Proletarya Partisi’nin örgütlenme ilkeleri ve mücadele yöntemleri stratejik hedefine ve amacına uydurulmak zorundadır. Bu olmadan, Proletarya Partisi, proletaryanın öncüsü ve geleceğin habercisi olma vasfını koruyamaz. Komünist Enternasyonal’in 1921’deki 3. Kongresi’nde benimsenen şu ilke, bugün de dört elle sarılmamız gereken bir ilkedir.

“Komünist Partilerin mutlak hatasız ve değiştirilemez bir örgütlenme biçimi olamaz. Proleter sınıf savaşının koşulları sürekli bir evrim sürecindeki değişimlere maruzdur ve proleter öncü, bu değişimlerle ahenk içinde, daima bunlara karşılık düşen yeni biçimler aramak zorundadır. Aynı şekilde, her ülkenin kendine özgü koşulları o ülkedeki partinin örgütlenme biçiminin özel uyumunu belirler.”

Ancak bu sınırları belli olmayan, sınırsız ve canımızın istediği şekilde bir örgütlenme de değildir. Her türlü kendine özgü durumlar bir yana, bütün komünist partiler için vazgeçilmez ilkelerin olduğunu da unutmamak gerekir. Ayrıca, özgün durum da olsa, bunun uluslararası komünist hareket ve sınıf mücadeleleri için taşıdığı önemin altı çizilmelidir. Yani, örgütlenme ilkeleri ve mücadele yöntemleri özgün durumlar için olduğu kadar, uluslararası sınıf mücadeleleri için de hayati öneme sahiptir. Yani, bütün komünist partiler, dünyanın her yerinde egemen sınıflara karşı mücadele etmek ve proletarya iktidarını kurmak gibi ortak özelliklere sahiptirler. Bunun için hem stratejik ortak ilkeleri sahiplenme hem de özgün örgütler inşa etmek durumundadırlar. Şunu açık ve net olarak biliyoruz. Komünist Parti’nin örgütlenmesi, proletarya devriminde komünist önderliğin örgütlenmesidir. Yani mesela, sadece bir parti programı etrafında kalabalıkların toplanması meselesi değildir. O programı hayata geçirecek deneyimli, yetenekli komünist önder ve önderliklere ihtiyaç var. Sınıf mücadelesinde önderlik, sürekli bir değişim içinde olan mücadele koşullarına uygun örgütsel araçlar yaratabilen ve mücadele yöntemleri geliştirebilen bir konumda olmak durumundadır. Ayrıca başarılı bir önderlik, kitlelerle en yakın bağın kurulmasıyla mümkündür.

Kitlelerin başına geçmek veya sınıf mücadelesine önderlik edebilmek için, parti örgütlenmesinde organik bütünlük olmazsa olmazdır. Peki bu nasıl sağlanır? Demokratik merkeziyetçilik ilkesiyle. Bu, sınıf savaşımına soyunan bütün komünist partileri için vazgeçilmez bir ilkedir. Burada mesele sadece azınlığın – çoğunluğa uyma ilkesi değildir. Demokratik merkeziyetçilik aynı zamanda, merkeziyetçilik ve proleter demokrasisinin bir bileşkesi olmalıdır. “Bu bileşke ancak tüm parti örgütünün daimî ortak eylemi, daimî ortak mücadelesi temelinde sağlanabilir.” Yani merkezileşme mekanik ve biçimsel değil, bütün faaliyetlerin merkezileştirilmesi, savaş stratejisinin bütünlüklü bir biçimde hayata geçirilebilmesi için sağlam bir önderliğin oluşturulması anlamına gelir. Biçimsel ve mekanik bir merkezileşme, “yetkinin”, üyelerin geri kalan kısmı, hatta kitlelere hükmeden gayretkeş bir bürokrasinin merkezileşmesi demektir. Bu, parti içinde irade birliğinin sağlanması yerine, biçimsel, kısır bir demokrasinin geçirilmesi anlamını taşır. Doğal olarak irade birliği zedelenmiş bir partinin sınıf mücadelesine önderlik etmesi veya oradan sağlam bir önderliğin yaratılması pek de mümkün olmayacaktır. “Ne yetki için bir rekabet ne de parti içinde üstünlük için bir yarışma demokratik merkeziyetçiliğin komünist enternasyonal tarafından benimsenen temel ilkeleri ile uyuşmaz.” Merkezileşme, lafta değil veya kâğıt üzerinde kalmamalı. Gerçekten uygulanabilir olmalıdır. Uygulanmasının biricik yolu ise, partililerin büyük çoğunluğunun onayı veya bunun, bu otoritenin ortak eylem ve mücadelelerinde temel araç olduğunu hissetmeleriyle, kendi hukuki haklarının korunduğunun inancı ve güveniyle mümkündür. Aksisi, parti içerisinde bir bürokrasinin varlığı olarak yansıyacak, dolayısıyla doğru veya yanlış temelde karşı çıkışları körükleyecektir. Burada önemle kavranması gereken nokta ise şudur: “Bürokrasinin aksi ucu anarşizmdir.” Bunun çözümü kesinlikle salt biçimsel demokraside aranmamalıdır. Bir tek çözüm yolu vardır o da “parti ile parti dışındaki proleter kitlesi arasında olduğu kadar, Parti içerisinde yönetici organlar ile üyeler arasında da yaşayan birliklerin ve karşılıklı ilişkilerin geliştirilmesi ve korunmasıdır.” Meselelerin çözümü burada arandığında, her türlü hakka sahip bürokrat yöneticilerden arınmak ne denli gerekli ise, partinin günlük işlerine üye çoğunluğunun katılması da bir o kadar gereklidir. Parti programını kabul etmek, sadece komünist olma arzusunun bir anlatımı olabilir. “Programın içtenlikle yürütülmesi için birinci koşul bütün üyelerin Parti’nin daimî günlük işlerine katılımıdır.” Yani, Parti programını geliştirici, ilerletici günlük faaliyetlere gereğince katılmayan bir Parti üyesi de pekâlâ bürokratlaşabilir.

