Bu darbe vatana ihanet de diğer darbeler vatan kurtarıcısı mı?

MHP ve CHP’den Perinçek’e kadar tüm ırkçı-şoven faşist tayfa Erdoğan/AKP güruhunun yedek lastiği durumundadır

Bu kesimin Perinçek etrafında bulunan Türk milliyetçisi Kemalist devletçi kısmı darbe öncesi Erdoğan’la uzlaşma yaparak tahliye oldular. Fakat bu kesimin Erdoğan’la uzlaşmasının esas zemini Kürt düşmanlığındaki ortak paydaydı. Yani sadece tahliye olma ve belli yerle de kadro yerleştirme imtiyazı elde etme zemininde değil, esasta ırkçı-faşist Türk milliyetçiliği temelinde beliren Kürt düşmanlığı ya da Kürt ulusuna karşı güdülen katliamcı saldırganlık paydasında birleşmeleriydi. Perinçek unsuru Erdoğan’ın kendi çizgilerine geldiği yalanını söylerken yalan söylüyordu fakat Kürt düşmanlığı ve Kürt Ulusal Hareketi’ne, dolayısıyla Kürt ulusuna karşı uygulanan soykırımcı katliam politikalarında aynı çizgide buluşuyorlardı. Birleştikleri çizgi buydu ve uzlaşmalarının temeli de buradaydı esasta. Bu uzlaşma temelinde Erdoğan/AKP güruhunun yedek lastiği durumunu üstlenen Perinçek, azgın Türk milliyetçisi faşist karakterini ve Kemalist-devletçi niteliğini ortaya koymakla birlikte, aynı düzeyde keskin bir Kürt düşmanı ve ırkçı-şoven bir unsur olduğunu da bir kez daha çıplak biçimde ortaya serdi, sermektedir…

Ne Kemalist CHP’nin, ne de Perinçek’in, ırkçı-faşist Erdoğan/AKP iktidarını desteklemesi, hatta onun kurtarıcıları olması pozisyonları, darbeye karşı olmaları veya objektif şartlarla açıklanabilecek kadar masum değildir. Bilakis tam bir sınıf karakteri ve tavırlarının ürünüdür. Faşist hâkim sınıflar devletindeki ortak kaygıları veya ortaklıklarıdır. Irkçı-faşist Türk milliyetçiliği zeminindeki Kürt düşmanlığıdır… MHP ve Perinçek gerçek yüzünü saklama gereği duymazken, CHP, faşist iktidarın Kürt düşmanlığıyla HDP’ye dönük izlediği ayrımcı politikasını eleştirme görüntüsüyle kendisini kurtarmaya, Kürtlerin oylarına oynamaya çalışıyor. CHP eleştirilerinde tutarlı ve içten-dürüst olsaydı, HDP olmadan Erdoğan-Binali-Bahçeli-Kemal resmiyle HDP’nin dışlanması politikasına onay vermez, bu resme girmeyi benimsemezdi. Ancak CHP’de ilkeli olmayı aramak anlamsız olduğu kadar, demokratlık beklemek de boş hayaldir

 

HABER MERKEZİ (20.08.2016)-Toplumların tarihsel deneyimi ve yaşanan sosyal pratik bugüne kadar bir yığın teoriyi eskitip yenisini koşullarken, bir yığınını da mahkûm ederek tarihin karanlık sayfalarına gömdü. Ama daha da önemlisi ilerici olup bilimsel zeminde bulunan teoriyi tekrar tekrar ispatlayarak tarihsel ilerlemenin yolunu aydınlatmaktadır. Coğrafyamızda yaşanan gelişmelerle gündeme gelen tecrübeler büyük bir birikim ve dinamizm yaratmaktadır. Fakat bu gelişmelerin doğru okunması açığa çıkan birikim ve enerjinin doğru orantılı değerlendirilebilmesi için elzemdir. “Darbe yaşandı ve bastırıldı, AKP bundan nemalandı” tespitiyle yetinmek ya da bu eksendeki değerlendirmeleri salt Erdoğan/AKP ile sınırlı şekilde tek yanlı okumak süreci devrimci açıdan kıymetlendirmeye yetmez. İşin önemli bir halkası bu olsa da analizleri derinleştirmek ve ayrıntılarda saklı olan gerçekleri açığa çıkarmak devrimci politika ve görevler açısından şarttır. Bilumum burjuva kliklerin siyasi teşhirinin etkin olarak yapılması için bu tartışma gereklidir.

