“Pelikan generalinin” muhtırası ve AKP’de balans ayarı

Burjuva siyaset kirli ayak oyunları üzerine şekillenmektedir. Burjuva siyaset sahasındaki tüm ana aktörler, lejyonerler, tetikçiler, tüm kirli ilişkilerini, ”gizli bilgiler” olarak dosyalamaktadırlar ve sosyal-politik gelişmelere göre birbirlerine karşı kullanmaktadırlar. Bu kirli burjuva siyasal ilişkide, birbirlerine karşı en etkili kullandıkları silah, tartışmasız, gerici burjuva medyadır. Özellikle günümüz iletişim teknolojisi ile toplumun her alanına uzanan etkisiyle, medya bu gerici egemenlik sisteminin bekası ve burjuva siyasal hesaplaşma için, etkin olarak kullanılmaktadır.

HABER MERKEZİ (23.05.2016)- Gazetemizin 122.Sayısında yayınlanan ‘’Pelikan generalinin’’muhtırası ve AKP’de balans ayarı’’ başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.

Faşist Türk egemenler sisteminin hükümet partisi AKP içinde, Hitler’in halefi Erdoğan ile “profili düşük uygun kişilik” olarak Başbakanlık koltuğuna oturtulan Davutoğlu arasında merkezileşen çatışma, devletin ve AKP’nin “yeniden” dizayn sürecine entegre edilerek, her gün yeni boyutlar kazanarak bir hayli hızlı ilerliyor. ”Pelikan Bildirisi”  ile ”gizli ve sihirli” bir “bilge” tarafından, sosyal medya üzerinden servis edilen bilgilerle Davutoğlu’nun ipi çekildi. Operasyon startının adı PELİKAN. Yani yavrusunu kendi kanıyla beslemesiyle tanınan kuş. Kendi kanlarıyla değil ama ezilen halkların ve mazlum ulusların kanlarıyla beslenerek, iktidar koltuğunda oturanlar, tıkanmış kirli politik süreçlerine bir “kurtarıcı” ya da “yeniden doğuşun” ihtiyaç olduğu koşullarda, kirli oyunlarla birbirlerini yemektedirler. Ki burjuva kirli hesaplaşmaların bu yöntemle “kurbanlarını” alt etmesi açısından ilk örnek de değildir. CHP’de Baykal’a çekilen kaset operasyonu, MHP’de “gerçek ülkücüler”’ sitesindeki Kurt ulamaları, AKP-Erdoğan, Cemaat çatışmasında medyadan servis edilen kirli bilgiler, faşist gerici siyasetin, kendisini üretmesi ve hedefine ulaşması için, medyayı baskın bir güç olarak kullanması açısından çarpıcı örneklerdir.

Burjuva siyaset kirli ayak oyunları üzerine şekillenmektedir. Burjuva siyaset sahasındaki tüm ana aktörler, lejyonerler, tetikçiler, tüm kirli ilişkilerini, ”gizli bilgiler” olarak dosyalamaktadırlar ve sosyal-politik gelişmelere göre birbirlerine karşı kullanmaktadırlar. Bu kirli burjuva siyasal ilişkide, birbirlerine karşı en etkili kullandıkları silah, tartışmasız, gerici burjuva medyadır. Özellikle günümüz iletişim teknolojisi ile toplumun her alanına uzanan etkisiyle medya, bu gerici egemenlik sisteminin bekası ve burjuva siyasal hesaplaşma için etkin olarak kullanılmaktadır. Yani gerici burjuva siyaset ve egemenlik sistemi, hedefine ulaşmaya yönelik oluşturduğu yandaş medya ile bütün erişim alanlarında bir toplumsal algı oluşturmakta, bu algı ile toplumu yönlendirmeye çalışmaktadır. Medya kurumlarının faşist egemenlik sisteminin etkili bir parçası olarak kullanılması, medya- burjuva siyaset ilişkisinin en kirli ve tehlikeli boyutudur. Kitlelere bilgi kirliliği ve gerçekleri karartma algısı taşıyan gerici medya kurumları, barbar egemenlik sisteminin sadece halk yığınlarına karşı kullandıkları birer silah değil, aynı zamanda egemenlik sistemini tesis etmede, kendi aralarındaki klik dalaşı ve siyasal hasımlarını alt etme konusunda da kirli birer silah olarak kullanılmaktadır. Reis’in, Roskrua (Masonlukta Pelikan) Şövelyesinin Pelikan bildirisiyle, Hoca’nın, Pelikan Yalısı “deklarasyonları”, medya üzerinden yaratılan kirli hesaplaşmanın güncel örnekleridir.

