Faşizmin topyekun savaş konsepti devrimci-muhalif basını susturamaz!

Faşizme karşı geri adım atmak ve örgütsüzleşmek, tartışmasız faşizmi güçlendirir. Faşizme karşı, stratejik devrimci araçlarda örgütlenip konumlanmak, sürecin esas yanı iken, faşizmin baskılarıyla, burjuva minderde dahil, hiç bir demokratik mevziyi, kendi rızamızla faşizme teslim etmeyeceğiz. Kapatılan muhalif devrimci yayın organları, sendikalar, devrimci muhalif ve örgütlü kimliğinden dolayı işinden uzaklaştırılan kamu çalışanlarının görev alanları, işçi sınıfının üretim birimleri, eğitim birimleri ve anfiler, birleşerek faşizme karşı mücadele etmenin mevzilerine dönüştürülmelidir

HABER MERKEZİ (10.10.2016) – Faşist “TC”, AKP-Erdoğan diktatörlüğü merkezi gericiliği önderliğinde, Türkiye-Kuzey Kürdistan’da, açık faşizm koşullarını, ”OHAL” ve “OHAL”’in uygulanma biçimi olan KHK’larla,günden düne daha da kurumsallaştırmaktadır. Faşizmin kurumsallaştırılması derken ,kuşkusuz “TC” nin yönetim biçimi olan faşizmin, salt bu döneme has bir uygulama olduğu anlamı çıkarılmamalıdır. Bu kurumsallaşmadan anlaşılması gereken, bir yönetim biçimi olarak,”parlamenter maskeli” tarzda uygulanan “sürekli faşizm” koşullarını, açık faşizm ile uygulama ve hakimiyet kurumlarının baştan aşağı bu açık faşizm koşullarına göre organize edilmesidir.

15 Temmuz darbe girişimi üzerinden “anti-darbecilik ve demokrasi mücadelesi” olarak manüpile edilen ve bu fırsatçılık üzerinden gerçekleştirilen AKP-Erdoğan darbesi ile, genel olarak toplum, özel olarak toplumsal ilerici dinamikler, tam anlamıyla bir kuşatılmaya alınmak istenmektedir. Bu faşist kuşatmaya zemin olarak kullandıkları en kirli silah, kirli ittifaklarının olduğu dönemdeki adıyla “Muhterem Hoca Efendi”, kirli ittifaklarının parçalandığı günümüz koşullarındaki lakabıyla “FETÖ” örgütü patentli darbe girişiminin “bilançolarıdır”. AKP-Erdoğan diktatörlüğü ve bilumum gerici burjuva ideologlarca, yalaka yandaş kalemşörlerce, ağız birliğiyle topluma kirli bilgi olarak pompalanan gerici fikirlerle, açık faşizm “meşrulaştırılmak” istenmektedir. ”Yüce Türk ulusunun büyük devletinin getirildiği uçurumun kenarından, işgal edilmeye çalışılan kutsal vatanımızı ihanetçilerin elinden, yüce rabbimizin büyük desteği ve lütfuyla” geri almanın mutluluğu olarak topluma vaaz edilen dualar, açık faşizm uygulamalarıyla, sömürülen sınıflar, ezilen halklar ve milli zulüm altındaki Kürt ulusuna karşı geliştirilen topyekun savaşın vaazları olmuş durumdadır. 15 Temmuz darbe girişimi fırsata çevrilerek, Türk hakim sınıflarının AKP-Erdoğan diktatörlüğü menşeli gerçekleştirdiği darbenin asıl hedefinin, Kürt ulusal mücadelesi başta olmak üzere, komünist, devrimci sosyal hareketler ve aydın, muhalif, yazar, gazete ve yayın kuruluşlarını da kapsayan, tüm toplumsal devrimci muhalefet olacağı açıktı. Darbeye karşı toplumsal hassasiyeti, militarist ve paramiliter güçlerle yöneten ve bunu geri kitlelerde bir güce dönüştüren faşizm, bu “gücü”, devrimci toplumsal dinamikleri imha etme seferlerinde en etkili kullanmak maksadındadır.