Türkiye-Kuzey Kürdistan’da son darbe girişimiyle yaşanan siyasal gelişmeler, bu tarih ve sosyal pratiği doğrudan takip eden özellikte vuku bulmakta ya da bu zeminde gelişmektedirler. Bu gelişmelerden sonuçlar çıkarmak devrimci siyasetin önünde görev olarak durmaktadır. Dolayısıyla belli başlı kimi sonuçların özetlenmesi ihtiyaçtır. Darbeye karşı çıkan ve darbeyi ihanet olarak değerlendiren burjuva külliyatın neden 80 darbesi anayasasına sıkı sıkıya sarıldıkları sorulmak durumundadır. Neden geçmiş darbelerin idam ve işkenceler başta olmak üzere tüm sonuçları mahkûm edilip düzeltilmemektedir. Neden geçmiş darbeler vatana ihanet olarak mahkemelerde yargılanıp mahkûm edilmemektedir… Bu ve benzeri tüm sorular sorularak, darbe karşıtı çığırtkanlığı yapan burjuva klikler darbelerden beslenen gerçeklikleriyle ve gerçek yüzleriyle teşhir edilmelidir. Vatana hainleri bu darbecilerin yol açtığı hukuku ve tüm sonuçlar neden düzeltilmemekte, mağduriyetler giderilmemektedir? Bu “vatan haini”’ darbecilerin hapsettiği binlerce sosyalist, devrimci, demokrat ve Kürt yurtseveri neden hala içerde tutulmaktadır. Bu “vatan haini” darbecilerin eski ortakları neden siyasi yükümlülüklerini yerine getirmemekte, ortak işledikleri suçların hesabını vermemektedirler… Açık ki, iktidar kliği dâhil tüm burjuva klikler darbe konusunda veya darbe karşıtlığı konusunda ikiyüzlü olup, sorunu iktidar çıkarları açısından değerlendirmektedir, gerçekte darbe karşıtı olduklarından değil…

Tüm klikleriyle burjuvazinin darbe karşısında takındığı tutum göstermelik, ikiyüzlü ve sahtekârcadır. Neden ve nasıl?

“Paralel devlet yapılanması ve FETÖ Terör Örgütü”nün gerçekleştirdiği darbe girişimi karşısında, darbenin “vatana ihanet”, darbecilerin “vatan haini” oldukları söylemleri her kliğiyle burjuva camianın ortaklaştığı ve öne çıkardığı husustur. Bu tavırda sorgulanması gereken yanlar ve genel olarak çıkarılması gereken sonuçlar özetle şunlardır:

1) Bu ihanet şebekesi veya bu faşist çetenin palazlanarak bu duruma gelmesinde, yani devleti içten ele geçirip darbe ile tamamen egemen olma süreci bizzat Erdoğan/AKP iktidarı ve hatta diğer burjuva klikleri tarafından hazırlanmış, müsamaha edilmiş, ortaklık yapılmış ve desteklenmiştir. Söz konusu faşist çetenin bu duruma gelmesinden doğrudan bu klikler sorumludur. Anti-komünist mücadele dernekleriyle öne çıkan bu çetenin geçmişi CIA’ye dayanmaktadır ki, bu çetenin önünün sonuna kadar açılmasında esas faktör bu özelliğidir. Dini motif ise ikinci bir sebep olarak müsamaha görmesinin başka bir gerçeğidir. Dolayısıyla bugün ADB destekli darbe diyerek yakınmak, milli duyguları sömürmek, dini takke olarak kullanmak şeklindeki hezeyanlar alenen ikiyüzlülüktür. Meselenin özü, iktidar pastası ve egemenliği kimin ele geçireceği veya kimin elinde kalacağı üzerine yaşanan çatışmayla ortaklığın bozulup rakip duruma gelmektir ki, sorun iktidar olunca bu çatışma darbe girişimine kadar uzanmıştır. Burjuva klikler arası darbenin yaşanması da bir ilk değil, önceli olan ve çok iyi bilinen darbeler gerçeğidir…

