Ekim devrimi ve devlet sorunu

100. yılında şanlı Ekim Devrimi’ni selamlıyoruz. Ekim Devrimi yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.

Ekim Devrimi’nin perspektifi, sadece iktidarın ele geçirilmesi değil, iktidarla birlikte bir bütün olarak kapitalist özel mülkiyet dünyasına ait kültür ve alışkanlıkların temelden değiştirilmesini bu temelde devrimcileştirilmesini de kapsar. Yani sadece sınıfların mekanik olarak yer değiştirmesi, iktidarın ele geçirilmesi manasında bir düzen değil, ilişkilerin değiştirilmesi ve yeni baştan kurulması biçiminde bir kültür devrimi gereksinimi de duyar. Bu manada devrim, sadece siyasal bir temel değişiklik değil, kültür ve bilinç dünyasının da temelden yeni baştan kurulmasıdır. Çünkü kültür ve bilinç asırlardır sömürücü sınıfların tahakkümü ile şekillenmiştir. Kültürün yeni baştan bazı farklılıkları gözeterek yeni baştan kurulması devrimi esasta var eden öğelerden biridir. Devrimin birinci zorluğu egemen sınıfların devrilmesi ise, ikinci zorluğu ilişkileri-kültürü devrimci biçimde kurabilme sorunudur

HABER MERKEZİ(26.10.2017)-Ekim Devrimi, isçi sınıfı başta olmak üzere tüm ezilenlere bir çağrı ve aynı zamanda onlar için yeni bir dünya için açılan çığırdır. Açılan bu çığırda emperyalist dünya sistemine karşı dünya halkları önemli adımlar atarak kendi sistemlerini kurdular. Ekim Devrimi’ne kadar süren kapitalist-emperyalist dünyanın tek egemen sistemi parçalanmış, karşısında yeni bir dünya-sosyalist sistemin temeli atılmıştır. Dünya emperyalist ve sosyalist kamplara bölünmüş, sosyalist kamp dünya devrimler cephesini güçlendirmiştir.

Tek kutuplu kapitalist sistemin dünya halkları üzerindeki tahakkümünün sonsuz olmadığı Ekim’le ispatlanmıştır. Ekim kapitalist ve üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete dayanan siyasal sistemlere karşı da bir alternatif sunmuştur. Kapitalist mülkiyet dünyasına dayanan devlet ve iktidar, devasa bir polis-asker ve özel güvenlik istihbarat ağı olmaksızın kendini koruyamaz. Devlet ve iktidarın asıl görevi, kapitalist mülkiyet dünyasını korumak ve sömürü mekanizmasının sorunsuz çalışmasını güvenceye almaya dayanır. Esas işlevi bunun üzerine kuruludur. İçte ve dışta yürütülen politikalar bu çark üzerine kuruludur. Zaman ve ortama göre bu siyasal aygıt çeşitli biçimler alır. Ama özü, çalışan ve bağımlı hale getirilmiş halklar üzerinde baskıya dayanır. Zor onun temel işlevidir. Savaşlar, baskılar, işkenceler, katliamlar bu devletlerin rutin işleyişine dahildir. Monarşiden oligarşiye, burjuva demokrasisinden faşizme kadar çeşitli biçimler gösteren siyasal erkin temeli, çalışanların emeğinin ve yarattığı değerlerin gaspına dayanır. Dolayısıyla zor onun temel düzenleyici öğesidir. Diğer kültürel-ideolojik aygıtlar bu düzenleyiciyi besleyen temel faktörlerdir. Bu düzlemde her şey çarpık ve tepetaklaktır. Hiçbir şey olduğu gibi görünmez; haklı olan haksız gibi ve işçinin çalışmasından beslenen-semiren kişi işveren gibi görünür.

