Açıklanan Sonuçlar Meşru Değildir, Meşru Olan Kitlelerin İradesine Sahip Çıkmasıdır!

Bugün referandum sonuçlarına dönük tavır zemininde ortaya çıkan kitle hareketi ve eylemlilikler kitlelerle bağ kurup örgütlenmemiz için uygun zemin sunmaktadır. Bu fırsatlar kaçırılmadan görevler yürütülmelidir. Bu politik atmosferin sunduğu olanaklar değerlendirilmekle birlikte, bu politik ortamın sunduğu olanakları değerlendirmeye dönük politika diğer görev ve mücadelelerin önüne çıkarılarak onları reddeden veya öteleyen bir politika da değildir. Her çelişki, her somut durum, her taktik politika, her stratejik siyaset kendine özgü şartlarda ve görev alanlarında vb vs ele alınarak yürütülmesi gerekendir. Devrimsi siyaset hiç birini reddetmeden mümkün olan tüm görev ve mücadeleleri yürütmekle yükümler kendisini

HABER MERKEZİ(21.04.2016)-Referandumda açıklanan şaibeli sonuçların büyük tartışmalara vesile olduğu ve daha büyük gerilimlere gebe olduğu anlaşılmaktadır. Burjuva karakter ve bu karaktere has sistem, hukuk, ahlak ve bencil-gerici çıkarlar zemininde seçimlerin demokratik olması beklenemeyeceği gibi, seçimlerin demokrasiyi temsil etmesi de beklenemez. Aynı biçimde bu seçimlerde bilumum hile ve ahlaksızlığın bir burjuva yazgı olduğu da inkar edilemez gerçektir. Hilesiz bir seçimin olacağını ummak ham hayaldir. Her burjuva seçimin kendi içinde bile anti-demokratik olmasının yanı sıra, hile ve şaibeler gölgesi taşıyarak lekeli olduğu istisna tanımaz bir doğrudur ki, bu, burjuva sınıf niteliğinin değişmez çirkefliğinin rutin doğumudur. Bu durum, tümüyle mevcut anayasa değişikliği referandumu ve sonuçları için de bire bir geçerlidir. Açıklanan sonuçlara hile karışmış ve sonuçlar alenen şaibelidir. Ve elbette bu sonuçlar kitlelerin tercih gerçeğini ya da demokratik iradelerini yansıtmamakla birlikte, meşru da değildirler.  Seçmenin iradesi oylar üzerinde oynanarak manipüle edilmiş, azınlık çoğunluğa terfi edilerek azınlığın iradesi egemenleştirilmiştir. Burjuva düzen ve sınıf sistemlerine ait seçimlerle objektif sonuçlara varmak ya da gerçek demokratik ve devrimci sonuçların kazanılmasının mümkün olmadığı bir kez daha kanıtlanmıştır. Bundan hareketle, kokuşmuş burjuva düzene karşı direniş ve mücadelenin bir parçası olarak, referandumda gerçek çoğunluğu temsil eden kitlelerin tercih ve iradesine sahip çıkması görevdir. Özcesi somut durumda sonuçların tanınmaması gerekli ve tek doğru tavırdır. Sonuçların tanınmaması, azınlığın çoğunluğun yerine geçirilerek çoğunluk iradesinin hile yapma suretiyle despotça çiğnenmesine karşı her türden demokratik tepki ve direnişin sergilenmesini gerekli kılar…

Sonuçların taşıdığı şaibelere dönük itirazlar yapılmakla birlikte, bu süreç neticelenmemiş, nasıl neticeleneceği de ‘’bilinmezliğini’’ korumaktadır. Bu anlamda referandum sonuçları üzerine yürütülen tartışmalar ekseninde dinamik olan siyasi sürecin birçok gelişmeye açık olduğu, birçok gelişmeyi muhtemel kıldığı, dolayısıyla da komprador tekelci klikler arası dalaşın keskinleşerek müzmin bir siyasi kriz biçiminde devam edeceği ama son tahlilde devrimci halk muhalefeti ve mücadelesinin gelişme durumu karşısında bu kliklerin devletlerinin bekası için süreci yumuşatarak belli bir noktaya geri çekecekleri söylenebilir. Ne var ki, gelişerek düzeni sorgulayıp devrimci zemine akması muhtemel olan dalga aktüelleşmeden, burjuva klikler arası dalaşın keskinleşerek ilerleyeceği görülmektedir. Mevcut durumun da buna işaret ettiği izlenmektedir. Yapılan itirazlar, çarpıtılan sonuçlara karşı dillendirilen eğilimler ve aktüel olan protestolar sürecin siyasi krizlere gebe olduğunu doğrulamaktadır.  Bu sürecin evirileceği mecralardan biri, dediğimiz gibi devrimci muhalefetin gelişmesi durumunda burjuva kliklerin düzenlerinin bekası uğruna uzlaşarak kitle protestolarını bitirmeye yönelmeleri olasılığıdır. Özellikle Kürt düşmanlığı üzerinde gerici ittifak ve uzlaşmaların sağlanarak yeni yol haritalarına girmeleri, dolayısıyla keskin görülen dalaşlarında uzlaşmaya varmaları göz ardı edilemez gerçektir. Ancak mevcut haliyle bu sürecin yeni siyasi krizlere uzanması, bu zeminde siyasi iktidara baskı uygulayarak referandumun yenilenmesine varması ve hatta erken seçimlerin ileride gündeme gelmesi zayıf da olsa birer olasılıktır. Özellikle Kemalist cephe ve CHP’nin temsil ettiği muhalefetin, 2019 seçimlerini hedefleyen yönelime girerek bugünün dalaşını oraya erteleme ve mevcut siyasi süreci tedrici planla yumuşatma eğilimi güçlüdür. Bu sürecin en ağırlıklı eğilimi ya da seyri de esasta bu ihtimaldir.

