Zaman bellek kompartımanında süpürgesini oynatmamışsa, 2003’te Çukurova/Adana’da Yılmaz Veli Göç yoldaşın cenazesine haylice kitle katılır. Yılmaz yoldaş Adana’da büyümüş, kitle çalışmasında bulunmuş, kitleler tarafından sevilen itibar gören bir niteliğe sahip olduğundan kitle mahşeri kalabalık olmasa da o güne değin en kalabalık cenaze töreniymiş. Törende, takribin yetmişinde bir teyze ve Kürdistan’dan gelişinin senesi tamamlanmayan genç bir kadında yer alır. Teyze ve genç kadın komşudurlar. Kitle beynelmilel bir duruşla “Yaşasın Başkan Mao!/Biji Serok Mao!” sloganını ardı ardına atınca genç kadın teyzeye sokulup Kürtçe fısıldar; “Xalti Mao ki ye?” Teyze arifane olduğunu karşısındakine hissettirircesine iki elini beline atıp göğsünü kabartıp, ayağını öne, başını arkaya atarak genç kadını tepeden tırnağa süzer, elini sallayarak “Tevv, malaminé” çeker, Türkçe devam eder; “Ma bizim Dersimli Mahmut’tur. Mahmut’a Mao diyorlar.”
Yine rivayet odur ki iki gerilla yoldaş güzergahlarındaki dağ köyüne uğrayarak ihtiyaçları temin edip, evin gelininden havadisleri alacaklardır. Gelin evde bulunmaz, kaynanası kapıyı açar misafirperverliğini gösterir. Dersim’de yer sofrasının daimi menüsünü önlerine koyar; pajdo, yumurta, soğan ve çay. Yaşlı kadın misafirlerinin etrafında pervane olur. Yemekler yenir, çaylar içilir, hazır kitle varken siyaset faslı eksik bırakılmaz. Dem başlar, sohbeti “Mao yoldaş ÇKP’yi kurdu”, “Mao yoldaş uzun yürüyüşü gerçekleştirdi”, “Mao yoldaş devrime önderlik etti”, “Mao yoldaş BPKD’ni yaptı” cümleleriyle küp küp doldururlar. Her başlığın es’lerinde dinlemeyi ikrar belleyen yaşlı kadın es’lerde “Ya Xızır!” çeker. Söz biter, dil kurur, yaşlı kadın; “Ma kewralar madem her şeyi Mao kewra yapmış, siz gidin de Mao kewra gelsin” diyince buna içerlenen yoldaşlar “Demagoji yapma ana” klişesini pul misali ıslatıp yaşlı kadının ellerine yapıştırırlar.
Kellesini muktedirlerden koruyamayan heccavlardan hicivsel motifler serptiğimiz bu örneklere rast gelmişiz ve bugün farklı versiyonlarda da tanık oluyoruz. Evrensel soyutları somuta indirip yerelle buluşturamamanın dışa vurumu bunlar. Akademik ve politik metinlerde bu terminolojiyi kullanabilirsiniz. Kime seslendiğinizle ilintilidir bu. Kitlelere seslendiğinizde, onlarla ilişki kurduğunuzda; soyutu somuta indirmeli, anlam dünyalarına hitap etmeli, çelişkilerinden yakalayıp harekete geçirmeli, tarihleriyle, günceleriyle ve folklorik değerleriyle bağ kuran seslenişler olmalıdır. Aksi halde kitleler söylemlerinizle bağ kurmadığınızda uzaklaşır, siz onlarla onlar sizle yabancılaşır.
Mao, Çin halklarına seslendiğinde, Çin halkının Taiping ve Boksör ayaklanma ve isyan geleneğine meylenip bunlardan öğrenerek örnekler veriyor, Konfüçyüs felsefesinin olumlu değerlerini Marksizm ile buluşturup ileriye taşıyor, halkın kadim olumlu değerlerini ön plana çıkartıp yeniden yapılandırıyordu. Marksizm’i evrensel düzlemde nitelik sıçramasına götürürken politikada, merkezi ve yerel alan propagandasında Çin orijinini esas alıyordu. Çin edebiyatından, sanatından, müziğinden… ziyadesiyle besleniyordu.
