Faşizm kirli savaşı tırmandırıyor

Eski-yeni her türlü faşist-gerici konseptin hayata geçirilmesine rağmen halkın haklı mücadelesini yenilgiye uğratma şansının olmadığı bir kez daha yaşanarak ispatlanıyor. Dün Kobanê için düştü-düşecek diye salya akıtanların, Kandil’i dümdüz edeceğiz diye efelenenlerin, son bir yıldır, bütün imkân ve güçleriyle Kuzey Kürdistan’da yarattıkları bütün yıkıma, gerçekleştirdikleri bütün katliamlara rağmen Kürt halkını teslim alamadıkları, diz çöktüremedikleri görülmektedir

HABER MERKEZİ (31.07.2016) – Gazetemizin 126’ncı sayısında yer alan “Faşizm kirli savaşı tırmandırıyor” başlıklı yazıyı, okuyucularımızla paylaşıyoruz.

Son 14 yıldır AKP’nin dümeninde olduğu faşist “TC”nin Türkiye-Kuzey Kürdistan halkı lehine herhangi bir kazanım ya da iyileştirmede bulunmayacağı, aksine ezilen-emekçilere sömürü, baskı, zulüm ve katliamdan başka hiçbir şey vermeyeceği, “TC”nin tüm tarihi boyunca kerelerce ispatlanmıştır. Dört parçaya bölünmüş ve dilleri, kimlikleri, kültürleri yasaklanmış, baskı, zulüm ve katliamın her türlüsüne maruz kalmış Kürt ulusu için bu realite daha net bir şekilde görülmektedir. Kuruluşundan itibaren faşist Türk devletinin başta Ermeniler, Kürtler, Aleviler olmak üzere, farklı ulus, milliyet, inanç ve kültürden Türkiye-Kuzey Kürdistan halkına karşı yürüttüğü gerici savaş, şimdiye değin kesintisiz bir şekilde, bir devlet politikası olarak süregelmiştir. Kimi dönemlerde hem emperyalist efendilerinin dönemsel politikaları ve hem de gelişen mücadeleler karşısında atılan “demokratik” adımların arkasında da mutlaka bu gerici çıkarlar bulunmaktadır. AKP iktidarı dönemi anlatmaya çalıştığımız olgunun en bariz örneğidir. Tamamen emperyalist bir proje olarak işbaşına getirilen AKP’nin iktidar dönemi boyunca hayata geçirdiği politikalar iyi bir şekilde analiz edilirse halka karşı nasıl sinsi, ikiyüzlü, gerici bir politika izlenildiği, ülke halkının uzun yıllardır özlemini çektiği demokrasi, özgürlük gibi olguların nasıl sahtekârca kullanıldığı daha iyi anlaşılacaktır. AKP’nin özellikle Kürt ulusal sorunu konusunda hayata geçirdiği politikalar ise ibretliktir. Her ne kadar Maoist komünistler olarak gerek faşist “TC”nin gerekse AKP’nin gerçek niteliğine dair sistemli bir karşı duruş ve mücadele içerisinde bulunsak da maalesef başta PKK olmak üzere devrim ve demokrasi cephesinde AKP’nin bu sinsi politikalarına tav olanların sayısı hiç de az değildi. Şimdilerde hiçbir maskeye ihtiyaç duymadan faşist-gerici yüzlerini aymazca piyasaya süren AKP-Erdoğan iktidarından çok değil bundan sadece birkaç yıl önce “çözüm-barış” bekleyenlerin de içerisinde bulundukları tasfiyeci-reformist-pragmatist çizgilerini not ederek konumuza devam edelim.

AKP’nin iç ve dış politikada içerisine girdiği kriz durumu, dış politika ekseninde tam bir u dönüşü ile yeni bir sürece evrilmiş durumda. Bütün kabadayı tavırları ve üst perdeden tehditlere rağmen, AKP’nin de öncelleri gibi, emperyalist efendilerinden bağımsız, onların çizdiği çerçevenin dışında hareket etme şansları yoktur. Rusya ve İsrail ile yapılan anlaşmalar ve girilen yol bunun en bariz ispatıdır. Mısır ile başlatılması düşünülen süreç, keza Suriye politikasının baştan aşağı değişmeye başlaması, AKP’nin emperyalist efendilerinden bağımsız hareket edemeyeceğinin en önemli fotoğraflarındandır. Dış politika da hayata geçirilen bu u dönüşünün ise iç siyasete muhtemel iki farklı yansıması olabilir. Bunlardan birincisi; dış siyasette emperyalist projelere tam uyum karşılığında içte yapılan bütün baskı ve katliamlara sessiz kalınması, ikincisi ise dış siyasete uygun bir şekilde iç siyasette de yeni bir “bahar” havasının yaratılmasıdır.

