HABER MERKEZİ(09.10.2017)-Burjuva egemenler sistemi içindeki gerici klik dalaşı ve kirli ittifaklara dair kısa bir portre çizerek söze başlayalım. Topluma en açık bir şekilde yansıyan, basit bir anlatımla, gerici burjuva siyasetin birbirine bağlı önemli niteliklerini resmetmek, çizeceğimiz portreyi daha anlaşılır kılacaktır. Öncelikle anlamı içinde olan bir kavram: Burjuva siyaset ve kirli ittifak… Burjuva seçim mekanizması ile kitlelerin “yetkilendirme” gücünü, gerici burjuva ve onun türevleri niteliğindeki iktidarlarında tekelleştiren, ezilen ve sömürülen halklar üzerinde bir baskı aygıtı olarak işlev gören devletin tüm bürokrasi alanlarını idare ederek varlığını idame ettiren her dönemin hâkim gücü, siyasal sürecine denk, burjuva ve türevi klikler arasında bir “ittifak” siyasetini geliştirmesi, yine onun kirli niteliğinden rengini almaktadır. Gerici burjuva iktidarların politik sermaye birikimi olarak ele alınan, “itibar”, “güven”, “karizma”, gibi kavramlarla ilişki kurularak, kitlelere dikta edilen kapitalist egemenlik sistemi, ayakta kalması için, ezilen-sömürülen sınıf ve halk katmanlarına baskı uygulamakla alanını sınırlı tutmaz, aynı zamanda bu siyaseti hayata geçirecek burjuva siyasetçilere ihtiyaç duyar. Yani, burjuva sistemin niteliği olarak kitlelere manipüle edilen “itibar”, “karizma”,” güvenin”, halkın sırtında kalabilmesi için, sadece baskı ve şiddet aygıtları yetmez, aynı zamanda bunu uygulayacak simsarların olması gerekmektedir. İktisadi ve politik anlamda, burjuvazinin tarihsel sosyolojisinde, simsarlık önemli bir alan tutmaktadır. Siyaset sosyolojisindeki anlamıyla, burjuva egemenler sistemi ve ilişki ağı içinde, birbirlerine bağlanmamış farklı klikleri ve temsilcilerini, hâkim iktidarın konumuna göre birbiriyle ilişkilendirmek, gerici egemenlik sisteminin bekası için konumlandırmak. Her burjuva parti ve temsili olan burjuva siyasetçi, son tahlilde bir sermaye gücüne dayanmaktadır. Ve her burjuva siyasetçi, temsil ettiği sermayenin çıkarlarını savunmak, temsil ettiği sermaye gücünü burjuva iktidarda hâkim kılma göreviyle politik alanda yerini almaktadır. Bir sınıfın başka bir sınıf üzerindeki egemenlik aracı olan devletin, gerici burjuva sınıf elindeki niteliği, sermeye güçlerinin arasındaki çatışmayı belirleyen bir olgu değildir. Çatışmayı tetikleyen asıl neden, devletin hangi burjuva kliğin hakimiyet aracı olacağı, sömürü ağını esasta hangi kesimin denetleyeceği, toplumsal üretim ve artı değerden esas olarak hangi burjuva kliğin esas payı alacağı meselesidir. Bu anlamıyla, iktisadi-politik çıkarlarda derin çatışmalar yaşayan burjuva ve türevi klikler, devletin ve sömürü sistemin bekası söz konusu olduğunda, kirli burjuva siyaset arenasında birbirlerine karşı kullandıkları tüm düzeysiz yaklaşımları unutup, kenetlenmeleri, tam da bu gerçekliği doğrulamaktadır.
