HABER MERKEZİ (27.10.2015)-Gazetemiz yazarlarından Bakış Can’ın 109.Sayımızda yayınlanan ‘’Devrimin Stratejik Silahlarıyla Kuşanma Vaktidir’’ başlıklı makalesini okurlarımızla paylaşıyoruz.
Devletin tüm yönetsel kurumlarında, askerileştirilmiş politika “TC” nin tarihsel mirasıdır. İster açık askeri diktatörlük koşullarında olsun, ister “sivil” parlamenter yönetimde olsun, yasama, yürütme, yargı ve bunlara bağlı tüm devlet kurumları, militarize anlayışla organize olmuşlardır. Türk Sünni İslam sentezli Turancılık, var oluş koşulunu ezilen uluslar, inanç grupları ve sınıfları ezme siyaseti üzerinden inşaa ettigi için, iktidar olmanın politik içeriği, askeri stratejilere göre olmuştur.
AKP ve Erdoğan özgülünde merkezileşen Türk hâkim gericiliği, aynı devlet geleneği mirası üzerinden, askeri savaş stratejilerine göre toplumu dizayn etmeye çalışmaktadır. Var olma ve yönetmenin ana bileşeni cebir ve şiddet olan faşizmin, hayatın tüm alanlarına savaş stratejisine göre müdahalede bulunması, faşizmin doğasının mantıki sonucudur.
Figüranlar ve araçlar değişse de, öz aynıdır, hedef aynıdır. Ezilen halkların üzerinde, baskıcı diktatör bir devlet geleneğini korumak ve yaşatmak. Yani güncel olarak, Erdoğan özgülünde “sivil” dikta rejiminin selametini sağlamak, sürece itiraz eden güçleri bertaraf etmek, tasfiye etmek, katletmek… Bu stratejinin uygulanan temeli kontra konseptlidir.
Kontra konsepti bir strateji olarak sadece özel gizli birimlerde uygulanmamaktadır. Bu AKP ve Erdoğan nazarında politik bir çizgidir. Yani devlet, anlayış olarak kontra çizgisindedir. Kitlesel katliamlar, Kuzey Kürdistan gerilla alanlarında ve kentlerde işlenen savaş suçları, insanlığa karşı işlenen cinayetler, devletin “ulvi” şemsiyesi altında, yalana, talana dayalı vurgun düzeninin, askeri kontra çizgisinin sonuçlarıdır.
Bu askeri kontra savaş stratejisi, en son 7 Haziran seçim sürecinden sonra, psikolojik harp boyutuyla da birleştirilerek, pratik sıcak bir savaşla sürecin politikası olarak tahkim edildi. Amaç belli. “Çözüm” Projesi ile tasfiye edilemeyen Kürt ulusal mücadelesini, devrimci ve komünistlerin önderlik ettiği sosyal kurtuluş davasını, dağıtmak, hizaya sokmak. Son seçimde siyasi temsilde AKP’yi dışlayan, halk sınıf ve katmanlarını cezalandırmak, siyasi temsilde, geniş bir demokrasi bloğu olan HDP’yi dağıtmak.
Devletin askerileşmiş politikası bütün bunları yaparken, askeri stratejisi tam bir suç örgütü. En basit demokratik ve ekonomik hak arama mücadelesi, tüm toplumsal dinamiklerle birlikte hedef tahtasında. Parmak sallayarak “tekrar seçim” diyen Erdoğan, toplumu bu kontra yönelimlerle tehdit ediyor. Amed, Suruç, Ankara, bu tehditin en yakın tarihlerdeki örnekleri. Dini argümanlarla “kutsallaştırılan Erdoğan nazarında,”yalnış yapan millete hatalarını düzeltme şansı” veriliyor!(?) Faşizm budur. Gerici hâkim sınıfların çıkarları, kişiler nazarında böyle ilahlaştırışarak, halkların başına musallat edilir. Hitler gibi, Mussolini gibi, Franco gibi, Evren gibi, Erdoğan gibi. Bütün bu olanlara bakıldığında, taktiksel anlamda devletin savaş stratejisini geriletme rolü olsa da, seçimler bu gerici savaş stratejisiyle dövüşmenin stratejik silahı değildir.