2) Darbenin “vatana ihanet” olduğu söylenmektedir. Ne olduğu burjuva klikler arasında yaşanan iktidar çatışması olması itibarıyla bizleri doğrudan ilgilendirmeyen ayrı bir konu iken, burjuva kliklerin hep bir ağızdan “darbe yapmak vatana ihanettir” zeminindeki söylemi onların ikiyüzlü sahtekârlar olduğunu göstermekten öteye bir anlam taşımamaktadır. Tüm iktidar dönemi ve neredeyse tüm devlet dönemini askeri faşist darbeler hukuku ve anayasasıyla sürdüren burjuvazinin mevcut darbeye ve darbecilere “vatan haini, vatana ihanet” demeleri ikiyüzlülükten ibarettir. Darbenin başarısız olması ise bu söylemin genelleşmesinin tek nedenidir denebilir. Başarılı olması durumunda o darbenin arkasında duracak burjuva kliklerin olacağı sır değildir. Ve elbette bu darbeye kadar palazlandırıp ortaklık yapanlar da yaşanan darbede unutulamaz bir paydaştırlar… Evet, bu darbeye vatana ihanet diyenler nasıl oluyor da 80 AFC’sinin anayasasını sıkı sıkıya koruyup sürdürmekte veya onun özerinde yükseldiklerini unutmaktadırlar. Geçmişten bugüne kadar bütün darbeler aynı zeminde ve aynı özde gelişip yaşandı. Ama diğer darbeler vatana ihanet olarak değerlendirilmediği gibi, o darbelerden beslenilerek iktidar edilip yönetim sergilenmekte (ve halk kitleleri bu darbelerle/darbe anayasalarıyla ezilip köleleştirilmekte, kıyımdan geçirilmektedir) ama bu darbeye vatana ihanet denmektedir! Şayet biraz tutarlılık ve dürüstlük olsaydı burjuvazide, yaptığı darbelerin hepsini mahkûm eder, darbe anayasasını bir an bile yürürlükte tutmaz ve hepsine vatana ihanet diyerek gerekli yargılamaları yapardı… Ancak burjuvaziden bu dürüstlüğü ve tutarlılığı beklemek ahmaklık olur. Zira onlar burjuva pragmatizminin batağı da yüzerek iktidarları uğruna her şeyi mubah görür ve işine geldiğinde savunur, işine gelmediğinde “karşı dururlar”…

Darbenin başarısız kalması ve kitlelerde karşılık bulmamasından kaynaklı olarak doğan politik atmosfer ve bu atmosferin baskılanması altında hepsi darbe karşıtı “demokrasi” yanlıları oldular. Demokrasilerinin de faşist darbe anayasasıyla malul olduğunu “unutmaktadırlar”… Mevcut darbe girişiminin vatana ihanet olarak değerlendirilmesi somut olarak şu anlamı taşıyor; darbenin Erdoğan/AKP iktidarına dönük yapılmasından dolayı böyle ivedilendirildi. Darbenin başarısızlığının anlaşılması iktidarıyla muhalefetiyle birlikte tavır alınmasını şartladı. Millilik üzerinde kurgulanan bu ortak tavır veya birliktelik, muhalefetin başka değerlendirmelerde bulunmasına imkân tanımayarak Erdoğan/AKP’nin söylemlerini kabul etmelerine yol açtı. Vatana ihanet değerlendirmesinin sadece bu darbeye has olarak kullanılması bu zeminde seyretti. Bu zemin kuşkusuz ki, Erdoğan/AKP sultasının taze kan toplamasına, prestijini perçinleyerek iktidarın doğal yedeklenmesine sahne oldu. Muhalefetin kıpırdayacağı veya manevra yapacağı fazlaca bir alan kalmadı.

