DAĞLARDAN ÖZGÜRLÜK FİKİRLERİ

Yaşamın hakikat ve özünü doğanın bereketi ve coşkunluğuyla karşılayan, bu mücadelenin en büyük halkası olan gerilla; tüm benliğiyle insanlık mücadelesini ve tarihini benimsemektedir. Gerilla, duyarsızlık duvarlarını yıkıp doğa ve insanın uyumu çelişkilerini en yakın şekilde yaşar. Gerilla yaşamı; bir dervişin yaşamı sadeliğinde “bir lokma bir hırka bin muhabbet” felsefesinin dağlarda çıkarsız, hesapsız yaşamla kucaklaşmasıdır. Mülkçü zihniyetin yok edilişi, çöküşüdür. Gerilla, toplumun güven ve sevgisi ile fikir ve pratiğini güçlendirerek mülkiyetçi bencil sistemin karşısında mevzilerini sağlamlaştırmıştır. Gerilla insanlık tarihine tek tek isim yazdıran kahramanlardan çok öteye bu yaşam benim özgürlük arayışımdır diyerek yola çıkmıştır. Gerillanın sofrası da özün dışa yansımasıdır. Sade ve doğal, çıkarsızdır. Bu doğallık da ancak bilinçli özgürlük arayışı ile anlam bulur.

HABER MERKEZİ(06.08.2015)- Gazetemizin 104.Sayısında yayınladığımız ‘’Dağlardan özgürlük fikirleri’’ adlı bir HKO Kadın gerillasının kaleme aldığı yazıyı siz okurlarımızla paylaşıyoruz

 Kapitalist sistemin egemen olduğu alanlarda; insanlar başta kendilerine karşı, ötesinde de topluma karşı büyük bir yabancılaşma içindedir. Gerici sistemler; egemen oldukları toplumlarda hâkimiyetlerinin devamını sağlayıp daha güçlü olmak için üst yapı kurumlarını (felsefe, din, eğitim gibi) kullanır. Kendi sistemini devam ettirecek olan insana, doğaya, hakikate, öze yabancı birey tipi yaratır. Mülkçü sistemin hâkim olduğu toplumlardaki insanlar; bireysel, çıkarcı, dar, yalnızca yaşamını idame edecek eylemler gerçekleştirirler. İnsanın yaşama dair bu yüzeysel algıları onların toplumsal, ekonomik, kültürel, politik eylemlerden uzaklaştırıp; pasifize ederek, onları dar-kalıpçı yaklaşımların kölesi durumuna düşürür. Kendini farklı boyutlarda tekrar eden kapitalist geri-yozlaşmış kültür, insanın; kendisini, yaşamını, toplumu, değerlerini ve dünyayı sorgulamaksızın kabul etmesini tek “doğru” algı olarak dayatır. İnsanları alışılmış algılama ve anlama kalıplarıyla yaşamaya hapseder. İnsanları kültürel, sosyal, ekonomik, inançsal ve siyasi olarak sömürü cenderesine alan gerici sistemler; bireyleri yaşamın bu farklı alanlarında birbirleriyle yarıştırır veya birinin diğerine üstünlüğünü olarak, tekçi hegemonyacı bir zihniyetle karşı karşıya getirir.

Kapitalizm, bugün her alanda kendini örgütlemek ister. Eğitimden aileye, üretim alanlarından kültür ve sanata, çevreden dine kadar tüm alanlarda kendini kurumsallaştırdıkça yaşanılır da kılar. Böylece insanın iradesini yaşamın her alanında kıskaca alarak, yaşama ve özgürlük hakkı tanımaz. Kapitalizm için yaşamın bu alanları, fethedilmesi ve üretime sürüklenmesi gereken zengin topraklardır. Çünkü kapitalist sistem kendini süreklileştirmek ve merkezileştirmek ister.

Hegemonik yıkıcı geri sistemlerin insanlığa dayattığı kayıtsız ve duyarsız yaşamın kıskacından sıyrılan yeni insanın yeni dünyayı inşa etme mücadelesi; gün be gün büyümekte, bireyci, bencil toplum yapısından sıyrılan öncüler bu mücadelenin zincirinde birer halka olmayı kendisine tarihi sorumluluk olarak görmektedir. Anlam ve hakikatin yoğunlaşması felsefesini, bulundukları tüm mevzilerde yaşamla buluşturmaktadırlar. Sistemlerin bencillik, kayıtsızlık ve duyarsızlık üzerine kurdukları dünyayı kabul etmeyen insanlar komünal yaşamın, samimiyetin, gerçek sevginin, özgürlüğün yaşamsallaştığı tüm alanlarda büyük bir kavga, insanlık kavgası vermekte…

Yaşamın hakikat ve özünü doğanın bereketi ve coşkunluğuyla karşılayan, bu mücadelenin en büyük halkası olan gerilla; tüm benliğiyle insanlık mücadelesini ve tarihini benimsemektedir. Gerilla, duyarsızlık duvarlarını yıkıp doğa ve insanın uyumu çelişkilerini en yakın şekilde yaşar. Gerilla yaşamı; bir dervişin yaşamı sadeliğinde “bir lokma bir hırka bin muhabbet” felsefesinin dağlarda çıkarsız, hesapsız yaşamla kucaklaşmasıdır. Mülkçü zihniyetin yok edilişi, çöküşüdür. Gerilla, toplumun güven ve sevgisi ile fikir ve pratiğini güçlendirerek mülkiyetçi bencil sistemin karşısında mevzilerini sağlamlaştırmıştır. Gerilla insanlık tarihine tek tek isim yazdıran kahramanlardan çok öteye bu yaşam benim özgürlük arayışımdır diyerek yola çıkmıştır. Gerillanın sofrası da özün dışa yansımasıdır. Sade ve doğal, çıkarsızdır. Bu doğallık da ancak bilinçli özgürlük arayışı ile anlam bulur.