Bugün Türk egemenler sisteminin tarihsel hafızasını canlandırarak, AKP, CHP, MHP merkezli burjuva partiler arasında yaşanan da bu gerçekliktir. AKP-Erdoğan diktatörlüğünün iktidar olma avantajını kullanarak temsil ettiği sermaye gücünün çıkarlarını genişletmesi karşısında, çıkar alanları daralan CHP’nin, “adalet” muhalefetinin sınırları, sömürü ve baskı aracı olan devletin bekası, Kürt ulusunun inkar ve imhası, ezilen-sömürülen sınıf ve halk katmanlarının boğazlanması politikasında, mevcut siyasal iktidarın anlayış olarak belirlediği sınırlar kadardır. Yani burjuva klikler arasındaki çatışma, iktisadi anlamda toplumsal refah, siyasal anlamda toplumsal hak ve özgürlükler üzerinden süren bir çatışma değildir. Gerici burjuva klikler, bu tip toplumsal talepleri, kendi çıkarlarını genişletmek, kitlelerin desteğini alarak hâkim güç olmak için kullanırlar. Kitlelere karşı başka bir dil, sömürü sisteminin devamı için başka bir dil, bugün başka bir söylem, yarın başka bir söylem, bir tarihsel kesit ve politik süreçte, bir güçle “ittifak”, başka bir tarihsel kesit ve politik süreçte başka bir güçle “ittifak”, burjuva politik arenasındaki simsarlığın en yalın izahatıdır.
İktidar süreci boyunca, AKP-Erdoğan diktatörlüğü, söz konusu bu simsarlıkta, burjuva tarihe gıpta ettirecek düzeyde bir siyaset sürdürmektedir. İktidar olma süreci boyunca, faşist niteliğin politikaları karşısında geniş bir muhalefet oluştuğu gibi, geri kitlelerde ve burjuva klikler içinde ciddi bir destekte çevresinde toplayan AKP-Erdoğan diktatörlüğü, özellikle gerici burjuva kliklerle, her politik sürecin ruhuna uygun “ittifak” siyaseti geliştirmiştir. Klasik Kemalist kliğin tasfiyesi-geriletilmesi ve iktidarının sağlamlaştırılması için tarihsel siyasal-ideolojik ortağı Gülen Cemaati ile ittifak, politik gelişmelerin ve kirli çıkarların hesaplaşmasında dağılan bu “kutsal ittifakta”, Gülen Cemaati’ne karşı, tarihin kirli silahlarının temsilcileri olan ulusalcı-Ergenekoncu kliğe tutunmak, devletin bekası için MHP ile kurulan “birlik”, ordu-yargı-MİT-bürokrasi içinde merkezileşen açık faşizm koşullarına göre yapılan dizayn operasyonlarında, sürecin politikasına göre destekçiler yaratmak, tam bir burjuva ayak oyunları ve pragmatizmine göre sürdürülmüş, sürdürülmektedir. Ve en son AKP-Erdoğan iktidarının destekçi saflarına katılan bir isim, burjuva siyaset standartlarını zorlayan, sıra dışı bir isim olmuştur. Çünkü bu isim, AKP-Erdoğan çizgisinin yıllarca en hararetli hasımlarından klasik ulusalcı-Kemalist Vatan Partisi’nin führeri Doğu Perinçek… Gerici burjuva çıkarların beslediği azılı hasımlıktan, “stratejik” ortaklığa evrilen bu ilişki, kuşkusuz niyetlerle açıklanacak bir ilişki süreci değildir. Çatıştıran ve uzlaştıran, burjuva politik süreç ve burjuva gerici çıkarlardır. Siyasal arka planında, kurulan ilişkilerin niteliğini belirleyen bu kirli dünyayı anlamadan, dünün hasımlığını da bugünün stratejik ortaklığını da açıklayamayız.
