HABER MERKEZİ (17.12.2014)- Cumhurbaşkanından başbakana, bakanlardan vekillere ve parti örgütlerine kadar bütün AKP camiasının Cemaate karşı keskin bıçak gibi bilendiğine tüm kamuoyu tanık oldu. Bugüne kadarki açıklamalarından, yaptığı tutuklama ve yürüttüğü tasfiye hareketlerine kadar bir dizi pratikle bu çatışmayı yürüttüğü gibi, sözlü değerlendirme ve saldırılar da aynı paralelde eksilmiyordu. Bu eski çatışma sürecinde alenen ifade edilenler Cemaatten ağır hesap sorulacağına işaret ediyordu. Dahası adeta koalisyon durumundaki bu iki eski ortak-müttefik arasındaki kapışmanın sıradan bir çelişki olmadığını herkes biliyordu. Zira paylaşılan ortaklaşılan şey iktidar ve onun olanaklarıydı. Çatışmaya düşülen noktada iktidar imtiyazları veya olanakları, belki de inisiyatif ve otoritesiydi. Dolayısıyla bu kapışma veya dalaş basit bir anlaşmazlık değil, açıkça köklü bir menfaat kapışmasıydı. Dalaşın keskin biçimde dışa vurup köprülerin yakıldığı o günler her ne kadar bazı yüzeysel zatlar arabuluculuğa soyunsa da sonuç alamadı, alamazlardı da. İktidarın paylaşılması, iktidar olanakları ve gerici çıkarların paylaşılması ve elbette bu ekonomik zemin üzerinde siyasi inisiyatif ve tayin edici güç olma meselesinde patlak veren bir çatışmanın elbette kolay değil, bilakis gerici klikler arasında da kanlı süreçlere neden olan cinstendir.
Bu çatışmanın bütünlüklü arka planı ve dayandığı çıkar-nüfuz olma gerekçeleri çatışmayı hırçın çehreye oturmaya aday gösterip esasta o mecrada seyretmesine yol açarken, “dostun dostu’’ arkadan hançerlemesinin acısıyla duyulan kinin yankısı olarak gündeme gelen intikam yeminleri de bugünkü gelişmeleri ve bağrında mevcut halini aşma çelişkileri barındıran saldırı-tasfiye-bastırma-ezme sürecinin yaşanacağını açıkladığı için, elbette basına yapılan operasyon ve gözaltılar şaşırtıcı ve sürpriz değildir. Ancak, operasyonun basın ayağına çekilmesi tahammülün ne kadar tükendiğini, intikam arzusunun ne kadar güçlü olduğunu, ihanet ve arkadan hançerleme duygusuyla ne derecede büyük acının duyulduğunu gösterir. Öte taraftan bu uğurda teşhir olmanın, önemli tepkilerle karşılaşmanın, iktidarın zor durumda kalmasının ve daha birçok şeyin göze alındığını da göstermektedir. Zira basına operasyon çekmek sıradan bir operasyon değildir. TV ve gazetelere baskınlar yapıp nispeten geniş tutuklamalara girilmesi, kolay yapılacak bir operasyon türü değildir. Ama bütün bunların göze alındığı açıktır. Bu kadar kritik bir operasyon, süreç açısından da anlamlı ve kritiktir. Önümüzde genel seçimler varken, basına yönelik operasyon yapıp, geniş gözaltı veya tutuklamalara girişmek olağan koşullarda akıl karı değildir. Ancak anlaşılmaktadır ki, genel seçim süreci AKP camiasını harekete geçiren esas nedendir. Yolsuzluk soruşturmasının yıl dönümüne getirilmesi basit bir intikamcılıktan başka anlam taşımaz. Operasyonun bu döneme denk getirilmesi seçimlerle bağlantılı bir kurgudur.
