Faşist “TC” sisteminin “yeniden” dizayn süreci ve Ergenekon

“Aydın” ve “sol” adına, dün derin devletle hesaplaşma adına AKP’nin eteklerine tutunanlar, bugün Cemaat gericiliğiyle hesaplaşma adına AKP faşizminin saflarına demir ata dursunlar. Süreç kanlı bir savaşı örgütlüyor. Bu savaş, Kürt ulusunun özgürlük savaşıdır. Ve nihayetinde bu savaş, ezilen sınıf ve halk katmanlarının Maoist önderlikleriyle tüm toplumsal sorunlara çözüm olan Sosyalist Devrim savaşıdır. Gerici faşist egemenlik bu savaşın barbar, kirli ve haksız yanıdır. Faşist egemenliğin, tüm kontra ve resmi savaş suçluları, devrimci savaşın sorgusundadır. Bunun dışında, egemen gerici kliklerin dalaşı, kirli gerici çıkarların dalaşıdır

HABER MERKEZİ (07.05.2016)-Gazetemizin 121.Sayısında yayınlanan ‘’Faşist ‘’TC’’ sisteminin’’yeniden’’ dizayn süreci ve Ergenekon’’ başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

Faşist Türk egemenlerinin, emperyalist-kapitalist sistemin “yeni” egemenlik çizgisi ve Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki iktisadi-politik gelişmelere göre dizayn edilmesinin projesi olarak planlanan ve devlet egemenliğindeki gerici burjuva klik dalaşında büyük “dönüşüm”ün aracı haline getirilen Ergenekon davası, Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından usul ve esastan bozuldu. Gerici burjuva hukuk açısından, bu davanın bozulmasına vesile yapılacak birçok nedenin olduğu tartışmasızdır. Haziran 2007’de Ümraniye’de bir gecekonduda 27 el bombasının ele geçirilmesiyle başlayan süreç, devletin yargı, askeri, özel harp, yasama, basın yayın gibi yönetsel ve militarize savaş kurumlarında yer alan ve kanlı bir dönemin yaratıcıları konumundaki kişilerin “yargılandığı” 275 sanıklı davaya dönüşmüştü. 9 yılı aşkın bir zaman dilimine yayılan davada Yargıtay “deliller hukuksuz, örgütün kanıtı yok” diye hüküm belirledi. Aynı şekilde Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un ancak ki Yüce Divan’da yargılanması gerektiğini, verilen hükmü bozma gerekçesi yaptı. Ergenekon adlı bir terör örgütünün varlığına ilişkin somut delillerin olmaması gerekçesiyle esastan bozulan “davada” Yargıtay öz olarak “Ergenekon diye bir terör örgütü yoktur” dedi. Hukuka ayrı dinlemeler, MİT ve devlet mensuplarının izinsiz dinlenmesi, hukuka aykırı baskın ve aramalar, gizli tanık beyanları gibi başlıkları ise usulden bozma gerekçesi yaptı.

Esas ve usulden Ergenekon davasını bozma gerekçelerine bakıldığında (ki başlayan bu süreç Ergenekon davası kapsamında “yargılananların” beraatıyla sonuçlanacağı konusunda açık ve güçlü ibareler vermektedir), burjuva hukuk açısından, “yargılama” sürecine dair, kararı bozmak için de onaylamak için de gerekçeler bulmak mümkündür. Bu durum, gerici burjuva hukuk kanalıyla, AKP özgülünde merkezileşen egemenlik sisteminin bilinçli yarattığı bir durumdur. Faşist egemenlik sistemi, bu davayı kendi dizayn süreci eksenindeki siyasal gelişmelere göre kullanmak için, politik ve hukuksal olarak yoruma açık bıraktı. Gerici burjuva hukuk açısından dahi, hukuka aykırı deliller, hukuksuz tutuklamalar, davanın siyasal sürece göre kullanılmasına vesile yapılmıştır. Ki zaten sorun hukuksal bir sorun değildir. Ergenekon davası kapsamında “yargılanan” tüm sanıklar, Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında sürdürülen kirli ve kanlı savaşın birinci derecede aktörleridir. Halklara karşı bu suçlar kapsamında müdahil olmaya çalışan ilerici-aydın kesimlerin müdahil olmasının engellenmesi, bu davanın niteliğini zaten deşifre etmektedir. Yine on binlerce devrimci, komünist, aydın ve yurtseverin, usulsüz ve hukuksuz yargılamalarına karşın Yargıtay’ın bu davaları onaylaması, burjuva hukuk içindeki çifte standart değildir sadece. Gerici egemenlik sistemi ve ideologlarının yargının “bağımsız” çığırtkanlığı, bu gibi gerçekler karşısında zaten hükümsüz kalıyor. Egemen sınıfların bir yönetim aygıtı olan yargı, kendi doğal işleyişi içinde, gerici devletin politik-iktisadi sürecine göre biçimleniyor. Ergenekon davasında da burjuva hukuk aynı gerici çıkarlara göre işlemiştir. Yoksa ilerici insanlığın hukuku açısından, yargılayan da, yargılanan da suçludur.