Bunun için kendi gerici burjuva hukukunu dahi tanımadan, tüm muhalif olabilecek toplumsal odakları ortadan kaldırmaktadır. Darbe “karşıtlığı” adı altında yapılan darbecilik, 12 Eylül AFC’sinin dahi yapamadıklarını yapmaktadır. Darbe girişiminin, devlet-ü aliyede açtığı yaralara sargı bezi olarak kullanılan Kanun Hükmünde Kararnameler ve merhem olarak görülen OHAL uygulamaları, puslu havayı seven kurtlarla ,leş seven çakalların gerici iktidarlarını korumak için yürüttükleri gerici savaşın stratejisi olmuştur. Türkiye-Kuzey Kürdistan kır ve kentlerinde süren insan avı ve kuralsızca gerçekleştirilen katliamların paralelinde, eğitim başta olmak üzere kamu alanında örgütlü kesimlerin tasfiyesi, Kürt ilerici -devrimci belediyelere kayyum atamaları, ilerici sendikalar üzerinde sürdürülen baskılar ve kapatma planları, işçi sınıfı ve diğer toplumsal ezilen kesimlerin ekonomik-akademik demokratik hak arama eylemlerine getirilen yasaklar, sorgusuz sualsiz,”suç” unsuru görülmeden, muhalif bir çok TV, Radyo ve basın yayının susturulması, faşizmin savaş konsepti olarak geliştirdiği sürecin, barbar ve vahşi yönelimidir. Açık faşizm koşulları ve darbenin temel mantığı, burjuva gericiliğinin temsili olan “parlamenter” ve “anayasal” yöntem ve uygulamaların lağvedilmesi üzerinde şekillenir. Bugün darbeye karşı olduğunu geri kitleler üzerinden bir hakimiyete dönüştüren “TC” hakimiyet sistemi AKP-Erdoğan diktatörlüğü de aynısını yapmaktadır. Yani Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyası, açık faşizm koşullarının zifiri karanlığındadır.

Bu zifiri karanlık, ulusal ve sosyal devrimci kurtuluş savaşlarını en barbar savaş yöntemleriyle boğmayı planlarken, toplumu tek tipleştirme adımları olarak, liberal burjuva muhalefet dahil, tüm toplumsal muhalefeti ve bu muhalefetin basın yayın ayağını ortadan kaldırmaktadır. Basın yayın gibi iletişim ağından, toplumsal “sivil” kuruluşlardan,”TC” nin en basitten en merkezi yönetsel aygıtlarında, tek tip modeli ve tek sesi hakim hale getirmek, tüm toplumsal itirazların sesini boğmak, bu gün hiç bir kriteri gerici hedeflerinde dikkate almayan faşist diktatörlüğün kirli savaşının köşe taşlarıdır.

Muhalif medyanın engellenmesi faşist saldırganlığın ‘yeni’ yüzü

Ani bir baskınla, hiç bir gerekçeye ihtiyaç duymadan, çok sayıda televizyon, radyo, gazete vb yayın kuruluşlarının kapılarına kilit vurulması, yayın haklarının kapatılması ve maddi envanterlerine el konulması, 12 Eylül AFC koşullarında dahi bu kadar kapsamlı gerçekleştirilmemiş bir uygulamadır. Yani faşizm, tarihsel özgün çıkarlarına göre, gerici yöntemlerinden vazgeçen bir eksende değil, dünün gerici barbar yöntemlerinde kapsamlı kurumsallaşma ile dünün yarım kalmış işlerini tamamlıyor. Öyle ki Zarok TV gibi, sadece çocuklar için yayın yapan bir TV kapatılıyor, kendi iktidarını koruma, paranoya bir düzeyde ele alınıyor.

Irkçılığın ve şovenizmin, farklı kültürler, farklı dinler,f arklı uluslar ve azınlıklar, farklı inanç gurupları karşısındaki tahammülsüzlüğü, gerici zihniyet olarak böyle yaşam buluyor. Bu ırkçı, kafatasçı tekçi zihniyet, her toplumsal dinamiğe, her toplumsal farklılığa kuralsız bir şiddet uyguluyor. Güvenlik ve siyasal istikrar adına, kendi gerici iktidarlarına, güncel ya da stratejik olarak risk gördükleri her kesime, örgütlü toplumsal dinamik olsun olmasın, toplumu şiddet girdabında “yönetmektedirler.” Stratejik planları, Türk ırkçılığı ve Sünni İslam merkezli hakim sınıf ideolojisine göre bir toplumsal dizayn ve bunun dışındaki tüm toplumsal muhalefeti, tüm toplumsal farklılığı susturma merkezli şekillenmektedir.

