HABER MERKEZİ(17.07.2018)-Objektif ve bilimsel tutum, duyulmak istenenden daha çok doğrunun ve gerçeğin ifade edilmesini benimser, ilke edinir. Çünkü bilimsel dürüstlük, etik değerler ve aydın sorumluluğu gerçeklerin çıplak biçimde ortaya koyulmasıyla birlikte, doğrunun açıklanmasını emreder. Ve çünkü gerçekler devrimcidir; gerçekler ve doğrular halkın çıkarına, onları çarpıtanların ise aleyhinedir. Gerçeği değiştirme iddiasında olanların öncelikle onları objektif tutum ve bilimsel doğruyla tahlil-tespit etmesi şarttır. Bunun için duyulmak istenenlerden ziyade doğruları söylemek yeğdir. Eğer duyulmak istenen doğrular ise( ki buna inanıyoruz), o halde hemen kısa bir özet yaparak seçimler hakkındaki stratejik ve taktik anlayışımızı ifade edelim.
1-Burjuva seçimleri demokratik ya da demokrasinin bir aracı olarak görmüyoruz. Bu seçimlerin halkın gerçek iradesini yansıttığını düşünmüyoruz. Bu seçimlerin öz olarak bir oyundan, aldatmacadan, halkı kandırıp oyalamaktan ve yedeklemekten malul olduğunu düşünüyoruz. Faşizmi maskeleme vazifesi gördüğünü ileri sürüyoruz.
2-Seçimlerin ve dolayısıyla parlamentonun bir kurtuluş olmadığına kesinlikle inanıyoruz. Bu yolla halkın demokrasiye, özgürlüklere ve gasp edilmiş haklarına kavuşacağını asla tasavvur etmiyoruz. Burjuva seçimlerin ve parlamentonun böyle bir işlev görmekten ziyade, demokrasi, hak ve özgürlüklere karşı gerici, faşist bir kurumsal mekanizmanın parçası olduğuna samimiyetle inanıyoruz. Seçimlerden ve parlamentodan demokrasi ve özgürlükler beklentimiz yoktur, olamaz da. Bilakis, parlamento ve seçimlerin faşizmi maskeleyen ve halkı aldatan fonksiyona sahip olduğunu biliyoruz.
3-Burjuva seçimler neticesinde oluşturulan parlamentonun biçimsel bir görüntüden ibaret olduğunu, devlet ve yönetiminin komprador tekelci sermayeye ait olup bunların sömürü, talan egemenliğinin çıkarlarına tabi işlediğini, bu özde biçimlenip işlediğini biliyoruz. Devlet ve iktidarın komprador tekelci sınıfların baskı ve egemenlik aracı olduğunu biliyor, seçimler ve parlamentonun bu devlet ve hâkim sınıfların gerici çıkarları doğrultusunda rol üstlendiğine kesinlikle iknayız. Seçimlerle ve dolayısıyla parlamentoda halkın hangi burjuva klik tarafından sömürüleceği, ezilip baskı altına tutulacağına karar verildiğine inanıyoruz.
4-Seçimlere katılma politikamızı bu vb. temel anlayışlarımız temelinde tamamen taktiksel bir yaklaşım-taktik bir siyaset niteliğinde ele alıyoruz. Parlamentoya girme siyasetimizi de tamamen bu taktik yaklaşım ekseninde, taktiksel bir siyaset olarak ele alıyoruz. Parlamento ve seçimlere dönük politikalarımız, stratejik değerlendirme ve siyasetimize bağlı olarak tamamen taktik politika ve siyasetlerdir. Parlamento ve seçimlere dönük anlayış ve yaklaşımımız taktik siyaset olduğu gibi, bu mekanizmaları stratejik olarak gerici-faşist değerlendiriyor, bunlara dönük siyasetimizi stratejik değerde ele almıyoruz. Stratejik anlayış ve yaklaşımımız bu mekanizma ve kurumların komprador tekelci sınıflara ait halk düşmanı, gerici-faşist mekanizma ve kurumlar olduğu şeklindedir. Buna rağmen seçimlere girme veya parlamentoya girme şeklindeki siyasetimizi buralardan devrim adına yararlanma temelinde tamamen taktiksel düzeyde ele alıyoruz.
