“Asıl hedefimiz erkek-devlet şiddetini teşhir ederek mücadeleyi yükseltmektir”

Yakın bir süre önce gerçekleştirdiği 3.Kurultayı ile çalışmalarına hız veren Demokratik Kadın Hareketi(DKH) “Erkeğin iktidarı her yerde kadının direnişi her yerde” şiarı ile siyasal bir kampanya başlattığını yaptığı açıklama ile kamuoyuna duyurdu. Halkın Günlüğü Gazetesi olarak başlatılan kampanya başta olmak üzere kadın temalı bazı güncel-siyasal meselelere dair DKH ile gerçekleştirdiğimiz ve gazetemizin 120’nci sayısında yer alan röportajı, bir kez de internet sitemizden okuyucularımızla paylaşıyoruz

HABER MERKEZİ (21.04.2016) – Yakın bir süre önce gerçekleştirdiği 3.Kurultayı ile çalışmalarına hız veren Demokratik Kadın Hareketi(DKH) “Erkeğin iktidarı her yerde kadının direnişi her yerde” şiarı ile siyasal bir kampanya başlattığını yaptığı açıklama ile kamuoyuna duyurdu. Halkın Günlüğü Gazetesi olarak başlatılan kampanya başta olmak üzere kadın temalı bazı güncel-siyasal meselelere dair DKH ile gerçekleştirdiğimiz ve gazetemizin 120’nci sayısında yer alan röportajı, bir kez de internet sitemizden okuyucularımızla paylaşıyoruz.

Halkın Günlüğü: Gerçekleştirdiğiniz kurultayla birlikte çalışmalarınız hız kazanmış durumda. Yakın zamanda “Erkeğin iktidarı her yerde kadının direnişi her yerde” temalı bir kampanya başlattınız. Kampanya hangi ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıktı? Hedefleriniz nelerdir?

DKH: Bir bütün olarak kadınlar cephesinden yaşanan süreci değerlendirirken örgütlenen siyasal kampanyalarda sorunun asıl kaynağına inmek gerektiğini düşünüyoruz. Cins mücadelesinde ise bu hedef net olarak eril anlayıştır. Toplumun en küçük birimi olan aileden başlayarak devleti oluşturan bütün kurumlara, hizmet aldığımız kamu kurumlarından tutalım da eğitim ve sağlık sistemlerine kadar her yerde kadınlar olarak eril tahakküm ile karşı karşıyayız. Kadını sadece soyun devamı olarak gören bu zihniyet beraberinde kadınlara kimliği, bedeni ve varoluşu üzerinden de bir rol biçiyor. Bu rol ise kadını tamamıyla eve kapatan, ev işleri ve çocuk bakımı dışında herhangi bir yaşam alanı tanımayan, üretimde ise ucuz iş gücü olarak konumlandıran bir hat izliyor.

Her gün bir kadının katledildiği, katillerinin korunup kollandığı böylesi bir süreçte kimliği, bedeni ve varoluşu üzerinden söz söyleyen, politika üreten, kendi kaderini tayin etmek isteyen kadınlar ise devlet şiddetinin en ağır yüzü ile karşı karşıya kalıyor. Örgütlü kadını ciddi bir tehdit olarak algılayan devlet örgütlü kadınları ise yine bedenleri üzerinden vurmaya çalışıyor. Nitekim sokak ortasında çıplak bedenleri teşhir edilen Kürt kadınları bu eril anlayışın en kirli yüzünü gösteriyor. Tüm bu yaşananları göz önüne aldığımızda erkeğin iktidarını ve erkek-devlet şiddetini teşhir eden, sorunun kaynağını gören bir kampanya elzem bir yerde durmaktadır. Bu kampanya ile asıl amacımız; yoğun saldırıların yaşandığı bu süreçte örgütlenmeyi geliştirmek, erkek şiddetini ve erkek-devlet şiddetini teşhir etmek ve kadına yönelen her türlü saldırıya karşı en geniş muhalefeti ve örgütlülüğü yaratabilmektir.

HG: “Öz savunma” son süreçte kadın kurumları tarafından sıkça tartışılan konulardan biri. Sizin öz savunma hakkındaki fikirleriniz nelerdir? 

DKH: Kadının öz savunması geçmiş süreçlerden beri kadın mücadelesinin tarihini oluşturuyor. Ancak günümüzde özelde Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında öz savunmanın bir hak olduğuna dair mücadeleler ve kampanyalar geçmişe oranla daha yaygın örülmeye başladı ve bu da öz savunmayı daha da görünür kıldı. Günde her dört kadından birinin erkekler tarafından şiddete uğradığı ve ortalama beş kadının da katledildiği coğrafyamızda kadınlar bırakalım demokratik talepleri yaşam mücadelesi veriyorlar. İşte, evde her alanda kadınlar şiddete uğruyor ve devletin yaptığı açıklamalarla ve yasalarla da bu durum normalleştiriliyor. Devletin kadın düşmanı politikaları yargı alanında karşımıza ‘iyi hal indirimi’, ‘ağır tahrik indirimi’ ve ‘saygın tutum indirimi’ olarak çıkıyor. Yani kısacası kadınların katli meşrulaştırılıyor, normalleştiriliyor, kadınlara katledilmek ‘fıtratınız’ da var deniliyor. Kadınlar çok sevildikleri için katlediliyorlar, kadınlar kahkaha attıkları için katlediliyorlar, kadınlar masa da yoğurt olmadığı için katlediliyorlar.