Öz olarak, Garp cephesinde, burjuva kirli hesaplaşmalar yöntemi açısından değişen bir şey yok.” Artık medya hükümetleri dizayn etmeyecek… Artık darbeler süreci kapanmıştır” gibi en geniş toplumsal kesimler tarafından sahiplenilen sloganları, egemenliğini kurumsallaştırmada bir araç olarak kullanan diktatör Erdoğan, Davutoğlu üzerinden başbakanlığı ve AKP’yi dizayn etme işinin startını, medya üzerindeki “gizli” eli kanalıyla yapmıştır. Direk yandaş medyası yerine, “sosyal” bir site üzerinden yapması sadece bir taktiktir, yandaş medyasını teşhir etmeme ve taraf göstermeme maksatlıdır.

4 Mayıs muhtırası, faşist “TC”’nin topyekûn savaş konseptine göre bir organizasyondur!

Her şeyden önce, Erdoğan ve Davutoğlu merkezli biçimlendirilen ve AKP’nin “yeniden” dizayn edilmesine zemin haline getirilen bu didişme, Türk egemenlik sisteminin, sürece göre dizayn edilmesinden bağımsız değildir. Ergenekon “sanıklarıyla” yaratılan konsept, egemenlik sistemine bağlı olarak, tüm kurumlara nüfuz ettirilmekte ve merkezileşme bu konsepte göre sağlanmaktadır. Türk gerici egemenlik sisteminin bu kurumsallaşmasında, kendi gerici hukukuna riayet etmesi dahi, stratejik ve konjonktürel çıkarlarına tabidir. İktisadi ve siyasal sürecini, yakın tarihte açık faşist askeri darbelerle örgütleyen gerici egemenlik, gelinen aşamada, darbe siyasetini, “sivil seçilmişler” üzerinden uygulamaktadır. Öz, askeri faşist darbelerle aynıdır. Bu anlamıyla, diktatör Erdoğan üzerinden, AKP hükümeti Başbakan Davutoğlu’na yapılan müdahale ve yaşanan istifa süreci, egemenlik sisteminin balans ayarıdır. Yürütme, yasama ve yargı başta olmak üzere, hakim gericiliğin tüm egemenlik kurumları, faşist dikta rejimine göre merkezileşmektedir. Ve bu merkezileşmenin en somut biçimi, militarize güçlerle tüm toplum üzerinde, otoriter, baskıcı bir şekilde derinleştirilmektedir. Sorun itirazsız-gericiliğin uslu “çocuğu” olmuş bir toplum projesi ile sınırlı değildir. Faşist egemenlik erkleri arasında mutlak bir “uyum” ve tek elden denetim, Türk egemenlik sisteminin, sürece dair ele aldığı egemenlik çizgisidir. Geçmişte manipülasyonda olsa var olan, ”kuvvetler ayrılığı” ilkesi, yerini, “kuvvetlerin merkezi otoriteye tam uyumu” ilkesi ve uygulamasına bırakmıştır. Devletin kurumları arasında “uyum” ve bu “uyuma uygun kişilik”, baskıcı kavramlarla, faşist egemenlerin temsilcileri tarafından, hiç bir kaygı taşınmadan açıkça savunulmaktadır. Zorba egemenlik açısından, dün kullandığı “demokrasi ve özgürlük” peçesinin, bu gün ihtiyaç olarak görülmemesi, faşizmin, gelinen aşamadaki akıl tutulmasıdır.

