HABER MERKEZİ(26.09.2017)-Sınıfsız Toplum İçin Halkın Günlüğü’nün 5.Sayısında yayınlanan ‘’Devrimci siyaset, devrimci birlik, sağ ve sol sapmalar’’ başlıklı perspektif yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz.
‘’Sağ eğilim için yapacağımız değerlendirme ve oluşturacağımız mantığın, tersinden sol eğilim için de geçerli olduğunu, sol eğilime uyarlanabilir bir mantık ya da değerlendirme olduğunu da belirtelim. Ancak aktüel olan sağ eğilim ve eleştirisi olduğu için bununla ilgilenmek önceliklidir. Ve özellikle sağ eğilime dönük eleştiriler dikkate alındığında sağın ne olduğunu, nasıl geliştiğini, zemininin ne olduğunu doğru okumak elzemdir. Sağ, somut koşulların gerisinde olmaktır, sağ siyaset somut koşulların gerisinde kalan nitelikte biçimlenen siyasettir. Sol siyaset ise somut durumun ilerisinde belirlenen siyasettir. Özetle sağ veya sol siyaset böyle tarif edilebilir.
Evet, bugün aktüel olan tartışma esasta sağ eğilim ve buna dönük eleştirilerdir. Sağa karşı sol eğilimden bahsedilse de bu esas eğilim değildir. Elbette, nesnel ve kısmen de öznel şartlara bağlı olarak vücut bulan sağ eğilimin esas tehlike olmasına karşın, aynı şartlar zemininde devrimci eğilimin gelişmesinden de söz etmek yerinde olur. Sağ eğilime tepkiden gelişen refleks ise devrimciliğin sol yorumu olarak gündeme gelmektedir ki, bu hatalı sol sapma eğilimidir. Sağ ile sol arasında bir kıyas yapılabilse ve hatta birinden ötekinin tercih edilmesi mümkün olsa da son tahlilde her ikisi de doğru çizgiden sapma ve hatalı çizgiye savrulma hali olarak benimsenemez eğilimlerdir.
Sağ eğilimin esas tehlike veya aktüel sorun olmasından söz ederken, bunun esasta açık faşizm şartlarının koyu baskılarından beslenen nesnel zeminden kuvvet aldığını belirtmekte fayda vardır. Aynı zamanda bu sağ eğilimin öznel şartlar dediğimiz ideolojik-siyasi çizginin bağrındaki kırılganlıklardan desteklendiğini de söyleyebiliriz, söylemeliyiz. Ki, bu önemsiz değil, özünde tayin edici bir etmendir. Yani, öznel şart dediğimiz ideolojik-siyasi çizgide berrak bir bilinç sağlamlığı ve derin bir kavrayış varsa, nesnel şart dediğimiz koyu faşist baskıların tek yanlı olarak sağ eğilimi egemen kılması mümkün olmaz. Kendiliğinden şartların devrime çıkamayacağı nasıl doğru ise, öyle de nesnel şartların kendiliğinden siyasal sonuç olarak sağcılığı egemenleştirmesi esasta olası değildir. Nesnel şartlar sağ eğilim zeminini gündeme getirebilir ama bu bir eğilimi aşmaz. Sağ eğilimin nesnel şartlarda zemin bulması olası ama bu eğilimin egemen hale gelmesi zordur. Eğilimin egemen hale gelmesi için nesnel koşullar tek başına yetmez, öznel koşulların da ikinci koşul olarak hazır veya uygun olması gerekir. Bu bağlamda, niteliksel siyasi dönüşüm veya sağ eğilimin egemenleşmesi için nesnel şart ile öznel şartın birlikte bulunması gerekir. Tek başına nesnel şartlar ya da tek başına öznel şartlar doğru orantılı sonuçlara ulaşmaya yetmezler.
Hangi eğilimin gelişeceğinin siyasal zemini genel ve özel şartlardır
Askeri ya da sivil faşist darbelerin yaşandığı dönemler bir; faşist baskı ve saldırıların koyulaşarak faşist olağanlık dışında seyrettiği keskin faşist baskı şartları iki; bu iki şarttan bağımsız olmamak kaydıyla ya da istisna olarak bağımsız olduğu şartlarda devrimci hareketin zayıflayarak gerilemeler yaşadığı süreçlerde üç; ve uluslararası çapta devrimci hareketin geri çekilerek varlığını hisettirmeyen düzeyde sessizliğe gömülerek moral-motivasyon kaybına yol açtığı özgün tarihsel kesitler dört; bütün bunların dışında ideolojik-siyasi çizgideki kırılganlık ya da zayıflıklar beş; işte bu dört-beş durumda devrimci hareket içinde sağ eğilim/sağ tasfiyeci eğilim gelişme zemini bulur, gelişerek egemen hale gelebilir, geliştiği sosyal pratikte görülmüştür de. Bu ekseri bir durum olmakla birlikte, kesin bir kanun değildir.
