Emperyalist Gericiliğin Örsünde Dövülen Suriyeli Çocuk!

Utanıyorum, insanlığın ölüm anlarından. Eşitsiz dünyanın düzelmez terazisinden. Ve tekerine çomak sokulası gerici dünyadan… Utanıyorum anne… Ağlayan çocuğun gözyaşlarına… Islanmış kirpiklerine… Kanayan burnuna utanıyorum… İnsanlıktan çıkmış insandan utanıyorum anne… Utanıyorum çocuk… Sana güzel dünya veremediğim, yaşadığın acılara engel olamadığım, burnundaki kanı kızıl bir gül olarak yakana takamadığım için… Korktuğunda yanında olamadığım… Acırken körpe bedenin acını paylaşamadığım için… Sana kalkan elleri kıramadığım için… Kahroluyorum çocuk… Yaşadığın tüm acılardan… Acılarımı yaşamandan kahroluyorum… Yoksulluğuna değil, sürülmüşlüğüne, horlanmışlığına, serçe gibi titreyen bedenine, dövülmüşlüğüne kahroluyorum ÇOCUK!

HABER MERKEZİ(07.08.2015)- Gazetemizin 104.Sayısında yayınlanan ‘’Emperyalist gericiliğin örsünde dövülen Suriyeli Çocuk’’ adlı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

Suriyeli çocuk daha ana sütüne muhtaç yaşlarda… Sevilip okşanmaya muhtaç, elinden tutulup kula götürülmeye, oyuncaklar içine gömülüp çıldırasıya eğlenmeye muhtaç… Dövülür mü be garip insanlık… O korkuya maruz bırakılır mı çocuk? Gözyaşına dayanılır mı o acılar taşıyan körpe bedenin, minik gözlerin… Geride bıraktığı hayallerinin yerine yenilerini bulmaya çalışan, körpe bedeniyle kendisine sunulan yaşamın hayal edilemez zorluğunu omuzlayan, ailesine yardım edip açlığını gidermek için MENDİL satan, o işçi, o emekçi, o yüce, o ezilen, o horlanan, o çırılçıplak devasa dünyanın acımasızlığına sürülen, o minik bebekten ne istediniz barbar beyler? Ne istediniz insan olmayan insanlar NE? Savaşa tutuşmuş gibi minik bedene hücumunuz, hırsınız, kin ve düşmanlığınız NE? Nasıl kıyabilirsiniz küçücük bebeye? Burnunu kanatacak kadar aşağılık duruma düşmenize sebep NE?  İnsan mısınız?

Devlerin savaşından bir fırsat kurtularak İstanbul’a kaçmış Suriyeli çocuk ne yapabilir? Doğup bugünlere geldiği evinden, toprağından, oyun arkadaşlarından ve kim bilir daha ne özlemlerinden istemi dışında ayrılmak zorunda kalarak ağır bir yükü sırtlamış bu çocuk, bu çocuklar ne yapabilir? Nasıl yaşayabilir, hiç istemediği halde “büyüklerin”, emperyalistlerin, gericilerin, çocukların aşı ve yaşamına göz dikmiş acımasız bencillerin kendisine sunduğu bu yaşamda ne yapabilir? Ne yapmalı bu çocuk, bu çocuklar ne yapmalı ey zalim beyler? Öldürülseler miydi diğerleri gibi… Öldürülselerdi de ülkenize gelip göz zevkinizi kaçırmasalar mıydı, müşterilerinizi rahatsız etmeseler miydi, yerinizi daraltmasalar mıydı ey insanlıktan uzak insanlar…

Çocuklara kıymayın efendiler, kıymayın çocuklara beyler. Gücünüzü çocukta sınamayın. Otoritenizi, iktidarınızı çocukta kurmayın… Ve o barbar duygularınızı çocukların üzerinden tatmin etmeyin ey vahşi yaratıklar…

Yaşamı savaşa ve kana boğan, insanlığı kıyımlara sürükleyen bilumum gericilerin, dünya gericiliğinin çocuklara sunduğu dünya işte budur. Tahakküm, nüfuz, egemenlik ve talan uğruna halklar birbirine kırdırılıyor, büyük acılara gömülüyor, kıyımlardan geçiriliyor… Çocukların tüm yaşamı ellerinden alınıyor, geleceksizlik içinde büyük sendromlara mahkûm ediliyor… Çocuk ne savaş istiyordu, ne doğup büyüdüğü yerden kopup gelmeyi istiyordu ne de okula gitmeyip mendil satacağım diye tutturuyordu… Bunları çocuğa yaptıran, zorla yaptıran; çocuğu ve dünyasını tanımadan emperyalist menfaatlerini, yalnızca gerici çıkarlarını düşünen emperyalist gericiler ve o gericiliğin türevleridir.

