‘Tarihsel Miras Kaypakkaya’ Sempozyumu tamamlandı

Halkın Günlüğü Gazetesi olarak yaptığımız “Tarihsel Miras Kaypakkaya” sempozyumlarının ilki İstanbul’da gerçekleştirildi. İki oturumdan oluşan sempozyum Su Gösteri Sanatları Sahnesi’nde tamamlandı

İSTANBUL (22.05.2016) – Halkın Günlüğü Gazetesi olarak yaptığımız “Tarihsel Miras Kaypakkaya” sempozyumlarının ilki İstanbul’da gerçekleştirildi. İki oturumdan oluşan sempozyum Su Gösteri Sanatları Sahnesi’nde tamamlandı.

Sempozyumda Halkın Günlüğü adına yapılan açılış konuşmasında; ” Denizlerin, Hüseyinlerin açtığı yolda, Mahirler eksikleri aşmak için çabalayarak ilerledi; İbrahim eksik kalan ne varsa tamamlayarak, sakatlanmış her şeyi süpürüp attı. Bu minvalde Kaypakkaya ve partisi, ’70 devrimci hareketin bir sentezidir. Devrimci hareketin cebelleştiği sorunları ve çözemediği Gordion düğümünü, Kaypakkaya keskin bir kılıç darbesiyle çözmüştür.

Kaypakkaya, o güne kadar egemen Türk-İslam sentezinin devrimci muhalif öznelere sindirdiği bakış açısını yerle bir ederek, sistemin en zayıf iki noktası; Kemalizm ve Kürt ulusal sorunu konusunda, egemen sınıfları karşı cepheden vurdu. Sistemin üzerinde oluştuğu bu iki temel sacayağını, halklar ve ezilen uluslar cephesinden yargıladı” ifadelerine yer verildi.

Tarihsel Bakış ve Kaypakkaya

İlk oturumun konuşmacıları, Mehmet Ali Eser, Sibel Özbudun ve Volkan Yaraşır’dı. Oturumun moderatörlüğünü ise Aras Aladağ yaptı.

Mehmet Ali Eser yaptığı sunumda, Kaypakkaya’nın “ser verip sır vermeyen” devrimci bir önder alarak yer aldığını ancak buna değinmeyeceğini belirtti.  Eser konuşmasında, “Kaypakkaya, Büyük Proleter Kültür Devrimi döneminde, gençliğin coşkuyla birlikte gelişti. Ancak dönemin etkilerinden Latin Amerika rüzgarından daha çok Marksizm-Leninizm’e yüz döndü ve böyle olması gerektiğini düşündü.  Bu coğrafyanın tarihini tanıma ve inceleme noktasında pratik ve teorik iç içeliğiyle yürüdü.

Kaypakkaya’nın bilimsel yöntemi şudur; O gün Kemalist adıyla bildiğimiz faşizm bugün başka bir adla, başka bir argümanla uygulanıyor.

Bugün ülkenin sosyo-ekonomik yapısını, emekçilerin durumunu tahlil etmek noktasında Kaypakkaya’nın bilimsel yöntemine bir dönüş var. Bu dönüşte bir umut yaratıyor ve her şeye karşın umut var.” ifadelerine yer verdi.

İkinci olarak konuşan Sibel Özbudun ise konuşmasında, ” Türkiye devriminin bütün kollarının içinde yer alan Kaypakkaya, hem kuramsal olarak kendini eğitirken, bir yandan da ampirik çalışmalar yapıyor.

1968-1070’li yıllar Kürt aydın ve gençlerin dahi kendi sorunlarını “doğu sorunu” olarak tanımladıkları bir ortamda, Kürt ulusunun kendi devletini kurma hakkından bahsedecek ölçüde bir radikallik akla geliyor İbrahim Kaypakkaya deyince.” ifadelerine yer verdi.

Özellikle Kürt ulusal sorununda kafasının çok açık ve net olduğunu vurgulayan Özbudun, dönemin devrimcilerinin “Kürt sorununu” sosyalizme ertelediğini ancak Kaypakkaya’nın bu konuda ki yazılarının stratejik önemde olduğunu belirtti.

“Kaypakkaya’ya göre Marksist tutum, bir ulusun ayrılma hakkına şartsız, koşulsuz saygı göstermektir.” diyen Özbudun, komünistlerin yapması gereken ilk şey Kürt ulusuna karşı devletin baskılarına, saldırılarına karşı çıkmak ve emperyalizmin oyunlarını teşhir etmek olduğunu, İbrahim’de buna böyle baktığını söyledi.

Sempozyumda son olarak konuşan Volkan Yaraşır ise, ” 71 devrimcilerinin sistem karşıtı olmaları, ihtilalci bir yolda ilerlemeleri ve silahlı mücadeleyi esas almaları hem pratik hem teorik kopuş göstermeleri çok önemlidir.” ifadelerine yer verdi.

Kaypakkaya’nın anlaşılması için, sınıfsal antagonizmada aldığı yere iyi bakılması gerektiğini vurgulayan Yaraşır, İbrahim Kaypakkaya’nın devrimin güncelliğini ve imkanını aradığını ifade etti.

Yaraşır son olarak, “Çin devriminin yarattığı bir gerilim noktası var ancak bunlar ayrıntıdır. Kaypakkaya’nın asıl gücü ve yıkılıcılığı onun teorisidir” dedi.