Teorik soyutlamalar ve evrensel düzlemde sunumlarımız doğru olabilir. Paris Komünü de, Ekim ve Çin/BPKD de önemlidir. Daha ileri kitlelerin aktivist ve kadroların düşün dünyalarında yer edinip anlam kazanabilir ve onları yeni soyutlamalarla farklı sentezlere götürebilir. Ama dikkat edilsin bu teorik soyutlamalar ve evrensel düzlemdeki sunumlar ilk elden kitlelerde yer edinmez. Kitleler, bir bütün olarak proletarya ve ezilenler; iktisadi, sosyal, kimlik, cins, inanç, kültürel çelişkileri üzerinde ilişkilenip örgütlenirler. MLM’yi gündelik ilişkilere, asgari ve temel sorunlara somut koşulların somut tahliliyle yaklaşıp taşıyabiliriz. Genel geçer sosyalizm propagandası yerine MLM felsefesinin prizmasından hareketle genel politik programımız doğrultusunda kitlelerin asgari ve temel sorunlarını ele alıp sosyalist devrimle bütünleştirmeli, bugünden yarına nasıl bir yol alacağımızı anlatmalı, bugün yapılması gerekenler üzerinde hareket etmeliyiz kanısındayız. Bu diyarda yaşayan Kürt, Türk, Ermeni, Laz, Roman, Çerkes, Gürcü, Arap… millet/milliyetlerin, Alevi, Süryani, Keldani, Êzidî… inanç kesimlerini, kadınları, LGBTİ’leri tanıyarak ve onların genel ve özel sorunlarına vakıf olarak, ne yapılması yönünde projeler üreterek ilişkilenmelidir. Misal Kürtler arasında propaganda ve örgütlenme faaliyeti yapacak aktivistler Kürdistan tarihine, diline, folklorik değerlerine, iç çelişkilerine haiz olmalı, Kürt edebiyatından sanatından beslenmelidir. Bu anlayış diğer halkların örgütlenmesinde de geçerlidir.
Kitlelerin anlayıp harekete geçireceği açık, net, çarpıcı ve kültürlerinin olumlu değerlerinden beslenen lügat da oluşturulmalıdır. Son dönemde Maoist mahpuslar bunun çarpıcı bir örneğini gösterdiler. Sol-sekter görünümlü sağ-oportünist dogmatik hizbi goygoyculukla adlandırdılar. Goygoycuların sınıfsal, siyasal tahlil ve kritiği yapılarak konumlanışları değerlendirilebilir ama niteliklerinin kitlelerin bilincinde yer edinmesi ancak net, çarpıcı ve kitlelerin folklorik/kültürel değerleriyle buluşacak somut bir tanımlama farzdı ve o da “cuk” diye yerine oturdu. Kavram yerini yadırgamadı, kitlelerce benimsendi. Durduk yerde felaket tellallığını yapan, yaratıcılığını/doğurganlığını işkembe-i kübradan yalanları üreterek bağırıp çağıran, meselenin ciddiyetinden yoksun tutumlarla komediye malzeme çıkaran bu yaklaşım için isabetli bir ifadedir. Birileri çıkar da Literatürümüzde bu kavram bulunmuyor derse dogmatizmin küflü bahçesinin çitleri arasında hapsolduğunu ifşa eder. Bu literatür eski Ahit değil ya da taş tabletlere de yazılmış değil. Literatür dinamik yapıdır, gelişip değişip derinleşir ve yeni lügat kazanır. Paradigmasal değişim tarz ve lügatı da değişime uğratır. Devrimci iddiasıyla var olup sınırlarını, alışkanlıklar silsilesini, tarz-ı siyasetini, statükoyu muhafaza eden yaklaşım/pozisyon alış, paradokstur.