Baskının yoğunlaşıp ağırlaştığı şartlarda nedensiz olmayan gerilemeler, savrulmalar, sarsılmalar ve sağa meyletmeler gündeme gelse de, bunun tam tersine baskılara karşı direniş eğilimi ve tavrı da gündeme gelir ki, bu da sosyal pratikte görülmüştür. Baskının olduğu yerde karşı direniş kaçınılmazdır sözü de bunu doğrulayan aforizmadır. Bahsi geçen şart-koşul-dönem ve süreçlerde hangi eğilimin öne çıktığı ve çıkacağı tamamen mevcut dinamiklerin durumuna bağlıdır, sadece karşı-devrimin ağır baskı ve saldırılarına değil. Dolayısıyla ilgili dönemlerde sağ eğilimin boy vermesi kesin bir kural değil, diğer şartlara bağlıdır. Ki her süreç ve gelişme de böyledir. Yani, sürecin nasıl biçimlenip ilerleyeceği ve gelişmenin hangi niteliği edineceği bir tek şarta bağlı değil, bütünlüklü veya gerekli olan şartların mevcut bulunmasına bağlıdır. Dolayısıyla devrimci dinamikler söz konusu ağır baskılara-faşist baskı süreci ve saldırılara karşı direniş gösterecek düzeyde örgütlü, hazır, yeterli ve güçlü-diri ise, en önemlisi de sağlam bir ideolojik-siyasi çizgi söz konusu ise, baskı sürecinde sağ eğilim değil, direniş ve mücadele eğilimi egemen olur, olabilir.
Durumumuz nesnel koşullara karşın öznel şart olan ideolojik-siyasi çizgideki sağlamlığın sağ eğilimin egemenleşmesini engelleyen temel belirleyici olduğuna kuvvetli bir örnektir. Hareketimizin komünist devrimci duruşu salt ideolojik-siyasi-teorik çerçevedeki MLM temel ilkelere sadıklıkla ortaya koyduğu genel siyasi çizgisiyle sınırlı değil, bu çizgi paralelinde sosyal davranış veya örgütsel pratik çizgi ve temel taktik politikalarında ortaya koyduğu yönelim bakımından da komünist devrimci duruştur. Bu, hatalı siyaset veya pratik çizgideki eksiklikleri yadsımak anlamına gelmez. Ancak hata ve eksikliklere karşın duruşumuz esasta MLM’dir. Örgütsel yetersizlikler ve bu zeminde koşullanan pratik zayıflıklar ile taktiksel siyasetlerde mümkün olan olası hata ve yanlışlar, partinin çizgisinin sakaat, duruşunun MLM olmadığını göstermez. Eğer örgütsel zayıflıklar, pratik yetersizlikler ve bunlardan kaynaklı olarak görevlerin yerine getirilmesinde önemli eksikliklerin varlığı bir partinin duruşu ve çizgisini değerlendirmenin biricik ölçütü olup bu duruşu sağ çizgiyi sakat değerlendirmenin gerekçesi olsaydı, hiçbir partiyi belli bir örgütsel-askeri gelişme aşaması öncesi MLM değerlendiremez, duruşunu komünist olarak tanımlayamazdık. Zira bütün Komünist veya devrimci duruşa sahip partiler ilk evrelerinde örgütsel zayıflıklarla, pratik yetersizliklerle ve görevlerde eksiklikler göstererek var oldular.