Faşist “TC” egemenlik sistemi, kendi dizayn sürecini somutta iki gündeme kilitlemiş durumdadır. Anayasa değişikliği ve başkanlık sistemi. Her iki gündem, faşist egemenliğin çıkarları açısından, aksayan yanlarını restore etme amaçlı ele alınmaktadır. Sürecin dümenine oturan Diktatör Erdoğan, hakim sınıfların merkez kuvvetidir. Ve bu merkez güç, eski MGK’dan daha etkin rol oynamaktadır. Eski MGK da, yasama organlarına talimatlar “tasfiye kararları” şeklinde “inceltilirken”, bugün, halkın oyu ile “seçilmiş” Cumhurbaşkanı edasıyla külhanbeyi kesilmiş Erdoğan, mecliste alınması gereken kararları dikta ettirmekte, fiili olarak tek adam dikta rejimi uygulamaktadır. Bu fiili baskıcı faşist uygulamayı zayıflatan bazı anayasal mevzuatlardan kurtulmak ve anayasal hükümleri buna uygun düzenlemek, Erdoğan merkezli egemenlik sistemi için acil ihtiyaçtır. Bu ihtiyacı giderecek bir yasama erki ve bunun üzerinde tüm hareket kabiliyetini Reisine amade etmiş bir hükümet partisi, süreci faşist egemenlik için daha hızlı organize edecektir. Erdoğan-Davutoğlu-AKP merkezileşmesi, Erdoğan’ın inisiyatifinde yol aldığı halde, yaşanan ve yaşanması muhtemel olan bazı çatlaklara dahi tahammül edilememiştir. Tartışmasız, itirazsız, buyruk veren ve buyruğa itaat eden bir uyum aranmaktadır. Ve 4 Mayıs müdahalesi bu uyumu derinleştirmeye yöneliktir.

 Davutoğlu’nun “istifası” ve AKP’nin rolüne uygun “yeni” bir süreç!

“Temayül yoklamasında, Gül ve Yıldırım’ın arkasında kalmana karşın seni ben Başbakan yaptım” diyen Erdoğan’la görüşmenin ardından, AKP genel başkanlığı ve Başbakanlıktan istifa edeceğini açıklayan Davutoğlu, AKP olağanüstü kongresinde de aday olmayacağını açıklayarak, bir nevi mağlubiyetini ilan etti. Erdoğan’ın AKP’yi “yeniden” dizayn etme süreci, Davutoğlu’nu ezmiştir. ”İstifa” sadece bir prosedürdür. Davutoğlu’nun AKP’nin başından ve Başbakanlıktan kovulmasına giydirilmiş kibarlık elbisesidir. Davutoğlu devlet-i aliyyenin görevlerinden kovulmuştur. Ve güçsüz bir hale getirilerek kendisine yol verilmiştir. AKP MKYK’da Davutoğlu’nun bazı yetkilerini elinden alan parti içi darbenin ardından gelen, Pelikan bildirisi ile sıralanan gerekçelerle, Ahmet Davutoğlu’nun eli zayıflatılarak kovulmuştur. Bu dosya ile Davutoğlu AKP tabanında bir “mağdur” değil, bir “haindir”. Süreçte yaşanmış başarısızlıkların, Davutoğlu’na fatura edilmesine karşın, Erdoğan ve ailesine ebedi biat etme açıklaması, güçler çatışmasında, Erdoğan’ı kıble alarak secdeye varmış bir zavallının gerçekliğini açıklıyordu. Yani Davutoğlu “istifası” ile bir taşla iki kuş vuruluyor. Öncelikle Hoca, Reise ihanet etti savıyla, AKP içindeki muhalefet etkisizleştiriliyor ve Erdoğan’ın AKP ye müdahalesi meşrulaştırılıyor. İkincisi, iç ve dış politikada yaşanan tüm başarısızlıklar, Davutoğlu’na fatura edilerek, AKP’nin diğer kadrolarının ve Erdoğan’ın bu başarısızlıklardaki birinci derece sorumluluğu manipüle ediliyor. Sorun kişisel bir sorun değil, “TC” iç ve dış politikalarının gelip dayandığı çözümsüzlüklerin yarattığı çatışmadır. Özet olarak iç ve dış politikadaki çözümsüzlükleri yineleyecek olursak;

