HABER MERKEZİ (20.10.2016)-Musul, ‘’Irak’ın ikinci ya da üçüncü büyük kentidir’’ diye ifade edilse de, böyle lanse edilmesi Kürt ve Kürdistan tahammülsüzlüğü zeminindeki inkârcılığın dışavurumu olarak gerçekleri çarpıtan gerici zihniyetin tezahürü bir ifadedir. Musul, Güney Kürdistan’ın kenti olup Kürdistan şehri/toprağıdır. Suriye ve Irak’ta emperyalist sömürgeci politika, strateji ve işgal hareketleriyle gündeme gelen siyasi istikrarsızlık, boşluk ve kaotik şartları fırsat bilen ve bu zeminde vücut bulan IŞİD, Suriye ve Irak devlet sınırları içinde önemli bir toprağı-yerleşim alanını işgal ederken, Güney Kürdistan kent olan Musul’u da (2014 yılında) işgal etti.
IŞİD ilgili coğrafyada bugüne kadar hunharca katliamlar gerçekleştirdi, canice eylem ve işkenceler gerçekleştirdi. Özellikle Kobane, Şengal gibi yerleşimlerde Ezidi ve Kürtlere karşı barbarca katliamlar gerçekleştirdi, tam anlamıyla vahşet uyguladı. Şeriat’çı cebir ile birleşen faşist katliamlar güruhunu temsil eden IŞİD çetelerine karşı gerçek direniş, mücadele ve elbette başarı Kobane direnişi ve zaferiyle Kürtler tarafından sergilendi. IŞİD işgalci yayılmacı hareketi boyunca, yalnızca Kürtler tarafından direnişle karşılanıp Kobane savaşında yenilgiye uğratıldı. Ne Suriye, Irak güçleri, ne de uluslar arası koalisyon şemsiyesi altındaki emperyalist haydut ve gerici devletler bugüne kadar IŞİD’i gerileten, yenen bir savaş yürütüp başarıya ulaştıramadı esasta… Çünkü IŞİD varlığı veya realitesi, bölgede çatışma yaşayan emperyalist bloklar tarafından bir manivela ve manevra unsuru olarak kullanılıp değerlendirilmekteydi. Dahası, IŞİD unsuru gündemde tehdit olarak dururken, emperyalist güçler bunu bahane ederek bölgeye müdahale etme veya bölgedeki varlıklarını gerekçelendirme zemini bulacak, en önemlisi de bölgeye dönük strateji ve planlarını bu zeminde hayata geçirme olanağı bulacaklardı. Dolayısıyla da IŞİD’e belli düzeyde göz yumulup, bu emellerine hizmet ettiği müddetçe etkin kalmasına yol verilerek IŞİD’in bölgeden temizlenmesine dönük ciddi bir operasyon vb gerçekleştirilmedi… Bugün gündeme gelen operasyon da bu zeminden bağımsız değildir. Bizzat bölgedeki emperyalist bloklar arası(esasta da Rusya ile ABD arası) çatışma ve dalaşın ya da hesap ve stratejilerin ürünü olarak yapılmaktadır. ‘’TC’’ devletinin bu gelişmeler zemininde sergilediği tavır veya ‘’TC’’ devletine karşı geliştirilen tavır da bu emperyalist dalaş ve çatışma ekseninde biçimlenmekte, gündeme gelmektedir…
Bugün esasta ABD güdümünde olmak kaydıyla, uluslar arası koalisyon kapsamında ve somutta da Irak devlet ordusu ile Güney Kürdistan Kürt yönetimi peşmergeleri tarafından Musul’un IŞİD’den temizlenmesine dönük bir operasyon başlatılmış, yürütülmektedir. Düne kadar böyle bir adımın atılmaması veya IŞİD’e karşı bu kapsamda bir operasyonun geliştirilmemesi ve bugün gerçekleştirilmesi anlamsız ve tesadüf değildir. ABD ile Rusya arasında bölgedeki dengelerin oluşturulması ve bölgenin dizayn edilmesi zemininde sergilenen emperyalist oyundan başka bir şey değildir yaşanan süreç. IŞİD’in geriletilmesine dönük mevcut operasyon, Irak ve Güney Kürdistan yönetiminin eylemi olarak gerekli ve haklıdır. Fakat emperyalist güçlerin burada sergilediği oyun ve bölgede bulunmaları hiçbir gerekçeyle meşru değil, işgal ve ilhak fiili ile kabul edilemezdir.
Musul operasyonu çerçevesinde yaşanan sürecin bir yanı buyken, diğer yanı ‘’TC’’ devletinin güttüğü politikalar ve işgalci iştahıdır. Bölgede işgalci güç olarak asker bulundurması ve Musul operasyonunda yer almak istemesini Misak-ı Milli sınırları atfıyla gündemleştirmesi bu işgalci iştahı yeterince açıklarken, ‘’Musul operasyonunda da masada da olacağım’’ hezeyanlarıyla ortaya koyduğu tavır da aynı işgalci iştahın üründür. Irak merkezi devleti ‘’TC’’ askerini topraklarımızda istemiyoruz’’ açıklamalarına karşın, Erdoğan’ın ‘’arazide de olacağız, masada da olacağız’’ tarzındaki zorba söylemi Musul ve Misak-ı Milli sınırlarına dair işgalci emelini açıktan ortaya koymaktadır. Ancak içte sergilediği zorbalık ve despotik diktatörlüğün, uluslar arası alanda-dışta sökmeyeceği açıktır. Nitekim tüm hezeyanları, NATO, BM gibi emperyalist örgütlenmelerde ittifak durumunda olup koalisyon güçleri kapsamında olmasına karşın Musul operasyonunda dışta tutulmasının ürünüdürler. Musul operasyonu dışında tutulması gerçeği, zorba kabadayılığın emperyalist güçlere sökmediği ve sökmeyeceğinin açık kanıtıdır.
