AKP- Cemaat çatışması 14 Aralık‘la devam ediyor!

Gazetemizin 94. Sayısında yayınladığımız  ”AKP-Cemaat çatışması 14 Aralık’la devam ediyor” başlığını taşıyan analiz yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz

HABER MERKEZİ (02.01.2014)- Yaklaşık on yılı geçen AKP iktidarının başlangıçtaki icra sürecinde tam bir tarikatlar koalisyonunu aratmayan kardeşleşme durumu söz konusuydu. Bu durum her şeyden önce özellikle Kemalist kesim içerisindeki ordu ve diğer sermayedarlar karşısında gerekli ve zorunluydu. Ayrıca o sürece kadar tarikatların hemen çoğu devletle oldukça iyi geçinmek için bin bir parende atmaktaydı. Fakat günden güne kendi iktidarını tahkim eden AKP iktidarı içerisindeki Erdoğan’ın başını çektiği klikler özellikle Fethullah Gülen tarikatına da yönelmeye başlamak zorundaydı. Bu yönelim ekonomik alt yapı üzerinden şekillenen stratejik uşak sermayenin esasta kendi ellerinde toparlanarak merkezileşmesi temelinde baş gösterse de bundan tam olarak emin olamayan Erdoğan kliği bu tasfiye yönelimini bizzat önce MGK kararlarıyla hayata geçirmiş ve zamanla da tasfiye operasyonları kapsamında doğrudan hedef olarak Gülen tarikatı ve onun tüm kurum- kuruluş ve örgütlenmelerine yönelerek saldırısını yoğunlaştırmıştır. Bu gelişmelerden rahatsızlık duyan çok az kesim ise AKP iktidarından koparak ayrı politik mecraya girseler de durum o kadar da kolay olmayacak ve AKP sadece Türkiye- Kuzey Kürdistan’da değil aynı zamanda Afrika ve diğer ülkelerde de Gülen tarikatı ve bütün örgütlenmelerine karşı tasfiye operasyonlarına hız verecekti.

Operasyon nasıl gelişti

Gülen Cemaati bu saldırıya karşı kısmi direnç gösterip hedef şaşırtmaya kalksa da bunda başarılı olamayacak ve geriletildikçe geriletilecekti. Zira çok öncelerden de ifade ettiğimiz gibi iktidar  olmanın da önemli avantajlarıyla Erdoğan tarikat kliğinin elindeki olanaklar sayesinde Gülen Cemaati‘ni devletin önemli ve temel kurumları içerisinden tasfiye süreci boyunca diğer tarikatların önemli bir bölümünü de arkasına alarak sürdürdüğünü vurgulayalım. Buna karşı bitap düşmüş olan Gülen Cemaati‘nin çırpınışları ve hedef şaşırtmaları MİT müsteşarına yönelik anti- propaganda vd şeklinde gerçekleştirilse de bunda başarılı olamamış ve yaklaşan sona doğru bir yolculuğu sürgit bugüne kadar gelmiştir. Hatırlanırsa geçen yıl yani 17- 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonundakitakvimsel gelişmelere denk getirecek şekilde 14 Aralık 2014’de gerçekleştirilen Zaman Gazetesi, Samanyolu TV, Sungurlu adıyla oynanan film, program ve senaryosunu çekenler ve bunlara bağlı kurumlar- bireyler ve emniyet teşkilatı içerisinde yer alan bazı polislere yönelik gözaltı operasyonu açık ki Gülen Cemaatine karşı yürütülen tasfiyeci dalganın sürdürülmesinden başka bir şey değildir. Zira AKP’den istifa eden Hakan Şükür ve İdris Bal’ın da hemen Zaman Gazetesi‘yle dayanışma için gözaltına alınmasına saatler kala Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’nın yanına koşmuştur. Destekler bunlarla sınırlı kalmamış Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden Oktay Ekşi, Türkiye Gazeteciler Sendikası ve diğer bazı basın ve gazeteciler de Zaman Gazetesi‘ne destekte bulunmuştur. Operasyonun basın özgürlüğünü engellediği belirtilerek buna karşı imza kampanyası başlatılmıştır. Bu kampanyada Nazlı Ilıcak ve diğer bazı Gülen Cemaati‘ne yakınlığıyla bilinenlerin yanında imzacılar arasında sistemi reforme etme ve bu eksende önemli katkıları olan ve kamuoyunda da ilerici, demokrat vb olarak kabul gören Cengiz Çandar, Hayko Bağdat, Yasemin Çongar vb birçok kesimin de yer aldığını özellikle vurgulayalım. Ancak Türk hakim sınıf klikleri ve bu bileşenli tarikat ve cemaatlerin ortak operasyonlarıyla baskı ve zulme maruz kalan Ahmet Şık gibi tutarlı gazeteci ve yazarların ise bu imza kampanyasında yer almadıklarını belirtelim. Zira hem AKP iktidarı hem de Gülen Cemaati‘nin ikisinin de hırsız, rüşvetçi ve yolsuzluk yaptıkları, ikisinin de suçsuz kesimlere operasyon gerçekleştirdikleri, ikisinin de kirli olduklarını düşünmektedir ve bu durumlarından kaynaklı da AKP ve Gülen arası çelişki ve kavganın bir parçası olmayacaklarını vurgulamaktadır.