Öte taraftan somut şartlara uygun ya da mevcut koşullara denk düşen taktik politikaların belirlenmesi, reel politikaya uygun izlenen kimi siyasetler ve devrimin stratejik yönelim ve ilkelerini yadsımamak kaydıyla devrimci çalışmaları geliştirmeye, bu çalışmalara nefes boruları ve alanlar açmaya dönük belirlenen kimi güncel veya siyasi sürece has taktik politikalar da (hatta bazı hatalara karşın), komünist duruş ve çizgiyi erozyona uğratan unsurlar olarak değerlendirilemezler. Misal, ağır faşist saldırılar karşısında güvenlik eksenli güçlerin korunmasına dönük taktiksel politika sağcılık vb. olarak değerlendirilemez. Bilakis bu taktik politika gerekli ve doğrudur. Bu taktik politikanın sağcılık olarak yorumlanması ise somut durumu kavramayan sol eğilimdir. Kuşkusuz, bu taktik politika gerekçe yapılarak görevlerin rafa kaldırılması, çalışmaların paydos edilmesi ve tamamen pasif konuma geçerek edilgenliğin meşrulaştırılması benimsenemez. Buna düşmek sağ iken, bir taraftan görev ve çalışmaların yürütülmesi ama aynı zamanda güçlerin korunmasına dönük taktik politikanın izlenmesini sağ politika olarak değerlendirmek hatalı yaklaşım ve solculuktur. Faşist baskılar, soruşturma ve kovuşturmalar vb. birer gerçek olsa da ve bu durum güvenlik eksenli koruma siyasetini doğrulasa da bu siyasetin arkasına sığınarak bedel ödemeyi göze almayan bir eğilime girip tamamen edilgen pozisyona geçmek, kaygılarla adeta devrimciliğe mola veren duruma düşmek ya da faşist saldırı ve baskıları gerekçe yaparak tamamen iş yapmamayı benimsemek elbette devrimci duruş olamaz, sağ pasifit bir tutum olur. Bu noktada, sağda durmak da solda durmak da hatalıdır. Yani, ne pasif savunma ve edilgen hali savunmak doğrudur, ne de saldırıları dikkate almayan ve bu zeminde saldırılara karşı koruma siyasetini yadsıyan tutum doğrudur, her ikisi de yanlıştır.
Yaşanan faşist baskı süreci bazı hareketleri düzen partilerinin şemsiyesi altına sığınmaya taşımıştır. Bu, sağ eğilime savrulanların ideolojik-siyasi çizgi ve dinamiklerinde bu sağ eğilimi taşıdıkları, bağrındaki sağ eğilimden ötürü zor şartlarda sağa savrulduklarını gösterir. Elbette aynı süreç devrimci duruşta net olan belli başlı hareketleri de devrimci kulvarda yürüyüşlerini gündeme getirmiştir. SHS’de ısrarımız ve buna dönük tüm yönelim ve adımları ideolojik-siyasi çizgisindeki sağlamlıktan ileri gelen komünist duruşunu teyit ederken, kimi devrimci partiler de ideolojik-siyasi çizgilerindeki devrimci öze uygun olarak silahlı mücadele ve savaş pratiğine yönelen duruşlarına tanık olmaktadır.
Sağa savrulma baskı sürecine karşı belirlenen siyasette açığa çıkar. Fakat bu ağır baskı sürecine karşı izlenen her yeni siyaset sağ eğilim manasına gelmez. Bilakis her sürece uygun bir taktik siyasetin saptanması zorunlu ve doğru olandır. Kimileri CHP ile ortaklaşmayı yeğlerken, diğer kimileri de devrimci güçlerle silahlı devrimci mücadele ve savaşta ortaklaşmaktadır. Bu ideolojik-siyasi öz ve devrimci duruşun göstergesidir. Devrimci duruşta net olup bu olumlu rotada bulunan ve ilerleyen hareketlerin devrim doğrultusunda yürütülen müşterek görev ve eylemler kapsamında buluşması, başka değişle birleşmesi, daha açık ifadeyle ittifak, eylem birliği, güç birliği yapma gibi değişik birlik türevlerinde ortak hareket etme yeteneği göstermesi devrim için şarttır. Sınıfın, halkın birleştirilmesi öncelikli olarak parti ve örgütlerin iç birliklerinden ve daha sonra siyasi parti temsiliyetlerinin birleştirmesinden geçer. Bu birlik uzun evrimli olup esasta devrimin belirli aşamalarında siyasi partilerin sosyal pratikte güç olup kitleleri kucaklayarak rüştünü ispatlaması, daha da önemlisi ideolojik-siyasi nüfuzlarını yayarak diğer siyasi yapılar üzerinde objektif olarak ideolojik-siyasi inisiyatif kurmaları koşullarında somut olgu haline gelir. (bu dönemde bile tüm partilerin birliğine tanık olmaz ve mutlak bir birlikten söz edilemez.) Ancak bu sürece varmadan bugünden belli biçimlerde bu birliklerin zemini geliştirilebilir. Bu zemin derhal örgütsel birliklere girmek anlamına gelmez. Eylem birlikleri, güç birlikleri, ittifaklar yapma gibi ortaklıklar geliştirilebilir, geliştirilmek durumundadırlar da. Şimdiden ideolojik-siyasi formasyon esasında aynılaşmayan parti-örgütlerle örgütsel birliğe girmekten bahsetmiyoruz. Ama birliğin alt biçimleri, ön biçim ve türevi olan eylem birliği, güç birliği gibi birlikler geliştirilebilir, geliştirilmek zorundadır. Devrimci güçlerin bu ortaklaşması devrimci cepheyi güçlendirirken, sağ tasfiyeci cepheyi zayıflatır, gerici hâkim sınıfları ise geriletir.