Marksist bir siyasete sahip olunmadan, sadece silahların gücü ile proleter iktidar yaratılamaz

Şunu açık yüreklilikle kavramak durumundayız. Proleter örgütlenmenin sanatı, gelişen her türlü sınıf mücadelesi ve hareketinden yararlanabilme, dersler çıkartma ve duruma göre yeniden örgütlenebilme yeteneğindedir. Tüm hareketi yönetmek, merkezileştirmek ve mevcut durumun ilerisine taşımak sadece kaba kuvvet sayesinde değil, otoritesi, enerjisi, daha fazla tecrübesi, çok yönlü bilgisi, somut durumun doğru tahlili ve örgütlendirilmesi ile mümkündür. Eğer bunlar yoksa, yani Marksist anlamda siyasi önderliğe sahip değilseniz, binlerle ifade edilecek askeri birliklere sahip olmanızın da fazla bir anlamı olmaz. Silahlara kumanda edecek Marksist bir siyasete sahip olunmadan, sadece silahların gücü ile proleter iktidar yaratılamaz.

Örgütlenmenin önemli ve temel araçlarından biri de ajitasyon ve propagandanın aralıksız çeşitli araçlarla doğru bir şekilde sürdürülmesidir. Kapalı salon toplantılarında veya herhangi bir kitle toplantısında rastgele yapılan konuşmalar, dağıtılan bildirilerle sınırlı tutulan ajitasyon ve propaganda çalışmalarından verim beklemek ham hayalin ötesine geçemez. Ne yazık ki somut durum an itibarıyla esas olarak bunu bize göstermektedir. Bu türden yol ve yöntemler kullanılamaz demiyoruz. Elbette bunlarda gereklidir. Ancak kendimizi esas olarak bunlarla sınırlamamızın yanlışlığından, yetmezliğinden söz ediyoruz. Günümüz koşullarında ajitasyon ve propaganda alanları, imkân ve olanakları alabildiğine genişlemiş, çok daha kısa sürede, çok daha geniş kitlelere ulaşabilmenin olanakları mevcuttur. Belki de dikkat edilmesi gereken en önemli nokta şu olsa gerek. Komünist propagandanın devrimci bir karakteri olmasıdır. Yani somut gelişmelere ilişkin sloganlar ortaya atılırken, sadece somut durumu ifade etmemeli aynı zamanda stratejik mücadele anlayışımızdan köklenmelidirler. Proletaryanın ve ezilen halkın büyük bir çoğunluğunun devrimci bilince erişmediği ortamlarda komünist propaganda ve ajitasyon, bu geri bilinçli kitlelerin seviyesine inmeyi ve onları devrimci saflara çekmeyi beceren ajitasyon ve propagandadır. Bu kesinlikle şu anlama gelmemeli; kitlelerin sınırlı ve bulanık talep ve emelleriyle yetinilecek. Hayır. Bu reformizm veya ekonomizme savurur bizi. Söylenmek istenen şudur, bu talep ve beklentiler kendi içinde devrimci tohumlar taşırlar ve geri bilinçli kitleleri komünist propagandanın etkisi altına sokarlar. Bundandır ki, tepeden inme “sol” sekter sloganlarla değil, temelden yukarıya doğru yükselecek ve kitlelerin de desteğini alacak sloganlara ihtiyaç var.