Özellikle Zaman Gazetesi‘nin önünde toplanan kalabalık karşısında TEM’den gelen polis ekipleri E. Dumanlı’yı gözaltına al-a-mamış ikinci gelişinde gözaltı gerçekleştirilmiştir. Gazete binasının önünde toplanan kalabalığın açtığı dövizlerde ’’özgür basın susmaz, Zaman’a sahip çıkma zamanı vb’’içerikli protesto yazıları göze batmıştır. Aynı şekilde E. Dumanlı da avukatıyla birlikte gözaltı anında yaptığı basın açıklamasında kendisi vd ile ilgili hususlardaki iddiları  gerçeği yansıtmadığını gülerek dile getirmiştir. Ve gözaltına alınırken ‚’’demokrasiden geriye dönüş yok’’ demiştir. İstanbul merkezli on üç ilde gerçekleştirilen operasyon kapsamında arananlar arasında Erdoğan’ın ’’bir yolunu bulun ve işin içine onu da dahil edin’’ dediği F. Gülen’ i de kattıkları ancak B. Arınç’ın açıklamasında böyle bir durumun olmadığı belirtilmiştir. Zaten katmaması imkansızdı çünkü bütünüyle Gülen cemaati ve yörüngesindeki kurumlara ve kişilere yönelik bir operasyondu bu ve devlete karşı silahlı örgütlenmeye teşebbüs ve tabii ki örgütün başı olarak da Gülen yer alacaktı. Hemen belirtelim ki bu gözaltı operasyonu 2009’da Tahşiyeciler diye bilinen devlete karşı silahlı terör örgütü kurma iddiasıyla gerçekleştirilen operasyona tabi tutulanların şikayeti üzerine yapıldığı da kamuoyuna deklere edilmiştir.

Gözaltılar devam edecektir

Özellikle Başbakan Davutoğlu’nun MİT’e operasyon çekmeye kalkışanlar ve devletin en mahrem toplantılarına yönelik dinlemeler yapanlar, Türk devletinin Türkmen vb lerine yönelik yardım amaçlı tırlarını engellemeye kalkanlar, bu ve buna benzer kanunsuzluklar ve darbe girişimini gerçekleştirenlerin hesabını ödeyeceklerini, buna karşı bu sürece kadar demokrasiden yana tavır geliştirenlerin ise mükafatlandırılacağını açıklamasıyla aynı güne ve saatlere gelen operasyon belli yönleriyle sorunu zaten açıklığa kavuşturuyordu. Bu açıklamasına paralel CHP’ye de paralelcilere karşı sessiz kaldığını ve darbeci olduklarını aynı şekilde 27 Mayıs darbesine darbe demedikleri sürece de darbeci olarak kalacaklarını vurgulamıştır. Bütün bu gelişmelerin ön süreçleri olarak yakın süreçte gerçekleştirilen gerek yerel seçim gerekse de cumhurbaşkanlığı seçimleri ve AKP 1. Olağanüstü Kongresi süreçlerinde birkaç hedef içerisinde paralel devletle mücadelede kararlılık  argümanı da bu yönelimin ön koşulları olarak belirtilebilir. Aynı şekilde Erdoğan’ın Afrika ziyaretindeki girişimleri ve oradaki konuşmalarında verdiği mesajlarda da bu yönelimin öngünlerinde olması anlamlıdır. 14 Aralık gözaltı operasyonunun sadece bununla sınırlı kalmayacağı ve daha da yoğunluklu bir şekilde devam edeceğini de vurgulamak isteriz. Hem zaten başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere devletin tüm temel kurumları ve daha da aşağılara kadarki örgütlenlemere kadar paralel devletle mücadele adı altında bu tasfiye operasyonları sürecektir. Bu noktada AKP iktidarıyla Gülen Cemaati arasındaki uzlaşmanın yakın süreçte görülmediği aksine tasfiyenin daha da derinleştirilerek arttırılacağı söylenebilir. Bu durum kuşkusuz ki esasta ekonomik temeller üzerinden şekillenmektedir. Dolayısıyla Gülen Cemaati‘nin ekonomik tasfiyesi ve tabii ki bütün üst yapı kurumlarından tasfiyesi alabildiğince etkisiz ve devlet açısından yakın süreçte tehlike olamayacak seviyeye kadar çekilene kadar sürdürülecektir dersek yanılmış olmayız. Bu da kuşkusuz AKP iktidarının kendi içerisinde yeni partnerler çıkmasıyla sürecin geliştiğini ve şimdilik AKP’ye alternatif ciddi bir yapılanma ve örgütlenmenin söz konusu olmadığını belirtelim. Bu durum tabii ki AKP iktidarının tekçi faşizmde daha da merkezileşmiş ve katı bir yönelimle iktidarını daha da uzun sürece yaymanın ekonomik, politik pratik süreci içerisinde olacağını göstermektedir. Tekçi faşizm bu anlamda çoğulcu ve seküler hayatla birlikte daha demokratik bir sürece değil de tam aksine aynı tekçi faşizmde daha da merkezileşmiş stratejik saldırı çizgisi ve teorik pratik politikaların artarak devam edeceğini göstermektedir.

