HABER MERKEZİ (09-01-2016)- Gazetemizin 114. sayısında yayınlanan “Suriye’de emperyalist dalaşın “yeni” yol haritası ” başlıklı değerlendirme yazısını okuyucularımızla paylaşıyoruz
Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Gennadiy Gatilov’un, “Ortadoğu’da hangi grupların terörist olarak tanımlanacağı konusunda ABD ile ortak bir anlayışa sahibiz” açıklaması, Suriye’de, Rusya ile ABD’nin ortak irade ile “çözüm” üretmesi olarak uluslararası kamuoyuna deklere edildi. “Hangi örgütlerin terörist sayılacağı konusunda mutabık olma ve Suriye hükümeti ile siyasal diyalogun başlatılabilmesi için muhalefeti temsil edecek bir gurubu belirleme” hedefi üzerinden “ortaklaşılan” bu konu, birçok burjuva kesim tarafından büyük “uzlaşma” olarak lanse edildi. Ukrayna ve Kırım meselesinde ABD ile uyuşmazlık gösteren Rus politikaları, Putin’in Ortadoğu’daki çıkarlarını koruma ve geliştirme, Esad “dostu” tutumu ile zirve yapmıştı. ABD ve Rusya son olarak Türkiye sınırlarını taciz eden uçaklarının düşürülmesine ilişkin gelişmede de Rusya’yı haksız bulmuş ve ilişkiler oldukça gerilmişti. Bölgede bu iki emperyalist gücün çatışan çıkarlarının gölgesinde, bu “uzlaşma” büyük bir gelişme olarak açıklandı. Oysa kısa bir haber olarak ajanslara düşen bu gelişmenin, hemen alt paragrafındaki bilgi notu, Suriye ve Ortadoğu üzerinde, bu kulvarda da, emperyalist ve gerici bölgesel işbirlikçilerinin arasında cereyan edecek çatışmayı ifade etmekteydi. Viyana Görüşmeleri kapsamında, Ürdün’ün hazırlayıp Rusya’ya sunduğu ve 160 örgütün bulunduğu listede, Türkiye, Katar, Suudi Arabistan’ın açık olarak desteklediği Ahrar-uş Şam, Ensar’uş Şam, Sukur eş-Şam gibi örgütlerin adının zikredilmesi, aslında var olanın bir uzlaşı değil, var olan gerici çatışmaların karşılıklı hamleleridir.
Suriye’de geçiş dönemi
Gerici çatışmaların, Ortadoğu ve Suriye’de sürecin esas yönü olması, dönemsel bazı “uzlaşıların” olmayacağı anlamına gelmeyeceği açıktır. Suriye ve Ortadoğu özgülünde kendi çıkarlarını, bölgesel çatışmalar üzerinden inşa eden emperyalistler, bazı ana hedef güçlere karşı, bazı güçleri uzlaştırma yoluna gidebilirler, gitmektedirler. Somut olarak IŞİD tehdidine karşı, Esad ve “ılımlı” Suriye muhaliflerinin, Viyana Görüşmeleri eksenindeki planlar çerçevesinde “uzlaştırılarak” sürecin örgütlenmesi, emperyalist blok olarak, farklı kutupta yer alan ABD-AB ve Rusya’nın dönemsel siyaseti açısından zorunlu görülmektedir. Ortadoğu ve Suriye’deki “terör” örgütleri listesindeki “uzlaşıda”, bu olgu üzerinden şekillenmektedir.
Mevcut çatışmalı ortam ve Suriye’deki siyasal belirsizlik, Rusya ve ABD-AB emperyalistlerinin bölgesel çıkarlarını tehdit etmektedir. Yoksa sorun bölge barışı meselesi değildir. Rusya’nın askeri hamlesine rağmen, ABD ve AB emperyalist güçlerinin bölgedeki konumlanışı, IŞİD başta olmak üzere, cihadist örgütlenmelerin bölgedeki rolü, Kürtlerin kendi coğrafyasındaki somut hâkimiyeti, tek taraflı bir emperyalist gücün sürece hâkim olmasını olanaksız kılmaktadır. Emperyalist kampların ve bölgesel güçlerin, kendi aralarında var olan her çelişkiyi, askeri çatışmalar yöntemiyle çözmek, emperyalistler açısından onarılmaz sonuçlar yaratacaktır. Bundan dolayı, karşılıklı emperyalist strateji, yakın tehlike-uzak tehlike, esas yön-tali yön, belirlemesi üzerinden siyaset belirliyor, askeri ve diplomatik müdahalelerini buna göre şekillendiriyor ve Suriye özgülünde Viyana Görüşmeleri’nde, “geçici çözüm” olarak planladığı duruma uygun karşılıklı adımlar atıyor.