Erdoğan ve Türk hâkim sınıflarının yeni Osmanlıcılıktan da bağımsız olmayan, Misak-ı Millici ve işgalci ve zorba gericiliği bu süreçte üryan biçimde ortaya çıkmıştır. Irak merkezi devleti ‘’Türk askerinin topraklarımızdaki varlığı işgalciliktir, topraklarımızda Türk askeri varlığını istemiyoruz’’ vb vs şeklinde açık beyanlarda bulunmasına karşı, Erdoğan, ‘’başkası uzaktan geliyor ona bir şey demiyorsun’’, ‘’sen kendi topraklarını IŞİD’e karşı koruyamıyorsun’’, ‘’oradan benim ülkeme terör tehdidi geliyor’’ gerekçeleriyle, ‘’ben de geleceğim, orada olacağım’’ diyerek, alenen ‘’işgal ederim’’ diyip Irak devletinin kendi topraklarına dönük tasarrufunu ve iradesini tanımadığını deklere etmektedir. Bu, tavır uluslar arası hukuk açısından kabul edilir olmayıp suç olduğu kadar, hiçbir meşru ve haklı yanı yoktur. Tamamen işgalci, gerici despotik tavırdır. Ki bu tavrın Rusya emperyalizmi desteğinde sergilendiği, oradan cesaret alındığı da açıktır. Ancak Erdoğan’ın tüm çırpınış ve kuru kabadayılığına karşın Irak ve Suriye şahsında Ortadoğu’da batacağı, kaybederek döneceği açıktır. Nitekim Musul operasyonuna dâhil edilmemiştir, hava gücüyle katılması ise formaliteden ibarettir.
Erdoğan’ın Musul’a dönük yaklaşımları Rusya emperyalizminde bağımsız olmamakla birlikte, Musul’a operasyon sonrası Şii nüfusun yerleştirilmesi kaygısıdır ki, bu kaygı somutta Musul’un Sünni bir kent olmasını istemesinden ileri gelmektedir. Yani Sünni mezhepçi gerici yaklaşımla Musul’da bir oluşumu arzulamaktadır.
Rakka’ya asker soktuktan sonra şimdi yerli işbirlikçileriyle farklı alanlara dönük operasyonlar yapmaktadırlar. Nitekim Erdoğan Musul’da olacağız (arazide de masada da olacağız) demekle yetinmiyor, PYD-YPG Kürt yönetim kantonlarına dönük işgalci-gerici emellerini de ortaya koymaktan geri durmuyor. PYD ‘’Mimbiç’ten çıkacak, gidecekler oradan…’’ diyerek bu saldırgan ve işgalci yönelimini büyüterek ortaya koyuyor. Yani, Suriye ve Irak kapsamında genişletilmiş bir işgalciliğe, savaşa, savaş saldırganlığına meyletmiş durumdadır. Altını çizelim ki, bu durum esasta Rusya emperyalizminin politikaları temelinde geliştirilen ve gelişen süreçlerdir. Anlaşılmaktadır ki, ilgili emperyalist güçler ‘’TC’’yi bölgede saldırgan, savaş kışkırtıcısı askeri bir karakol olarak konumlandırmaktadırlar. Ama bu süreçten ‘’TC’’nin kaybederek çıkacağı, kazananın ilgili emperyalist güçler olacağı aşikârdır.
Erdoğan, bölgede emperyalist politikalar temelinde üstlendiği saldırgan pozisyon ve gerici savaş aracı olma durumunu gizlemek ve Türk milliyetçilini yedeklemek için Misak-ı Millici milliyetçi ve işgalci gericiliği bu milliyetçiliğe şeker olarak kullanmaktadır. Kuyruğunu dik tutarak sergilediği bu işgalci-Misak-ı Millici gerici tavır, emperyalistlerin Türk askeriyle bölgedeki işlerini yapıp bitirdikten sonra ‘’hadi işiniz bitti, gerisin geri sınırlarınıza dönün’’ dediklerinde(diyecekler!), işte o zaman aynı Erdoğan kuyruğunu altına kısarak geri gelecektir.
Ancak her şeyden önce önemlidir ki, ’’TC’’ devleti bölgedeki gerici savaşa çekilmekte, çekilmiş bulunmaktadır. Bu süreç, Erdoğan diktasının azgın saldırganlığına, gerici savaş odağı olarak rol oynayacağına ve koyu bir faşist terör estireceğine tanık olacaktır. O halde Musul operasyonuna katılmaktan, Rakka ve oradan ilerleyen işgalci realitesine, Mimbiç ve Batı Kürdistan Kürt kantonlarına dönük saldırganlık ve dillendirilen işgalci eğilimlere karşı, özcesi gerici savaş ve savaş kışkırtıcısı politikalara ve geçici de olsa yapılan işgallere, işgal eğilimlerine karşı kararlı bir mücadele yükseltilmek durumundadır. Ülkenin Ortadoğu savaş bağına sokulması temelinde geniş toplumsal kesimlerin gerici savaşlara karşı mücadelede birleştirilerek direnişin yükseltilmesi şarttır.