ABD ile “TC” arasındaki krizin perde arkası: “vize krizi” mi eksen krizi mi?

Erdoğan ve gibilerinin efendileriyle göstermelik restleşmeleri veya daha lehte iş birliği ya da uşaklık yapma pazarlıkları, emperyalist güçler arası yeni dengelerle ilgilidir. Emperyalistlerin birbirlerine karşı mücadele veya güç-ittifak edinmede bu bağımlı iktidarlara karşı esnek davranmasının ürünüdür. Yani bağımlı iktidarlara daha esnek davranarak veya belli talepleri ve gerici çıkarları gözetilerek bu iktidarların kendilerine bağlı kalmaları ve hasmı olan başka bir emperyalist güce yanaşmamalarını sağlamaktadırlar. Dolayısıyla bu kuklalar efendilerine karşı belli pazarlıklara girişmekte, hak ve imtiyazlar talep etmekte, hatta bunları dayatabilmektedirler. Zira, artık eskisi gibi bir güce muhtaç ve zorunlu değildir, alternatif bir efendi vardır, en önemlisi de bu efendi eski efendinin rakibi olarak varlık sürdürmekte, ona karşı güç toplamaktadır. Tam da bu koşularda Erdoğan’ın ABD emperyalizminden belli taleplerde bulunduğuna ve ABD’nin belli politikalarından rahatsız olduğunu dillendirmesine, pazarlıklar yapmasına tanık olmaktayız. ABD ile restleşme veya kafa tutma gösterisi, Rusya kartını kullanma biçiminde ve bu yeni denge durumunun yarattığı politik zeminde yaşanmakta, Rusya emperyalizmiyle geliştirdiği ilişkiler de aynı mecrada cereyan etmektedir

HABER MERKEZİ(26.10.2017)-Emperyalist strateji ve siyasetler gibi, bilumum burjuva strateji ve siyasetler bencil çıkara bağlı olup bütünüyle kirli ve kanlıdır; köhne tahakküm ve egemenlik uğruna başvurulan gerici zor ve şiddete dayalı olarak tamamen kan üzerine kuruludur. Bu alan ya da sınıflar stratejisi ve siyaseti arka planı tamamen farklı olmasına rağmen, görünürde bazı biçimsel sorunlarla lanse edilirler. Genellikle de insani değerler, insan hakları, demokrasi ve özgürlükler gibi tüm insanlık için “geçer akçe” olan argümanlarla sunulup kılıflanırlar bu gerici amaç ve bencil çıkar politikaları. Ya da ezilen emekçi dünya için büyük bir özlem olan bu kavramlarla aldatılıp manipüle edilerek kandırılır, bu kirli ve kanlı siyasetlere yedeklenir, yedeklenmeye çalışılırlar. Bu politikayla, faşizm demokrasi olarak sunulur, katliam, ilhak ve işgaller demokrasi götürmekle propaganda edilir. Mesela, Kuzey Kürdistan’da kentler yakılıp yıkılarak yerle bir edilir, insanlar binaların yıkıntıları altına gömülür ama Esad’ın halkını katlettiği söylenerek oranın iç işlerine burun sokulur ve oraya göreli işgal gücü olarak girilir. Mazlum Kürt ulusu kıyımdan geçirilir ama mazlumlara yardım için İdlib’e işgalci güç olarak girilir. “Kardeşim” denildikten sonra Esad iktidarına karşı muhalifler desteklenip bizzat silah ve eğitim verilerek savaştırılır ve savaşın sürdürülmesinin üstlenilmesinden, Suriye’nin toprak bütünlüğünün savunulmasına dönülür. “Hiç olmadık kadar yakınız” denir, iki gün sonra “vize krizi” patlar ve ABD’nin ne kadar melanet olduğu tespit edilir. Kürtleri katletmekte beis görülmez ama Irak’taki Türkmenlerin davası güdülür, bu demagojiyle işgal hareketine girişilir. (Bu milliyetçiliğin en köhne ve bayağı biçimidir. Her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına aldığını söyleyen Erdoğan’ın gerçek yüzü işte budur.)