5-Seçimler siyasetimiz stratejik siyaset değil, anlaşılır kesinlikte taktik bir siyasettir. Stratejik yaklaşımımız burjuva seçimleri, parlamentoyu ve bütün gerici kurum-kuruluşları devlet makinesiyle birlikte, başta egemen gericilik ve gerici sınıflar olmak üzere tüm gericiliği devrimci tarzda tasfiye etmeyi öngörmektedir. Taktik siyasetimiz bu stratejik hedef doğrultusunda kullanabileceğimiz bütün mücadele araç ve biçimlerini devrimin yararına kullanma zeminine oturmaktadır. İlke ve amaçlarımıza ters olmadığı müddetçe bütün mücadele biçimlerini kullanmaktan imtina etmeyiz anlayışı taktik siyasetimizin temel dayanağı-kaynağıdır. Kitlelerin örgütlenmesi ve onlarla birleşilmesi hedefi temelinde, kitlelerin yoğun olarak bulunduğu en gerici kurumlarda bile örgütlenmeyi reddetmeyen yaklaşım, taktik siyasetimizin dayanağıdır.
6-Biz devrimin yararına olan, mücadele ve örgütlenmemize katkı sunup ilke ve amaçlarımızla çatışmayan her mücadele ve örgütlenme olanağından yararlanmaya çalışıyor, taktik siyasetimizi bu bilinç ve kaygıyla biçimlendirip yürütüyoruz. Kullanabileceğimiz bir tek silahı elimizin tersiyle itme hakkına sahip olmadığımızı düşünüyoruz. Devrime ve halka karşı sorumluluk, halkın ve devrimin yararına olup ona hizmet eden her olanağın değerlendirilmesini gerektirir. Biz bunu yapıyoruz, yapacağız!
7-Seçimlere girme taktiğinden beklentimiz seçimler vasıtasıyla parlamentoda çoğunluk elde ederek siyasi iktidara gelmek ve dolayısıyla demokrasiyi bu yolla tesis etmek veya sosyalizmin bu yolla tesis edileceğini mümkün görmek gibi absürt bir anlayışa dayanmamaktadır. Bu anlayışla aramızda dağlar kadar fark ve uzaklık vardır. Bizler reformist anlayışı değil, devrimci anlayışı, siyaseti ve stratejik yönelimi savunmaktayız. Bu anlamda seçim taktiğimiz stratejik politika değil, taktiktir. Eğer demokrasinin tesisi için ya da düzenin niteliksel değişimi veya sınıfsal karakterinin değiştirilmesini öngören bir yaklaşım ve anlayışla seçimlere ve parlamentoya girmiş olsaydık, bu, seçim taktiğimizin söylenilenin aksine stratejik bir siyaset olduğunu göstermekle birlikte, açıkça reformist bir yaklaşım olurdu. Oysa seçimlerin de parlamentonun da nitelik ve işlevi bizler açısından tartışmaya yer vermeyecek kadar nettir. Aynı zamanda düzenin değişmesini de devrimci yoldan mümkün gördüğümüz bilinmektedir. Bu anlamda bu nitelikteki seçimlere, parlamentoya girmeyi tamamen taktik bir biçim olarak ele almakta, devrim uğruna mücadelenin geliştirilmesi temelinde kullanmaktayız.
Evet, yukarıda belirttiğimiz bu bilinenleri bir kez daha tekrar ettikten sonra, seçimler taktiği özgülünde taktik siyaset ile stratejik siyaset üzerinde belli yaklaşım ve değerlendirmelerimizi sunmaya devam edelim.