Ekim’in getirmek istediği sistemde ise bu çarpıklık aşılır ve toplumsal hayat çıplak biçimiyle görünmesi amaçlanır. Üretim ile tüketim, kır ile kent, çalışan ile çalışmayanlar arasındaki ilişki karmaşık değil olduğu gibidir. Üretim insanın varoluşsal bir özelliğidir. Ve toplumsal dünyasının da temelidir. Herkes kendisi ve toplum için çalışır. Kimse bir başkasını sermayedar etmek için hem karın tokluğuna çalışmak hem de yarattığı zengine boyun eğmek zorunda değildir. Bu ilişki aşılır, toplum var olmak için iş birliği yapmak zorundadır, bu toplum olmanın basit kuralıdır. Ve kimse bir başkasının boyunduruğu altına girmek durumunda değildir. Üzerinde yaşadığımız dünya, insanlığa fazlasını sunmaktadır. Örgütlenmiş toplum ne açlık ne sefalet ne de gelecek kaygısı taşır. Örgütlenmiş toplumda, birey toplum için toplum da birey içindir. Burada birilerinin birileri üzerinde zor uygulamak için nedeni yoktur. Zorun dayandığı temel çelişkiler, örgütlenmiş toplum ve topluluklarda yok edilir. Ne sömürü ne sınıflar ne de bunların dünyasına özgü kültür yaratımları olacaktır. Siyaset ve siyasal yapılar bir “üst yapı” kurumudur. Ve de temeli güç olmaya, egemen olmaya dayanır. Dolayısıyla egemenlik ve egemenliğin sağlanması ile korunması kapitalist sistemde zorbalığa, haydutluğa dayanır. İdeoloji, siyaset ve devlet kurumları bu haydutluğun birer yansımasıdırlar. Onun için sürekli ordu, polis, istihbarat benzeri “güvenlik” kurumları devasa boyuta oluşur ve toplumun üzerine büyük bir asalak güç olarak bindirilir. Bu kaçınılmaz gibidir. Çünkü kapitalizmin dünyası aksi bir durumda ayakta duramaz. Bundan kurtuluşun yolu Ekim Devrimi’dir.

Ekim Devrimi’nin temel siyasal perspektifi komün devlettir, yani “devlet olmayan devlet”

Ekim Devrimi’nin perspektifi, örgütlenmiş toplumdur. Örgütlenmiş toplum, yerinde-yerel kendi kendini yöneten bir toplumdur. Bir başkasının kendisini yönetmesine ihtiyaç duymaz. Bir başkasının kendisini yönetmesi için özel kuruluşların sürekli var olmasını ve aynı biçimde devasa aygıtlara gereksinimini gerektirmez. Kendisi için örgütlenmiş toplum, kendisi ile komşusu arasındaki ihtiyaç ilişkinin dengesini bilir. Üretim ile tüketim, a birimi ile b birimi arasındaki iş bölümü ve ihtiyacın paylaşılmasını gerektiren konularda, eşyanın tabiatı gereği doğal bir süreçle sorun yönetilebilir. Bundan dolayı Ekim Devrimi’nin temel siyasal perspektifi, komün devlettir. Yani “devlet olmayan devlet.”

Devlet olmayan devlet, işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin, aydınların sınıflı-devletli bir toplumdan sınıfsız-devletsiz bir topluma geçerken kullanmak zorunda kaldıkları bir araçtır. Devletli yani eski sınıflı toplumdan, devlet olmayan yanı da gelecek topluma ait bir özelliktir. Eski toplumun tortuları, direk komün tipi-baskı içermeyen bir sürece geçiş için engeldir. Komün bir devlete ihtiyaç duymaz. Komün tipi devlet, devleti de ortadan kaldırmayı hedefleyen bir devlettir. Devlet ama burjuvazinin egemen olmadığı bir devlet. Burjuvazisiz devlet, kendi kendini yok etmeye kodlanmış, kendi oluş koşullarını tüketen bir devlettir. Bürokrasi devletlerin özellikle gelişmiş modern devletlerin temel bir özelliğidir. Gelişmiş profesyonel bir ordu, polis, istihbarat teşkilatlarının yanı sıra idari-ekonomik-siyasi olarak gelişkin bir sivil bürokrasi de toplumun üstünde bir kamburdur. Bu bürokrasi devlet işlerini görür.

