HABER MERKEZİ (12.06.2014)- Emperyalizmin stratejik uşağı ve ona göbekten merkezi düzeyde yarı-sömürge temelinde bağımlı tekelci komprador faşist Türk devletinin, varlık gerekçesi “tek bayrak- tek vatan- tek- devlet- tek dil tek millet” vb eksenli tekçi ideolojik politik, örgütsel ve askeri çizgi ve yönelimdeki karakter ve burjuva sınıfsal niteliğini sürdürmektedir. Bir yandan “demokratik açılım, çözüm, barış” vb argümanlarıyla başta ezilen Kürt ulusu olmak üzere halk kitlelerini oyalarken ve manipülasyonlara tabi tutarak sinsi tasfiye poltikaları yürütürken, diğer yandan ise uluslararası emperyalist sermayenin yeni ihtiyaçlarına uygun olarak daha köklü ekonomik, politik, örgütsel ve askeri saldırı politikalarını devreye sokmaktadır. Kuzey Kürdistan’da karakol, kalekol ve barajlarda yoğunlaşarak kendini ekonomik ve askeri olarak daha da güçlü bir şekilde yeniden tahkim etmenin fiiliyatı içerisinde olurken, bütün bunların Kürt ulusu ve Kürt Ulusal Hareketi güçleriyle hiç alakası olmadığını ileri sürerek yanılsama amaçlı yalan ve demagojilerinden geri durmamaktadır.
Faşist Türk devleti katliamla provokasyonu hedefledi
Kürt ulusu ve Kürt yurtsever kitlesinin faşist Türk devletinin karakol, kalekol ve barajlara karşı Kuzey Kürdistan’ın birçok alanında olduğu gibi Lice ilçesinde de kitlesel protesto ve fiili direnişle karşılaması ve engellemelerde bulunmasına yönelik işgalci ve ilhakçı Türk askeri güçlerinin pervasızlığı, kitlelere askeri şiddette daha da azgınlaşmasıyla yeni bir boyut kazanmış ve ilk etapta 2 yurtsever katledilmişti. Türk devleti gelişen olaylar özgülünde tam bir provokasyonu amaçlamış ve bunun için de pervasız saldırısıyla halkı katletmekten çekinmemiştir. Bu duruma karşı geri adım atmayarak fiili direnişini daha da arttıran Kürt yurtsever kitlesi Kuzey Kürdistan’ ın birçok şehir ve ilçesi olmak üzere İstanbul, İzmir, Ankara, Kocaeli, Dersim, Şırnak vd diğer şehirlerde de çeşitli eylemler gerçekleştirmiş, kepenk kapatma, basın açıklaması, miting vb eylemlerle katliamı protesto etti. Ve yine Lice karakoluna taşlarla saldırarak Türk devletinin bayrağını karakoldan indirdi.
Bu durum uşak medya aracılığıyla bizzat tekçi hezeyanların hortlatılarak feryadı figan içerisinde aslında Kuzey Kürdistan’ın işgali ve ilhakıyla Türk devletinin bu gerici bayrağını Kürt coğrafyasına dayatıp zorla egemenlik aracı olarak kullanmaktan, en küçük bir adım atmadığını ve atmayacağını objektif ve somut-güncel gerçekliğini bir kere daha deklare etti. Hemen akabinde tekçi Türk egemenlik sisteminin hükümetinden muhalefetine, ordusundan meclisine birçok devlet kurum temsilcilerinin işgal ederek ilhaka dönüştürülen Kuzey Kürdistan’a dayatılan bayrak sevdası hortladı. Faşist Türk ordu gücü TSK ve Meclis Başkanı Cemil Çiçek’e kadar “tek bayrak” zihniyeti ve sevdası üzerinden bilindiği gibi aşılıgelmiş şekilde tekçilik nüksetti. Ve tabii ki faşist Erdoğan “Bayrak indirmeyle ilgili bakanımız gerekli çalışmaları yapmaktadır, indiren çocuk da olsa bizim için farketmez, onu oraya gönderenler bedeli ne ise ağır bir şekilde ödeyecekler” diyerek inkar ve imha siyasetiyle pervasız patavatsızlıklarına bir yenisini daha ekledi. Oysa Amed’de PKK’nin çocuklarını kaçırdığı yalanıyla aile ve çocuk savunuculuğu demagojisi ve yanılsamasını da bukalemun gibi bizzat kendisi gerçekleştirmişti. Bu kapsamda Kürt yurtsever militan kitlesinin ilhak edilen Kürdistan’daki tekçi faşist Türk devletinin somutlaşan bayrağını indirmesi kadar doğal bir şey söz konusu olamaz. Yoksa sorun salt bir sembol ve formel mantık gereği sadece biçimsel değildir.