Taktik politikaların uygulanmasında en sorunlu olan alan seçimler süreci olmuştur. Her seçim süreci baki tartışmalara tanık olmuş, bu tartışmalarda tasfiyecilikten sağcılığa-solculuğa kadar bir dizi münakaşa yaşanmıştır. Ezeli olan bu tartışmalar, parlamentoya veya seçimlere girmenin, yasal parti kurmanın reformistlik ve sağ tasfiyecilik olduğuna ve oradan da silahlı mücadelenin, savaşın terk edilmek istendiğine kadar çoğu subjektif ve kimisi statik olan ve aynı zamanda strateji ile taktiğin bağını kurmakta yeteneksiz olan bir yığın eleştiriye mihmanlık yapmıştır. Ki bugün hala yasal partiye karşı ciddi bir dogmatik alerjinin olduğunu da unutmadan not etmek gerek. Daha da derine indiğimizde, bu hatalı sığ anlayışın muhtarlık seçimlerini boykot etme ve sandıkları yakmakla birlikte, muhtarların mühürlerini toplamaya kadar giden politikalara rastlamak mümkün…
Bu tablo dikkate alındığında, bugün gelinen nokta itibarıyla çok ciddi ilerlemelerin sağlandığını teslim etmemiz gerekir. Bu ilerlemenin sağlandığı bir gerçek ancak sığ yaklaşımların tamamen aşıldığını söylemek oldukça zor. Özellikle taktik siyaset ile stratejik tutum-siyaset arasındaki bağın isabetle kurulması ve strateji ile siyasetin karşı karşıya konamaz biçimde kopmaz parçalar olduğunu kavrayarak içselleştirme yeteneği konusunda yaşanan sancılar açısından önemli hataların devam ettiğini tespit etmek yerinde olacaktır.
Taktik siyaset stratejik tutumu besleyip güçlendirmek ve hizmet etmek zorundadır
Bu tartışmalar bağlamında söyleyelim ki, stratejik siyaset ve tutumu taktik siyaset yerine koyarak, taktik siyaseti inkâr derekesinde kısırlaştırıp kuşa çeviren hatalı yaklaşımlar gibi, taktik siyaseti abartarak stratejik yaklaşımın yerine koyan hatalı yaklaşımlara da rastlamak mümkündür. Birine sol dersek, diğeri de sağdır. Lakin ikisi de hatalıdır. Doğru anlayış, strateji ile taktiğin pozitif uyumunu kuran, ikisini de reddetmeden ve karşı karşıya koymadan önemseyen, taktiğin stratejiye hizmet ettiğini düşünen ama stratejinin de mutlaka taktiğe muhtaç olduğunu gören, dolayısıyla da stratejiden bağımsız olmayan ve onu zedelemeyen taktik siyaseti haklı olarak benimseyip uygulayan anlayış veya yaklaşımdır.
Taktik siyaset stratejik tutumu besleyip güçlendirmek ve ona hizmet etmek zorundadır. Eğer böyle bir işlevi yoksa veya bu işlevle ele alınmıyorsa o taktik siyaset sorunlu ve hatalıdır. Salt reel politik’e göre ele alınan, ilke ve stratejiden kopuk biçimlendirilen, stratejik yönelim ve hedefi besleyip ona hizmet etme özelliği olmayan bir taktik savrulmaya açık olmakla birlikte, stratejiyi zedeleyen bir taktik olmayı geçmez. Kuşkusuz ki böylesi bir taktik siyaset benimsenemez. Stratejimizi zayıflatan ona hizmet edip güçlendirmeyen bir taktik anlamsız olduğu gibi, hatalı ve yanlıştır da. Ancak, stratejik yönelim ve hedefleri besleyen, buna hizmet eden, güçlendiren taktik ise, hem gerekli, hem de zorunludur. Zorunludur çünkü stratejinin güçlenmesi, stratejik hedefin başarılması veya stratejinin başarısı taktik siyasetle olanaklı ve mümkündür. Taktik siyasetten yoksun bırakılmış bir stratejinin başarı şansı yoktur demek abartı olmaz.
