Sosyalist Öğrenci Hareketi’nin yönelimi üzerine-III

Öz örgütlük esasına dayanan yeni bir öğrenci hareketliliği yaratma, yaratılacak olanın parçası olma konularında önerilerimiz dışında yaşamdaki sistem karşıtlığı ekseninde hareket edeceğimiz noktalarda ortak hareket edebilmek için birbiriyle bağı olan ama ayrı bir hareketlenme perspektifi, bu perspektife uygun bir örgütlenme modeli çıkartılmalıdır. Bu anlamda tartıştığımız sorunların özüne uygun olarak her özne istediği takdirde hem üniversitedeki ve diğer eğitim kurumlarındaki oluşumda hem de daha genel olan SÖH oluşumunda kendini gerçekleştirme noktasında özgür hissetmelidir. SÖH sosyalizm mücadelesinden hareketlenen, devrimci dönüşümlerinin imkânını sorgulayan; sorguladıklarını yaşamın tüm alanlarına uygulamaya çalışanların devrimci bir aracıdır; eğitim kurumlarındaki devrimci-demokrat bir mücadelenin aktif öznesi olması onun faaliyetinin yalnızca bir parçası, bir kesitidir; tamamı değildir

 Eğitim Kurumları-Sistemin ideolojik aygıtları ve devrimci bakış açısı

HABER MERKEZİ(23.08.2017)- Sınıfsız Toplum İçin Halkın Günlüğü’nün 3.Sayısında yayınlanan ‘’ Sosyalist Öğrenci Hareketi’nin yönelimi üzerine’’ başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

Başka bir dünya ve eğitim mümkün” anlayışından yola çıkarak, bu dünyanın tamı tamına bir tarifini yapmadan belirli insani noktalardan, demokratik taleplerden hareket edip, politik mücadele ile gerçekleştirilebilir olan eğitsel özgürlükleri elde etmemiz konusunda hareket ediyoruz. Bu hareketleniş istediğimiz eğitim yaşamına dair kurumsal açıdan özerk ve yapısal açıdan eşit-parasız-eleştirel-bilimsel-anadilde eğitim taleplerinin gerçekleşeceği, ama nihai olarak sistemin ideolojik aracı olan eğitim kurumlarının, öğrencileri kendi sınıf çıkarları noktasında bir tornadan geçirmeye çalıştığını da unutmadan eleştirel, komünal bir öğrenimle kendimizi gerçekleştirme alanlarının imkanını sorgulayıp, kuracağımız atölyelerle bugünden olanaklı kılmak gerektiğini düşünüyoruz. Geçmiş ve şimdi bu açıdan bir gerçek, gelecekse bugünden imkanlı kılınması gereken bir olanak içerisinde var olmalıdır.

SÖH, salt insanlar için (insan merkezli) değil, tüm canlılar için (canlı merkezli) istediği özgürlükçü bir yaşamı öğrencilerin politikleşme araçlarında gerçekleştirme anlayışından yola çıkar ve öğrencilerin bütünlüklü bir toplumsal muhalefetinin imkanlarını sorgular, oluşturmaya çalışır. Yeter ki bu özgürlük anlayışından yola çıkarak sürdüreceğimiz eşitlikçi bir yaşam mücadelesinden, bir aslanla ceylanı eşitlemek anlaşılmasın. Marksistlerin eşitlik anlayışı soyut bir şekilde herkesin aynı işi yapmasının zorunlu olduğu, aynı şeyleri düşünüp, aynı şeyleri seveceği tek tipleştirici bir anlayış değildir. Herkesin ekonomik-siyasal kaygılardan, kuşatmalardan arınmış ve özgür bir şekilde kendini gerçekleştirdiği ve yeniden üretmesinin canlı yaşamının yıkımıyla sonuçlanmadığı bir praksisdir özgürlük. Yanlış bir şekilde kavranacak eşitlik düşüncesi, olsa olsa kapitalizmin tek tipleştirici dayatması altında, pazarın ihtiyacına göre soyut bir şekilde eşitlediği kimlik politikalarına benzerdir. Her tarihsel dönemde güzelliği bir beden ölçüsüne sığdırarak (Sınıflı toplumlar için bedeni denetim altında tutmak, ona istediği gibi biçim vermek her zaman birincil politikalardan biridir.) yaygın olarak tüketilen bir bedenin ve o bedenin giyim ölçülerinin, giysilerinin sonsuz pazarının sağlanması gibi kapitalist toplumların bireyleri, bu yanıyla da hem bir tüketici hem de bir pazar işlevi görür.

Öz örgütlülük kavramı başta tanımladığımız gibi yaşamın tümünü ilişkin tavrımız ve kimliğimizle iç içe bir şekilde diyalektik bir yapıya sahiptir. Eğitim kurumlarında oluşturulacak böylesi bir yapı, bir yandan sendikal mücadelenin biçimsel yanında olduğu gibi kimliksel, sınıfsal yapıyı esas alınmaksızın antifaşist-antiemperyalist tutumdan hareket ederken, bir yandan sistem karşıtlığı noktasında sosyalist, anarşist, feminist ve benzeri anlayışları da içinde barındırarak, o anki yaşam alanı içerisinde ortak sorunsallar karşısında kendimizi var edebileceğimiz zemini yaratır.