Kürt Ulusal Direnişi ve sosyal demokratik mücadeleye karşı, barbar askeri operasyon ve katliamlarla girilen süreç, kendi doğal gelişiminde “TC”nin çözümsüzlüğünü derinleştirmektedir. Derinleşen bu çözümsüzlük “dokunulmazlık” meselesinde, AKP –MHP ve CHP’nin blok tavrıyla daha da boyutlanacaktır. Yani Kürt ulusunun meşru direnişi karşısında, egemen gerici güçlerin kullandığı birçok silah, onların egemenlik durumunu tehdit eden bir dinamiğe dönüşmektedir. Erdoğan, tekleştirme zihniyeti üzerinden ortaya konan barbar hakim iradenin temsili olarak sürece yüklenmektedir. Ama utangaç bir edayla da olsa, buna karşı bazı itirazlar, AKP içinde sessiz bir tutumdu. Davutoğlu’nun, “çözüm sürecine yeniden dönebiliriz” beyanı, bu farklılaşmanın hafif esintisiydi.

Muhafazakâr toplum planının, laiklik ve inanç özgürlüğü merkezli yarattığı toplumsal kutuplaşma ve atılan somut adımlarla bu kamplaşmanın büyümesi, basın ve ifade hakkına karşı geliştirilen baskıcı faşist uygulamalar, Suriye başta olmak üzere, dış politikada yaşanan çöküş, ekonomik politikalarda var olan tekrar ve tıkanma, AKP içinde farklı “düşünenlerin” fitilini ateşlemiştir. Şeffaflık yasası,17-25 Aralık yolsuzluk bakanlarının yüce divana gönderme isteği, Hakan Fidan’ın milletvekili adaylığı, Dolmabahçe bildirisi, Cemaat didişmesinde Arınç’ın desteklenmesi,7 Haziran seçimleri sonrası koalisyon konusundaki farklılaşma vb. gibi süreç içinde yaşanan bazı çatışmalar, bu sürecin yarattığı “itirazlardı” ve son tahlilde bir niteliğe dönüşecekti. Bütün bu çözümsüzlükler ve tıkanmalar, AKP özgülünde, Erdoğan ve Davutoğlu merkezli çatışmaya vesile olmuştur. Son tahlilde Davutoğlu ve ekibi “günah keçisi” olarak başarısızlıkların sorumlusu ilan edilmiş ve bu dalaştan baskın çıkan Erdoğan, sadece AKP yi kendi stratejisine göre dizayn etme fırsatı yaratmıştır. Aynı zamanda, “kusursuz lider” olarak AKP “olağanüstü kurultayında” var olan inisiyatifini güçlendirmiştir.

AKP Kongresi “profili düşük bir başbakan”  ve olası gelişmeler!

Faşist “TC”nin Cumhuru reisi, somut olarak başkanlığa kilitlenmiştir. Bunun için, toplumsal dinamiklere karşı geliştirilen fiili gerginlik ve saldırganlık siyaseti dahil, her yolu mübah görmektedir. Devletin bekası ve bakiliği için bu olmazsa olmaz bir durum olarak görülmektedir. Strateji açıktır. Ya mevcut parlamento bileşeni üzerinden bazı aritmetik oyunlar oynanarak bu strateji uygulanacak, ya da parlamentonun bileşenini değiştirecek “bir erken seçimle” bu strateji uygulanacak.