KöZ’de sempozyuma katılarak, katılımcıları selamladı. İlk oturum, katılımcıların görüşlerini belirtmesi ve soru-cevap kısmının ardından sol buldu.

Kaypakkaya Aynasında Güncel Siyaset

Sempozyumun ikinci oturumu ise “Kaypakkaya aynasında güncel siyaset”. Oturuma Devrimci Parti’den Ufuk Göllü, Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nden Deniz Bakır, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu’ndan Barış Karaguş ve Demokratik Haklar Federasyonu’ndan Erdal Ataş konuşmacı olarak katıldı. Oturuma Dilşat Canbaz moderatörlük yaparken, Demokratik Bölgeler Partisi Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek tutuklandığı için katılamadı.

Oturum Kamuran Yüksek’e gönderilen selam ile başlandı. Oturumda ilk konuşmayı Birleşik Devrimci Parti Genel Başkanı Ufuk Göllü yaptı. Göllü konuşmasında, “71 devrimciliği Filistin pratiğiyle kendisini gösterdi. Bugünde aynı şekilde Rojava’da bir pratik var. Dolayısıyla İbrahim Kaypakkaya’yı değerlendirirken buradan da değerlendirmek gerekiyor.” ifadelerine yer verdi.

Bugün Türkiye devriminin ortak bir birlikteliğe ihtiyacı olduğunu vurgulayan Göllü, işçi sınıfının öncü rolünü kabul eden, Kürt ulusu konusunda enternasyonlizmi kabul eden, reformize kaşı devrimci olanların birlik olması gerektiği belirtti.

İkinci olarak konulan ESP temsilcisi Deniz Bakır ise, Kaypakkaya’yı anlatırken resmi ideolojiyle hesaplaşmasının altını kalın bir şekilde çizilmesi gerektiğini belirtti. “Kaypakkaya’nın Kürt ulusal sorunu üzerinde ne kadar haklı olduğunu bugün gördük” Bakır, dönemin sosyo-ekonomik yapıya dair, “Kaypakkaya’nın ruhuna dayanarak, akan yaşamı okumak zorundayız” dedi. Güncel siyaset aynasından Kaypakkaya’yı anlamanın onu güncellemek olduğunu söyleyen Bakır, Kaypakkaya’da kimi yetersizliklerin olduğunu ifade ederek, “Kürdistan devrimini anlamak zorundayız” ifadelerine yer verdi.

Son olarak Kaypakkaya’nın en çok bilinen yanının direnişçilik olduğunu belirten Bakır, bu geleneğin ne kadar güçlü ve köklü olduğunu ifade etti.

Üçüncü olarak konuşan BDSP temsilcisi Barış Karaguş ise, devrimci önderleri belirli tarihsel koşullar altında değerlendirmek gerektirdiğini vurguladı. “60’lı yıllar kapitalizmin mayaladığı ve tetiklediği direnişlerin yıllarıdır.” diyen Karaguş, dönemin sol hareketlerini bu direnişlerin belirlediğini belirtti.

Devamında Karaguş konuşmasında şu ifadelere yer verdi; “Kurulu düzenle devrimci bir tarzla hesaplaşmak 71 devrimci hareketinin en temel mirasıdır. Bugünün dünyasına gelmek gerekirse, emperyalist, kapitalist krizin bunalımlarını toplumsal her alanda yaşıyoruz. Polis devleti uygulamaları dediğimiz uygulamalar bugün dünyanın her yerinde uygulanıyor. Çelişkilerin derinleştiği gerçekliğiyle yüz yüze kalıyoruz. Son 30 yıllık süreci gericilik olarak yaşıyoruz.” ifadelerine yer verdi.

Karaguş son olarak, “Günün çağrısı İbrahimlerin çağrısıdır, devrime hazırlıktır, devrimci bir örgüt çağrısıdır. Bugün düzene karşı açık, net bir tutumla çıkabilmek Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin güncel çağrısıdır” dedi.

Son olarak DHF adına konuşan İstanbul Milletvekili Erdal Ataş ise konuşmasında, ” Dünyada bu adaletsiz düzeni insanlık yaşamak zorunda değil, bunu değiştirmek zorundayız. İbrahim’de metodoloji şudur; kimle hangi yöntemle biz özel mülkiyete dair bu dünyayı yıkacağız ve yenisini kuracağız.” dedi.

Ataş, ülkemizde tekçi bir zihniyetin iktidarda olduğunu söyleyerek, İbrahim’in bu zihniyete karşı bir yolu ve yöntemi olduğunu vurguladı.

 Ataş son olarak, “Bugün İbrahim’ler ve ardılları bırakılan direniş mirası üzerinden mücadeleye devam ettiler. Doğru metodolojiyi yakalayanlar direniş sergilerken, revizyonistler tarihe karıştı. Ancak bugün bu direnişi sergileyenler çok az yerde vardır. Ne pahasına olursa olsun bu sistem halklara düşmandır ve bunun alternatifi sosyalizmdir” dedi.

Sempozyum soru-cevap bölümüyle son buldu.

 

Önceki İçerikKaypakkaya Sempozyumu yarın gerçekleştirilecek
Sonraki İçerikDavutoğlu’na baypas ve dokunulmazlıklar!