Seçimlerde basının oynayacağı rol etkilidir
Cemaatin seçim öncesi belli yönelimleri sezildiği için bu yönelimin boşa çıkarılması adına bu süreçte böylesi bir saldırı gerçekleştirilmiş olabilir. İkinci olarak (ki bu daha da akla yatkındır), cemaatin seçimlerde etkin rol oynayamaması ve aynı zamanda yolsuzluklarla ilgili meselelerde seçim öncesi rol oynamaması için cemaate operasyon bu dönemde çekilmiş olabilir. Cemaatin basın koluna yönelik operasyon yapılması, bu alanın seçimler öncesi teşhir yapma ve propaganda yürütme araçları olarak rol oynayan alan olmasından ileri geliyor. Seçimlerde basının oynayacağı rol elbette etkilidir. İşte bu etkinin kırılması operasyon tarihi açısından bir neden olabilir. Ancak operasyonun düşünülen en önemli fonksiyonlarından birinin, Erdoğan ve oğluyla birlikte bakanlarının dahil olduğu yolsuzluk gerçeği ve soruşturmasının derinlere itilerek saklanması olduğu söylenebilir. Gündem değiştirme politikası ise klasik burjuva siyasettir. “Bir taşla iki kuş vurma’’ esprisi tam da bu özgül için geçerlidir. AKP iktidarının diğer amaç ve kaygılar temelinde geliştirdiği saldırı aynı zamanda gündemi değiştirmeye de özellikle hizmet etmektedir ki, bu bir taşla birçok kuş vurulduğu veya vurulmaya çalışıldığını gösterir. Bilindiği gibi CHP, AKP iktidarı ve bakanları vb tarafından “torpille işe’’ alma vukuatlarını isim isim ve belgelerle deşifre ediyordu. Bu, AKP iktidarını son derece rahatsız eden gelişmeydi. AKP’nin gizli bir yüzünün daha alenen deşifre edilmesi, bunun özellikle seçimler öncesine denk gelmesi ve yolsuzlukların değirmen taşı gibi AKP’nin boynunda asılı duruyor olması realitesi düşünüldüğünde, AKP’nin rahatsızlığı anlaşılmış olacaktır. AKP açısından hiç de atlanabilecek bir durum olmayan bu konunun gündemden düşürülüp unutturulması da operasyonun isabetli bir zamana sığdırıldığını gösterir.
Gelişen bu sürecin dikkate değer bir unsuru da Fuat Avni’nin performansıdır. Operasyonları bir biçimde deşifre ederek engelleyici rol oynama, mesaj verme ve AKP’yi paniğe sürüp daha da kışkırtma gibi amaçlarından söz edilebilir bu performanstan. Fuat Avni’nin operasyonu önceden deşifre etmesi, AKP’nin çok gizli planlarının açığa çıkarılabildiği, dolayısıyla da dinleme veya kontrol mekanizmasının devrede olduğu açık bir mesaj ve gerçeklik olarak ortaya çıkıyor Fuat Avni nasıl okunmalı sorusuna gelince, bu dinleme ve kontrol etme gücünün salt cemaat çerçevesinde olmadığı, tersinden daha çok emperyalist güçlerin, bu anlamda istihbarat örgütlerinin devrede olup bu ‘’meziyetleri’’ sergilediği açıktır. Fuat Avni bu misyonu temsil eden bir rumuzdur o kadar. Bütün bunların yanında altı çizilmelidir ki, Fuat Avni performansı bu çatışmanın karşılıklı bir zeminde ilerleyeceğidir. AKP’nin operasyonları bir çırpınış ve karşı atak geliştirme gerçeğini de ifade ediyor denebilir.