Hatırlanacağı gibi, esas olarak çözümsüzlük üreten Viyana Görüşmeleri’nde, Suriye’de bir “geçiş dönemi” konusunda “uzlaşı” sağlanmıştı. Geçiş döneminin rolü gelişmelere göre biçimlendirilecekti. Geçiş döneminin kendi içindeki çözümsüzlüğü meselenin bir yanı iken, özellikle “muhalif” kanat olarak ifade edilen kesimin kendi içinde yaşadığı temsil sorunu, bu sürecin bile başlatılmasını imkânsız kılmaktaydı. Suriye’deki “terör” guruplarının tanımlanması ve “muhalif” kesimin temsil sorununun çözülmesi bu anlamıyla önemliydi, ABD ve Rusya’nın bu konudaki “ortaklaşması”, bu süreçlerinin başlatılması ve kendi çıkarları açısından bir adımdır. Suriye’deki “muhalif” kanadın kendi içinde temsil sorunu hala günceldir. Riyad Konferansları bu konuda bir çözüm olarak örgütlense de, Suriye’de varlık gösteren birçok örgütsel yapılanmanın dıştalanması açısından problemlidir.
Bunun dışında, özellikle “terör” guruplarının “kim” olacağı konusu, kendi içinde derin bir çatışma konusudur. Taliban, El-Kaide, El Aksa Şehitleri Tugayı, IŞİD, İzzettin El-Kassam Tugayları, Hareket El-Mukavvama El-İslamiye, vb. gibi radikal cihadist örgütler konusunda, her emperyalist ya da bölgesel gerici devletin farklı yaklaşımı ve ilişkisi olsa da, emperyalist stratejinin genel süreci esas alınarak bir “uzlaşı” yakalanabilinir. Ama sorun bununla bitmiyor. Bünyesinde, Tevhid Tugayı, Ahrar-uş Şam, Hakk Tugayı, Sukur eş-Şam, Ceyş’ül İslam, Ensar’uş Şam, Kürt İslam Cephesi gibi gerici cihadist örgütleri barındıran İslami Cephe ve El-Nusra somut olarak Katar, Suudi Arabistan ve “TC” tarafından desteklenmekte ve finanse edilmektedir. Bu ülkeler üzerinden ABD’nin de bu örgütlerle dirsek teması olduğu aşikârdır. “Geçiş dönemi” olarak ifade edilen sürece dâhil edilmesi planlanan güçler, ABD’nin sürecine uygun olarak benimsediği “Ilımlı İslam” çizgisidir. Onunda Suriye’deki mevcut temsili, ÖSO, Suriye Devrimciler Cephesi (Maruf, Hareketi Hazm gibi) ve Mücahitler Ordusu’dur. Esad’la “geçiş” döneminde “ortaklaştırılmaya” çalışılan çizgi esasta budur. Yine özellikle Rusya’nın “kırmızı çizgileri” olan ve ABD’nin bugüne kadar belirli rol verdiği bir başka güç, Muhacir ve Ensar Ordusu, Cund’uş-Şam, Cund’ül Aksa, Ömer Tugayı vb. güçlerdir. Ağırlıklı Çeçen güçlerden oluşan bu örgütler, Çeçenistan’da Rusya’ya karşı savaşmış komutan (Ebu Ömer El-Şişam gibi) ve askeri güçten oluşmaktadırlar. Kürt Ulusal Hareketi’nin, PYD-YPG önderliğinde Suriye’deki meşru duruşu ve Demokratik Suriye Güçleri olarak oluşturduğu ittifak, emperyalist güçler ve yerli gerici işbirlikçileri arasında bir başka çatışma vesilesidir. “TC” Kürt ulusunu her tarafta katletmek, ezmek istiyor. ABD ve Rusya, “ehlileştirilmiş” bir Kürt ile yürümeyi esas alsa da, mevcut durumda devrimci-diri Kürt ulusunu karşısına almak istemiyor. Hatta bunun üzerine belirli planlar yapıyor. Böylesine bir karmaşık konsept ve ilişki yumağı içinde, emperyalist blokların, yerli gerici işbirlikçisi devletlerin,”terör” listesi konusunda, birbirlerinin “kırmızı çizgilerini” aşmaması olanaksızdır. Suriye’deki “geçiş süreci”, özgülünde, bir “uzlaşı” konsepti yakalansa da, bu durum ilerisi açısından yeni çatışmaların ve derin çözümsüzlüklerin “dinamiklerini” barındırmaktadır.
Suriye’deki “muhaliflerin”, “Ilımlı İslam” çizgisinde temsilini merkezileştirerek, Esad’la bir geçiş hükümetinin kurulması, Suriye’de çok güçlü bir olasılıktır. Rusya, İran-Esad konusunda geri adım atmayacaktır ve ABD-AB bloku bunu kabul etmiş durumdadır. Sürecin ilerisi açısından nasıl gelişeceğini yaşanacak çatışmalar ve karşılıklı hamleler belirleyecektir. Ama bilinen şu ki, gerek Suriye’deki “muhaliflerin” temsili sorunu, gerek yerli işbirlikçi geri devletlerin konumu, gerek Rus ve ABD-AB emperyalist barbarlığın çıkarları ve bölgeyi dizayn etme stratejisi, Esad’ın geleceğiyle, derin gerici çatışmaların üzerinden “ilerleyecektir.”