Elbette unutmamak gerek ki, burjuvazi devlet-sistem meselesi olduğunda birleşmekte bir an bile tereddüt etmemektedir. Kılık çıkarları darbelense de devlet meselesinde kesin bir uzlaşma içine girerek, devletin-sistemin geleceğini esas alırlar. Mevcut darbe devlet konusunda başka bir alternatif taşımasa da, yaşanan siyasi atmosfer veya yaratılan demagojik ortam objektif olarak bir devlet sorunu varmış havasını geliştirerek muhalefetin Erdoğan/AKP güruhuna hapsolmasına yol açtı…

3) Erdoğan/AKP güruhu sürecin en karlısı olarak çıktı. Sultasını OHAL ve genel tasfiye süreciyle perçinleyerek yol almaktadır. Muhalefete karşı esnek yaklaşımı da sahtekârlığın başka bir boyutudur. Gerçek şu: Erdoğan, Gülen çetesini tasfiye etmeden yaşamını dahi garanti edemez durumdadır. İktidarı bir yana, yaşamını koruyabilmesi için Gülen çetesini tasfiye etmek zorundadır veya tasfiyeyi sürdürmek zorundadır… Cemaat devlete öyle derin yerleşip kök salmış ki, bu tasfiye devletin ordu-polisinden, yüksek yargısından alt mahkemesine, bürokratından memuruna, konsolosundan derneğine ve AKP’nin içine kadar tüm devlet kurumlarını, bilinmeyen boyutta AKP’yi sarmış durumdadır. Haliyle bu tasfiye “100 bin, 200 bine kadar da gitse sonuna kadar gidilecek” denmektedir Erdoğan tarafından…

Bu düzeydeki bir tasfiye devletin kurumlarını etkisiz kılacak, iktidarın altını boşaltarak yönetemez hale getirecek niteliktedir. Bunu çok iyi bilen Erdoğan muhalefete bundan dolayı ihtiyaç duymakta ve esnek davranmaktadır. Zira muhalefet ve desteği olmadan devlet kurumlarındaki boşluğu doldurma ve iktidar edip yönetmenin mekanizmalarını oluşturma olanağı yok denecek durumdadır. Dolayısıyla Erdoğan’ın muhalefete muhtaç olduğu ve bu nedenle muhalefete esnek yaklaştığı açıktır. Bu anlamda milletten özür dilemesi de, “Allah’tan” af dilemesi de, muhalefete dönük yumuşak huylu yaklaşımı da bu zeminde anlam kazanmaktadır. Aksi halde Kemalist kliği tasfiye etmek için elinden geleni yaptığı bilinmez değildir. Aynı şey Kemalist klik için de geçerlidir. Onlar da Erdoğan’ı düşürmek için elinden geleni yaptılar… Ancak oluşan politik koşullar muhalefeti Erdoğan’ın memuruna dönüştürdü. Kemalist klik ve diğer burjuva klikler alacakları kısmi imtiyazlar rüşvetiyle ve elbette sınıf devletleri ortak kaygısıyla Erdoğan/AKP güruhunu destekleyerek ayakta kalmasına hizmet etmekten geri durmamaktadırlar.