AKP’nin bu stratejiye göre, direk Erdoğan’ın otoritesine bırakılması, AKP’nin kongresinin ana içeriğidir. Buradan bu sonuç çıkarılmamalıdır. Davutoğlu başkanlığındaki bir AKP, Erdoğan’ın inisiyatifinde değil miydi? Kuşkusuz, Erdoğan inisiyatifi bu güne kadar AKP’de baskın çizgidir. Ama kendi egemenlik çizgisi için yeterli görülmeyen bir durumdur bu. Her ne kadar müdahale, Hoca’nın Reise ihaneti üzerinden yapılsa da, Hoca Reisin emir eriydi. Ama istenen emir erliğinden öte bir ittihattır. ”TC” egemenlik sisteminin, ”yeni” sürecine göre tek elde merkezileşmiş, hareket kabiliyeti tek kişinin komutanlığında genişlemiş, gerici egemenlerin ulvi çıkarları için, topluma uygulanacak tüm politikalarda kuralsızca donatılmış bir erk olma hedefi, “yeniden” üretilen egemenlik projesidir. AKP kongresi bu projenin ihtiyacıdır. Benimsenen sisteme uygun kişiliklerin iş başına getirilmesi için, yukardan darbe ile yapılan dizaynıdır.

AKP olağanüstü kurultayı paralelinde, sistem sorunlarının tartışılması, bu bütünlüklü dizayn projesinin sonucudur. Sistem tıkanmıştır. “Çözüm”, “başkanlık” ,olmadı “Cumhurbaşkanlığı” ya da “partili Cumhurbaşkanı”  sistemidir tartışmaları eşliğinde, hedeflenen, politik-iktisadi ve askeri olarak faşizmin kurumsal derinliğidir. Şimdi bu projeye uygun AKP’nin başına bir kişilik getirilecektir. Aranan nitelik açıktır. Öncelikle profili düşük olacak. Sonrada uyumlu ve uslu olacak. Hoca’nın da profili düşüktü. Reisinin günahlarını yüklenecek, dünya nimetlerinden Reisinin “yeniden doğuşu” için vazgeçecek kadar özverili ve uyumluydu. Ama yetmedi. Bazen Avrupalı emperyalistlerin, bazen ABD’li efendilerin fitnelerine uydu. Arada, kendi başına işler yaparak, ”liderliğe” soyundu. Cılızda olsa bu farklılaşma, faşizmin tekleşme zihniyetine sorundu, temizlenmeliydi. Şimdi AKP’nin başına, ”düşük profilli ve uyumlu” bir kişilik aranıyor. Reisin kafasında 3B ( Binali Yıldırım, Bekir Bozdağ ve Berat Albayrak) formülü hazır. Zaten sorun, hangi denklemle çözüm yaratmak sorunu değil, hangi anlayışın hakim olacağı sorunudur. Hakim kılınan zihniyete göre, bir kişilik, Reisin buyurduğu koltuğa oturacaktır. Yeter ki Reise göre profili düşük olsun ve yeter ki Reisle tam uyumlu olsun.

AKP “olağanüstü” kongresinin bir ayağı, mevcut faşist diktatörlüğün, toplumsal sürece göre belirlediği politikayı itirazsız ve otoriter tarzda uygulamak iken, bir diğer ayağı da olası politik gelişmelere hazırlıktır. Hazırlanan Anayasa’nın TBMM de geçmemesi, dokunulmazlıkların HDP milletvekilleri özgülünde kaldırılması durumunda, yeniden genel seçim olasılığı ve hedeflenen HDP’nin seçim barajı altında tutma çabası sonuç vermezse, başka bir plan olarak “Partili Cumhurbaşkanı” önerisini şimdiden dillendirmektedirler. Erdoğan’ın direk AKP ye ve meclise müdahalesinin (Fiili olarak bu durum zaten işletilmektedir) yasal engellerini ortadan kaldırıp, Diktatör Erdoğan’ın eli yasal düzenlemelerle güçlendirilerek, fiili süreç anayasal güvenceye kavuşturulacaktır. Kavramsal düzeyi nasıl tanımlanırsa tanımlansın, kurumsallaştırılmaya çalışılan sistem, son derece geniş yetkilerle donatılmış faşist diktatörlüktür. İcraatlarının sorgulanmaması ve gerici burjuva hukuk içinde dahi, işlediği suçlar özgülünde tüm yargı yollarının kapatılması, planlanan yasal düzenlemedir.12 Eylül gibi, Askeri Faşist generallerde, aynı anayasal zırhı giyerek, burjuva hukuk nazarında dahi “yargılanmanın” yollarını kapatmışlardır. Şimdi aynı gerici yasal zırhı Erdoğan giymektedir.