Temel yönelimimiz öz örgütlenmeleri yaratmaktır!

SÖH olarak sistem karşıtı ideolojileri, politik zeminde birleştirmeyi önüne koyan bu yaklaşım, sistem karşıtı devrimci örgütlenmelere alternatif değil, sadece eğitsel yaşam alanındaki sosyal, siyasal, kültürel, sanatsal kendini gerçekleştirme anlayışından yola çıkıyor. Yani bir devrimci yapıya ya da kimlik örgütlenmelerine dâhil olan birey, üniversite içerisindeki ortak sorunlarda bir arada tavır almanın, hareket etmenin olasılığı ölçüsünde hareket eder. Politikalarımızı ne salt sınıf eksenli ne salt kimlik eksenli belirliyoruz. Kitlelerin ortak sorunlarından, sistemle yaşadıkları sınıfsal, kimliksel çelişkilerin kaynağından hareket edip, o sorunların çözümü noktasında tekrar kitlelere dönmenin tarihsel zorunluluğu ortada. Bu yüzden eğitim kurumlarında verilecek olan mücadelenin yaşamdaki kendimizi gerçekleştirme mücadelemizle olan ilişkisi, en az tavuğun yumurtayla olan ilişkisi kadar organiktir. Bugün özgürlükler konusunda üniversitelerde mücadelesini vereceğimiz temel sorunlar daha genel anlamda sistem karşısında karşı duracağımız tüm yaşamsal sorunlarla ilişki içerisindedir. Cinsiyetçi, şovenist politikalar karşısında durmanın bir açıdan da YÖK’ün politikaları karşısında durmak anlamına gelmesi gibi. Sistemin üst-yapısına karşı durmak, onun alt yapısına, kurumsal biçimlerine de karşı durmakla eşanlamlıdır. Hiç değilse Marksistler için bu böyledir.

Toplumsal muhalefeti; aynı zamanda yeni bir dil, kültürel-sanatsal yaklaşımlar oluşturabilmemizin, oluşturduklarımızı diğer öğrencilerle paylaşabilmemizin olanağı genel pratiği itibariyle evrimci bir çizgiyle hareketlenecek öz örgütlülük aracıdır. Evrimsel mücadele hattı sosyal bir devrimi-değişimi sağlayacak nicel birikimlerin bir aracıdır sadece. Devrimci bir çizgi, talep, hareketleniş ne kadar yeni olursa olsun, akademik-demokratik alanlarda salt sistem karşıtı öğrenci kesimlerine yönelerek, mücadelenin bir başlangıcı olarak sistem içi çözüm arayan, öncelikli olarak mevcut sistemin demokratik dönüşümüyle kendini var etmek isteyen bireylere, gruplara ulaşmamızın önünde bir engel oluşturacak; dolayısıyla bir süre sonra bizi marjinalleştirecek, diğer öğrenci kitlesiyle bağımızı koparacaktır. Bu da ülkemizdeki öğrenci hareketlerinin yaşadığı en büyük sıkıntı, bir doğum lekesidir.

Daha önceki tartışmalarımızdan yola çıkarak, sorun öteden beri uygulanagelen klasik bakış açısına, sunulan varlık modeline karşı yeni bir yöntem bilimini ve kendimizi gerçekleştirme biçimini ısrarla arayacak veya aramayacak olmamızda yatmakta. Ülkede şoven, cinsiyetçi politikaların uygulanıyor olduğunu söylemek sorunu tanımlamaktır. Çözüm ise düşünüşe, bu düşünüşün yöntem bilimine, politik yaklaşımlarına göre gelişir.

Marksizm, bizim için, kendi düşünsel gelişiminin özgün tarihsel koşullarının bizim ülkemiz özgülünde tıpa tıp uygulanacak olduğu bir eylem kılavuzu değil, devrimci dönüşümlerin bir yöntem bilimidir. İlk defa bir düşünce (Marksizm) felsefi anlamda oluşturduğu yapısıyla (diyalektik tarihsel materyalizm), kendisini tarihin gelişimiyle birlikte gelişerek ilerleyecek şekilde bir temele oturtmuştur. Marksistlerin de bu temelden hareketlenmesi devrimci Marksizm açısından olmazsa olmaz bir zorunluluktur.

Burada kendilerine “öz örgüt” diyen yapılar karşısındaki başkalığın yakalanmasıyla, bu ancak yöntem biliminin siyasetle olan ilişkisini baştan aşağı sorgulanması, eleştirilmesi ve yenilenmesiyle karşılanır. Teorinin gelişimi, tarihsel bağlam içerisinde değişen doğanın ve insanların maddi ve manevi yaşamının yeniden tahlil edilerek, eski ve artık geçersiz teorik kalıpların eleştirilerek yeni praksislerin oluşturulmasıyla sağlanır. Bu yeni düşünsel çıkıştan beslenen yeni pratiğin, içerisinden çıkacağı çağı her yönüyle yakalayan yeni bir teorik-düşünsel zenginliğe tekrar dönüştürülerek sağlanan kesin değişimidir. Bu her bunalım döneminin bir dinamosu olan “eleştiri”nin ve bu eleştiriyi yönelten öznelerin bir başka aşamaya geçmesini sağlayan temel uğraktır da.