Ekim Devrimi, bürokratik bir mekanizmayı da temsili bir merkeziyetçiliği de aslında reddeder. Hedef dolaysız, doğrudan kendi kendini yönetmektir. Aracı sınıf, katman ve kimse olmadan, eskiden ezilen-sömürülen sınıfların kendi kendilerini yönetmeleridir.

“Bir parlamenter cumhuriyet değil… bütün ülkedeki işçiler, tarım ücretlileri ve köylü temsilcileri Sovyetlerinin bir cumhuriyeti. Polisin, ordunun ve memurların kaldırılması. Bütün memurlar seçimle gelmeli ve gerektiğinde her zaman halk oyuyla görevlerinden geri alınabilmeli” demişti Lenin, Ekim’in öngününde.

Tümüyle komüne geçiş mi? Evet. Ama bu geçiş sürecine, “devrimci bir diktatörlük, yani merkezî bir devlet iktidarı tarafından yayınlanan bir yasaya değilama doğrudan doğruya devrimci bir zorlamaya, halk yığınlarının aşağıdan gelen dolaysız girişkenliğine dayanan bir iktidar”la yol almak zorunda devrim. “Buiktidar, 1871 Paris Komünü ile aynı tiptebir iktidardır ve başlıca özellikleri de şunlardır: a) iktidar kaynağı, bir parlamento tarafından daha önce tartışılmış ve onaylanmış bir yasa değil, ama halk yığınlarının dolaysız, yerel, aşağıdan gelen girişkenliği, yaygın bir deyimi kullanmak gerekirse, dolaysız bir ‘zorlama’dır; b) halktan ayrı ve halka karşı kurumlar olan polis ve ordunun yerine, tüm halkın doğrudan silahlanması geçmiştir; bu iktidar altında, kamu düzeninin korunmasını silahlı işçiler ve köylüler, silahlı halk, kendilerigözetirler; c) memurlar topluluğu da, bürokrasi de, halkın dolaysız iktidarı ile değiştirilmiş, ya da hiç değilse özel bir denetim altına konmuştur … Özel bir devlet tipi olarak Paris Komünü’nün özüburadadır.” (Lenin)

Ekim Devrimi’nin perspektifi, sadece iktidarın ele geçirilmesi değil, iktidarla birlikte bir bütün olarak kapitalist özel mülkiyet dünyasına ait kültür ve alışkanlıkların temelden değiştirilmesini bu temelde devrimcileştirilmesini de kapsar. Yani sadece sınıfların mekanik olarak yer değiştirmesi, iktidarın ele geçirilmesi manasında bir düzen değil, ilişkilerin değiştirilmesi ve yeni baştan kurulması biçiminde bir kültür devrimi gereksinimi de duyar. Bu manada devrim, sadece siyasal bir temel değişiklik değil, kültür ve bilinç dünyasının da temelden yeni baştan kurulmasıdır. Çünkü kültür ve bilinç asırlardır sömürücü sınıfların tahakkümü ile şekillenmiştir. Kültürün yeni baştan bazı farklılıkları gözeterek yeni baştan kurulması devrimi esasta var eden öğelerden biridir. Devrimin birinci zorluğu egemen sınıfların devrilmesi ise, ikinci zorluğu ilişkileri-kültürü devrimci biçimde kurabilme sorunudur.