Aynı şey emperyalist güçler ve siyaset için de geçerlidir. Ki, Irak’a demokrasi götürmek için Irak işgal edilir ama Irak halkı en acımasız katliamlara tabi tutulur ve insani dramlara boğularak kaosa sürülür. Stratejik politikalarının hayata geçirilmesi için en cani örgütler kurulup bunlar üzerinden kaos ve karmaşa yaratılır, sonra da ya kurtarıcı olarak sahneye çıkılıp hedeflenen bölgeye istenilen güç olarak yerleşilir ya da bu kaotik şartlarla bölge ülkeleri üzerinde baskı kurularak neticeler elde edilir, hatta bu kaos geliştirilip iç savaşlar kışkırtılarak iktidarlar değiştirilir ve yarattıkları-büyüttükleri canavar örgütlerle sahte savaş törenleri yapılır. Aralarında nüfuz kavgaları yapar ama bu kavgaları işbirlikçi piyonlar eliyle yürüterek bunların kavgaları olarak sunulur, yoksul halklar ve kadın-çocuklar kıyımlardan geçirilir. Kısacası amaç; tahakküm, hegemonik yayılmacılık, talan ve kendine bağlı kılma olur ve bu uğurda işgal ve ilhaklar gerçekleştirilerek katliamlar yapılır ama görünürde sunulan da sahtekarca bahane yapılmış demokrasi, insan hakları olur. Bütün bunlar burjuva sınıf karakterinden beslenen burjuva siyasetin ikiyüzlü, demagojik ve manipülatif karakterinden ileri gelir, onu resmeder. Dolayısıyla emperyalist ve bütün burjuva siyasetlere bağlı gelişmelerde görünene-gösterilene değil, esasta arka plana, yani görünenin arkasında yatan gerçeklere bakmak gerekli ve doğru olandır. Ve eğer bu arka plana bakılmaz ve bu doğru anlaşılmazsa, gelişmeler doğru okunamaz, daha da önemlisi yanılsama ve hatalara düşmekten kurt ulunamaz.

Bütün burjuva politika ve stratejiler bu gerçeklik içinde gelişir yine bu zeminde okunmak durumundadırlar. Çünkü gerici sınıfların tahakküm ve bencil çıkara dayalı strateji, siyaset ve amaçlarını, hatta fiilen uyguladıklarını çıplak biçimde ifade etmeleri, kabul etmeleri beklenemez. Onlar gerçekleri söyleyemezler, çünkü gerçekler onların bencil çıkar ve gerici amaçlarına terstir. Bunun için yalan söylemekten sakınamaz, sakınmazlar. Manipülasyon, demagoji, sahtekarlık ve iki yüzlülükleri buradan kaynaklanır. Gerçekleri ve gerçekliklerini gizlemekten ileri gelir. Ama gerçekler inatçıdır!

Bugün, ABD emperyalizmi ile Erdoğan-AKP iktidarı şahsında “TC” devleti arasında adeta bir bomba gibi patlayan “vize krizi” gündemde. “Vize krizi” denilen bu krizin asla sunulduğu, göründüğü veya gösterildiği gibi olmadığı, vize krizinden öteye daha derin bir kriz olduğu aşikârdır. Elbette ki, krizin gelişme seyri ve gerekçelendirmesi bir dizi gelişmeyle döşenmekte ya da gelişmektedir. Bu bağlamda, konsolosluk görevlisinin tutuklanması ve bu çerçevede yaşanan gelişmeler, buna dönük ya da bu zeminde uygun karşı hamle olarak biçimlenen vize uygulaması, yani ABD’nin Türk kökenli insanlara ABD’ye girişlerini yasaklayan ya da Türk vatandaşlarına ABD’ye giriş vizesi vermeyen kararı, Halk Bankası müdürünün tutuklanması, Erdoğan’ın korumalarına dönük soruşturma ve tutuklama kararı, Zafer Çağlayan’a dönük tutuklama kararı, Reza Zarrab davası(bu Erdoğan’ın burnuna “pis koku” getiren özelliğiyle önemli bir anlam taşır), öte taraftan Batı Kürdistan Kürtlerine dönük çatışan politikalar, Irak referandumu karşısındaki tutum farklılığı, Astana gerçekliği ve İdlib işgali, IŞİD politikasındaki farklılıklar, Suriye politikasında çatışan politikalar, Kürt politikasında çatışan siyaset, Gülen’in iade edilmemesi ve darbe girişiminin arkasında ABD emperyalizminin olmasına dönük kanaat ve bunların hepsi birer kriz unsurları veya krizin içeriğinde yer alan neden ve göstergeleridir.