Bütün bu ataerkil sistemin cinsel saldırı ve katliam politikalarına karşı bizler de kadınları her türlü erkek şiddetine karşı öz savunmaya çağırıyor ve öz savunmanın tartışmasız bir hak olduğunu ifade ediyoruz. Öz savunma kadının yaşam hakkının ısrarıdır. Bugün Adana’da Çilem Doğan, Isparta’da Nevin Yıldırım, İstanbul’da Yasemin Kaymaklı kendilerine cinsel saldırıda bulunan, sistematik işkence ve ölüm tehdidi ile baskı altına alan ve öldürme teşebbüsünde bulunan erkeklere karşı yaşam haklarını savundukları için hapishanedeler.  Kadın katilleri mahkemelerden komik cezalarla ayrılırken, kadınlar sırf yaşam haklarını savundukları için müebbet hapis cezalarına çarptırılıyorlar. Bu da öz savunma fikrinin meşruluğunu gitgide yaygınlaştırıyor. Kadına yönelik saldırı ve katliamlarda öz savunmanın yeri büyük bir öneme sahip oluyor. Öz savunma hem kadınların daha da dayanışma içerisinde olacağı bir süreci getiriyor hem de erkekler açısından caydırıcı bir etki yaratıyor. Bizler de DKH olarak bir kez daha vurguluyoruz öz savunma kadının yaşam hakkının ısrarıdır ve haktır.

HG: Kuzey Kürdistan’da devletin topyekûn saldırıları sürmekte. Saldırılara karşı süren direnişte de kadınların ön planda olduklarını görüyoruz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

DKH: Kadınlar yaşamın her alanında hem üretimin ve emeğin hem de direniş ve mücadelenin öncülerinden olmuşlardır. Kürdistan’da ayları bulan bir saldırı ve katliam süreci yaşanmakta ve bu katliamın ilk hedefi arasında kadınlar yer alıyor. Hedefte kadınlar var çünkü kadınlar artık ‘dünya erkeğin hane kadının evidir’ anlayışına karşı hem erkek, hem de erkek devlet şiddetine karşı mücadeleyi büyütüyor ve her alanda direniş ve serhildan ruhunu kuşanıyor. Savaş içerisinde kadınların hedef alınması bir tesadüf değil, aksine devlet sistematik bir şekilde kadınlara saldırdığını açıktan ilan ediyor. Kürdistan’da kadınların bedenleri sokak ortalarından teşhir edilmeye çalışılıyor, duvarlara kadın bedeni üzerinden cinsiyetçi yazılamalar yapılıyor. Devlet savaşını kadının bedeni ve mücadelesi üzerinden sürdürüyor. Geçmiş süreçlerden bu yana savaş süreçlerinde sömürgeci devletler işgal ettikleri topraklarda ilk olarak kadınlara cinsel şiddette bulunuyordu, çünkü kadın o toprakların namusu olarak görülüyor ve işgalci devletler kadınlara saldırarak o toprakların namusunu aldıklarını düşünüyordu. İşgalci TC devletinin zihniyetinin de aynı sapık ve cinsiyetçi anlayıştan beslendiğini görüyoruz.

Kürdistan’da kadınlar bütün saldırılara karşı mücadele bayraklarını elinden indirmiyorlar, aksine mücadelede daha da öncüleşme ve özgürleşme perspektifini kendilerine rehber ediniyorlar. Hendek başlarında ve barikatlarda erkek devlet şiddetine karşı öz savunma mücadelesini büyütüyorlar.

HG: Son günlerin en çok tartışılan konularından birisi Ensar Vakfı. Yaşanan olay ve tartışmalara dair neler söylemek istersiniz?

DKH: Bugün Ensar Vakfı şahsında ortaya saçılan gerçekler siyasi iktidarın gelmiş olduğu noktayı ve temsil ettiği sınıfın bütün kirliliklerini ortaya çıkarmış durumdadır. Devletin desteği ile palazlanan bu tarz dini vakıflar denetimden uzak bir şekilde siyasal iktidarın hedefleri doğrultusunda örgütlenme faaliyetlerine devam ederken ortaya çıkan bu tarz vakalar ise devlet tarafından aklanmaya çalışılıyor.

Sema Ramazanoğlu hakkında verilen gensoru önergesinin reddedilmesi ve akabinde AKP’li vekillerin sıraya girerek bakanı tebrik etmesi siyasi iktidarın sorumluluğunu gözler önüne sermektedir. Soruşturma başlatıp ilgilileri yargılamak bir yana, vakfı koruyan siyasal iktidar çürümüşlüğün içinde yuvarlanıp durmaktadır. Bu çürümüş sistemin kadınlar ve çocuklar üzerinden güttüğü politikalara karşı ortak, birleşik ve güçlü bir cephe kurmak her zamankinden daha önemli bir yerde durmaktadır. Aksi tüm durumlar pedofili, taciz, tecavüz ve katliamların artmasına neden olacaktır.

 

Önceki İçerikMKP: 24 Nisan 1972 manifestosunu selamlıyoruz
Sonraki İçerikKapitalizmin ortaya saçılan pislikleri