Uluslararası alanda manüpile edildiği gibi, “geçiş” sürecinin ardından planlanan serbest seçimler yolu, burjuva gericiliği anlamında dahi “demokratik” bir ortamda olmayacağı açıktır. Esad’ın ve Suriye’nin geleceği hakkında Suriye halkının kendisinin karar vereceği söylemi, koca bir yalandır, emperyalist egemenliğin, bu araçlarla tesis edilmesini gizleme amaçlıdır. Ülke nüfusunun büyük bir bölümünün göç yollarında olduğu, emperyalist talan savaşının ülkeyi kan gölüne çevirdiği ve yerli gerici kişi ve örgütlenmelerin ülkenin tüm dinamiklerini dağıttığı, yerli gerici bağnaz devletlerin gizli kontra ilişkilerle kendi çıkarlarını katliamlarla ördüğü bir ortamda, bir halkın özgür bağımsız iradesiyle seçimlere katılmasını beklemek, eşyanın tabiatına aykırıdır. Seçimlerle emperyalist planlar ve bu planları hangi kesimin üzerinden hayata geçirileceği, halka onaylatılmak isteniyor. Önümüzdeki süreçte gerçekleşmesi muhtemel olan Suriye’deki seçimlerin özü budur.
Emperyalistler Suriye ve Ortadoğu’yu “yeniden” dizayn ediyor
Emperyalist egemenlik ve emperyalist sermayenin özgün çıkarları, Suriye’yi ve Ortadoğu’yu “yeniden” dizayn ediyor. Askeri, ekonomik, politik ayaklar üzerinden işletilen bu süreç, emperyalist blokların yerli gerici işbirlikçilerine dayanarak, karşılıklı hamlelerle, çatışmalı bir şekilde ilerleyecektir. Bu çatışmalı esas durum, bazı noktalarda göreceli ortaklaşmaları da yaratacaktır. IŞİD varlığı ve içerdiği tehdit, ABD ve Rusya’nın ortak tehdididir. Şam’ın tam olarak yıkılmaması ve “Ilımlı İslam” çizgisiyle bütünleştirilmesi, iki emperyalist blokun işine gelmektedir. Uygulama modellerinde aynı olmasalar da, Kürt ulusunun statü alması, iki gücünde karşı çıktığı bir mesele değildir. Ama nasıl bir statü meselesi derin bir çatışma konusudur. Sadece iki emperyalist blok arasında değil, Kürt ulusal dinamiğiyle, emperyalizm başta olmak üzere tüm gerici güçlerle derin bir çatışma meselesidir. Ve Kürt ulusunun kaderini, esasta Kürt ulusal dinamiğinin siyaseti belirleyecektir.
Rusya’nın Doğu Akdeniz’deki askeri varlığı ve güçlü aktör olma rolü, ABD-AB’nin bölge stratejisi açısından ciddi bir risktir. Rusya’nın ve ABD’nin karşılıklı hamleleri boyutlanacak çatışmaların habercisidir. Diğer taraftan özellikle ABD-AB bloğunun yanında yer alan yerli işbirlikçi devletlerle, sürtüşme ve sorun yaşayacağı açıktır. En basitten “terör” örgütleri listesinde, ABD müttefikleriyle uzlaşamamaktadır. Bütün bunlar ve Emperyalist paylaşım hamlelerinden dolayı, Suriye’de ve Ortadoğu’da suların durulmayacağı açıktır. Suriye’de örgütlenmeye çalışılan “geçiş” dönemi, Rakka’ya uzanacak askeri operasyonların ve savaşın ön hazırlığıdır. Bölgede, emperyalist kirli savaş, yerli işbirlikçi güçler üzerinden tüm barbarlığıyla yaygınlaşacaktır. Kürt ulusu başta olmak üzere, bölgesel ilerici güçlerin bu konudaki siyasal duruşu, sürece farklı bir nitelik verecektir. Emperyalistler, kendi süreçlerine uygun hangi kesimi “terörist” olarak görmelerinin, ezilen halklar açısından bir anlamı yoktur. Bugün “terörist” olarak gördükleriyle, farklı bir konseptte gerici çıkarları gereği uzlaşacaklardır, birleşeceklerdir. Ezilen halkların ve mazlum ulusların tescilli teröristi, emperyalizm, kapitalizm, feodalizm ve her türlü gericiliktir. Ezilen ve sömürülen halkların tarihsel öfkesi, bu güçleri tarihin karanlığına gömmeye muktedirdir.