Faşist “TC”nin bütün imkân ve olanakları ile özellikle son bir yıldır Kuzey Kürdistan’da sürdürdüğü kirli savaş bütün hızıyla devam ediyor. Kuzey Kürdistan’daki yerleşim birimlerinin yıkılıp, yok edildiği, binlerce insanın katledilip, on binlercesinin yerinden yurdundan çıkmak zorunda kaldığı ve her türlü ırkçı-faşist argümanın devlet politikası olarak yoğun bir şekilde hayata geçirildiği bu kirli savaşta sıra ikinci perdeye gelmiş durumda.

Faşist yıkım ve faşist “inşa”

Faşist “TC”nin Kuzey Kürdistan’da yarattığı yıkımı yeniden anlatmaya gerek yok. Ki kendileri de gerçekleştirdikleri baskı ve katliamları gizleme gereği bile duymadan aymazca hareket ediyorlar. Kuzey Kürdistan’daki savaşın ekseni son birkaç aydır yeniden kırsal alana kaymış durumda. Gerillanın sürece müdahalesi ve Özyönetim direnişlerinin sonlandırılması sonrası, özellikle son iki aydır gerilla ve faşist ordu-polis güçleri arasında yoğun çatışmalar yaşanıyor. Son iki aylık süreçte gerillanın taktik üstünlüğü ele geçirdiğini ifade edebiliriz. Gerilla güçlerinin özellikle karakollara yönelik gerçekleştirdiği etkili eylemler ve düşmana vurduğu darbeler neticesinde neredeyse hemen her gün düşman saflarında ciddi kayıplar yaşanmakta. Her ne kadar AKP iktidarı bütün imkân ve olanaklarıyla, yalan ve entrika üzerine kurulu politikalarıyla söz konusu kayıpları halkın önemli bir kesiminden gizlemeyi başarıyorsa da savaşın bu seyirde devam etmesi, düşman saflarda hem fiziki ve hem de psikolojik çözülmelere vesile olabilir. AKP’nin Kürt ulusal sorununa dair şimdiki taktik politikasının ana ekseni ise mayıs ayı sonunda yapılan Milli Güvenlik Kurulu(MGK) toplantısında şekillendi. Mayıs ayı sonunda R. T. Erdoğan başkanlığında toplanan MGK üyelerinin 6 saatten fazla süren görüşmeleri neticesinde ana gündemini “terörle mücadele”nin oluşturduğu yeni bir konsept ortaya konuldu. AKP iktidarının dış politikada attığı adımların da bu toplantı sonrasına denk gelmesi bağlamında söz konusu toplantıda yeni bir sürecin kapsamlı bir çalışmasının yapıldığını söyleyebiliriz. Yapılan açıklamalar ve Abdülkadir Selvi gibi AKP’li gazetecilerin köşelerinden işlediklerine baktığımızda MGK toplantısının ana gündeminin Kuzey Kürdistan’da süren savaşın ve bundan sonrası için atılacak adımların oluşturduğunu görmekteyiz. Kuzey Kürdistan şehirlerinde son bir yıldır süren Özyönetim direnişlerinin sonlandırılması sonrası, MGK’da alınan karar doğrultusunda yeni “konsept”in en önemli ayaklarından birinin ülke sınırları içerisindeki PKK kamplarının ortadan kaldırılmasının oluşturduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu yeni “konsept”e dair Hürriyet Gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi’nin anlatımları önemli ipuçları veriyor. Son yapılan MGK ve ardından gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu toplantısına dair “kozmik bir hava gerçekleşti” ve “terörle mücadele için çok kritik kararlar alındı” diyen Selvi, yeni konseptin ana eksenin ise “terörü önleyici operasyonlar” olduğunu ifade ediyor.  