“Vize” krizinin ana halkası gericiliğin yapısal çelişki gerekçelerine dayanarak doğan eksen kayması eğilimidir

Ne var ki, mevcut kriz salt vize sorunu ve bu çerçevedeki gelişmelerle sınırlı ve yukarıda saydığımız gelişmelerden salt biri nedeniyle patlak veren basit bir kriz değil, daha başka temel bir nedene oturan ve derin muhtevaya sahip ciddi bir krizdir. Bu krizin özü ya da ana halkası söylenecek olursa; tek cümleyle, bu kriz gericiliğin yapısal çelişki gerekçelerine dayanan ve gerici çıkarların handikabı olarak doğan bir eksen kayması eğiliminin pratikleşmesine oturur. Ki bu da tamamlanmamış bir süreç de olsa ama yol almış bir süreç olarak, Erdoğan-Saray iktidarının ABD emperyalizminden uzaklaşarak Rusya emperyalizmine yakınlaşmasını ifade eder. Yani, “vize krizinin” patlak vermesinin arka planında bu mesele vardır.

Erdoğan-AKP iktidarının Rusya emperyalizmine yanaştığını (yanaşma blöfünü) gören ABD emperyalizmi vize yaptırımı gibi konularda geliştirdiği tavırlarla rahatsızlığını ilan etmekte, Erdoğan’a çizmeyi aştın demekte ve Erdoğan iktidarını baskı altına alarak kendisine bağlı kalmasını istemekte, Rusya’dan uzaklaşmasını amaçlamaktadır. Bunu becermezse yaptırımlarına devam ederek Erdoğan’a başına gelecekleri göstererek hatırlatmaktadır. Ki “vize krizi” denen bu kriz asla küçük, basit ve alelade bir durumu ifade etmemekte, bilakis Erdoğan iktidarı ve onun şahsında “TC” devletini aşağılayarak siyasi mesaj ihtiva etmekte, esasta da Erdoğan’la işlerini bitirebileceklerinin adımı olarak değerlendirmektedirler. Öte taraftan Erdoğan-Saray iktidarı da ABD emperyalizminin Kürt devletinden yana olup onun garantörlüğünü üstlendiğini-üstleneceğini gördüğü ve darbe girişiminin arkasında olup bunun devamı olarak Erdoğan’ı değiştirme planını yürürlükte tutuğunu gördüğü için ABD’ye karşı Rusya kozunu kullanarak klasik burjuva siyaset gütmekte ve ABD’den taleplerini almama durumunda Rusya ile ilişkilerini ciddi olarak geliştirme yoluna girmiştir.