4) Erdoğan’ın muhalefete ilişkin yaklaşımındaki ikiyüzlülük HDP’ye karşı izlediği ırkçı-faşist pratik politikada da açığa çıkıp sırıtmaktadır. Açık ki, Erdoğan yaşananlardan ders çıkararak özeleştiri sürecine girmiş değildir ve özeleştiri adına yaptıkları tam bir sahtekârlık olup iktidar ve yaşamını garantiye alma amaçlıdır. Diğer muhalefetle burjuva devlet ve sistemi tahkim edip sürdürmekte sakınca görmediği için bu burjuva muhalefete esnek davranmakta ama burjuva devlet ve sistemin tahkiminde haklı olarak rol vermediği HDP’ye ise aynı düşmanlığını sürdürmektedir. HDP’ye karşı izlenen politika ırkçı-faşist zemindeki Kürt düşmanlığını ve Kürt ulusuna karşı izlenecek katliamcı saldırganlığı işaret ederken, muhalefete karşı siyasetinin ikiyüzlü olduğunu kanıtlamaktadır…

5) Daha önce Ergenekon, Balyoz, Darbe Planı, Casusluk gibi davalarla yaşanan tutuklama ve yargılamalar sürecinde yargılanıp hapsedilen ve bir anlamda tasfiye edilen Kemalist klik ağırlıklı kesimlerle, Erdoğan/AKP kliği ile Gülen Cemaati arasında ilişkilerin açık-gizli gerilmeye yüz tutmasıyla birlikte, bu davaların kumpas olduğu söylenerek anlaşmalar yapıldı ve eski genelkurmay başkanı düzeyinde seyreden ordudaki tutuklamalara son verilip tahliye edildiler. Bu tutuklamalar ve dolayısıyla tahliyeler, değişik türevdeki Kemalist ve Türk milliyetçisi kesimleri kapsıyordu esasta. Bunların birçoğunun CHP’den milletvekili olması, Perinçek’in ”İşçi Partisi”nde yer alması tesadüf değildir, AKP’nin Cemaatle birlikte gerçekleştirdiği tasfiyenin esasta hangi kliğe dönük olduğunu da göstermektedir…

Bu tasfiye süreci milliyetçi ve Kemalist türevleri Gülen ile hasımlaştırırken, Gülen ile çatışma yaşayan Erdoğan ile de uzlaşmalarına vesile oluyordu. Yani Erdoğan’ın Gülenle birlikte tasfiye ettiği bu kesimler ”kadere” bak ki, dönüp Erdoğan’la uzlaşmaya girdi. Böylece tahliye oldular… Öte taraftan Gülen ile yaşanan çatışma nedeniyle Erdoğan da, daha önce tasfiye ettiği bu kesimlere sarılmak zorunda kaldı. Özellikle darbeden sonra bu uzlaşma daha da derinleşti, derinleşiyor… Ancak uzlaşma darbeden önce başlayan bir süreçti. Çünkü, Erdoğan-Gülen çatışması bu tarihlerden alttan alta keskinleşerek uzlaşmaz noktaya varmıştı… Kısacası, gerek Erdoğan ve gerekse de ilgili Kemalist ve diğer Türk milliyetçisi Kemalist türevler ”denize düşüp yılana sarıldılar” denebilir.

Bu kesimin Perinçek etrafında bulunan Türk milliyetçisi Kemalist devletçi kısmı darbe öncesi Erdoğan’la uzlaşma yaparak tahliye oldular. Fakat bu kesimin Erdoğan’la uzlaşmasının esas zemini Kürt düşmanlığındaki ortak paydaydı. Yani sadece tahliye olma ve belli yerle de kadro yerleştirme imtiyazı elde etme zemininde değil, esasta ırkçı-faşist Türk milliyetçiliği temelinde beliren Kürt düşmanlığı ya da Kürt ulusuna karşı güdülen katliamcı saldırganlık paydasında birleşmeleriydi. Perinçek unsuru Erdoğan’ın kendi çizgilerine geldiği yalanını söylerken yalan söylüyordu fakat Kürt düşmanlığı ve Kürt Ulusal Hareketi’ne, dolayısıyla Kürt ulusuna karşı uygulanan soykırımcı katliam politikalarında aynı çizgide buluşuyorlardı. Birleştikleri çizgi buydu ve uzlaşmalarının temeli de buradaydı esasta. Bu uzlaşma temelinde Erdoğan/AKP güruhunun yedek lastiği durumunu üstlenen Perinçek, azgın Türk milliyetçisi faşist karakterini ve Kemalist-devletçi niteliğini ortaya koymakla birlikte, aynı düzeyde keskin bir Kürt düşmanı ve ırkçı-şoven bir unsur olduğunu da bir kez daha çıplak biçimde ortaya serdi, sermektedir…