Açık faşizm koşullarında merkezileşen “TC”nin politik süreci, Perinçek-AKP Erdoğan ittifakının temel zeminidir
Her siyasal parti veya siyasal akımın (hangi isimle kendisini nitelendirirse nitelendirsin) gerek uluslararası planda ve gerekse de ülke sahasındaki, çeşitli olgu ve olayları- yaşanan gelişmeleri değerlendirmesi, gelişen sosyal-iktisadi olaylar karşısında aldığı tutum, izlediği çizgi, programsal niteliği, siyasal hattına göre belirlediği strateji ve taktikler, öne sürdüğü siyasal sloganlar, o akım veya partinin hangi sınıfın hizmetinde olduğunun en somut göstergeleridir. Burjuva siyasal iktidarların uluslararası emperyalist yayılmacılığın bazı politikalarına muhalif olması, bir siyasal akımı veya partiyi, anti-emperyalist, anti-kapitalist yapmamaktadır. Bu tamamıyla hizmet ettiği sınıf ile alakalı bir durumdur. Burjuva sınıfa hizmet ettiği halde, devrimci politik taktikleri kullanarak, toplumsal muhalefeti, mevcut burjuva egemenliğe bağlayan bir siyasal akım yaratma, burjuvazinin politik taktikleri arasında yer bulan bir durumdur. Bahis konusu yaptığımız mesele, burjuva ideolojik çizgide konumlanan sağ tasfiyeci, parlamenterist, reformist, revizyonist anlayışlardan öte bir durumdur. Burjuvaziye hizmet etmenin bir kulvarı olarak seçilen, toplumsal muhalefeti ve anti-emperyalist toplumsal dinamiği, sisteme veya mevcut burjuva siyasal iktidarlara “muhalefet” yürütme şemsiyesi ile bağlama meselesi, burjuvazinin siyasal çalışma alanlarından biridir. Daha anlaşılır bir anlatımla, burjuvazinin siyasal ajanlığı ile partileşen, siyasal bir akım olarak varlığını sürdüren yığınlarca kişi ve oluşum, sınıf mücadelesinin canlı hafızasında örnekleriyle sabittir.
Türkiye-Kuzey Kürdistan ulusal ve sosyal mücadeleler tarihinde, Perinçek bu misyonu en etkili oynayan bir kişiliktir. Tarihsel süreçler boyunca, Perinçek’in çizgisinin oynadığı gerici rolleri incelemek başlı başına bir yazı konusudur. Ele aldığımız mevcut gündemde, bunu derinlikli irdeleme durumunda değiliz. Ama komünist önderimiz Kaypakkaya’nın, Perinçek ile sürdürdüğü mücadele içinde, Perinçek çizgisine ve oynadığı rollere vurduğu siyasal-ideolojik darbe tarihsel çığır niteliğindedir ve bilginin güncellenmesi açısından, okurlarımızca incelenmesini önemli görmekteyiz.
Devrimci mücadelenin ve toplumsal muhalefetin her yükselişi döneminde, “TC” siyasal iktidarlarının cepheden saldırılarını, toplumsal muhalefeti sistemin temellerine yönelen niteliğinden uzaklaştırmak için, siyasal ajanlık rolüyle sürdürdüğü “muhalefetle” besleyen Perinçek, son tarihsel süreçlerde bu maskesini de yırtarak, açıktan karşı devrimci rolünü oynamaktadır. Kuşkusuz bu açıktan karşı devrimci rolünü ortaya koyması, Perinçek’in gönüllü tercihi değildir. Özellikle Kaypakkaya çizgisinin, bu niteliği deşifre etmede oynadığı tarihsel rol, onun ipliğini pazara çıkarmış ve sistem içi gerici çatışmaların da desteklediği bu durumdan kaynaklı, Perinçek, “siyasal ajanlık” olan gerçek kimliğini daha fazla gizleme zeminini kaybetmiştir. Bu nedenden kaynaklı, son tarihsel süreçler, Perinçek’in karşı devrimci kişiliği ve çizgisini açıktan oynadığı süreçler olmuştur.