Strateji ana yönelimi, bu yönelimin belirli evrelerde biçimlenen hedefi, verili aşamadaki verili amacı ve bu amaca-hedefe ulaşmayı ifade eder, bunun doğrultusunu saptar veya bu doğrultuyu izah eder. Taktik siyaset ise, stratejinin öngördüğü hedeflerin, görevlerin vb. vs. verili şartlarda etkili olan hangi yol-yöntemin, hangi araç ve biçimlerin kullanılması gerektiğini saptar ve stratejinin tayin ettiği görevlerin somut koşullarda, siyasi şartlar ve andaki durumda yerine getirilmesini konu edinir-yerine getirir. Daha da anlaşılır kılmak için belli örnekler üzerinden anlatmak doğru olacaktır. Misal, stratejik olarak devrimin düşmanı sınıfları yenme görevi ile yüz yüzeyiz. Düşmanı yenip alaşağı edeceğiz! Stratejik hedef, yönelim, amaç budur. Fakat bu nasıl yapılacaktır? İşte burada siyaset devreye girer. Siyasetin görevi düşmanın hangi metotlarla, hangi politikalarla, hangi pratiklerle vb. vs. yenileceğini arayıp bulmak ve pratik siyasette uygulamaktır. Eğer düşmanı yeneceksek, bunun için bu stratejik yönelime uygun araç ve metotlar, politika ve taktikler geliştirip devreye sokmak durumundayız. Yani, stratejik yönelim ve hedefi başarıya ulaştırmak için stratejik değerde araç ve biçimler geliştirmek durumundayız. Bunları örgüt-örgütlenme, mücadele biçimleri ve araçları vb. vs. şeklinde sıralayabiliriz. Ancak bu da yetmez. Bu araç ve biçimleri belli yeteneklere, etkinlik ve niteliklere taşımamız şarttır. İşte bunu yapmak için de siyasetler, taktik politikalar belirlemek ve uygulamak durumundayız. Düşmanı yenmek için örgüt kurmak ve mücadele etmek yetmiyor. Bu örgüt ve mücadelenin somut şartlar, siyasi koşullar ve çelişkilere uygun olarak donatılıp yetkin hale getirilmesi gerekir. Dahası, kendi durumumuz ve şartlarımızı, kitlelerin durumunu, devrim için veya mücadele için uygun koşulları dikkate almamız, bütün bunlara göre bir siyasi hat belirlememiz gerekmektedir. Hatta dünyadaki durumu dikkate almamız, düşman saflarındaki parçalanmaları dikkate almamız, düşmanın arasındaki çelişkilerden devrim adına yararlanmayı, düşman içinde örgütlenmeyi vb. vs. dikkate almamız gerekir ki, bütün bunları ihmal eden stratejik yönelimin başarıya ulaşması son derece zordur. Eğer kendi durumumuzu görerek buna uygun konumlanıp görevler yürütürsek, eğer düşmanın durumunu tespit edip, onların çelişki ve zayıflıklarından yararlanma yeteneğini gösterebilirsek ve eğer kitlelerin somut çelişki ve taleplerini iyi tespit ederek buna uygun siyasetler güdersek, stratejik hedef ve yönelimimiz doğrultusunda ileriye doğru adım atmamız, gelişip hedefimize ulaşmamız tamamen mümkün olur. Ama bunları ihmal ederek salt stratejiyle hareket eder, taktik politika ve siyaset işlevini yerine getirmezsek başarımız da son derece zorlaşır.
Öte taraftan düşmanı yenme veya siyasi iktidar hedefi gibi stratejik yönelimimizi unutur ve sadece taktik başarılar peşine takılır ve taktik siyaset başarılarını stratejik hedefimiz doğrultusunda anlamlı olarak dizayn etmezsek, ya da stratejik hedefi unutup sadece taktik çatışmaların başarısına saplanan bir ufka sahip olursak, hiç şüphe yok ki başka bir başarısızlığa düşmekle kalmaz düzen içinde bocalayan anlamsız bir didinmeye düşmüş olur, devrimci rotamızı yitirmiş oluruz. Bütün mücadele ve siyasetimizin son tahlilde devletin yıkılmasına ve/veya siyasi iktidarın ele geçirilmesine endekslenmesini söylerken tam da bunu kast etmiş oluyoruz. Şayet verdiğimiz mücadele, izlediğimiz taktik politika ve siyasetimiz son tahlilde gerici devletin yıkılmasını ve sosyalizmin kurulmasını(ve daha ilerisini) hedeflemiyorsa, bu mücadele ve siyaset düzen içi reformist potada kalmaktan kurtulamaz. Dolayısıyla siyaset ve taktiğimiz mutlak suretle stratejik hedefimize uygun ve ona bağlı, ona hizmet eden tarzda biçimlenmek durumundadır.