Erdoğan ve şürekasının kolayca havlu atacağını düşünmek hayal olacağı gibi, Erdoğan’ın iktidarını korumak için her türlü yola başvuracağı da aşikardır… Bir diğer olasılık ise, (ki, bu da zayıf olasılıktır. Özellikle CHP’nin mevcut tavrında tutarlı durmayarak süreci 2019 seçimlerine erteleme eğilimi dikkate alındığında) görünürde ya da reel olarak keskinleşen mevcut dalaşın yaratacağı siyasi kriz zemininde yaşanacak gelişmelerin yeni bir darbeye uygun zemin hazırlayarak yeni bir darbe koşullarına doğru ilerleme durumu da değerlendirilebilir… Darbe olasılığının şimdiki durumda çok gerçekçi olmayıp askeri-örgütsel dinamik açısından hazır durumda olmaması ayrı bir konu ama darbe koşullarının hasıl olması ayrı bir şeydir. Şayet dalaş derinleşir veya Erdoğan diktasının sıkışıp düşme tehlikesine girerse, Erdoğan’ın süreci komplo-entrika ve şiddet içerikli çatışmalı biçimlere taşıması muhtemeldir ki, bu sürecin yeni bir darbe için elverişli koşullar yaratacağı tespit edilebilir. Elbette darbe yapacak dinamiklerin hazır olmaması ve darbenin yapılamaması durumu esasen doğrudur… ‘’Burası Türkiye her şey mümkün’’ demek de eklenmesi gerekendir tabiî ki. Hatta ‘’bu dünya emperyalist dünya gericiliğinin emanetindedir, her şey mümkündür’’ demek de yabana atılır bir söz değildir…

Açıklanan mevcut sonuçlar doğru kabul edilse bile, Evet ile Hayır oyları arasında açık ara bir uçurumun olmadığı, bilakis makasın yaklaşık açıyla adeta kapalı olduğu görüldü. Müzmin burjuva muhalefetin bu tablodan güç aldığı, moral topladığı söylenebilir. Aynı biçimde sonuçların çarpıtılmış da olsa bir birine yakın olması, geniş halk kitlelerinin kendi güçlerine güvenmelerini gündeme getirmiştir. Dahası Erdoğan-AKP güruhunun da moral bozukluğuna düşerek belli bir çözülme-erime içine girmesi ya da girdiği söylenebilir. Kısacası, siyasi sürecin birçok gelişmeye gebe olduğu, sorunsuz bir iktidar ve yönetimin mümkün olmadığı ve hayal edilen başkanlık ya da tek adam sultasının tasavvur edildiği gibi sorunsuz işlemeyeceğini değerlendirmek bugün çok daha mümkündür… Bütün bu tablo, burjuva muhalefet ve halk kitlelerin bundan böyle korku çemberlerini kırarcasına daha etkin bir muhalefet ve mücadele pratiği içinde olacağı, öte taraftan Erdoğan güruhunun da yaşadığı başarısız tablodan korkarak önlenemez bir erime süreci içine girip, bu süreçte siyasi manevra ve aldatmacalara-takkiyelere başvuracağı da beklenmelidir. Bu esasta CHP ile belli pazarlıkların yapılması biçiminde gelişebilecek bir durum olacaktır. Ki, şimdiden zeytin dalı uzattığı, ‘’yumuşatma’’ diline meyil ettiği de söylenebilir… Ancak bunda başarılı olmadığında ve kitle protestoları gelişerek ciddi bir baskı unsuru olma durumuna geldiğinde, kitlelerin baskısına maruz kalacak olan Erdoğan güruhunun iktidarını korumak için protestolara azgınca saldıracağı ve üzerindeki baskıyı püskürtmek için çeşitli komplolara başvurup süreci yeni gündemlerle manipüle edeceği de beklenmelidir…