Ergenekon dosyası; suçluları yargılama değil, sistemi yeni sürece göre dizayn etme dosyasıdır

Özcesi, Ergenekon dosyası suçluları yargılama dosyası değildir. “Yeni” suçluların, “eski” suçlulara karşı, devlet egemenliğinde kendisine yer açma ve devleti “yeni” sürece göre dizayn etme dosyasıdır. Yani “yeni devletin” ulusal ve uluslararası gerici güçlerle, tarihsel özgün çıkarlarına göre dizayn edilmesi için “eski devlete” çektiği bir kadro operasyonudur. Ve bu operasyon her dönem, devletin dizayn sürecine ve siyasal sürecine göre, yan yana ya da karşı karşıya gelen güçleri belirlemiştir. Esas tehlikeyi savuşturmak için, tali durumdaki “tehlikeli” unsur ya da kurumlarla uzlaşarak süreci örgütlemek, AKP-Erdoğan özgülünde merkezileşen faşist komprador burjuva egemenliğin stratejik planıydı. AKP ve Gülen Cemaati başta olmak üzere, gerici tarikat ve cemiyetlerin koalisyonuyla başlayan devletin “yeniden” dizayn süreci, Kürt ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelelerini bastırma hareketlerine paralel olarak işletilmiştir. Toplumsal dinamikleri sindirme hareketi, devletin sürece göre merkezileşmesiyle ilişkilendirilmiş, öncelik ve sonralık, tarihsel koşulların özgün çelişkilerine göre ele alınıştır. Özellikle Kürt ulusal mücadelesinin tasfiye planı olarak gündemleştirilen “çözüm ve demokratikleşme süreci”, Aleviler başta olmak üzere farklı inanç gruplarına dair geliştirilen “çalıştaylar” ve sosyal kurtuluş savaşlarının toplumsal dinamikleri olan sınıf ve halk katmanlarına karşı izlenen “havuç” siyasetleri, devletin dizayn sürecine dair arızalı olan yanları tamir etmek için belirlenen manevralardır. Egemenlik sisteminde, tekelci komprador kapitalist gerici sınıfına göre merkezileşen süreç, özellikle ulusal ve sosyal toplumsal dinamiklerle yaşanan savaş ve çatışma durumunu hafifleterek, iç sürecini tamamlamak istemiştir. Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki tüm kanlı politika ve katliamların failleri olarak öne çıkarılan Ergenekon “sanıkları”, üzerinden hem toplumsal dinamikle de bir beklenti yaratılıyordu, hem de toplumsal dinamikler dizayn sürecine yedeklenmeye çalışılıyordu. Bu süreçte kimi aydın ve “sol” kesimlerin AKP’ye dolaylı ya da dolaysız yedeklenmeleri, yaratılmaya çalışılan tabloya açık örnektir. Tarihsel koşullara ve toplumsal politik gelişmelere göre, öncelik ve sonralık hedeflerini belirleyerek süreci stratejik bir plan dâhilinde ele alan Türk gerici egemenlik sistemi, her döneme özgü, merkezileşmesi paralelinde ittifak siyaseti gütmüştür. Öyle ki, bir dönem direk operasyonu sürdüren savcı ve emniyet güçlerinin, bir başka konjonktürde suçlu pozisyonunda aranır duruma düşmesi, bu stratejik planın, hangi taktiksel manevralarla uygulandığını açıklamaktadır.