Bu noktada örnek vermek gerekirse, öteden beri uygulanan basma kalıp söylemlere dayanan propagandist, ajitatif bir dil ve epik üslup yerine, öğrencilerinin mevcut yaşamlarındaki ya da onları bundan sonraki yaşamlarında bekleyen çelişik yanları gösteren, çağrıştıran, imleyen bir dilin, kültür sanat çalışmalarının, yeni eylem anlayışlarının ortaya koymanın zorunluluğunun artık açık olması gibi. Propagandanın kitlelere “akıl hocalığı” yapmaya dönüşmesine izin vermek, tarihi yapanın esas kitleler olduğu gerçeğini unutturmakta; kendisine bilinç taşıyıcı bir misyon biçmiş özneleri elitist bir “tarih yapıcıları”na dönüştürmektedir. “Belirli günler ve haftalar” pratiklerinden, dar-pratikçilikten olabildiğince uzak kalmak; doğal bir sonuç olarak yeni bir dilin, sosyal, kültürel-sanatsal yaklaşımların inşasına yönelik öğre atölye çalışmalarını besleyecektir.

Marks’ın kendi düşünsel gelişimin ve eylemlerinin önemli bir uğrağı kabul ettiği “eleştiri”nin önemi konusunda Arnald Ruge’ye yazdığı mektuptan bir pasaj aktarmak, açımlamak istediğimiz sorunsalı daha görünür kılacaktır:

“Biz dogmatik bir tarzda dünyanın geleceğini kestiriyor değiliz, tersine yeni dünyayı eskinin eleştirisi yoluyla bulup çıkartmaya çalışıyoruz. Geleceği bina etmek ve her şeyi bütün zamanlar için bir kerede yerli yerine koymak bizim işimiz olmadığına göre, şu anda yerine getirmemiz gereken şey daha da açıktır: kastettiğim, var olan her şeyin amansızca eleştirilmesidir. Bu eleştiri hem vardığı sonuçlardan hem de çatışmaya gireceği muhtemel güçlerden korkmaması anlamında amansız olmak zorundadır.”

SÖH; devrimci dönüşümlerin imkânlarını sorgulayan devrimci bir araçtır!

Öz örgütlük esasına dayanan yeni bir öğrenci hareketliliği yaratma, yaratılacak olanın parçası olma konularında önerilerimiz dışında yaşamdaki sistem karşıtlığı ekseninde hareket edeceğimiz noktalarda ortak hareket edebilmek için birbiriyle bağı olan ama ayrı bir hareketlenme perspektifi, bu perspektife uygun bir örgütlenme modeli çıkartılmalıdır. Bu anlamda tartıştığımız sorunların özüne uygun olarak her özne istediği taktirde hem üniversitedeki ve diğer eğitim kurumlarındaki oluşumda hem de daha genel olan SÖH oluşumunda kendini gerçekleştirme noktasında özgür hissetmelidir. SÖH sosyalizm mücadelesinden hareketlenen, devrimci dönüşümlerinin imkanını sorgulayan; sorguladıklarını yaşamın tüm alanlarına uygulamaya çalışanların devrimci bir aracıdır; eğitim kurumlarındaki devrimci-demokrat bir mücadelenin aktif öznesi olması onun faaliyetinin yalnızca bir parçası, bir kesitidir; tamamı değildir.

Yeni bir öğrenci hareketi/hareketliliğinin nasıl yaratılacağı konusunda, başından beri işlediğimiz ülkemiz özgülünde oluşan hareketlerin tarihi, tarihin akışı içinde ortaya çıkan tüm hareketlerin tarihiyle benzer niteliktedir. Bu hareketler ister sonuçları itibariyle başarılı ister başarısız olsunlar açığa çıkarken ve güçlenip gelişirken belirli bir sayıda halkın, halk güçlerinin birliğiyle oluşmuşlardır. Direnişin ve mücadelenin merkezi olmak, her açıdan (ideolojik-siyasal-örgütsel) bu merkez olmanın temel koşullarını yerine getirilmesiyle mümkündür. Bu temel koşulların nasıl yerine getirileceğinin özüne ilişkin inceleme çabamız, çeşitli hareketleri, bu hareketlerin perspektiflerini ve örgütlenme biçimlerini öğrenci-gençlik hareketlerinin krizlerinin aşımının bir uğrağı olmasını umut etmemiz ve bunun için bir adım atmayı devrimci bir sorumluluk bilmemizden ileri gelir’’

 

“Daha büyük bir hareket doğal olarak daha büyük bir birleşmeyi gerektirir ve en büyük hareket en büyük birleşmeyi gerektirir…” (Mao Zedung Seçme Eserler Cilt 1, s.21)

Önceki İçerikÜç’ler şanlı kavgamızın mihenk taşlarıdır!
Sonraki İçerikNiteliği geliştirme yolunda ilerlemek ihtiyaçtır/Perspektif