bulanıklaştırma politikasını benimsemek zorunda kalmıştır. Devletlerin tek tek bireyleri isim ve resimleri ile fişlemelerinin güçlüğünden yazımızın başında bahsetmiştik. Bunu kolaylaştırıcı ve cazip kılan bir yöntemler üzerinden yoğunlaşılmalıydı. İnternet üzerinden herkesin gönüllü olarak kişisel verilerini gireceği bir sistem yaratmada en işlevsel araç elbette ki sosyal medyaydı. Microsoft How-Old.net üzerinden Resminizi Girin Yaşınızı Tahmin Edelim gibi ‘masumane’ bir şekilde veri tabanı oluştururken, Facebook yüz etiketleme uygulaması ile bu konuda en verimli biyometrik veri toplama sitesi oluyordu. Avrupa ülkelerinde kullanıcının istediği takdirde açabileceği şekilde hizmete sunulması zorunlu tutulan bu özellik Türkiye vb. pek çok üçüncü dünya ülkesinde otomatik olarak açık geliyordu. Bir deniz kazasında ıssız bir adada da yıllarca kalmak zorunda kalan bir adamın evine geri döndüğünde eşi tarafından tanınmaması ama dizüstü bilgisayarının Yüz Tanıma Sisteminin onu tanıması şeklide reklamı yapılan yeni jenerasyon laptoplarda bu yönlü iyi bir data sağlayıcıydı. Günümüzde kullanmayan çok az insan kalan akıllı telefonlara geldiğimizde ‘telefonunuzun güvenliğini parmak izinizle sağlayın’ ya da ‘parmak izinizle güvenli alışveriş yapın’ gibi uygulamalar kişisel veri sağlamada oldukça işlevseldir.
Emniyet güçlerinin Alman teknoloji firması Cognitec’in yazılım ve alt yapı desteği ile aktive ettiği ve sınır girişlerinde aktif olarak kullanılan YTS sonrasında 2013’te Kapıkule’de bir DHKP/C’li 2014’de Habur’da 2 PKK’li ve 2015 Ocak ayında Mürşitpınar’da bir PKK’lin bu sistem kullanılarak yakalandığı basına yansıyordu. Termal kameraları ıslak battaniye gibi basit bir yöntemle, insansız hava araçlarını şemsiye ile işlevsiz kılan devrimci yaratıcılık elbette böylesi bir denetim mekanizmasını da etkisiz kılacak potansiyele sahiptir. Sisteme muhalif olan bireyin sosyal medya vb araçlar üzerinde kişisel veri paylaşımında hassas olması bu konuda atılacak ilk ve en önemli adımdır. TMŞ’nin son dönem ulaşmak istediği kişilere ilişkin bilgi toplama sürecinde ısrarla güncel bir fotoğrafına erişme çabası bunun en somut göstergesidir. Teknolojik gelişmeler objektif üzerindeki çizikler üzerinden o makine ile çekilen farklı resimlere ulaşabilecek kadar uç noktalara varmıştır. Hasmının çalışma yöntemlerini çözmek onu yenmede başarılı olmanın birincil şartıdır diyebiliriz. Günlük hayatın en kuytu köşelerine kadar yerleştirilen kamera sistemi burjuva ahlak açısından bile kişisel hayatın mahremiyeti anlamında etik dışıdır. Fakat faşizm için böylesi etik değerlerin hiçbir önemi yoktur. Biri saltanatını sürdürmek için hukuksuzca bizi gözetliyor. Bindiğimiz toplu taşıma araçlarında, yürüdüğümüz yollarda, alışveriş yaptığımız marketlerde, gittiğimiz sağlık kuruluşlarında, oturduğumuz sitelerde, kuşlara yem attığımız meydanlarda, geçtiğimiz köprülerde yaşamın bir bütününde ‘normalleştirilen’ bu olgunun geriletilmesi bir avuç devrimcinin çabası ile mümkün değildir. Geçtiğimiz ay bir minibüs iç kamerasınca çekildiği anlaşılan devrimci bir kadın militanın görüntülerinin burjuva basın tarafından servis edilmesi durumun ciddiyetinin somut bir örneğidir. Yaşamın içine yedirilen bu kameraların bir şekilde etkisiz hale getirilmesi meşru devrimci bir pratik iken bunun yaygınlaştırılması ise merkezi bir politika olmalıdır.