Yine gelişmelerden yola çıkarak söylenmeli ki, AKP iktidarı baskı ve terör estiren faşist bir diktatörlük portresi-gerçeğini gösteriyor. Burjuva da olsa basına yönelik operasyon ve tutuklamalar yapması baskı ve korku yayan bir saldırıdır. Çıkarmak istediği iç güvenlik vb diğer yasalarla bu faşist baskı diktatörlüğünü pekiştirirken, Cemaate yönelik yapılan bu basın operasyonları da aynı zeminde cereyan eden gelişmelerdir. Cemaatle düşülen çelişki ve çatışmada özel bir dava güdülse de baskı ve terör saldırılarıyla toplumu korku iklimine sokma, seçimlerde belli avantajlar sağlama gibi arzular AKP’nin planlı saldırılarının belli gerekçeleridir.
Burjuvazinin çıkar dalaşına taraf olamayız
Evet AKP faşist diktatörlüğünü katı despotik yönetimle perçinlemeye çalışıyor ve bu operasyonlar da dahil genel uygulamaları bunu açıkça gözler önüne seriyor. Her ne kadar Yavuz Bingöl gibileri milletvekilliği vb çıkarlar karşılığında satın alınıp AKP yardakçılığı ilgili belli kesimler geliştirilse de AKP’nin faşist saldırılarını yoğunlaştırarak mutlak otorite ve diktatörlük peşinde olduğu gün gibi ortadadır. Fakat AKP’nin bu faşist saldırıları bizleri AKP karşıtlığı adına başka burjuva klik, odak ve partilerin peşine takılmamızı ya da onlarla bu vesilelerle birleşmemizi gerektirmez. Samanyolu TV, Zaman Gazetesi’ne yönelik operasyon ve gözaltılarla yaşanan mevcut süreç, AKP’nin faşist karakteri ve uygulamalarına karşın, gerici-faşist odaklar ya da güçler arasındaki bir dalaş ve bir çatışmadır. AKP’nin çatıştığı ve operasyon yaptığı kesim AKP’den daha olumlu, daha iyi değil, bilakis aynı kökene sahip gerici-faşist bir odaktır. Dolayısıyla burjuvazinin kendi arasındaki dalaşta-çatışmada taraf olamayacağımız gibi, somutta da cemaatin yedeğine düşemeyiz. Basına saldırı adı altında gerici güçlerin dalaşında taraf olamaz ve onların çıkar davasında herhangi birileri lehine taraf olamayız.
Sosyalist basına yönelik saldırı, yasak ve faşist saldırılar gerçekleştirilirken bu güç ve kesimler faşist saldırıları basına saldırı olarak değerlendirip sahip çıkmadı. Bilakis bu güç ve odaklar faşist saldırıların, baskıların başını çeken erkler olarak görev alıp rol oynadı. Şimdi aralarındaki çatışmadan dolayı mağdurları oynayıp basına saldırı altında geniş kesimleri yedekleme oyununa-taktiklerine düşülmemelidir. CHP ve benzeri çevrelerin sahiplenilmesi klikler arası iktidar dalaşından başka bir şey değildir.
Elbette basına yönelik tüm saldırı ve baskıların karşısındayız. Ne var ki, gelişmelerin arka planını iyi tahlil edip, açık gerçeği görerek tavır takınmak en doğrusudur. Basına yönelik faşist saldırılara karşı çıkmak cemaatle ortaklaşmaya eşittir demek değildir. Ya da AKP’nin faşist saldırılarını teşhir etmek ve onlara karşı mücadele etmek AKP’nin gerici çıkarlar üzerine çatıştığı başka bir gericilikle birleşmek vb olarak yorumlanamaz. Tavrımız sınıf tutumunun dışında olamaz. Burjuvazinin kılıf ve peçeler kullanarak oynadığı senaryolara değil, asıl gerçeğe göre tavır almalıyız. Gerici ve bilumum burjuva güçlerin dalaşında taraf olmamız düşünülemez. “Basın sorunu, demokrasi sorunu, hukuk-adalet sorunu’’ olarak burjuvazinin çeşitli kesimlerince piyasaya sürülen manipülasyonlara kanarak burjuva çıkar dalaşında taraf olamayız.