Gerici burjuva devlet açık ve gizli kurumlarıyla bir bütündür

Gerici burjuva devlet, açık ve gizli kurumlarıyla bir bütündür. “Derin devlet, çeteler, gladio tasfiye edildi” söylemi bir burjuva kliğin başka bir burjuva kliği tasfiye etme amacının formatıdır. Yoksa tasfiye edilen devletin kontra niteliği değil, devletin kontra niteliğinin el değiştirmesidir. Yani başka bir gerici kliğin eline geçmesidir. Ergenekon operasyonu da böyle bir rol oynamıştır. Yargı, yasama, yürütme organlarında yaratılan merkezileşme, ordu, polis, MİT, Özel Savaş Kuvvetleri ve Kontra örgütlemelerin merkezileştirilmesiyle tamamlanmalıydı. Klasik Kemalist kliğin temsili olan “itiraz” odakları dağıtılmadan, bu merkezileşmeyi yaratmak zor olacaktı. Çiller, Ağar, Demirel gibi “eski devletin” iradesi olan şahısların, yeni süreci itirazsız kabul etmeleri ve susmaları, onları operasyon kapsamı dışına itmiştir. Bunun dışında “itiraz” zemininde duran kesimler, sopa ve havuç politikasıyla hizaya getirilmek istenmiştir. “Ilımlı İslam” üstyapısal siyasetle ( Bu aynı zamanda ABD’nin başını çektiği emperyalist egemenliğin bölge siyasetidir),neo-liberal sisteme uyum sağlamayan, devlet iktidarı içindeki siyasal ve iktisadi merkezlerin etkisizleştirme adımları, politik, hukuksal ve iktisadi projelerle gerekçelendirilerek sürecin örgütlenmesi, Ergenekon gibi davaların esas hedefidir. Sürecin iktisadi ve politik ayakları kapsamlıdır. Bazı sermaye odaklarına kayyum ve başka “yasal” müdahaleler yapılıp sermayenin el değiştirmesi ve “yeni” komprador tekelci kesimin palazlandırılması, AKP-Cemaat ittifakı üzerinden, toplumda gerici İslamcı gelişmeye karşı biriken tepkinin etkisizleştirilmesi ve toplumsal muhalefetin sindirilmesi için Ergenekon “yargılamalarının” tehdit olarak kamuoyuna pompalanması, AKP özgülünde merkezileşen faşist egemenliğin kapsamlı planıydı.

Bölgesel gelişmeler, ulusal-sosyal kurtuluş mücadelesindeki ivme ve AKP-Cemaat kirli ittifakının parçalanması süreci farklılaştırmıştır!

“Yeşil Kuşak”, “ılımlı İslam” emperyalist projesinin ürünü olan AKP, Türk egemenlik sistemi adına bölge üzerinden sürdürdüğü siyaset, iflas etti. Suriye, Ortadoğu, Arap Yarımadası üzerinden “model ülke” olma projesi, politik ve askeri olarak bölgesel gelişmelerin altında ezildi. Özellikle Gezi süreciyle başlayan toplumsal muhalefet ve devrimci toplumsal dinamiklerin özgürlük arayışı, önemli bir irade ortaya koydu. Bir kuşatma hareketi olarak geliştirilen toplumsal gericileşmeye karşın, ilerici toplumsal dinamiklerin ısrarlı duruşu, egemen güçler açısından Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasının, dikensiz bir gül bahçesi olamayacağını ortaya koymuştur. Bu güncel durumun yanında, AKP iktidarı üzerinden faşist egemen güçlerin barbar politikaları, toplumda stratejik olarak çok güçlü bir toplumsal patlamanın dinamiklerini mayalamaktadır. Sessiz çoğunluğun homurtusu, sonuç alıcı olmasa da, Gezi gibi eylemlerde güçlü toplumsal patlamaların haberlerini vermektedir.