Strateji ile taktiği karşı karşıya koymak proleter devrimci siyaset açısından büyük bir yanılgı olur
Düşmanı yeneceğiz! Ama düşman taktik olarak katbekat bizden güçlüdür. Bu durumu nasıl değiştireceğiz? Stratejik yönelim ve siyasetten sonra, siyaset, taktik politika ve taktik mücadele kulvarı bu soruya yanıt verecek tek kulvardır. İster güç eşitsizliği-dengesizliği koşullarında devrimci güçlerin örgütlenerek yeterli hale getirilmesi süreci olsun ve isterse bu şartlarda anlık uygun fırsatların değerlendirilerek devrimci ayaklanmaya dönüştürülmesi biçiminde olsun, her iki durumda veya her durumda, devrimin örgütlenerek kitleleri kucaklaması ve mücadele ederek siyasi güç haline gelmesi kaçınılmazdır. Bu da taktik mücadeleler, taktik siyasetler gibi bir sürecin işletilmesini gerektirmektedir; bu sürecin işlemesi demektir. Yani, stratejiye bağlı taktik politikalar, her devrim sürecinde mutlak suretle yer alan mücadelenin doğasına ve devrimin mantığına uygun olan unsurlardır. Bunlar reddedilerek devrime çıkılamaz. Ama bunlar stratejinin yerine koyularak da devrime çıkılmaz. İkisi arasında doğru orantılı uyumun yakalanması, doğru tarif edilmiş ilişki, içinde birleştirilerek devrim uğruna kullanılmaları ötelenemez bir şarttır.
Kuşkusuz ki, taktik politikayı alenen reddeden yoktur. Lakin pratik kavrayış ve savunularda taktik siyaseti küçümseyerek önemsizleştiren yaklaşımlar var ki, bunlar fiilen taktik siyaseti reddeden yaklaşımlara denk gelmektedir. ‘’Devrim yapalım, hâkim sınıfların devletini yıkıp iktidarı ele geçirelim’’ demekle birlikte, şartları dikkate almamak kaydıyla ‘’seçimlere girmeyelim, boykot edelim’’ diyen yaklaşımlar tam da bu niteliktedir. Bu yaklaşımlar kendi içinde tutarsız olup kendisiyle çelişen bir handikaba da sahiptirler. Şöyle ki, yasal partinin kurulmasına, seçimlere-parlamentoya girilmesine hem taktiksel olarak hem de stratejik olarak karşı çıktıkları ve dolayısıyla bu mücadele biçimlerine karşı oldukları halde, yasal-açık örgütlenme ve mücadele biçimlerini savunmakta, uygulamakta veya uygulanmasını benimsemektedirler. Oysa parlamenter mücadele taktiği, seçimler taktiği, yasal parti aracının kullanılması ile yasal alan örgütlenme araçları-kurumları ve mücadele biçimleri de aynı zemin ve nitelikteki örgütlenmeler ya da mücadelelerdir. Bir bölümüne karşı çıkmak, diğer bir bölümünü savunmak hem iç tutarsızlık, hem de kafa karışıklığından başka bir şey olamaz.
Parlamenter mücadelenin veya seçimlerin taktik bir mücadele biçimi olarak kullanılmasının devrimci stratejiye aykırı bir yanı olmamakla birlikte, bu stratejiye hizmet eden özelliği vardır, diğer taktik mücadele araçları ve biçimleri gibi… Bu araç ve biçimler amaçlaştırılmadığı, stratejik-esas mücadele biçimleri ve araçları olarak ele alınmadıkları takdirde bunların devrimci faaliyetlere zararı değil, faydası vardır. Bu fayda devrimci faydacılıktır, burjuva faydacılığı siyasetiyle alakası yoktur. Bizler devrimin faydasına olan araç ve biçimleri ilke ve amaçlarımıza ters olmadıkları ve devrime fayda sağladıkları müddetçe kullanmaktan sakınmayız. Ancak söz konusu bu araç ve biçimler, amaç haline getirilip stratejik değerde ele alındıklarında ise devrimci siyasetle bağdaşmayan bir anlayışa düşülmüş olur ki, bu durumda elbette karşı çıkış doğrudur, devrimcidir.
Benimsenerek uygulanan taktik siyasetlerin, taktik değerde oldukları elbette unutulmamalıdır. İzlenen taktik siyasetlerin stratejik siyasetlerin önüne geçirilmesi veya taktik siyasetlerin stratejik yaklaşımı gölgeler tarzda ele alınması ya da taktik siyaset izlenirken bunun stratejik siyasetle uyumu unutulursa ve stratejik siyaset es geçilerek sadece ve sadece taktik siyaset öne çıkarılarak buna hapsolunursa, sapma ve savrulmaların gündeme gelmesi mümkündür. Ve bu durumda stratejik tutum ile taktik tutum arasındaki ayrıma dikkat çekmek, stratejik tutuma gerekli vurguları yaparak öne çıkarmak haklı olarak ihtiyaç haline gelir, gelmelidir.