Komünistler başta işçi sınıfı olmak üzere, tüm ezilenlerin büyük, küçük demeden tüm eylemlerinde olanaklar el verdiği ölçüde yer almalı, rol oynamalıdırlar. Ekonomik, demokratik ve siyasal talepler temelinde yürütülen her eylemde ezilenlerin yanında saf tutarak, ezenlere karşı kavgada tereddütsüz saflarını belirlemelidirler. Bu mücadele içerisinde bir yandan geçici de olsa bir kısım demokratik haklar kazanılırken, öte yandan işçilerin, emekçilerin dikkatlerini, çelişkinin ana kaynağına çekmeyi de ihmal etmemelidirler. Eğer güven kazanılmışsa, kendi içinde devrimci tomurcuklar taşıyan bu eylemlerin meyve vermemesi için hiçbir neden yoktur.

“Ancak proletaryanın bütün mücadelelerinde böyle sıradan görevlerin ve katılımların her gün icrası ile Komünist Parti gerçek bir KP olabilir. (…)KP ancak kapitalizmin saldırılarına karşı küçük muharebelerde emekçi kitleleri yöneterek, proletaryanın burjuvaziye üstünlük mücadelesinde sistemli önderlik kapasitesine sahip ve işçi sınıfının öncüsü olabilecektir.”

Bu Marksist söylemler veya ilkeler dikkate alındığında, komünistler, işçi sınıfı ve ezilen halkın mücadeleye koyuldukları talep ve istemleri ne denli küçük ve mütevazi olursa olsun desteklememek veya önderlik etmemek gibi bir lüks sahibi değildirler. Tam aksine, mücadele eden kitlelerin içinde olmak, onların etkin ve cesur yoldaşları olarak saygınlık kazanmak durumundadırlar. Kitlelerin güvenini kazanmanın en etkili yollarından biri de budur.

Parti gücünün doğru analiz edilmesi elzemdir

Parti ne kadar güçsüz olursa olsun, mevcut gücünü doğru analiz edip, mevcut objektif durumla uyumluluk içinde mücadeleyi her yönüyle organize etmesi durumunda, gelişip güçlenmemesi için hiçbir gerekçe söz konusu bile olamaz. Mesele güçten ziyade (bu gücü küçümsediğimiz anlamına gelmemeli) süreci doğru analiz etmek, süreçle uyumluluk içerisinde hareket edebilmek ve doğru mücadele araçlarıyla gelişmelere müdahale etmek ve iyi organize olabilmektir. Eğer olması gereken bu durum yoksa, kitle içindeki parti üyeleri ve faaliyetçilerinin pasifliği, kendiliğindenci ve bürokratik çalışma tarzları devam ediyorsa, merkezi önderliğin bu gidişata müdahalesi zayıf ve ketumsa kitleselleşerek güç olmak ve kitlelere güven vermek zaten olası değildir.

Proletarya partisi, somut durumun yarattığı mücadele koşullarına ve oluşan her türlü değişime kendisini uydurabilen bir durumda olabilmeli ve kendisini buna göre örgütleyebilmelidir. Düşmanın halka yönelik belli bir noktada yoğunlaştırdığı saldırıları karşısında, bu saldırıları önleyecek militan bir örgütlenme becerisine sahip olmalıdır. Bu ilkesel duruşlara sahip proletarya partisi, aynı zamanda yoğunluklu saldırılar karşısında, düşmanın en az şüphelendiği ve en zayıf olduğu noktalarını hedef alma becerisi ve uyanıklılığını elden bırakmamalıdır. “Her şeyi ayaklanma ve sokak savaşı veya yalnızca şiddetli baskı koşulları üzerine oynamak Parti örgütü için büyük yanlışlık olacaktır. Komünistler her durumda öncül devrimci çalışmalarını hazırlıklı olma temeli üzerinde mükemmelleştirmeliler, çünkü fırtınalı ve sakin dönemlerin değişebilen dalgasını önceden görmek hemen hemen imkansızdır ve bunun mümkün olabileceği durumlarda dahi bir kehanet, birçok yeniden örgütlenme durumlarında işe yaramaz çünkü değişiklik, kural olarak, çabuk ve çoğu zaman oldukça ani gelir.”

Başarının önemli yollarından biri de hiç kuşkusuz faaliyetlerin ve faaliyetçilerin hakkındaki rapor beyanının sistemli ve düzenli bir şekilde hayata geçirilmesidir. Ancak bu şekilde parti hem faaliyetleri hem de faaliyetçileri bütünlüklü bir şekilde denetleme olanağına kavuşabilir. Böylelikle her türden gelişmelere müdahale etme imkanını elde etmiş olur. Sağlıklı, doğru ve düzenli bilgi akışı, sorunların çözümünü kolaylaştıracağı gibi, partinin güvenliği ve mücadelenin akış seyrini olumlu anlamda değiştirir. Bundan ötürü, “Esas olan, rapor çalışmaları o kadar sistemli yapılmalıdır ki, komünist hareketin en iyi geleneği olarak bu, kurumsallaşmış bir muamele haline gelmelidir.”