Şimdi yaşam mücadelesiyle en zorlu, en eşitsiz ve en acımasız şartlarda karşı karşıya kalan Suriyeli çocuğun, köhnemiş ve insanlığa yabancılaşmış yaratıklar tarafından cezalandırma sırası gelmiştir. O’na yaşam hakkı yok deniliyor açıkça! Gerici egemenlerden beslenen ırkçı-yoz kültürle zehirlenmiş beyinler, “yabancı”, özellikle de Suriyeli ve Kürt diye, karnını doyurmak isteyen çocuğa işkence yapıyor, ötekileştirilerek barbarca yaşamın dışına atılıyor… Düzenin insanı, egemenlerin kişiliği boy verip efendisini tekrar ederek kaybediyor insanlığını…

Muhtaca el uzatmak, yoksula yardım etmek, mazlumun derdine ortak olmak ve özellikle çocuğu kutsal saymak insanlığın değeridir. Ama minik bir bebeyi kana bularcasına yapılan bu zulüm, bu barbarlık insanlığın hangi değeridir? Gerici egemenlerin zehriyle canilik kusan, çocuğa kıyan bu kültüre lanet olsun. Bu kültür yıkılmalı. Bu düzen yıkılmalı. Bu sistem yıkılmalı. Yıkılmalı ki gericiler ve gericilik çocukların olsun, çocuklara kalsın bu dünya. Yıkılmalı ki, bitsin bu zehir, bu vahşet, bu barbarlık…

Emperyalist gericiliğin çocuklara armağanı olan kan bahçelerinde büyüyor çocuklar. Dünya gericiliğinin kandaşı yerel barbarlar buduyor bir bir çocuk bahçesinin filizlerini… Suriyeli Kürdistanlı, Filistinli, Afganistanlı, Iraklı, Sudanlı ve tüm dünyanın filiz çocuklarını… Böyle bir dünyanın eseri olan gericiliğin yılanımsı zehridir seni burkup masaların altına sığındıran Suriyeli mendil satıcısı çocuk… Gözyaşın içime akıyor çocuk… Acıyor, korkuyor, titriyorsun, burnundaki kanı akıtırken içine… Yine de üzülme sen çocuk, mutlak bitecek tüm dünyada zulüm, dağılacak karanlık doğacak güneş… Güneş mutlaka doğacak ÇOCUK…  

Utanıyorum, insanlığın ölüm anlarından. Eşitsiz dünyanın düzelmez terazisinden. Ve tekerine çomak sokulası gerici dünyadan… Utanıyorum anne… Ağlayan çocuğun gözyaşlarına… Islanmış kirpiklerine… Kanayan burnuna utanıyorum… İnsanlıktan çıkmış insandan utanıyorum anne… Utanıyorum çocuk… Sana güzel dünya veremediğim, yaşadığın acılara engel olamadığım, burnundaki kanı kızıl bir gül olarak yakana takamadığım için… Korktuğunda yanında olamadığım… Acırken körpe bedenin acını paylaşamadığım için… Sana kalkan elleri kıramadığım için… Kahroluyorum çocuk… Yaşadığın tüm acılardan… Acılarımı yaşamandan kahroluyorum… Yoksulluğuna değil, sürülmüşlüğüne, horlanmışlığına, serçe gibi titreyen bedenine, dövülmüşlüğüne kahroluyorum ÇOCUK!

 

 

 

Önceki İçerikGelişmeler Denkleminde Doğrulanan Sonuç: Sosyalist Halk Savaşı!
Sonraki İçerikCizre’de çatışma; 1 polis öldü