Hepsinden önemlisi de, bütün olasılıklar veya dalaşın yumuşama mecrasına oturma biçimindeki muhtemel seyri ayrı bir tartışma olarak bir yana, referandumda ortaya çıkan sonuçlar, yani kitlelerin Erdoğan-AKP güruhundan uzaklaşma eğilimiyle ortaya çıkan erime-çözülme gerçeği Erdoğan-AKP güruhunu kabuslara sürükleyen, belini büken ve geleceğini belirsizleştiren güçlü emareleriyle bu güruh için tam bir karabasan durumundadır. Erdoğan-AKP güruhu bugünkü sonuçlardan sonra artık seçimlerde istediğini alma noktasında eskisi gibi emin olamaz-değildir, seçimin kendileri için yenilgiden öteye siyasi sonuçlara yol açabileceğini görmüştür, görmektedir… Bu durum, bu güruhun büyük skandal ve sansasyonlar siyaseti güdeceğini muhtemel kılmakla birlikte, ırkçı-milliyetçi faşist katliamlarla Türk milliyetçiliğinden beslenen siyasi palazlanma yoluna gidebileceğini de mümkün kılar. Dahası, zayıf olasılık olarak yeni Kürt açılımları siyasetiyle Kürtlerin aldatılarak yedeklenmesi siyasetini de güdebilir… Ancak her şeye karşın, bu güruhun geleceği tamamen belirsizleşip kendileri için güvensiz bir siyasi zemine oturmuş, değim yerindeyse yolun sonuna gelinmiştir… Aynı akıbetin çok daha dramatik ve belki de daha erken olarak MHP’yi de beklediğini söylemeye gerek bile yoktur. Ki, MHP, genel başkanı Bahçeli eliyle kendi ipini çekmiş, siyasi parti misyonunu özünde bitirmiştir… MHP’nin erken ilan ettiği bu kaderinin aynı zamanda önümüzdeki süreç için öngörülen siyasi tablonun biçimlenmesinde bir başlangıç olduğunu, iki partili siyaset dönemine geçiş tasavvurunun emaresi olduğu da söylenebilir. Kürt ulusunun siyasi partisi ise, eğer büyük skandallarla hiç beklenmedik tablolar gündeme gelmezse, bir istisna olarak kalır ki, bu süreçte Kürt ulusal sorununun nasıl biçimlenip nereye evirileceği de ayrı bir konudur…

Demokratik devrimci güçler ve bunların somut taktiksel yönelim görevleri açısından bir değerlendirme yapacak olursak;

Demokrasinin geçerli olmadığı her koşulda, özellikle de faşizmin açık ve her içimiyle devrede olduğu koşullarda devrimci rotada zengin mücadele biçimlerine başvurmak tabii devrimci tutum olarak zorunludur. Yani, salt irade beyanlarıyla devrimci görevlerin sınırlanamayacağı açıkça görülüp kanıtlanmaktadır. Zira, kitleler iradelerini beyan etmiştir ve etmelerine rağmen burjuva sınıflar bu iradeyi yok sayıp manipüle etmekte, ederek yollarına devam edebilmektedirler. Dolayısıyla, burjuva sınıflar veya bunların siyasi iktidarlarının yok sayamayacakları tek şeyin sosyal pratik veya pratik mücadele olduğu alenen açığa çıkmaktadır. Bu mücadeleye yönelmeden irade beyanlarıyla yetinmek, salt taktik politikalarla sınırlı hareket edip reel durumda izlenmesi doğru olsa da salt belli taktik politikalarla kendilerini bağlamak gerçek devrimci yönelim olamaz, düzen dışına çıkamaz, çıkış da yakalayamaz. O halde açık faşizm ve bilumum burjuva sınıflar çürümüşlüğüne karşı meşru olan devrimci mücadelenin önemle pratikleştirilmesi zorunluluktur. Bunda kitlelerin ihmal edilmeden özellikle önemsenip merkeze alınması, kitlelerle canlı ve bire bir ilişkiler geliştirilerek kitlelerin örgütlenmesinin önemsenmesi unutulmamalıdır. Her vesileyle kitlelerle bağ kurulup örgütlenmeleri sağlanmak durumundadır. Bunu yapmayan bir hareketin iddiası ve adı ne olursa olsun hedeflerine ulaşamayacağı açıktır. Bugün referandum sonuçlarına dönük tavır zemininde ortaya çıkan kitle hareketi ve eylemlilikler kitlelerle bağ kurup örgütlenmemiz için uygun zemin sunmaktadır. Bu fırsatlar kaçırılmadan görevler yürütülmelidir. Bu politik atmosferin sunduğu olanaklar değerlendirilmekle birlikte, bu politik ortamın sunduğu olanakları değerlendirmeye dönük politika diğer görev ve mücadelelerin önüne çıkarılarak onları reddeden veya öteleyen bir politika da değildir. Her çelişki, her somut durum, her taktik politika, her stratejik siyaset kendine özgü şartlarda ve görev alanlarında vb vs ele alınarak yürütülmesi gerekendir. Devrimsi siyaset hiç birini reddetmeden mümkün olan tüm görev ve mücadeleleri yürütmekle yükümler kendisini…  

 

 

Önceki İçerikElzem olan kızılı kuşanmaktır /Refik Demir
Sonraki İçerikMaoist tutsaklar; ‘’Şan olsun 45 yıllık tarihi yaratanlara’’