Nesnel sürecin ihtiyaçlarına uygun taktik ve stratejik birlikleri savunmak elzem olandır!
Bütün bu birliklerin geliştirilmesi ve her türden sağ eğilimlerin geriletilmesi ancak ve ancak devrimci mücadelenin en ağır bedeller pahasına da olsa kararlıca göğüslenmesi, her türden zorluğa karşın devrimci görev ve sorumlulukların yerine getirilmesi, devrimci eylemi esas alan sistemli devrimci savaşımın kitlelerle buluşmuş bilinçli bir pratikle temsil edilmesiyle mümkündür. Birleşerek savaşamak, savaşarak birleşmek, birleşerek devrime çıkmak; işte devrimin mantığı budur. Bu, halkın ve sınıfın birleştirilmesi temelindeki stratejik birlik anlayışımızın ta kendisidir. Elbette öncelikli olan, bu birliklerin sağlanmasının temeli olan ideolojik-siyasi-örgütsel temeldeki birliktir. Bu öncelikli birlik sağlanmadan, yani partide birlik ve/veya ideolojik-siyasi-örgütsel aynılık zeminindeki birlik sağlanmadan diğer birliklerin sağlam olarak geliştirilip ilerletilmesi düşünülemez. Fakat bu, bu birliklerde bugünden çaba gösterilmeyeceği ve bu birliklerde sağlanabilecek gelişmeleri yadsımak anlamına gelmez. Devrimci mücadele müştereklerinde ortaklaşılabilen güçlerle ve ortaklaşılabilindiği ölçüde birliklerin gerçekleştirilmesi (eylem birliği, güç birliği, ittifaklar, mücadele birlikleri gibi geçici ama stratejik birlik anlayışımıza hizmet eden veya buna uygun olan ön birliklerin gerçekleştirilmesi) reddedilemez. Bu birlikler sağ eğilim ya da çizgi kayması ya da ilkeli birlik anlayışının terki olarak değerlendirilemez. Bilakis bu birlikler, devrimci kuvvetlerin ve devrimci gücün devrim lehine kullanılması için bir zorunluluk ve gereksinimdir. Birlik propagandamız ya da çağrılarımız bu türden birliklere dönük olup, devrimci birlik anlayışıdır. İdeolojik-siyasi-örgütsel birlik anlayışımız aleni ve nettir. Bundaki ilkesel tutumumuz geçerlidir ve buna uygun yaklaşımımız da bilinmektedir. Devrim önderliği kurumunu bu ilkeli birlik zmininde öngörürken, devrime ilerlemek için stratejik birlik perspektifimize hizmet edecek tarzda geçici nitelikte devrimci birliklerin gerçekleştirilmesini de ihtiyaç görmekte, devrimin gelişme seyri ve mantığına uygun değerlendirmekteyiz.
Bu birlikleri savunmak devrimin somut ihtiyaçlarına dönük olup somut duruma uygun olduğu halde, bu birlik yaklaşımlarının sağ eğilime yorumlanarak reddedilmesi, somut durumun gerisinde bir yaklaşım ortaya koyarak sol söylem arkasına saklanan sağcılığın bizzat kendisidir. Güçlerin imhaya dönük stratejik faşist saldırılardan korunmasına dönük taktik siyasetlerin sağcılık olarak yorumlanması da aynı biçimde sol maske altına gizlenen sağcılıktır’’