İlkel komünal yaşamın doğal özgürlük tanımı, gerillanın bilinçli özgürlük fikri ve eylemleriyle yeni bir boyut kazanmıştır. Doğanın devinimi, insanın fikir ve eylem dünyası dogmatik değildir; değişim, dönüşüm ve yenilik kaçınılmazdır. Elbette ki gerillanın bilinçli özgürlük mücadelesi; dogmatizmden uzak, doğa ve insanın eylem ve fikirleriyle gelişir, büyür. İnsanın doğal bir varlık olduğunun bilincindedir. Gerici sistemler insanların fikirlerini ve eylemlerini doğallıktan uzaklaştırır; insanı değil.

Doğanın, insanın tabiatında direnişler kaçınılmazdır. Bu direnişlerin neye ya da kime karşı verildiği cevabı ise bizleri bu direnişlerin nasıl olacağı gerçeğine götürür. Doğanın parçası olan her varlığın, kendini koruma ve savunma mekanizması vardır. Örneğin bir kelebeğin hayatta kalmak için korunma mekanizması geliştirmesi gibi. Kelebeğin var olma mücadelesi özgürlük arayışıdır. Doğanın ve onun bir parçası olan insanın savunma mekanizması ile direnişin kime veya neye karşı yapılacağı sorusu da, aslında o direnişin nasıl gerçekleşeceğinin cevabı olacaktır. Ki bu cevap insanın ve doğanın tabiatlarının birbirleriyle ilintisi, var olma mücadelesi ve fiziki var olmanın ötesinde iradeleşmiş yaşamda yerini alması gerçekliğidir. Yaşamın öznesi kadının da var olma mücadelesi, onu direnmeye yöneltmiştir. Böylece kadın 5000 yıllık erkek egemen ideoloji ve onun tüm toplumsal yansımalarına karşı özgürlüğü yakalayana dek mücadele etmiş, tüm insanlığın değerleriyle yaşamakta kararlı bir savaşçı olmuştur. Kendi kimliğini, özgünlüğünü, iradesini yaşamak için “erkekliğin” yenilmesi gerektiğini bilen kadın; yaşamın tüm alanlarında kendisine yaşam hakkı tanımayan, kendisini köle derekesine düşüren, namus kavramıyla hiçleştiren eril sisteme karşı iradesine, kimliğine ve kavgasına büyük bir cüretle sahip çıkmaktadır. Kurmak istediğimiz yeni yaşamı özgürlük ile şekillendirerek, kendini yaşamını şekillendirecek ve özgürleşecektir. Bundandır ki kadınlar erkek yoldaşlarıyla birlikte dağlarda tüm benliğiyle var olmanın kavgasını veriyor. Bu kavga büyük bedeller üzerinden, umut ve özgürlükle büyüyor. Kadın; insanı, doğayı tüm kurumlarıyla varlık yokluk sınırında gören kapitalizmi ve onun cinsiyetçi eril zihniyetini doğru okuyup, ona karşı nasıl bir mücadele vereceğinin farkındadır. Bu anlamda kadın; bilinçli özgürlük arayışını doğal özgürlükler ekseninde birleştirerek, toplumsal sınıfsal süreçleri derin biçimde yaşıyor ve 5000 yıllık erkek egemen ideolojiye karşı öz gücüne her zamankinden daha çok sahip çıkıyor.

Kadının kapitalist sisteme karşı verdiği mücadele, yeni bir toplumsal düzenin geliştirilmesini zorunlu kılmıştır. Ekonomik, siyasi, askeri, kültürel konularda mülkiyet kavramının ortaya çıktığı günden beri oluşturulmuş olan bu paradigmanın yıkılıp yerine kadının öz gücüyle oluşturacağı; öz yönetim, savunma, ekonomi vb. yeni yapıların oluşturulması gerekmektedir. Yeni toplumsal düzen, eski geleneksel, dini, hegemonik ve ötekileştirici toplum düzenini temelden yıkıp yerine çok sesli, çok renkli; söz, karar, yetkinin kadına ait olduğu öz irade örgütlülüğü ile kadının ötekileştirilmesine, köleleştirilmesine, cinsel meta olarak görülmesine, kadın cinayetlerine, katliamlarına, taciz ve tecavüze, erkek egemen zihniyete karşı amansız savaşı sürdürmelidir. Kadınlar ötekileştirici burjuva erkek zihniyetine karşı verdiği bu mücadelelerle artık kendilerini mahalle, köy, semt, ilçe, il bazında demokratik kadın meclisleri, demokratik kadın kongreleri tarzında örgütleyerek yönetim ve temsiliyet boyutunda rol almalılar. Söz, karar ve yetki mekanizmalarında yapıcı, yaratıcı olmalılar. Meclislerde, kongrelerde yapılacak örgütlenmelerin sadece kadın özgülünde gelişen durumlara karşı siyaset ve politika üretmesi gerekmektedir.

Bundan dolayı tüm kadınların; devletin, iktidarın, evde babanın, eşin, erkek kardeşin, işyerinde patronun egemenliğinden kurtulması, kendi yaşamı ve özgürlüğü için örgütlenerek kadın meclislerinde, kongrelerinde yerini alması gerekmektedir. Erk iktidarın karşısında mücadele etmeyenin, direniş göstermeyenin bu geri sistemin baskı, zulüm, yok etme, yabancılaşma zihniyetinden kurtulması mümkün değildir.

Bir kadın gerilla

Önceki İçerikDersim OHAL’e Karşı İsyanda
Sonraki İçerikKavgada Özgürleşenlere…