Bütün bu toplumsal sürecin iradesi olarak, Kürt Ulusal Hareketi’yle, komünistler, sosyalistler, devrimciler başta olmak üzere, Alevi, Ermeni, Kürt, Laz, Türk aydın ve halk dinamikleriyle yaratılan devrimci bloğun 7 Haziran Genel Seçimleri’nde ortaya koyduğu güçlü irade, bu toplumsal huzursuzluğu, devrimci tarzda merkezileştirmeyi deklare ediyordu.

Yine, sosyal-politik gelişmeler, Cemaat’in gizli ağlarıyla bağlantılı (Ki AKP, hükümete bu gizli ağların gücüyle gelmiştir) 17 Aralık yolsuzluk operasyonu ile birleştiğinde, AKP-Erdoğan hükümranlığı “yeni paydaşlar” bulma arayışına girmiştir. Hemen belirtelim ki, Cemaat’in yönelimiyle, sosyal ulusal devrimci toplumsal dinamiklerin tavrı arasında hiçbir bağlantı yoktur. Gerici faşist diktatörlük, buradan bir bağlantı kurarak, demokrasi ve ulusal-sosyal kurtuluş mücadelelerinin toplumsal dayanaklarıyla oynamak istiyor. Bu da devrimci süreci karartmanın kirli bir yöntemidir.

7 Haziran seçimlerinin sonucu, faşist egemenlerin, gerici dünyaları gereği, kuralsız ve kontra güçlerle kanlı bir süreci başlatmasının startı oldu. Sosyalist ve demokrasi güçlerinin yakaladığı ve toplumsal bir başarıya dönüşen süreç, ırkçı, şoven ve gerici kamplaşmalar üzerinden yaratılan gerginlik siyasetiyle dağıtılmalıydı. Faşizm sürekli gerginlik ve saldırgan süreçler üzerinden kendisini üretir. Ankara, Suruç, Amed kitlesel katliamları, bu gerginliği fitillemenin kontra yöntemleridir. Siyasal ortak IŞİD, bu kontra yönelimin ana gücüdür. “Çözüm” süreci, “demokrasi-toplumsal özgürlükler” manüpilasyonu, açık faşist, kontra, askeri yönelimlerle, topyekûn bir savaş konseptine çevrildi. Tam da bu kesitte, Kürt Ulusal Hareketi’nin güçlü direnişi, Kürt kentleriyle birleşerek, tarihsel bir savaş iradesini ortaya koydu.