Açıktan oynanan ve Vatan Partisinde iradeleşen bu karşı devrimci çizgi, tarihsel kökleri bağlamında klasik ulusalcı Kemalizm’dir. “TC” egemenler sistemi içinde, süregelen klik dalaşlarında, politik süreç bağlamında, hangi kliğe yedeklenmişse, Perinçek, bu ulusalcı Kemalist damara göre tavır belirlemiştir. Bugün AKP-Erdoğan iktidarı ile kurduğu ittifak, ABD’nin Ortadoğu merkezli hegemonya politikasına karşı sürdürdüğü “muhalefet”, Rusya nazarında Avrasya bloğuna gösterilen yakınlık, Kızıl Elmacı bloklaşma, klasik ulusalcı Kemalist çizginin niteliğini verdiği politikalardır. Emperyalist güçler, bu güçlerin gizli ajan ve kurumlarıyla kol kola sürdürdüğü ilişki içinde, attığı anti-emperyalistçilik pozu, Ermeni Soykırımı’nı, Kürt soykırımı ve katliamlarını inkâr etme ve bunları “emperyalist oyunlar” olarak tanımlama gayretkeşliğinden öte değildir. Özcesi, Perinçek ve Vatan Partisi, içte ve dışta klasik Kemalist diktatörlüğün ideolojik ve siyasal çizgisine göre tavır belirlemekte, bu ideolojik ve siyasal çizgiye ters gelen her türlü burjuva çizgiye muhalefet ederken, dönemsel ya da uzun vadeli, bu siyasal çizgisine yakın duran gerici burjuva çizgilerle uzlaşmakta, ittifak güç olarak tayin etmektedir.
Yakın tarihte AKP-Erdoğan iktidarı ile hasımlığı, yine bu burjuva gerici politik çizgi ekseninde olmuştur. Gülen Cemaati ile ittifak içinde, AKP’nin ilk iktidar yıllarında, Batı ve ABD emperyalistleriyle sürdürdüğü siyasal süreç, özellikle AB emperyalist sürece entegre olmak için benimsenen liberal politik tutum, Kürt Ulusal Hareketi’nin “çözüm” projesi tasfiye edilmesi planları, Ermeni Soykırımı, Dersim Soykırımı’na ilişkin günah çıkarma ayinleri, politik anlamda klasik Kemalistleri ve Perinçek’i hasım güçler tarafına itmişti. Bu dönem Perinçek’in “Haçlı İrtica” kitabı ve kitaptaki “AKP iktidarı gayrı meşrudur ve yıkılacaktır” alt başlığı, burjuva dönemin gerici kamplaşması ve çatışması açısından çarpıcıdır.
“Ergenekon”, “darbeci” iddialarıyla süren altı yıllık cezaevi süreci, sadece Perinçek’in “ıslahı” açısından değil, AKP-Erdoğan diktatörlüğünün, açık faşizm koşullarına evrilen faşist niteliğinin politik süreci açısından önemli gelişmelerin yaşandığı ve bir politik eksende hasım güçlerin nasıl “ittifak” güçlere evrildiği konusunda önemli gelişmelerin yaşandığı bir süreç olmuştur. AKP-Gülen Cemaati arasında çöken kutsal ittifak, egemen güçler arasında topyekûn bir siyasi savaşın miladıdır. Bu milat, egemen klikler arasındaki ittifak pozisyonlarının yeni dengelere göre değişmesine vesile olmuştur. Perinçek ve Ergenekon sanıklarının ezici çoğunluğu, “Haçlı irticacıları” olarak Gülen Cemaati’ni kabul etmiş, AKP-Erdoğan’ı müttefikleri olarak görmeye başlamıştı. Bu AKP-Erdoğan, Perinçek-Ergenekon-ulusalcı Kemalistlerin karşılıklı iyi niyetlerle tarih sorgulamaları akabinde yarattıkları bir yakınlaşma değildi. Ortadoğu merkezli uluslararası gelişmeler, emperyalist bloklarla ve bölgesel gerici güçlerle geliştirilen ilişkiler, Kürt ulusal mücadelesi, sosyal kurtuluş hareketleri ve toplumsal muhalefetin ortaya koyduğu toplumsal direnç, içte ve dışta “TC” iktidarının hareket alanını daraltmıştı. Toplumsal muhalefetin Gezi’de isyana dönüşen iradeleşmesi, Kürt Ulusal Hareketi’nin dört parçada elde ettiği avantajlı durum, devrimci-komünist sosyal hareketlerin yakaladığı gelişim dinamiği, bunun 7 Haziran seçimleriyle toplumsal dinamiklerle birleşmesi, içte AKP-Erdoğan iktidarını köşeye sıkıştıran gelişmeler iken, Ortadoğu sahasında, Suriye’de, sürdürülen neo-Osmanlıcı hayallerin gelişmelerin batağına saplanması, sürdürülemez olan statükoların dağılması, dış politik sahada “TC”yi kuşatan gelişmelerdi. Tüm bu gelişmeler Türk hâkim sınıflarını tarihsel kodları olan tekçi, üniter, inkârcı-soykırımcı, statükocu faşist nitelikte, bir derinleşme politikasını, gelişmelere göre dizayn etme politikasını güncellemiştir.