Bundan birkaç yıl öncesi süreçleri bir hatırlayalım. O dönemde Başbakan Erdoğan bizzat Gülen Cemaati için ’’ne istediler de yapmadık’’ yönlü kamuoyuna beyanı ve Gülen cemaatini eleştirenlere ilişkin artan operasyon ve gözaltılar, tutuklamalar gırla gitmekteydi. Böylesi bir süreçte devlet içerisinde AKP iktidarının nasıl da kol kola girdiğini ve koalisyon- ittifak içerisinde oldukları, muhalefet ve diğer tüm kesimlere yönelik baskıları nasıl da bir arada yürüttükleri gayet açıktır. Peki birkaç yıl önce böylesi ortak konsept karşısında kısa süre geçmeden bu kutsal ittifak nasıl bozulmuş ve kılıçlar çekilmiştir. Kuşkusuz ki bütün bu şirret kliklerin derdi devlete kimin yani hangi kliğin hakim olacağı ya da kendinden olmayanların bizzat hakim sınıflara mensup diğer kliklere daha fazla müsamaha göstermeme kavgasıdır. Operasyonlara ilişkin ABD ve AB emperyalist bloklarının sözcüleri basın özgürlüğüne yönelik kaygılarını arttırdığını dile getirirken hemen akabinde Erdoğan ABD emperyalist efendisini teğet geçerek sadece AB emperyalist sözcülerine ’’kendi göbeğimizi kendimiz keseriz, kendi aklınızı kendinize saklayın’’ vb yönlü tepkisini ortaya koymuştur. Her ne kadar Davutoğlu ’’operasyonun basın ögürlüğüyle ilgisi yok’’ derken Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ise süreci yumuşatmaya kalkmış olsa da özellikle AB emperyalist blok güçleri ile Türk devleti arasındaki çelişki ve restleşmeler karşılıklı olarak önümüzdeki süreçte de devam edeceğe benziyor. Operasyon ve gözaltı süresi boyunca yoğunlaşan tepkilerin artması karşısında Davutoğlu’nun başdanışmanı E. Mahçupyan ise sürecin tutuksuz yargılama şeklinde devam etmesinin doğru olacağı ilanında bulunmuştur. Aynı şekilde gerek Gülen Cemaati‘ne mensup kesimleri içerisinde bir ayrışma ve kopma durumunun da daha fazla hızlanacağı, pek tabii ki Erdoğan inisiyatifli tarikatların hakimiyetindeki AKP iktidarına daha fazla yakınlaşacakları da görülmelidir. Nitekim bütün bu gelişmeler karşısında kısa bir süre önce Gülen Cemaati‘ne yakınlığıyle bilinen Hüseyin Gülerce dahi Cemaati eleştirmiştir. Şimdiki durumda ise Gülerce Cemaat tarafından tehdit edildiğini ve hayatı tehlikesi olduğunu dile getirmiştir. Özellikle de Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve sonuçlarındaki gelişmeler bu ayrışmayı hızlandırmıştır. Yine 14 Aralık operasyonundan kısa süre önce AKP‘yle yakın ilişkide olan bazı gazetecilere yönelik tasfiyeye de şahit olduk. H. Karaalioğlu vd bir kısım gazetecilerin yazdıkları gazeteyle ilişkileri kesilmiştir. Buna mükabil AKP’ye yakın diğer bazı gazeteci ve yazarların da bu ve buna benzer gelişmelere karşı alt düzeyde bazı eleştiriler yürüttüğünü söyleyelim. Bu noktada mesela A. K. Servi, Samanyolu TV ve Zaman Gazetesi üzerinden E. Dumanlı’nın gözaltına alınmasına yönelik eleştirilerini kamuoyuyla paylaşmıştır. Bütün bu yöndeki gelişmeler de hiç kuşkusuz bizzat AKP iktidarı ve hempaları içerisinde yeni tasfiyenin yollarının döşendiğini de göstermektedir. Zira çelişkisiz hiçbir birlik, ortaklık ve ittifak yoktur. Bu temelde AKP iktidarı da çelişkili birliklerden ibarettir ve gelişen objektif süreçlere göre ayrılıklar, saflaşmalar ve rasfiye süreçleri kendi içerisinde de geçerli bir yasadır. Hiçbir şey sürgit devam etmez ve çelişkili birlikler de geçicidir ama kendi içerisinde de mücadele mutlaktır. Bu anlamda Erdoğan’ın TÜBİTAK Teşvik Ödülleri töreninde ’’Türkiye paralel yapıyla mücadelesini kazanmıştır’’ açıklaması algı operasyonu kapsamında manipülasyon yaratma girişimdir. Zira nasıl ki şıracının şahidi bozacı olamazsa iki suç ortağı ve katilin birbirlerine karşı rant savaşından da bir doğrunun ve olumlu gelişmenin çıkmayacağı yeterince nettir.       