Ne Kemalist CHP’nin, ne de Perinçek’in, ırkçı-faşist Erdoğan/AKP iktidarını desteklemesi, hatta onun kurtarıcıları olması pozisyonları, darbeye karşı olmaları veya objektif şartlarla açıklanabilecek kadar masum değildir. Bilakis tam bir sınıf karakteri ve tavırlarının ürünüdür. Faşist hâkim sınıflar devletindeki ortak kaygıları veya ortaklıklarıdır. Irkçı-faşist Türk milliyetçiliği zeminindeki Kürt düşmanlığıdır… MHP ve Perinçek gerçek yüzünü saklama gereği duymazken, CHP, faşist iktidarın Kürt düşmanlığıyla HDP’ye dönük izlediği ayrımcı politikasını eleştirme görüntüsüyle kendisini kurtarmaya, Kürtlerin oylarına oynamaya çalışıyor. CHP eleştirilerinde tutarlı ve içten-dürüst olsaydı, HDP olmadan Erdoğan-Binali-Bahçeli-Kemal resmiyle HDP’nin dışlanması politikasına onay vermez, bu resme girmeyi benimsemezdi. Ancak CHP’de ilkeli olmayı aramak anlamsız olduğu kadar, demokratlık beklemek de boş hayaldir.

6) Devletin içten iyileştirmelerle dönüştürülmesine dayanan reformist toplamın teorik sefaleti ve burjuva demokrasisi hayranlığıyla düzen içi barışçıl mücadeleyi esas alan ve burjuva demokrasisinden medet uman tüm temelsiz çürük teoriler yaşanan darbe tecrübesiyle boşa düşmüştür. Silahlı mücadele yürütülmeden ve bu mücadele içinde devletin yıkılmasını hedefleyip gerçekleştirmeden, gerici sınıflar devletinin yıkılarak ele geçirilmesi ve sosyalist devletin kurulmasının ne kadar imkânsız olduğu paralel devlet örgütlenmesinin pratiğiyle bir kez daha kanıtlanmıştır. Cemaat paralel devlet biçiminde örgütlenip devletin her kurumuna yerleşmiş, hatta önemli oranda bu kurumları ele geçirmiş de olsa, burjuva düzen içinde darbe yoluyla da olsa devletin ele geçirilemeyeceği ve ancak silahlı mücadele temelinde geniş halk kitleleriyle birleşen bir sınıf devrimiyle gerici devletin yıkılıp ele geçirilebileceği görülmüştür. Kitlelere dayanıp onları örgütleyerek seferber edemeyen, dahası düzen dışı devrimci sınıf hareketi olarak silahlı mücadele içinde gelişmeyen bir hareketin devlet ve iktidarı ele geçirmesi olanaksızdır. Yaşanan darbe tecrübesi bunu göstermiştir. Öte taraftan bu darbe iktidar ve/veya devleti ele geçirmeye dönük her mücadelenin uzun süreli bir çalışma ve örgütlenmeye, silahlı mücadeleye, ciddi bir kurumsallaşmaya, güç biriktirmeye ve kesinlikle planlı bir harekete dayanması gerekliliğini de ortaya koyan bir tecrübe olarak da görülebilir.