İçte ve dışta statükocu devlet geleneğinin sürdürülebilir olması için, siyasal, ideolojik ve örgütsel olarak tekleşmiş irade üzerinden “güçlü” bir devlet, tek komutta harekete geçirilecek katı bir bürokrasi, donanımlı bir ordu, yasama-yürütme-yargı alanlarında merkezileşmiş bir hukuk ve yasal statü, hâkim sınıfların gerici çıkarları için zorunlu idi. Bu politik süreçle, Türkiye-Kuzey Kürdistan’da sürdürülen topyekûn savaş konsepti, Ortadoğu stratejik derinlik projeleri, tam da hâkim sınıfların iç ve dış politikaya dair yönelimlerini ortaya koymaktadır. Bu politik yönelim “TC” egemenler sistemi içinde derinleşen klik dalaşıyla birleşince, siyasal aktörler arasında, yeni bir cepheleşme, yeni “ittifaklar” oluştu. Burjuva siyasetin makyavelist doğası, burjuva politik süreçlerle birleştiğinde dünün düşmanları çok rahat dost olabiliyor, iktisadi-siyasal çıkarları çatışan dünün stratejik ortakları çok rahat hasım olabiliyor. Yukarda sıralamaya çalıştığımız siyasal gelişmelerle birlikte, burjuva gerici kliklerin bu yeni pozisyon almalarının vesilesi, AKP-Gülen Cemaati arasındaki çatışma olmuştur. Perinçek ve Vatan Partisi’nin AKP-Erdoğan evreniyle yakınlaşması, “stratejik” ortaklığı, bu siyasal gelişmelerin ve benimsenen politikaların ürünüdür. Perinçek’in ağzından ilan edilen “Muhafazakârlarla vatan cephesi kurduk” deklarasyonu, bu gerici politik ortaklaşmanın sonucudur.
Kirli ittifakın ideolojik ve siyasal temeli; işçi sınıfı, emekçiler, Kürt ulusu ve ezilen milliyet ve inançlar gerçekliğidir
Bu ortaklaşmanın ideolojik ve siyasal temeli, Kürt ulusu başta olmak üzere, mazlum ulus ve azınlıkları inkâr ve imha etmek, Aleviler başta olmak üzere, ötekileştirilen inanç gruplarını asimilasyona tabi tutmak, işçi sınıfı başta olmak üzere, ezilen ve sömürülen halk sınıf ve katmanlarını ezmek-sömürmek için, ırkçılığı geliştirme sloganı olan herkesi düşman görme anlayışı üzerinden tekçi, kapanmacı, otoriter faşist niteliktir. Perinçek’in “ulusalcılığı” ile, AKP-Erdoğan iktidarının niteliği, bu gerici konseptte uzlaşmaktadır.