Meselenin bir ayağı, bu gerici iktidara göre toplumu zapt-u rapt altına almak iken, ikinci ayağı da, bu faşist uygulamaların yarattığı toplumsal travmanın kamuoyuna ulaşmasını engellemektir. En basit anlatımla, gerçeklerin toplumsal kamuoyuyla buluşmasını engellemektir. Kapatılan TV, radyo, gazete gibi basın yayınlar, gerçeklerin karartılmasına yönelik kapsamlı bir adımdır. OHAL uygulamaları ile, toplumun her dinamiğine uygulanan şiddet, katliamlar, göz altı kayıplar ve tutuklamalarla bir faşist kuşatmaya dönüşmüştür. Bu gibi gerici uygulamaların ve katliamların, kamuoyuna taşınması, faşist “TC” nin, barbar süreci karşısında toplumsal muhalefeti diri tutacaktır. Ulusal ve sosyal kurtuluş davası başta olmak üzere, toplumsal devrimci muhalefeti bastırmanın uygulaması olan OHAL’in,vahşi ve katliamcı yüzünü örtbas etmek ve faşizmin bu azgın saldırılarına karşı örgütlü toplumsal duruşu engellemek için, muhalif, devrimci basın yayın karartılmaktadır. Jiyan, Azadi, Zarok, Hayatın Sesi, İMC, Van Televizyonu gibi TV yayınları ve Özgür Radyo vb gibi yayın kuruluşlarının kapatılıp tüm maddi envanterlerine el konulması, çalışanlarının tutuklanması ya da soruşturmalara tabi tutulması,Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki faşist saldırganlığın “yeni” yüzüdür.

AKP/Erdoğan iktidarının saldırganlığı, korku ve güçsüzlükten kaynaklanmaktadır

Türk hakim sınıflarının bu koyu ve azgın faşist saldırılarının nedeni, kuşkusuz güçsüzlükleri ve korkularıdır. Burjuva gerici egemenlik sisteminin, muhalefetten ve burjuva zemindeki bir demokrasiden korkmalarının temel nedeni, faşizmle güç olma gösterilerinin arka planındaki güçsüzlükleridir. Faşist “TC” nin, iç ve dış siyasette yaşadığı yığınlarca tıkanıklık ve devlet egemenlik sistemi içindeki kurumsal zayıflıkları, açık faşizm koşullarının tetikleyicisi olmuştur. Bugün Yenikapı “milli birlik ve irade ruhu” dedikleri faşist konsept, ”TC” egemenlik sistemi içindeki klik dalaşını ortadan kaldıramamış, klik dalaşı tarihsel kinlerle, daha kanlı bir hesaplaşmayı mayalamaktadır. Son MGK toplantısında, ”darbe riski geçmiş değildir” belirlemesinin bir ayağı, bu klik dalaşının güncelliğidir. Bu zayıflığın Kürt Ulusal devrimci mücadelesi ve devrimci komünist güçlerce verilen mücadele ile zayıflatılması ve bu devrimci güçlerin stratejik duruşu, faşist “TC” nin iktidar korkularını daha da büyütmektedir.

Ortadoğu ve Suriye merkezli dış siyasette, işgalci güç olma konumuyla yaşanan gelişmeler, faşist “TC” nin mevcut iradesi AKP-Erdoğan diktatörlüğünü zorlayan bir başka etmendir. Suriye sahasında, işgalci konumu sürdükçe, ABD, Rusya merkezli emperyalist blokların gerici çıkarları eksenli çatışmaları ve Esad, Irak ,İran, Suudi Arabistan gerici bölgesel güçlerin çıkarları tehlikeye girdikçe, bölgedeki işgalci ve gerici güçlerin arasındaki çatışmalarda derinleşmektedir. Son Rusya ABD restleşmesi,”TC” işgalci güçlerinin neo Osmanlıcı hayallerinin frenlenmesi, Irak’ın Musul, Başika özgülünde “TC” işgalci gücüne cepheden tavrı, bölgede, ”barış” teranelerine karşın derinleşecek gerici çatışmaların ön sürtüşmeleridir. Kuşkusuz bu çatışmanın “TC” ye bir faturası olacaktır.