Egemen sınıf kliklerinin çatışmasında sistemin teşhiri önemlidir

Öteden beri vurgulamışızdır, iktidarından muhalefetine Türk hakim sınıf klikleri arasındaki rekabet ve çelişkiler karşısında halk kitleleri başta olmak üzere ilerici, demokrat, devrimci ve komünistler bunlardan herhangi bir kliğin peşine takılmamalı ve bir tercih içerisinde olmamalıdırlar. Ne ki kendi klik çatışmaları ancak devrimci ve komünistlere, kurulu sömürücü düzenin ve sistemin pisliklerini ortaya dökme ve onu teşhir etmeden önemli olanaklar sunsa da bunun dışında başka türden bir olasılığı aklımızın ucundan bile geçirmemek lazım gelir. Egemen sömürücü zulüm düzeninin kliklerinden kah birini kah diğerini seçmek en fazla reformislerin ve reformizmin işi olsa gerek. Tabi bu kliklerle herhangi bir ortaklık, ittifak, koalisyon, güç birliği, seçim ittifakları vb uzlaşmalar ve yönelimler, kurulu düzenin devamından baka bir hizmete yaramayacaktır. O halde devrimci ve komünistlerin şimdiki durumda okun sivri ucunu AKP iktidarına yöneltirken Türk egemenlerinin muhalif kliklerinden ne Gülen Cemaati, ne CHP, MHP, BBP, HÜDA-PAR hiç biri ittifak gücü ve hareketi olamaz ve onlara karşı da mücadele görevlerimiz asla unutulamaz. Öyleyse iktidarından muhalefetine Türk egemen sınıf klikleri ve partilerini de kapsayacak şekilde devletin temelini yerinden oynatacak politik iktidar mücadelesi doğru olandır. Bu düzlemde Türk devletini parça parça yıkacak Sosyalist Halk Savaşı‘yla ezen ve sömüren sınıf klikleri ve iktidarı ortadan kalıdırılacaktır. Bu eksende devrimci savaş aynı zamanda emperyalizme karşı bir muhtevayı da içerdiğinden ona karşı da son derece meşru ve devrimci bir savaş olacaktır.

Önceki İçerikÖrgüt bilinci güçlü olmadıkça güçlü örgüt tesis edilemez!
Sonraki İçerikMLKP savaşçısı Oğuz Saruhan sonsuzluğa uğurlandı