Ortada Kuzey Kürdistan coğrafyasının işgal edilerek ilhakının yapılması ve bu çerçevede de Kürt ulusunun inkarı edilerek Kuzey Kürdistan’ın yok sayılması gerçekliği, bizzat emperyalistlerin eliyle stratejik uşağı Türk devletinin tekçi genel niteliğidir. Yoksa “tek devlet, tek bayrak, tek dil, tek vatan, tek millet, tek din” vs de somutlaşan tekçiliğini nasıl doğru kavrayabiliriz. Kürt ulusunun iradesi yok sayılıp çiğnenerek Kuzey Kürdistan ilhak edilmiş ve kendi kaderini tayin etme hakkı gasp edilmiş ve hala da yok sayılmaya devam etmektedir. Şu açık ki Kürt ulusu kendi kaderini tayin etmek istiyor ve bunu da nasıl ve hangi biçimlerde tayin edeceği tamamen onların özgür, demokratik ve meşru iradesine bağlı olarak şekillenmelidir. İçerisinden geçtiğimiz süreçteki gelişmeleri ve Kürt yurtsever kitlesinin hangi önderlikler altında olursa olsun kendi kaderini demokratik ve özgür bir şekilde tayin etmesine yönelik son derece saygılı olmak durumundayız. Asla unutulmamalıdır ki ezen Türk ulus şövenizminin yüzyılı geçerek hala devam eden süreç karşısında ezilen ulus ve azınlıkların milliyetçiliklerini gerekçelendirerek ezen Türk ulus şövenizmi ve faşizmini kesinlikle meşru gösteremeyiz, orta yol izlemeyemiz, görmezlikten gelemeyiz, eşitlikçi yaklaşım adı altında ikisini aynılaştıramayız ve oportünist bir hat, çizgi ve yönelim içerisinde olamayız. Genetik kodlarımız biz Maoist komünistlere bunu emrediyor.
Kaypakkaya’nın soykırım ve katliamlarla ilgili fikirlerini doğru kavramalıyız
Komünist önder Kaypakkaya yoldaşın Ermeni Soykırımı, Şeyh Sait ve Dersim Katliamları ve ezilenlerin isyan, direniş ve mücadelelerine yaklaşım karşısında ezen ulus şövenizmini yöneltilmesi gereken okun sivri ucu olarak altını özel olarak çizmesi ve vurgulamasını doğru anlamalı ve kavramalıyız. Bu bilinçle Lice’deki karakolda Kürt yurtsever militan kitlesinin tekçi faşist Türk egemenlik sisteminin zorla diktiği bayrağı indirmesi kadar doğal bir şey olamaz. Buna provakasyon vs diyenler çok açık ki tekçiliğe biat etme temelinde oportünist uzlaşma ve düzen içi tasfiyeci reformizm ufkuyla yelkenlerini doldurup halk kitlelerine boyun eğmeyi ve eşitsiz temeldeki ezen Türk ulus şövenizmi eksenli boyunduruğun devam ettirilmesine ricat edilmesini salık verenlerdir. Tekçi faşist Türk devletinin anti-demokratik, gayrı-meşru tarihi ve günceldeki haksızlıklarına daha fazla hizmet etme yönelimidir. Faşist Türk devleti, Kürt Ulusal Hareketi’nin silahlı gücü ve çizgisini tasfiye ederek sömürü ve zulüm sistemi içerisine kanalize edip, emperyalist kapitalizm dünya ve sisteminin bir parçası haline getirmek istemektedir. Bunun için kendisine biat eden ya da edecek dinamikler üzerinden çözümsüzlük dayatmaktadır. Nitekim Lice’de devletin katliamı üzerinden Türkiye- Kuzey Kürdistan’daki gelişmeler karşısında HDP heyeti alelacele İmralı’ya giderek görüşme yapıp “ortak aklı, barış, çözüm” vb argümanlarıyla yine eşit olmayan koşullar ve son derece anti- demokratik haksızlıklar içerisinde “çözüm” arama adına çözümsüzlüklerin parçası olmakta ısrar ve kapalı kapılar altında Washington denklemiyle hareket ederken PKK ise daha akılcı bir şekilde “Lice’deki gelişmelerin çözümü İmralı değildir, yeri bellidir” vb şeklinde daha mantıklı ve yerinde bir cevap vermiştir.