İç ve dış siyasette, Kuzeyde ve Rojava’da boğmak istediği Kürt Ulusal mücadelesiyle, devrimci ve komünist mücadelenin toplumsal çelişkilerin derinliği ekseninde yakaladığı savaş ve gelişim dinamiği, faşist hakimiyet sisteminin, iktidar korkularını büyütmektedir. Tamda bu kesitte toplumsal bir kaos yaratmak, ve bu toplumsal kaostan faydalanarak, toplumu düşünemez, tavır alamaz, itiraz edemez bir zeminde, faşist şiddet ile denetim altına almak, faşizmin kendi gerici iktidarı için acil reçete olmuştur. İçte ve dışta, itiraz ve bağımsız düşünme ortamı yok ediliyor, ırkçı, milliyetçi, mezhepçi politika ve propagandalarla, farklı sesler susturulmak isteniyor. Askeri, yargı, yasama, yürütme, hukuk alanından başlayıp, basın yayın, iletişim, kültürel alanları kapsayarak yaratılmaya çalışılan “tek tip”lik, faşizmin yaşadığı korku ve kaosun topluma yayılarak gerici hakimiyetini tesis etme amaçlıdır.

Hiç bir mevziyi kendi rızamızla faşizme teslim etmeyeceğiz

Bütün bu faşist uygulamalar karşısında, devrimcilerin, komünistlerin, ulusal devrimci güçlerin, toplumsal muhalif dinamiklerin, sürece yaklaşımları açıktır ve bu tek yoldur. Faşizme karşı geri adım atmak ve örgütsüzleşmek, tartışmasız faşizmi güçlendirir. Faşizme karşı, stratejik devrimci araçlarda örgütlenip konumlanmak, sürecin esas yanı iken, faşizmin baskılarıyla, burjuva minderde dahil, hiç bir demokratik mevziyi, kendi rızamızla faşizme teslim etmeyeceğiz. Kapatılan muhalif devrimci yayın organları, sendikalar, devrimci muhalif ve örgütlü kimliğinden dolayı işinden uzaklaştırılan kamu çalışanlarının görev alanları, işçi sınıfının üretim birimleri, eğitim birimleri ve anfiler, birleşerek faşizme karşı mücadele etmenin mevzilerine dönüştürülmelidir. Bugün zayıf duran bu muhalefetin, devrimci-toplumsal dinamiklerin mücadelesi ile güçlendirilmesi, tüm ezilen ve sömürülenlerin, milli ve inançsal zulüm altındaki halklarımızın tarihsel görevidir. Susturulmaya ve bastırılmaya çalışılan, ezilen halklarımızın geleceğidir. Faşizm, en örgütlü güçten, en örgütsüz toplumsal farklılığı hedefi haline koymuş durumdadır. Ulusal baskı anlamında Kürtler ve diğer azınlıklar, inançsal olarak Aleviler ve diğer inanç gurupları, sınıfsal olarak işçi sınıfı, köylülük ve diğer ezilen halk sınıf ve katmanları, bu gün faşizmin topyekun savaş konseptinin hedefi durumundadır. Devrimci toplumsal bu dinamiklerin, üretim alanlarından, yaşam ve kendilerini ifade etme kurumlarına kadar, tüm var olma alanlarını,faşizmin azgın saldırılarına karşı direniş mevzilerine dönüştürmek, karanlığın geleceğimizi karartmasının önündeki tek barikattır. Ezilen sınıf ve halklar ancak örgütlü güçle bunu başarabilirler. Bu güç, devrimci mevzilerdeki direnişlerle yaratılabilinir.

 

Önceki İçerikPerspektif: Hangi sorunlar karşısında ‘birleşen’ hangi çelişkiler karşısında ‘kavgacı’ olmalıyız!
Sonraki İçerikKazım Cihan: Musul-Başika-Halep koordinatları