Bugün Perinçek, AKP-Erdoğan ve MHP ittifakının ortaklaştığı zemin budur. Ortak bir dille AB-ABD emperyalist güçlerinin eleştirilmesi, bazı pratik tutumların alınması, anti-ABD’cilik değil, aksine ABD ve AB emperyalist güçlerinin özellikle Ortadoğu ve Suriye siyasetine ilişkin farklı tutumlarından dolayıdır. Bölgesel gelişmeler tüm inkâr ve imha çabalarına karşın, Kürtlerin bir statü kazanmasına önemli avantajlar yaratmaktadır. Sürdürülemez statükolarla gelişmeleri kontrol edemeyeceğini anlayan emperyalist güçler, bölgeyi yeni statülerle denetimi alma çabasındadır. Tekçi, üniterci, ilhakçı, inkârcı ve imhacı devlet geleneğiyle bölgede rol almaya çalışan “TC”, bu politik duruşu ile, emperyalist güçlerle, bölgesel kimi gericiliklerle çatışmaktadır. Bunu Avrasyacılar ve Atlantikçiler blokları arasındaki çatışmayı kullanarak, bir tercih sorunu haline getirerek avantaja dönüştürmeye çalışan “TC”, burjuva siyaset arenasında da buna uygun kamplaşmaktadır.
Bu siyasal kamplaşmanın ve emperyalist güçler dahil, birçok güçle çatışmasının temel nedeni, Kürtleri, Kuzey’de, Rojava’da, Güney’de, Doğu’da boğmaktır, en geri statüye dahi tahammül etmemektedir. Özellikle ABD ve AB emperyalistleriyle bu eksende yaşadıkları politik çatışmayı, Kuzey Kürdistan Ulusal Hareketi’ni FETÖ ile birleştirerek, gladyonun piyon güçleri olarak aynılaştırmaları üzerinden “dış güç kışkırtması” olarak ifadelendirmeleri, Perinçek ve AKP-Erdoğan-MHP siyasetinin hangi eksende ortaklaştıklarının açık kanıtıdır. Bu siyasetle içte şovenizm ve ırkçılık körüklenmekte, açık faşizm koşullarının sosyal zemini yaratılmaktadır. Perinçek’in “Kemalist devrim iklimine” dönüş dediği meselenin özü budur. İdeolojik ve siyasal dokuları farklı olsa da Türk ırkçılığı, tekçilik, vatan ve bayrak, devletin faşist niteliği ve bu niteliğin uygulama biçimleri konusunda konsepti, bu gerici iklimde oluşturmaktadırlar.
Kürt ulusu üzerindeki milli zulüm, ezilen ve sömürülen halklara karşı başından aşağı faşist nitelikle tahkim edilmiş, tekçi, baskıcı, otoriter bir devlet niteliğindeki bu uzlaşı, kendi içinde derin çatışmaları da beslemektedir. Dönemin burjuva politikasının uzlaştırdığı bu güçler, tarihsel hasımlıklarını ideolojik ve siyasal olarak çözebilmiş güçler değildir. Yani bu kirli ittifak, kendi içinde karşılıklı güçlerin birbirlerini gardını aldıkları bir ittifaktır. Siyasal iktidarın faşist niteliğindeki uzlaşı, klik çatışmasını ötelese de klasik ulusalcı Kemalist çizgi ile, Sünni selefi Osmanlıcı hilafetin gerici dalaşı somut bir realitedir. Ulusalcı, milliyetçi, ırkçı Türk-Sünni İslam paradigmasında ortaklaşmaya karşın, Erdoğan’ın SADAT şemsiyesi altında, paramiliter “İslamcı Devrimci Muhafızlar Ordusu” kurması, Perinçek ve çizgisindeki güçlerin yine faşizmin bekçisi ordu içinde yapılanmaya çalışması, önümüzdeki dönem çatışmalarına yönelik hazırlıklardır. Bu kirli ittifaklar arasındaki çatışmayı derinleştirecek olan, ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelesinin gücü olacaktır. Bu anlamıyla devrime karşı oluşan veya oluşturulan her gerici ittifak, devrimci savaşın gücüyle dağılmaya amadedir.