Son derece önemli bir seçimler sürecinden geçmekteyiz. Tabii olarak seçimlere dönük taktik siyasetler belirleyerek gerekli çalışmalar yürütmekteyiz. Eğer bu çalışmalar sürecini temel devrimci çalışma ve örgütlenmemiz temelinde bir dinamiğe çeviremiyor, bu hedefle kullanıp stratejik siyasetimizin hizmetinde değerlendiremiyorsak, yani, seçim çalışmalarını faşist düzen, parlamentosu ve hakim sınıfların siyasi teşhiri noktasında propaganda etmiyor isek, aynı çalışmalarda sosyalist program temelinde devrimci ajitasyon-propagandayı geliştirip stratejik siyasetimize uygun biçimde devrimci örgütlenme ve mücadelemizin geliştirilmesi doğrultusunda kullanıp, kitlelerin aydınlatılması ve örgütlenmesi hedefleriyle hareket etmiyor isek, seçimlere dönük taktik siyasetimizi gereğine uygun olarak kullanmıyoruz demektir. Ki, bu durumda taktik siyasetimizin özüne uygun olarak hareket etmediğimiz, dolayısıyla taktik siyasetimizin içeriğine bağlı kalmayarak hatalara savrulduğumuz vb. vs. eleştirisi haklılık payı taşımış olur.
Seçimlere dönük belirlediğimiz ve uyguladığımız taktik siyasetin muhtevası, burjuva seçimleri ve parlamentoyu demokratik değerlendirerek, bu unsurları kitlelere kurtuluş olarak sunma biçiminde değildir. Bilakis parlamentonun ve seçimlerin demokratik olmadığını bilmekle birlikte, bunların bir kurtuluş olmadığını alenen kitlelere propaganda ederek, bu unsurları yalnızca mücadelemizi geliştirmenin bir aracı olarak kullanma bilinci ve burjuvazinin yasal boşluklarından devrimci çalışmalarımız adına yararlanma perspektifiyle ele aldığımızın açıkça ifade edilmesini benimseyip uygulamaktayız. Kuşkusuz ki, seçimlerde elde edeceğimiz kısmi kazanım veya mevzilerin de devrimci örgütlenme ve mücadelemizi ilerletme doğrultusunda kullanmayı da göz ardı etmemeliyiz.
Demokratik, devrimci ve sosyalist güçlerden parlamentoya girecek milletvekillerinin burjuva düzeni çeşitli biçimlerde teşhir ederek muhalefet yürütmeleri, kimi gerçekleri oradan seslendirmeleri, halk düşmanı politikalara karşı çıkarak eleştirmeleri ve halk kitlelerinin çıkarları doğrultusunda görüşler belirtmesi, düzenin kürsüsünden düzeni teşhir eden konuşmalar yapması, demokratik değerleri propaganda etmesi, sömürü ve baskı politikalarına karşı çıkarak bunları teşhir etmesi, halk kitleleri, demokratik güçler ve ezilen ulus ve azınlıklara dönük baskı politikalarına karşı çıkarak demokratik siyaseti savunmaları, parlamenter dokunulmazlıklar edinerek halk düşmanı politikaları teşhir etmeleri, demokratik güçlerin ses ve taleplerini burjuva kürsülerden dillendirmeleri, halka uygulanan baskı ve zulmü teşhir etmeleri, yürütecekleri demokratik çalışma ve mücadeleleri milletvekili dokunulmazlığı altında daha geniş olanaklar içinde yürütmeleri vb. vs. açısından da seçimlere dönük taktik politikanın doğruluğu ve kazanımları önemsenmek durumundadır. Özellikle taktik siyasette somut kazanım elde etmek önemlidir. Bu kazanımlar stratejik siyasetimize olanaklar yaratarak gelişmesine hizmet ederler. Aynı biçimde elde edilen kazanımlar burjuvaziyi şu veya bu oranda zayıflatarak, geriletir, dolayısıyla devrimci siyaset ve stratejiye alan açarak anlam ve önem kazanırlar. Bu açıdan taktik siyasetlere de kazanımlarına da kayıtsız olamayız.