Tüm bu toplumsal, sosyal-politik gelişmeler, AKP-Erdoğan diktatörlüğünü,10 yılı aşkın zamandır gerici çıkarları ekseninde çatıştığı generallerin kapısına sürüklemiştir. Milli Güvenlik Kurulu’nda “yeni” konjonktüre göre oluşturulan konsept ile, AKP-Erdoğan ve Generaller, artık yan yana olacaklardır. Ergenekon ve Balyoz davalarındaki gelişme ve yaşanan tahliyeler, bu konseptin sonucudur. Kürt ulusal mücadelesinin bir tasfiye planı olan “çözüm “ sürecinin bitirilerek, topyekûn bir savaş sürecinin başlatılması, tek bayrak, tek devlet, tek vatan, tek dil tekerlemesinin gerici savaşın kirli sloganı olarak daha organizeli güncellenmesi, Kürt ulusu ve tüm toplumsal dinamiklere, aydınlara, denetiminde olmayan basın yayın organlarına, barış isteyen akademisyenlere, savaşı lanetleyen sporculara karşı ilan edilen savaş, yine bu konseptin sonucudur. Yani, devletin “yeniden” dizayn süreciyle, aşırı uçlarda duran generaller, bürokratlar, kontra komutanlar, kanlı kalemşorlar “terbiye” edilerek, bir uzlaşı zeminine çekildiği gibi, gerici çıkarlarda bazı tavizler veren AKP-Erdoğan diktatörlüğüyle, konjonktürel olarak böyle uzlaşmıştır. Erdoğan generalleri “darbecilik” suçlamalarından aklayacak, generaller de, hırsızlık, yolsuzluk, El Kaide, IŞİD gibi cihadist geri örgütlerle olan kirli ilişkilerine dokunmayacak. Bu konjonktürel uzlaşı, ezilen halklara, mazlum uluslara ve ötekileştirilen inanç guruplarına karşı, topyekûn bir savaş konsepti olarak, stratejik bir projenin uzlaşısıdır. Yani gerici savaşın kurmaylığı olarak, devletin 90 yıllık paradigmasıyla, son 10 yıllık paradigması uzlaşmıştır. Karşılıklı verilen ödünler, son 10 yıllık egemenlik sisteminin paradigmasına göre şekillendirilmiştir. Ergenekon davasından “yargılanan” kontra elemanların tahliye olduktan sonra, AKP-Erdoğan zeminini güçlendiren açıklamalar yapması bunun ifadesidir. Kontra faaliyetçisi, mafya şefi sıfatıyla sahalara dönen apoletli-apoletsiz kan emicilerin kan akıtma tehditleri, Erdoğan için “ölme ve öldürme” beyanları, bunu açıklamaktadır. Perinçek’in, Veli Küçük’ün sarayı kıble alarak kıldığı namaz, bunun ifadesidir.

Bu konseptle,17 Aralık’tan bu yana, devlet içinde tasfiye edilen Gülenci kadroların yerine, ulusalcı, klasik Kemalist, MHP ve CHP’den kadrolar yerleştirilmiştir. Böylece AKP-ulusalcı Klasik Kemalistler-MHP-CHP ittifakı; Kürt ulusu, devrimci demokrat ve aydın güçlere karşı kurulmuştur. Kuşkusuz ilk icraatları, Türkiye-Kuzey Kürdistan’da akıtılan ezilen ulus ve halkların kanı paralelinde, Meclis’te HDP Milletvekillerinin dokunulmazlıkları olacaktır. Politik gelişmelerin, bu kirli ittifakı frenleme rolü oynama ihtimali olsa da, gündemleştirilen fezlekelerle, HDP Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılıp tutuklanmaları, çok güçlü bir ihtimaldir. Bu kirli ittifak, sorunu “Görkemli Yüce Türk Devletinin Bekası” sorunu olarak görüyor. Faşist devletin bekasına tehlike gördüğü tüm toplumsal güçlere karşı, kirli ve vahşi bir savaşa hazırlanıyor. Generaller-Erdoğan-AKP merkezli ittifak, bu savaşın “resmi” ve kontra ayaklarıdır. Kirli savaş suçlularının, kontra elemanların, cihadist gerici güçlerin ortaklaştığı nokta budur.

“Aydın” ve “sol” adına, dün derin devletle hesaplaşma adına AKP’nin eteklerine tutunanlar, bugün Cemaat gericiliğiyle hesaplaşma adına AKP faşizminin saflarına demir ata dursunlar. Süreç kanlı bir savaşı örgütlüyor. Bu savaş, Kürt ulusunun özgürlük savaşıdır. Ve nihayetinde bu savaş, ezilen sınıf ve halk katmanlarının Maoist önderlikleriyle tüm toplumsal sorunlara çözüm olan Sosyalist Devrim savaşıdır. Gerici faşist egemenlik bu savaşın barbar, kirli ve haksız yanıdır. Faşist egemenliğin, tüm kontra ve resmi savaş suçluları, devrimci savaşın sorgusundadır. Bunun dışında, egemen gerici kliklerin dalaşı, kirli gerici çıkarların dalaşıdır.

 

 

Önceki İçerikAKP diktatörlüğü ve bir egemenlik çizgisi olarak dini gericilik
Sonraki İçerikMeclis başkanının anayasa açıklamaları AKP’nin yönelimini yansıtıyor