Elbette, gerici çıkarları hem ABD emperyalizmini ve hem de Erdoğan ve şürekasını sorunu toparlayıp belli düzeyde rayına koyma çabasına itmektedir. Ancak söylemek gerekir ki, yaşanan gelişmeler veya sorunların derinliği, bu krizin kolayca giderilemeyeceğini göstermektedir. Elbette, ABD ile “TC” arasında stratejik ortaklık, müttefiklik, ittifak ve iş birliği olarak adlandırılan ve ABD emperyalizmi lehine olan on yılları aşkın bağımlılık ilişkisiyle oluşan bu bağımlılık münasebetinin bitirilmesi “TC” devleti açısından kolay bir süreç değildir, olamaz da. Ancak, Erdoğan’ın adı gibi emin olduğu ve ABD emperyalizminin iktidarına dönük darbe girişiminin arkasında olması, Erdoğan’ı değiştirme planının hala yürürlükte olması, uluslararası politika ve ilişkilere de yansıyan özellikte “TC” bir beka sorunu olarak telakki ettiği Kürt ulusal sorunu, Kürt statüsü veya Kürdistan parçalarında Kürt devleti konusunda ABD’nin tersi bir politika ve stratejiye sahip olması, en önemlisi de Reza Zarrab yargılanmasına-davasına Erdoğan/AKP hükümetinin bakanı Zafer Çağlayan ve Halk Bankası müdürünün (kutularda çıkan paralar ve “Sıfırladın mı oğlum?” skandalının ortak şebekesi bunlar) dahil edilmesi, dahası bu davaya daha başka isimlerin ekleneceği bilgisi ve belki Erdoğan’ın hakkında da soruşturma ve mahkemenin açılmasına uzanacak bir kritik süreç gündemdedir ki, işte bütün bunlar ve daha fazlası Erdoğan’ın ABD’den uzaklaşıp “denizdeki yılana” sarılmasını koşullamaktadır. Karşıtlık siyasetinin güdülmesi, restleşmeler ve nihayet krizler işte bu dehlizlerde pişerek gündeme gelmektedir. Dolayısıyla da mevcut kriz veya sorunların gelişmişlik düzeyi, bu kriz ve sorunların kolayca giderilemeyeceği, ABD ile “TC” arasında ilişkilerin toparlanamayacak kadar zedelenip koptuğunu göstermektedir ki, bu anlamda eksen kayması her bakımdan ve yaşanan gelişmelerin işaretiyle muhtemeldir, eksen kayması sürecinin sancılı da olsa tamamlanması olasıdır.

Erdoğan’ın efendileriyle göstermelik restleşmesi emperyalist güçler arası yeni dengelerle ilgilidir

Bu eksen kayması özünde sonuçlanmış, tamamlanıp bitmiş bir süreç değildir elbette. Fakat mevcut ilişkiler, anlaşmalar, sorunlar ve çatışmalar ile ittifaklar pratiği, bu eksen kaymasını basit bir blöf olmaktan çıkarıp somut gelişmelere oturtan ya da oturmaya doğru giden bir duruma getirmiş, eğişin önüne taşımıştır. Dolayısıyla bu durum, eksen kaymasını güçlü bir olasılık veya somut bir eğilim olarak gündeme getirmektedir. Elbette eksen kayması olarak tarif ettiğimiz bu gelişme bir rastlantı veya bir tercih değildir. Bilakis yukarıda açmaya çalıştığımız zeminde gerici çıkarlara yaslanan ve bu çıkarların doğasına uygun olarak kaçınılmaz olan çelişki-çatışmanın zorunlu bir doğumudur.

Erdoğan-AKP iktidarıyla ABD emperyalizmi arasında yaşanan kriz veya politik çatışmanın tamamen gerici çıkar çatışmasından ibaret olduğunun altı çizilmelidir. Zira bu kriz ve çatışma, Erdoğan ve iktidarının anti-emperyalist ve hatta anti-ABD’ci olduğundan ileri gelmemekte, bilakis ABD emperyalizminin Erdoğan ve iktidarını en aşağılık düzeyde bir piyon olarak kullanıp taleplerini dikkate almamasından ve iktidar çıkarlarına ters strateji ve siyasetler izlemesinden ileri gelmektedir. Erdoğan’ın anti-ABD’ci hatta anti-emperyalist lafızları demagojiden ibarettir, sahtekarlık ve ikiyüzlülüktür, hiçbir inandırıcı yanı yoktur. Nitekim kriz ve sorunların giderilmesi için yalvarmakta ya da birinden koparken diğer efendinin kuklası durumuna gelmekte ve bunu tercih etmektedir. Diğer taraftan Erdoğan’ın efendisine kafa tutma gösterisi belirli siyasi şartlar tarafından desteklenip olanaklı kılınmakta veya bu şartları fırsata çevirerek gerici imtiyazlarını büyütme zemininde gündeme gelmektedir.