Somutta, karşı devrimci savaş kurmayı olarak hareket eden AKP ve Erdoğan’ın geliştirdiği saldırılar, ancak ki Sosyalist Halk Savaşı’nın stratejik özüne göre konumlanmakla aşılabilinir. Saldırılar stratejiktir. Ve karşı duruşta devrimci stratejinin kuralına uygun olmalıdır. Tüm toplumsal dinamikler gerici askeri savaş stratejisiyle, gerici devlet eğemenligine göre dizayn edilmeye çalışılmaktadır. Devrimci karşı duruş, bu planları parçalayan ve devrimci hamleler yaratan stratejik planlara uygun olmak durumundadır. Bin bir taktik esneklikle güçlendirilen stratejik duruş, Sosyalist Halk Savaşı stratejimizin pratikte ete kemige büründürülmesidir.
Savaşta strateji ve taktik ilişkisini doğru kavramak gerekir. Sosyalist Halk Savaşı ile direniş ve kazanmayı doğru ele almak gerekir. Doğru kavrama ve yeterli anlamanın olmadığı bir zeminde, doğru stratejik planlamalar olsa da, devrimci savaşta istenilen sonuçlar yaratılamaz.
Sosyalist Halk Savaşı Stratejisi, sadece gerilla güçleriyle verilen bir savaş değildir. Çünkü bu stratejide tek silahlı güç kır gerillası olmadığı gibi, tek silah askeri teknoloji değildir. Şehirlerdeki PHG ile halkın savaş gücü olarak örgütlenmesi ve bu stratejik plan doğrultusunda konumlanması bu stratejimizin ana halkasıdır. Kır şehir diyalektiğinin anlamı budur. Savaşta öne çıkan şehirlerde, devletin askeri, ekonomik, bürokratik güçlerine yönelmek ve halkı silahlı bir güç olarak konumlandırmak, bu stratejinin esas yönüdür. Savaş sadece askeri teknik donanımla yürütülmemektedir. Kır şehir gerilları kadar, siyasi, sosyal örgütlenmeler ve eylemlilikler, Sosyalist Halk Savaşı’na göre ele alınmalıdır. Savaşta karşı devrim, sivil ve askeri güç ayrımı yapmadan, toplumsal bir kıyım yapmaktadır. Bundan dolayı devrimci savaşımızda, askeri ve sosyal tüm güçleri kendi içinde konumlandırarak, her zemindeki tüm araçları buna uygun örgütlemelidir.
Faşizmin topyekün saldırısı karşısında, topyekün direniş sürecin görevidir. AKP ve Erdoğan faşizminin geliştirdiği topyekün özel savaş konseptine karşı, ezilen halkları, devrimci ve komünist güçlerin, bütün araçları devreye koyarak savaşması, karşı devrimin korkularını büyütmekle kalmayacak, toplumsal devrimci dönüşümleri müjdeleyecektir. Devrimci savaşımız sadece direnme eksenli degildir. Direnerek devrimci sonuçlar yaratmak, devrimci stratejik hamlenin özüdür. Komprador tekelci burjuvazinin, dönemsel saldırılarını geriletmek ve planlarını bozmak içerikli bir savaş çizgisi, SHSS çizgisi değildir. Bu tutum orta sınıf tutumudur. SHSS çizgisi, politik devrim çizgisidir. SHSS çizgisi, düşman ve ittifak sınıf ve güçlerin doğru ayrımı ekseninde, devrimin müttefik güçleriyle micadelenin ihtiyaçlarına göre, birlik içinde düşmana karşı mücadele çizgisidir. Sosyalist Halk Savaşı çizgisi, tüm taktik mücadele plan ve araçlarının, stratejik bir plana göre konumlandırılması çizgisidir.
Türk hâkim sınıflarının askeri savaş stratejisinin karşısında, devrimci stratejik silahlarla durmak, faşizme sadece hesap sorma bilincimiz değildir. Bu aynı zamanda, Türkiye-Kuzey Kürdistan’da, ezilen ulus, inanç grupları, sınıf ve halk katmanlarını özgürleştirmenin bilincidir. Sosyalist Halk Savaşı çizgisi, sosyalist devrim çizgimizdir.