İlke ve stratejide katı, siyasette esnek olmak doğru olan anlayıştır
Seçimlere dönük taktik siyasetimiz olduğu kadar stratejik siyasetimiz-bakış açımız da vardır. Stratejik bakış ve siyasetimiz, burjuva seçimlerin gerçek anlamda bir demokrasi ölçütü olmadığı, demokrasiyi yansıtmadıkları gibi kitlelerin bağımsız iradelerini de yansıtmadıkları, dolayısıyla bunların öz itibarıyla bir oyun ve aldatmacadan ibaret oldukları anlayışıdır ki, bu anlayış temelinde seçimlerin bir kurtuluş olmayacağı ve kitlelere bir kurtuluş olarak sunulamayacakları, aksine faşizmi maskeleyen bir işlev gördükleri, seçimlerin halk kitlelerini hangi burjuva kliğin ezip, sömüreceğinin kararlaştırıldığı gerici bir mekanizma olduğu vb. şeklindedir. Taktik siyasetimiz ise, geniş halk kitlelerini de içine alarak yoğun bir politik ortam-koşul olan seçimleri-sürecini devrimci amaç ve siyasetimiz açısından değerlendirerek kitlelerin bilinçlendirilerek örgütlenmesi uğruna kullanmak, aynı süreci devrimci ajitasyon-propagandamız açısından değerlendirmek ve bu çalışmalarda hâkim sınıflar düzenini ve parlamentosunu teşhir etmek, elde edeceğimiz somut kazanımları devrimci siyaset ve çalışmalarımızın hizmetine sokarak oranın olanaklarından devrim adına yararlanmak vb. vs. biçimindedir.
İlke ve stratejide katı, siyasette esnek olmak kabul gören genel doğru anlayıştır. Siyasetteki esneklik, devrim ve halkın çıkarları adına yararlanabileceğimiz olanaklardan yararlanma anlamına gelir bir anlamıyla. Yani, siyaset yürütürken-siyasette katı prensiplere hapsolup kalmadan devrim adına yararlanabileceğimiz olanak ve imkânlardan yararlanma temelinde belli ödün ve esnekliklerde bulunmamız gerekmektedir. İlke ve stratejide ödün vermeden ve esnemeden duruş sergilemeli ama siyaset alanında devrimin çıkarlarını esas alarak bu çıkarlar uğruna esnek davranmak durumundayız. Bu temel yaklaşımdır. Seçimler taktiğinde uyguladığımız da buna uygundur. Stratejik yaklaşım ve ilkelerimizden taviz vermemekte ama siyasette burjuvazinin açıklarından yararlanmak için kurtuluş görmediğimiz parlamenter mücadeleyi taktik olarak kullanmaktayız. Ve parlamentodan yararlanma taktiğine bağlı olarak bazı prosedürlere uyma şeklinde biçimsel olarak esneklik göstermekteyiz.
Taktik siyasetimiz ile ilgili pratik bir sorgulama yaparak, söz konusu taktik siyasetin doğru mu, yanlış mı olduğunu, yararlı mı, zararlı mı olduğunu bu pratik sonuçlar veya mukayese üzerinden ortaya koyalım.
