HABER MERKEZİ (02.11.2015)-Hâkim sınıflar ve temsilcisi Erdoğan/AKP iktidarının kitlelere dayattığı 1 Kasım erken seçimleri nihayet sonuçlandı. 7 Haziran’da aldığı yenilgiyi kabullenemeyen Erdoğan/AKP iktidarı kendi gerici yasalarını da çiğneyerek bin bir türlü kirli politika ve gerici manevralarla Ülkeyi tekrardan seçimlere götürdü.
Erdoğan/AKP iktidarı 7 Haziran seçim sonuçlarının yarattığı yeni durumu tekrardan kendi lehine çevirmek için yeni bir gerici savaş konsepti devreye sokarak halklara karşı savaş açtı. Kürdistan başta olmak üzere Ülke genelinde devrimci, ilerici ve yurtsever toplumsal güçlere karşı gerçekleştirilen pervasız saldırılarda binlerce insan gözaltı ve tutuklama terörüne maruz kalırken yüzlerce insan da barbarca bir şekilde katledildi. Bununla da yetinmeyen Erdoğan/AKP iktidarı her zaman kitlelere karşı kullandıkları gerici bir enstrüman olan milliyetçilik ve şovenizm zehiri ile etkilediği kitleleri sokaklara salarak Kürtler başta olmak üzere ilerici toplumsal güçlere karşı tam bir linç saldırısı devreye sokuldu. Yaşanan bu vahşi linç saldırılarında yüzlerce insan yaralanırken başta HDP binaları olmak üzere yüzlerce devrimci ve ilerici kurum ve işyeri de basılarak talan edildi. Öyle ki bazı yerlerde Madımak görüntülerini aratmayacak pervasız saldırılar gerçekleştirildi.
Özellikle Kürdistan da tüm kirli araç ve politikalarını devreye sokan devlet OHAL dönemini de aşan bir boyutta Kürt halkına karşı pervasız bir savaş başlattı. Günlerce süren sokağa çıkma yasakları başta olmak üzere eli kanlı zebanilerini sokaklara salan devlet Kürt halkı üzerinde tam bir devlet terörü uyguladı. Devletin devreye soktuğu bu gerici ve vahşi saldırılar sonucu çocuklar başta olmak üzere onlarca insan barbarca katledildi. Devlet o kadar pervasızlaştı ki insanlar ölülerini dahi gömemeyerek günlerce ölüleri ile birlikte yaşamak zorunda kaldılar. 7 Haziran’da Erdoğan/AKP iktidarına yenilgiyi yaşatan HDP ve ittifak güçleri devletin hedefindeydi ve mutlaka intikam alınarak geriletilmeliydi. Bir yandan fiili saldırılarla harekete geçen devlet diğer yandan ise medya başta olmak üzere tüm diğer kirli araç ve politikalarını devreye sokarak HDP ev onun nezdinde tüm ilerici toplumsal güçleri terörize ederek ve manipülasyonlar yaratarak yalnızlaştırmaya ve yakalanan toplumsal desteği zayıflatmaya çalışmıştır ki seçim sonuçları da göstermektedir ki bunda başarılı olduğu da söylenebilinir.
HDP ve tüm ilerici toplumsal güçlere karşı açıktan bir savaş yürüten devlet saldırganlığını daha da pervasızlaştırarak kitlesel katliamlara başvurmuştur. Suruç ve en son Ankara’da gerçekleştirilen vahşi saldırılarda yüzün üzerinde insan barbarca katledildi. Yaşanan bu vahşi kitlesel katliamlarla toplumsal güçler üzerinde korku psikolojisi yaratılmış ve gelişen toplumsal mücadele bastırılmaya çalışılmıştır.
Yürüttüğü gerici savaş saldırganlığına milliyetçilik, şovenizm ve din zehiri ile etkilediği geniş yığınları da arkasına alarak devam eden Erdoğan/AKP iktidarı bu kirli politika sonucunda MHP tabanı başta olmak üzere tüm milliyetçi ve gerici odakları da kendine yedekleyerek 1 Kasım seçimlerinde yeniden tek başına iktidar olmuştur.
1 Kasım seçim sonuçlarını ve özelde de AKP’nin yakaladığı çıkışı yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız nesnel durum ve toplumsal gerçeklikler üzerinden okumak ve değerlendirmek gerekiyor. Bir kere seçimlere normal koşullarda gidilmemiştir. Kürdistan’da seçimler türlü türlü hile ve saldırılar ve silahların gölgesinde geçmiştir. Dolayısı ile AKP’nin elde ettiği yükselişi ve HDP’nin kısmen de olsa yaşadığı zayıflamayı bu minvalde ele almak en doğru olandır.
Devletin gerici savaş konsepti başta olmak üzere devreye soktuğu her türlü saldırganlık ve kirli politikalara ve yaşanan kitlesel katliamlar gerçekliğine rağmen HDP’nin barajı aşması önemli bir yerde durmaktadır. Bu çabayı ve iradeyi küçümsememek ve doğru okumak gerekiyor. Tabiî ki bununla birlikte yaşanan sonuçlar doğru bir şekilde muhasebe edilerek dersler çıkarılmalıdır. Bu süreçte yakalanan birliktelik kesinlikle daha da ilerletilerek güçlendirilmelidir. Yaşanan yeni durumla birlikte devletin toplumsal güçlere yönelik pervasız saldırıları daha da artarak devam edecektir. Buna karşı tüm ilerici toplumsal güçlerin yaşamın bütün alanlarında mücadeleye daha sıkı sarılarak ve birleşik mücadeleyi daha da geliştirerek cevap olmaları kaçınılmaz devrimci bir görev olarak önümüzde durmaktadır. Tüm ilerici toplumsal ve devrimci güçlerin bu perspektif ve kaygılarla hareket etmesi önümüzdeki sürecin temel politik yönelimlerinden biri olmalıdır.