Emperyalist politikalar girdabı ve krize gömülen Yunanistan

Yunanistan’ın kaderini eline alması; emperyalist gericilikten tamamen kopup bağımsız bir rota izlemesiyle mümkündür. Ne var ki mevut hükümetlerin niteliği buna uygun olmadığı için yukarıdaki iki tercihle karşı karşıyadır ve iki tercih arasından emperyalist güçlerle anlaşma benimsenecektir

HABER MERKEZİ (05.07.2015) –  Yunanistan 2010’da açığa vuran krizi aşamayarak siyasi değişimlere de temel oluşturan yoğun gelişmeler evresinden geçti. Büyük kitlesel gösteriler Atina sokaklarını ateş topuna çevirdi, büyük grev ve direnişler yaşandı. Yunanistan yaşadığı derin kriz nedeniyle belli adalarını kiralatmak durumunda kaldı. Hatta adaların satılması dahi dillendirildi. Ancak onurlu Yunan halkı küçük düşürülmesine dönük emperyalist politika ve uygulamalara karşı tam bir anti-emperyalist eğilim geliştirdi. Milliyetçiliğin gelişmesi de bu zeminde cereyan etti. Sonunda yapılan seçimlerle kitlelerin desteğini alan yeni bir hükümet kuruldu. Bugün AB, IMF, Avrupa Merkez Bankası gibi emperyalist güçlerin Yunanistan hükümetiyle anlaşma sağlamayıp gerici emperyalist dayatmalarda bulunarak daha sıkı kemer sıkma politikalarında ısrar etmelerinin bir nedeni de; hükümetin zora sokularak değişimini zorlamaya dönük bir anlam taşımaktadır. Zira Alexist Tsipras başkanlığındaki yeni Syriza hükümeti, emperyalist politika ve özellikle kemer sıkma politikalarını kabul etmeyeceği vaadiyle destek almayı başarmıştı. Buna karşın belli esnemeler gösteren hükümet şimdi daha sıkı kemer sıkma politikaları uygulama dayatmalarıyla karşı karşıyadır. Yapılan görüşmelerde anlaşma sağlanamamış fakat Yunan hükümeti yeni bir borç ödeme planı önerme durumunda kalmıştır.

Yunanistan güçlü bir sanayi ve ekonomiye sahip olmasa da turizm ve gemicilik sektörü onu daha düne kadar belli bir düzeyde besleyerek taşımıştır. Ne var ki AB üyeliği süreciyle birlikte emperyalist politikaların girdabına batan Yunanistan, krizlerden kurtulamamıştır. Savunma sanayine yatırdığı bütçenin fazlalığı gibi nedenler belli gerekçeler olsa da, bugünkü Yunanistan krizini derinleştiren sorunun esası emperyalist talanın giderek derinleşmesidir. AB süreciyle birlikte artan talan ve borçlandırma politikası Yunanistan’ı kriz girdabına çeken emperyalist sonuçlardır. Ki uzun yıllardır Yunanistan krizi gündemden düşmeden aktüalitesini korumakta,adeta psikolojik bir baskı unsuru olarak Yunanistan’ı emperyalist politikalara rıza gösterme noktasına zorlamaktadır. Açık ki, emperyalist gericilikten kopmadan bu krizler mola verse de, Yunanistan gibi yarı-sömürge kapitalist ülkelerin kaderi olacaktır. Uluslararası tekeller ipleri elinde tutarken, Yunanistan gibi zayıf ülkeleri bir taraftan iliklerine değin talan edip diğer taraftan kendi krizlerini gidermeninlaboratuarları haline getirmektedirler…

Yunanistan’ın 30 Haziran’a kadar IMF’ye 1,6 milyar euro borç ödemesi yapması gerekmektedir. Ancak bu borcu ödeyebilmesi için, “kurtarma paketi” olarak hükümete Uluslararası Para Fonu(IMF) ve AB tarafından verilmesi gereken 7,2 milyar euronun verilmesi gerekmektedir. Aksi halde zaten krizde olan Atina’nın bu borcunu ödemesi mümkün değildir. Ne var ki, kurtarma paketi kapsamında bu ödemeyi yapması gereken IMF ve AB, şart olarak yeni bir kemer sıkma politikası dayatmaktadır. Dolayısıyla kurtarma paketi kapsamında yapılan görüşmeler tıkandı.

İşte bunun üzerine Syriza yeni bir plan hazırlayarak Brüksel’e iletti. Mevcut durumda Avrupa Komisyonu sözcüsü Martin Selmayr’ın açıklamaları yeni hazırlanan önerinin bir uzlaşma zemini olabileceği yönündedir. Yunan kamuoyu ise, yeni sunulan öneri paketinin zengin kesimleri hedeflediğini dillendirmektedir. Ancak yeni önerinin daha geniş bir çerçeveye sahip olması muhtemeldir. Hükümetin emperyalist baskı ve dayatmalar karşısında geri adım atması büyük olasılıktır. Zira Yunanistan’ın AB’den çıkarılması tehditleri ve en önemlisi de krizin göbeğindeki Yunanistan’ın mevcut durumda bu yardım paketini almadan iflastan kurtulması zor görülmektedir. Ancak hükümetin vereceği daha büyük tavizler -yani daha sıkı kemer sıkma politikalarını kabul etmesi- hükümet açısından göğüslenmesi zor bir durum yaratacaktır. Halk kitlelerinin hükümetin verdiği sözlere karşın emperyalistlerin kemer sıkma politikalarını kabul etmesi fiilen kitlelerin desteğini kaybetmesi anlamına gelecektir. Kısacası hükümetin işi her bakımdan zor görünmektedir.

Hükümetin önerdiği yeni paket savunma bütçesinde ilave kesintiler ve adil vergi tahsilatını içermesi konuşulurken, Yunan kamuoyunun bunun zenginlere dönük bir paket olduğu söylemine karşın, AB ile IMF ise yardım paketinin Atina’ya gönderilebilmesi için öncelikle Syriza hükümetinin yeni ürünlerin KDV kapsamına alınmasından, memur ve emekli maaşlarında indirime varan bir dizi kemer sıkma tedbirini kabul etmesi gerektiği konusunda ısrar ediyor. Bu tabloda bir uzlaşma veya ortak zeminin yakalanması zor görünse de, hükümetin halk kitlelerine deklare etmediği tavizlerle bir anlaşma sağlayacaktır. Ya iflası tercih edecektir ya da emperyalist dayatmaları…

Fakat bunun bir kader olmadığı bilinmek durumundadır. Yunanistan’ın kaderini eline alması; emperyalist gericilikten tamamen kopup bağımsız bir rota izlemesiyle mümkündür. Ne var ki mevut hükümetlerin niteliği buna uygun olmadığı için yukarıdaki iki tercihle karşı karşıyadır ve iki tercih arasından emperyalist güçlerle anlaşma benimsenecektir. Öte taraftan AB de Yunanistan ile anlaşma sağlamanın yollarını benimseyecektir. Çünkü tersi durumda Yunanistan’ın iflas etmesi mümkündür ki, bu durumda borçların ödenmesi fiilen ortadan kalkma riskine girecektir. Ayrıca Yunanistan’ın AB dışına çıkarılması olasılığı da AB’nin prestiji ve belli bir kriz yaşaması açısından tercih edilmeyecektir. Dolayısıyla Atina tarafından yapılan yeni öneri temelinde bir anlaşmanın sağlanması beklenmelidir.

 

Önceki İçerikKamp Armen: Gasp ve direnişin hikâyesi
Sonraki İçerikEfendilerin yoksullukla imtihanı!