Şöyle ki, ABD emperyalizminin dünya jandarmalığı biçimindeki başat egemenlik dönemi kapanıp Rusya emperyalizminin alenen ABD emperyalizmine karşı ve ona alternatif emperyal güç olarak sahneye çıkmasıyla değişen dünya şartları ya da emperyalist haydutluk arasında gündeme gelen yeni güç dengeleri durumu; Erdoğan ve benzerlerine alan açmış, kendilerini daha pahalıya pazarlama olanaklarını yaratmıştır ve efendileriyle pazarlık yapma şanslarını gündeme getirmiştir. Bu zeminde daha fazla pay ve imtiyaz edinme arzusuyla efendileriyle pazarlıklar yapma olanakları doğmuş durumdadır. Yeni dengelerle veya çok blok ve aktörlü yeni dünya şartlarıyla, Erdoğan gibi iktidar ve iktidar sahiplerinin bir emperyalist güce karşı diğerini koz olarak kullanma imkânları doğmuştur. Yani, “ABD emperyalizmi şu şartlarımı kabul etmezse ya da iktidar çıkarlarıma aykırı olan bu politikalardan vazgeçmezse, ben de Rusya emperyalizmiyle ilişkiler geliştirir, anlaşmalar yapar, onun himayesine girer ve onunla ortaklaşır yürürüm’ deme olanakları doğmuştur. Yapılan ve yaşanan bir yanıyla budur, bunun yansımasıdır. Yoksa ABD karşıtlığı, anti-emperyalistlik gibi tutumlar söz konusu olmayıp, yalan ve aldatmacadan ibarettir.

Elbette Erdoğan ve gibilerinin efendileriyle göstermelik restleşmeleri veya daha lehte iş birliği ya da uşaklık yapma pazarlıkları, emperyalist güçler arası yeni dengelerle ilgilidir. Emperyalistlerin birbirlerine karşı mücadele veya güç-ittifak edinmede bu bağımlı iktidarlara karşı esnek davranmasının ürünüdür. Yani bağımlı iktidarlara daha esnek davranarak veya belli talepleri ve gerici çıkarları gözetilerek bu iktidarların kendilerine bağlı kalmaları ve hasmı olan başka bir emperyalist güce yanaşmamalarını sağlamaktadırlar. Dolayısıyla bu kuklalar efendilerine karşı belli pazarlıklara girişmekte, hak ve imtiyazlar talep etmekte, hatta bunları dayatabilmektedirler. Zira, artık eskisi gibi bir güce muhtaç ve zorunlu değildir, alternatif bir efendi vardır, en önemlisi de bu efendi eski efendinin rakibi olarak varlık sürdürmekte, ona karşı güç toplamaktadır. Tam da bu koşularda Erdoğan’ın ABD emperyalizminden belli taleplerde bulunduğuna ve ABD’nin belli politikalarından rahatsız olduğunu dillendirmesine, pazarlıklar yapmasına tanık olmaktayız. ABD ile restleşme veya kafa tutma gösterisi, Rusya kartını kullanma biçiminde ve bu yeni denge durumunun yarattığı politik zeminde yaşanmakta, Rusya emperyalizmiyle geliştirdiği ilişkiler de aynı mecrada cereyan etmektedir. Bu genel tablonun eksen kayması durumunu mümkün kıldığı da söylenebilir.

 

 

 

Önceki İçerik‘’Yeni Siyasal Programımızın Ekseni Bilimsel Sosyalizmin Tarihsel Birikimleri Olmuştur’’
Sonraki İçerikSiyasi hatları ve sonuçlarıyla Güney Kürdistan “Bağımsızlık” referandumu