Seçimlere ittifak biçiminde katılarak milletvekili çıkardığımızı düşünelim. Bu durumda bir kaybımızdan söz edilebilir mi? Hayır. Kazanımdan söz edilebilir mi? Evet. O halde seçimlere taktik siyaset bağlamında katılmanın sakıncası var mı? Yok. Yararı var mı? Evet. Evet çünkü seçimler süreci boyunca sınıf perspektifiyle bir siyaset yürüttük, kitlelere ajitasyon-propaganda yaptık, kitlelerle daha geniş biçimde buluşarak onlarla ilişkilendik. Dinamik bir siyaset-faaliyet süreci yaşadık. Basına daha çok yansıdık, kitleler daha çok bizi tanıdı, kitlelerle daha yoğun ve canlı ilişki kurduk, devrimci ve demokratik siyaseti, anlayış ve görüşleri dillendirdik. Çalışma ve örgütlenmelerimizde değerlendirilebilecek olanaklara ulaştık, bu olanakları somut çalışmalar yürüterek, etkinlik ve aktiviteler göstererek dolu bir siyasi atmosfer yaşadık. Çalışma yürüten aday ve faaliyetçilerimiz daha diri ve canlı bir siyasi performans-çalışma ortaya koydu. Siyaset yapıldı, kitlelere propagandalar yapıldı. Boş durulmadı, tembellik içinde zaman öldürülmedi. Hiç değilse belli sayıda insana-kitleye ulaşılarak bağlar kurulup temas edildi, faaliyet yürütüldü! Bundan daha büyük kazanım var mı? Seçimler süreci açısından bizce yok. Vekil çıkarma durumunda, çıkan vekil sayısında demokrat, devrimci ve sosyalist insanın-dostumuzun daha etkin siyaset yapmasının olanaklarını elde ettik. Faaliyet yürütecek olan bu dostlarımızın, çalışmalar yürütürken vekil dokunulmazlığı zırhını elde ederek, çalışmalarını daha sorunsuz ve daha zengin olanaklar-koşullar içinde faaliyet yürütmesi imkânını sağlamış olduk. Vekil çıkararak gücümüzün karşılığını ortaya koyup kitlelerin gücümüzü görmesini sağlayıp belli ölçüde güven duymalarını sağladık. Aynı güven ve gücüne inanma duygusunu kendi kitlemize de vermiş olduk, dost güçlere bu gücümüzü göstererek olumlu bir iş yapmış olduk. Bütün bunlardan hareketle seçimlere girerek yanlış mı yaptık? Hayır.
Binayı ayakta tutan kolonlar stratejik unsurlardır
Elbette doğru ile yanlışın ayrıt edilmesinde somut veya taktiksel, anlık kazanımlar temel ölçü değildir. Zira yanlış politikalarla da kazanımlar elde edilebilir. Tersinden doğru siyasetler sonucunda anlık somut kazanım elde edilmeyebilir. Dolayısıyla doğru ile yanlışın kıstası anlık somut kazanımlar değildir. Fakat doğru- yanlış ayrışımıyla birlikte, taktik siyasetle elde edilen kazanım veya kayıpların da bir anlamı vardır. Bizlerin yukarıda yaptığımız kıyas, taktik siyasetin neye hizmet ettiği ve doğru mu yanlış mı olduğunu pratik sonuçlarıyla ortaya koyma anlamındadır. Yoksa salt kazanımlardan hareketle taktiğin doğru olduğunu iddia etmek değil.
Binayı ayakta tutan kolonlar stratejik unsurlardır; duvarın taşları, betonu-harcı ise binanın zorunlu ihtiyaçları, gereksinimleri, olmazsa olmazlarıdır. Devrimci yönelimin kolonları ise amaçları, ilkeleri ve stratejik hedef ya da politikalarıdır. Devrimci yönelim, mücadele ve örgütlenmenin duvarları-taşları vb. ise onun taktik ve stratejik siyasetleri, nefes boruları durumundaki kitlelerle iletişim, örgütlenme, araç, yöntem vb. vs. zemindeki kurum ve kanallarıdır. Binayı dikerken kolonlar kaçınılmazken, duvarlar, duvarları oluşturan taş-tuğla-beton gibi elemanlar bir o kadar gerekli ve zorunludur. Devrimi örgütlerken, devrim ve mücadelenin amaç, ilke ve stratejileri yaşamsalken, devrimci siyaset, taktik ve metotlar da zorunlu öğelerdir. Siyaset ile strateji ayrı aparatlar değil, birbirlerinin varlık gerekçeleri, koşullayanları, bir bütünün parçaları ve bir çizginin tamamlayıcı öğeleridir. Stratejiyi unutup ihmal eden bir siyaset-taktik, tersinden de taktiği ihmal eden bir strateji düşünülemez. Taktik siyasetten kopuk düşünülemez ama stratejiden kopuk bir taktik de benimsenemez. Siyasetin-taktiğin stratejiye uygun olup, ona hizmet etmesi şart ama stratejiyi daraltan siyasetsizlik-taktiksizlik de makul görülemez.
Halkın Günlüğü Dergisi Sayı 16