7) Burjuva klikler arası iktidar değişiminin seçimler yoluyla artık çok daha zorlaştığı bu darbe ile görülmüştür. Zira darbeye başvurma ihtiyacı Erdoğan/AKP iktidarının seçimler yoluyla değiştirilememesinin sonucu olarak gündeme gelmiştir. Burjuva klikler arası iktidarın el değiştirmesi çok daha zorlaşmıştır çünkü, iktidar kliği iktidar olanaklarıyla palazlanıp ekonomik-siyasi güç olmanın ötesinde, bu güçten bağımsız olmamak kaydıyla medya araçları denetimine alarak büyük bir manipülasyon yaratıp kitleleri yedeklemekte, özellikle din sömürüsü yaparak din silahı ve uyuşturucusu üzerinden bu manipülasyonu derinleştirmekte kitle tabanını güçlendirebilmektedir. Bu zeminde güçlenip kök tutan Erdoğan/AKP iktidarı defalarca yapılan seçimlere rağmen diğer klikler tarafından bir türlü düşürülememiş, aksine her seçim öyle ya da böyle bu iktidarı güçlendirmiştir. Seçimler yoluyla iktidarı ele geçirmeyi başaramayan burjuva klikler (cemaat burjuva bir kliklerden bağımsız değerlendirilemez…), çareyi darbe yapmakta bulmuş fakat bu girişimlerinde başarılı olamamıştır. Darbenin başarılı olamaması darbeler döneminin kapanmış olmasından ileri gelmemekte, tersine mevcut iktidarın güçlü örgütlenmesinden ve özellikle de kitle desteğine sahip olmasından ileri gelmektedir. Bu vesileyle söylemek gerekir ki, darbeler dönemi bitmiş-kapanmış değildir. Darbeler burjuva sistemde burjuva klikler arası iktidar çatışmasında bir silah olmaya devam etmekte, burjuva sistemin bir ürünü olarak geçerliliğini korumaktadırlar…

8) Darbeci gücün darbe pratiği kitlelere dayanmadan iktidara muvaffak olmanın olanaksızlığını kanıtlarken, darbeci gücün hedefleri doğrultusundaki uzun vadeli örgütlenmesi ve örgütlenme çalışması salt bu yanıyla tecrübe edilmesi gereken bir noktadır. Elbette kitlelerden kopuk ya da kitleleri esas almayan veya yeteri kadar kitleleri kucaklayıp kapsamayan bir örgütlenmenin ne kadar güçlü olursa olsun son tahlilde çürük olduğu açıktır. Fakat bu örgütlenmenin saptanmış iktidar hedefi doğrultusundan uzun vadeli, kurumsal ve planlı bir çalışma olarak yürütülmesi yadsınamaz bir örgütlenme tecrübesidir. Özellikle günümüz devrimci hareketinin içinde bulunduğu örgütlenme tarzı ve örgütlenmedeki sorunları göz önüne alındığında, burjuvazinin iktidar uğruna yürüttüğü bu örgütlenme çalışması tecrübe edilmesi gereken bir pratik veya süreçtir.

9) Dinin ne kadar büyük bir uyuşturucu ve bağımlılık unsuru olduğu bu darbe sürecinde bir kez daha kanıtlanarak gözler önüne serilmiştir. Din üzerinden veya din sömürüsü üzerinden gerçekleştirilen cemaat örgütlenmesinin iktidar için silah ve katliamlara başvuracak kadar davasına bağlı sıkı bir örgütlenme olduğu görülmekle birlikte, mevcut iktidarın din üzerinden(din sömürüsüyle) gerçekleştirdiği örgütlenme ve tabanının din bağlaşığıyla sahiplendiği iktidarı korumak için kendisini nasıl feda ettiği de görülmüştür. Bu iki tablo da din uyuşturucusunun etkisini çıplak biçimde ortaya kaymaktadır… Bu zeminin devrimin önünde ne kadar büyük bir engel oluşturduğu da başka bir gerçektir. Dolayısıyla din-idealizm ile ideolojik savaşımın önemi ve nasıl ele alınması gerektiği de yeniden görülmek ve doğru zeminde ele alınmak durumundadır.

10) Burjuva klikler arası iktidar çatışmasında zor, şiddet zeminde silahın kullanıldığı koşullarda, devrimci mücadelenin silahlı mücadele temelinde gelişmesi çok daha keskin bir gerçek olarak bir kez daha açığa çıkıp kanıtlanmaktadır.

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki İçerikAslı Erdoğan tutuklandı
Sonraki İçerikAntep’te bombalı saldırı