“PKK saldırılarını önlemeye dönük savunmacı yaklaşımdan ziyade, devletin operasyonel olduğu, ‘önleyici vuruş’ stratejisine geçiliyor. 11 Eylül’den sonra ABD’nin küresel çapta yaptığı ama daha çok İsrail’in geliştirdiği stratejiyi andırıyor” diyen Selvi, yapılacak operasyonlarla ülke içerisindeki PKK kamplarının hedef alınacağını ve ülke içerisindeki “Kandilciklerin yok edileceğini” belirterek bu operasyonların esas olarak beş bölge üzerinden yürüyeceğini ifade ediyor. Bu bölgeler ise şunlar: Ağrı Tendürek, Cudi-Gabar-Silopi, Diyarbakır Lice-Kulp-Şenyayla, Tunceli-Ali Boğazı ile Bingöl’de Genç ve Kiğı. Yine bu konsepte göre Kuzey Kürdistan’da yerleşim birimlerine dair bazı değişikliklerin gerçekleştirileceği ve Kürt ulusal mücadelesinin en önemli mevzilerinden olan Cizîr, Gever gibi yerlerin il statüsüne alınıp, özel önlemlerle yeniden şekillendirileceği açıklanmış durumda. Söz konusu yeni “konsept”in hayata geçirildiği ilk alan ise Amed-Lice seçildi. Büyük bir şov eşliğinde binlerce asker-polis-korucu eşliğinde başlatılan operasyonlar ise tam anlamıyla fiyaskoyla sonuçlandı. Gerilla alanlarına dair gerçekleştirilen bu kapsamlı saldırılardan sonuç alamayan faşist devlet güçleri, çareyi ormanları yakıp, Kürt köylülerini işkenceyle öldürerek alandan çekilmekte buldular. Burjuva medyada büyük bir şova dönüştürülerek verilen haberlerin aksine HPG yaptığı açıklamalarda düşmanın söz konusu operasyonlarının boşa düşürüldüğünü ifade etti. HPG BİM tarafından yapılan açıklamada şu bilgilere yer verildi: “12 gün süren operasyonlarda 1’i astsubay, 1’i uzman çavuş 29 asker öldürüldü, 14 asker yaralandı. Çıkan çatışmalarda 7 gerilla yaşamını yitirdi, 2 gerilla ise esir düştü. Savaş uçaklarının da dâhil olduğu operasyonlarda, yoğun olarak köyler ve ormanlık arazi hedef alınmış, siviller işkence edilerek katledilmiş ve gerillanın kahramanca direnişi sonrası düşman güçleri 3 Temmuz günü alandan geri çekilmiştir.”

Faşist “TC”nin yeni “konsept”inin ilk çarptığı yer Lice olmuştur. Bırakalım ülke içerisindeki gerilla alanlarını yok etmeyi, Kuzey Kürdistan’ın birçok merkezinde düşman güçleri karakollardan dışarı dahi çıkamayacak duruma düşmüştür. HPG güçlerinin özellikle karakollara dönük gerçekleştirdiği bombalı eylemlerde düşman güçleri önemli kayıplar vermektedir.

Eski-yeni her türlü faşist-gerici konseptin hayata geçirilmesine rağmen halkın haklı mücadelesini yenilgiye uğratma şansının olmadığı bir kez daha yaşanarak ispatlanıyor. Dün Kobanê için düştü-düşecek diye salya akıtanların, Kandil’i dümdüz edeceğiz diye efelenenlerin, son bir yıldır, bütün imkân ve güçleriyle Kuzey Kürdistan’da yarattıkları bütün yıkıma, gerçekleştirdikleri bütün katliamlara rağmen Kürt halkını teslim alamamaları, diz çöktürememeleri adeta kudurmalarına vesile oluyor. Kürt Ulusal Hareketi’nin mevcut silahlı reformist çizgisini sürekli bir eleştiriye tabi tutup, güçlü olan devrimci damarı daha fazla sola çekmek, mevcut savaşın izleyeni, destekçisi değil bizzat öznesi olmak hedefiyle Maoist komünistler olarak yaşamın her alanında, radikal-militan devrimci duruşla konumlanmamız gerekiyor. Aksi her yaklaşım ve konumlanış, akıl vermek ve papağan misali doğruları ben bilirim kibirliliğinin ötesine geçmez.  

Önceki İçerikSanat ve kültürde insan gerçeği
Sonraki İçerikMKP tutsağı Aysel Koç’a yönelik cinsel şiddet teşhir edildi