Ekim Devrimi ufuk çizgisi olmaya devam ediyor

Ekim Devrimi’nin ön günlerinde yazılan “Devlet ve Devrim” adlı eserinde Lenin, devrim ve iktidar sorununu ele alır. Daha önceki deneyimlerle birlikte Marks ve Engels’in yaklaşımlarını özetler. Bazı temel yönelimler açık seçik olmasına rağmen devrimin ve iktidarın bazı özelliklerinin netleştirilmesi zamana bırakılır. Örneğin burjuvazinin seçme seçilme hakları bunlardan biridir. Öngörülen devrim, asırların insanlar üzerinde yaratmış olduğu tortuyu nispeten kolay temizleyebileceği yönündedir. İktidarın-devletin ele geçirilmesi temel bir meseledir. Daha sonra iktidara yerleşen işçi sınıfı kendi çıkarları temelinde bu tortuları silip süpürebileceği öngörülmektedir. Devrimin tez canlılığı ve beklentileri ile süreç içinde karşılaştığı şeyler farklıdır. Asırlar boyu kültürel aktarımla katılaşmış özel mülkiyet dünyasına ait formların süpürülüp atılmasının zorluğu sosyalist inşa içinde görüldü.

Devrimden sonra burjuvazinin direnişi ve tutumu da gözlenmesi gereken bir durumdur. Dolayısıyladır ki, Ekim’in başlarında yapılan Kurucu Meclis seçimlerinde burjuvazinin ve temsilcilerinin çoğunluk sağlaması üzerine, bu meclis feshedilir ve burjuvazi bu haktan mahrum bırakılır. Bu durum Sovyetler’e özgü bir durumdur. Proletarya diktatörlüğünün biçimi sorununda bu mesele önem taşır. Çünkü Sovyetler’de devletin biçimlenişi ve hak-hukuku Rusya şartlarında ortaya çıkan bir durumdur. Bunu özellikle Lenin belirtir. Temel özellikleri ve esas olarak yönelimi dikkate almakla beraber, koşullara bağlı oluşan biçimler hesaba katılmalı ve bunlar mutlaklaştırılmamalıdır. Kapitalizmin farklı coğrafyalarda aldığı farklı siyasal biçimler, kapitalizmin genel içeriğine uygun düşer. Sınıfsız toplum mücadelesinde de aynı olgu gözlenebilir. Farklı toplumsal koşullarda özü aynı olmakla birlikte, biçimde farklı geçiş biçimleri yaşanabilir. Burada temel olgu, sınıfsız toplum mücadelesine uygun temel bir yönelimin gerekliliğidir. Ekim’in öğrettiği, devrim ve sınıfsız toplum mücadelesinin yol, yöntemlerinin çeşitliliğinin yanında yöneliminin de açık olmasıdır. Lenin ne Marks’ın ne de Marksizm’in sosyalizmin yol ve yöntemlerine ilişkin kesin, mutlak bir çözüm önermesinin olanaklı olmadığını, ancak sınıfsız toplum yönelimine ilişkin belirlemelerinin olduğunu belirtir. Yol ve yöntemler her somut olguda belirginleşir ancak.

Ekim Devrimi, sosyalizmin kurulmasının tarihsel bir süreç, sınıfsız topluma geçişte bir basamak; işçilerin, ezilen emekçi kitlelerin, ezilen ulusal halkların, kadınların kurtuluşu ve özgürlüğü için bir yol, bu zaferin garantilenmesi ve sınıfsız bir topluma doğru mücadelenin uzun erimli sorunu olduğunu gösteriyor. Ekim Devrimi’nin perspektifinden baktığımızda, komün tipi bir devlet yerine, devlet gibi devletlerin inşası, kapitalizmle yarış bu devletleri devasa bürokratik mekanizmalara dönüştürmüştür. Ve devrimin kazandıklarını inşa süreçleri sonuna kadar sürdürememiştir. Ekim Devrimi güncel olmaya, yol göstermeye devam ediyor. Kapitalist vahşetin, insanlığı içine çektiği felaketten yeni Ekimler kurtarır. Ekim Devrimi, ezilenlerin, işçilerin, devrimci öznelerin ufuk çizgisi olmaya devam ediyor.

            

Önceki İçerikSiyasi hatları ve sonuçlarıyla Güney Kürdistan “Bağımsızlık” referandumu
Sonraki İçerikBir Sevda’dır Mercan