Sınıfa öncülük yarını somut gelişmeler ışığında örgütlemekle mümkündür

Sonuç olarak, oldukça kapsamlı, mutlaka gelişmelere göre güncellenmesi gereken proletarya partisinin örgütlenme ve mücadele biçimleri üzerine kafa yormayan bir önderliğin, sınıf mücadelesine hakkıyla önderlik etmesi beklenmemelidir. Mesele stratejik örgütlerin veya mücadele yollarının oluşturulup mücadele sahasına konulması değildir. Örneğin Proletarya Partisi, Halk Ordusu olmadan devrimin mümkün olmayacağını en sıradan insan bile bilir. Belki de işin en kolayca anlaşılır olan yanı budur. Ancak, bu araçların geliştirilip güçlendirilmesi, doğru bir biçimde işlevleştirilmeleri, bunları besleyecek olan yan örgütlerin oluşturulması gibi meselelerde tutucu, benmerkezci bir anlayış sahibi iseniz söz konusu parti veya ordunun hiçbir anlamı olamaz. Mesele sadece bir partinin örgüt olarak yaratılmasıyla da bitmiyor. “Kendini belli tipte bir devrimci çalışmaya hasretmeyen, özel bir görev konusunda sorumluluk üstlenmeyen, bir işi yüklendikten sonra onu derinlemesine inceleyip hazırlayarak sonuna kadar götürmeyen, keskin lafazanlıkla muazzam bir vakit ve güç heba eden, her biri her çeşit işle uğraşan bir insan salatasından meydana gelen” örgütsel oluşumlardan başarı beklemek, proletarya iktidarı için uzun ve engebeli yürüyüşte, daha yolun yarısındayken tıkanmanın ötesinde başka bir sonuç çıkmaz. Çünkü bu türden örgütlenmeler görev veya sorumluluklarını layıkıyla yerine getiremezler. Yine, stratejik olarak doğru bir mücadele biçimini seçmek veya hedeflemenin gerekliliğini herkes bilir. Örneğin, devrimin zor yoluyla ancak mümkün olacağı stratejisine kimsenin bir itirazı olmaz. Çünkü doğru olan budur. Ancak, doğru olan bu stratejinin pratikte izleyeceği yol ve yöntemler, legal ve illegal mücadeleler arasındaki bağlar ve bu bağların bütünlüğü, ortaya konulacak plan ve projelerin kitlelerin desteği ve onayını alması, ortaya konulacak mücadele biçimlerinin somut durumla uyumluluk içinde olması gibi bir dizi taktik mücadele yöntemleriyle ilerletilemiyorsa, zor yolunu seçmenin de fazla bir anlamı olmayacaktır. Hareketin yönetimi, (bunu hem genel önderlik anlamında hem de pratik eylemler anlamında düşünmek gerekir) kararlı ve tecrübe sahibi, aynı zamanda homojen ve mümkün olduğunca dar profesyonel birimlere/yoldaşlara teslim edilmelidir ki hem ilerleme kaydedilebilsin hem doğru sonuçlar elde edilebilsin hem de güven yaratabilsin, güvenliği sağlayabilsin.

Proletarya Partisi’nin, işçi sınıfının öncü müfrezesi olduğu konusunda en ufak bir tereddüt yoktur. Ancak parti, toplumun yaşayışının, toplumun gelişmesinin ve sınıf mücadelesinin yasalarına ilişkin bilgi, beceri ve deneyimlerle kendisini donatmış olmakla diğer mücadele araçlarından ayırır. Proletarya Partisi, sadece işçi sınıfının öncü, bilinçli müfrezesi değil, aynı zamanda tüm üyeleri için bağlayıcı olan disiplinli tutumuyla sınıfın örgütlü müfrezesidir de. “Parti ancak bütün üyeleri olarak bir müfrezede örgütlenmişse ve irade, eylem ve disiplin birliği içerisinde bir araya gelmişse, işçi sınıfını pratik mücadelesine önderlik edebilir ve onu bir hedefe yöneltebilir.” der LENİN.

Tasfiyeciliğin, “demokrasi” hayranlığının, ekonomizmin vb. cirit attığı bu süreçte, komünistlerin omuzlarındaki yükün ağırlığı ve sorumluluklarının bilincinde olarak, sürece müdahale etme çabalarımızı daha üst boyutta yerine getirmek durumundayız. Sınıfa öncülük ne geçmişe takılıp kalmakla ne günü kotarmakla değil, yarını somut gelişmeler ışığında örgütlemekle mümkündür.

Önceki İçerikEmperyalist Paylaşım Savaşları Biçim Değişmiş Yeni Biçimde Cereyan Etmektedir…
Sonraki İçerikDünya Proleter Devrim(ler)e Muhtaçtır!