Nereden gelir ve nasıl olursa olsun, Kürt ulusunun son derece demokratik ve meşru hakları, direnişi ve mücadelesini zaafa uğratacak, geriletecek ve küçük kırıntılara heba edecek tüm anlayış, çizgi ve yönelimlere hayır diyoruz. Bugün ortada bir provokasyon, haksızlık, anti-demokratiklik, gayrı-meşruluk, baskı, ezme ve sömürü varsa bizzat uluslararası sermaye düzeni emperyalizm ve ona yarı-sömürge temelinde bağımlı tekelci komprador Türk devleti kapitalizmi ve faşizminin varlığı, kurulu zulüm ve sömürü düzenleri, egemen sınıfları ve klikleri, anlayış ve pratik politikalarıdır. Tekçi faşist Türk devletinin ordusu da dahil tüm kurum ve kuruluşlarıyla, askerinden polisine, valisinden diğer bütün güçleri ve eğitiminden yargı, hapishane vd’lerine özel mülkiyet çıkarlarıyla kadar sömürücü burjuva ekonomi ve ideolojisi, örgütsel ve kültürel hegemanyası ve zorla uygulanan tekelidir. Ezilen ve sömürülen mazlumların son derece haklı ve meşru, bir o kadar demokratik ve zorunlu bir görev olarak isyanı, asla provokatörlük olarak görülemez ve kabul edilemez. Tekçi faşist devletin bütün algı yönetimi ve manipülasyonlarına, yalan ve demagojilerine inanılmamalı ve daha fazla sömürü ve zulüm politikalarına karşı radikal devrimci militan çizgi ve yönelimle ideolojik ve politik mücadele yürütülmelidir.
Sosyalist Halk Savaşı’yla komprador tekelci burjuvaziye karşı mücadeleyi yükseltelim
Maoist Komünistler olarak bütün uluslar için tam hak eşitliği, ulusların kendi kaderini tayin hakkı, bütün uluslar ve azınlıklardaki halk kitlelerinin birliği ve kardeşliği temelindeki perspektif ve içerikleriyle Sosyalist Halk Cumhuriyetleri bayrağını kaldırıyoruz. Bu temelde asgari programımız olan Sosyalist Halk Cumhuriyetleri için Sosyalist Halk Savaşı stratejisi altında Türkiye- Kuzey Kürdistan ezilen ve sömürülenlerini emperyalizme, komprador tekelci Türk devleti ve her türlü gericiliğe karşı mücadele ve kurtuluşa çağırıyoruz. Resmi her bir millet, dil, bayrak, inanç, tarih, düşünce imtiyazı ve tekeline karşı tam hak eşitliği temelinde komünizme kadar devrimi sürdürmek için, Sosyalist Halk Savaşı strajesine katılalım. Ve bizzat her bir ülke, coğrafya, bölge, iller ve yerellerdeki tamamen kendi kendini yöneten tam bir yönetim özerkliğiyle demokratik ve özgür iradeler temelinde merkezileşmiş Konseyler, Komünler ve Sovyetlerle komünizme kadar ilerleyişimizi sürdürelim.