Anayasa değişikliği ve başkanlık sistemi tartışmaları, bir yığın faşist yasanın ve fiili faşist uygulamanın paralelinde topluma dikta edilecektir. Mevcut parlamento bileşeninin bu süreci örgütlemede, istenilen verimi vermemesi durumunda plan açıktır. Açık darbe yoluyla, faşizmi maskeleyen parlamentoya kilit vurma yerine, komplo siyasetleriyle parlamentonun bileşenin değiştirmek, izlenen taktiktir. Gelişmeler bu eksende ele alındığında erken bir genel seçim olası bir ihtimaldir. MHP üzerinden oynanan oyunlar ekseninde, HDP’nin dokunulmazlık sopasıyla meclis dışına atılması, hatta milletvekillerinin tutuklanması ve HDP’nin meclis dışına atılması planı, yeni bileşenli bir meclisin önünü açacaktır. Kamuoyu yoklamaları bu konuda, AKP’nin elini güçlendiren veriler vermese de, bu plan AKP ve diktatör Erdoğan’ın dosyasında hazır durmaktadır.

Erdoğan açısından sorun, otoritesi ekseninde merkezileşmiş bir AKP ile sürece girmektir. Mevcut durum ele alındığında, AKP kongresinde bir iç muhalefetin oluşması çok zayıf, hatta olanaksız bir durumdur. Çünkü somut olarak Erdoğan, ”muhalif” olabilecek unsurların zeminini, AKP tabanı özgülünde son derece zayıflatmıştır. ”Hain” ve “paralelci” damgasıyla, AKP tabanında “muhalif” olan kesimlerin itibarsızlaştırılması, bu zayıf zeminin ana ögesidir. Gül, Arınç, Davutoğlu üçgeninde, genel politik gelişmelerin yaratacağı avantajlar kullanılarak, ileride bir muhalefetin ortaya çıkması, hatta yeni bir partileşme, bir olasılıktır. Fakat mevcut, egemen güçlerin politik yönelimi, süreçleri düşünüldüğünde, bu “muhalefetin” tavır alma zemini, AKP’nin olağan üstü kongresi olmayacaktır. Hatta yanılsamalı da olsa, AKP kongresinde, Reisinden Hocasına kadar, herkesin “birlik-beraberlik” mesajları verecektir. Çünkü Erdoğan özgülünde, faşist egemenlik sistemi, bunu AKP kadrolarına dikta etmiştir. Ve bu durum, gerici ögelerle yaratılan toplumsal kamplaşma ve körüklenen gerginlik siyasetiyle beslenmektedir. Kürt ulusunun ve sosyal devrimci hareketlerin meşru mücadelesi üzerinden geliştirilen, ”devletin birliği ve ulvi çıkarları” politikası, gerici burjuva kliklerin birleştirilmesi vesilesi yapılmıştır. Toplumsal dinamiklere karşı geliştirilen açık ve kontra askeri devlet terörü, tüm burjuva egemen güçlerin ortak siyasetidir. Bu kesitte iç ve dış politikada geliştirilen gerginlik politikası, AKP-Erdoğan diktatörlüğü nazarında “TC” faşist egemenlik sisteminin, toplumsal dinamikleri ezme ve katletme siyasetleri olmuştur.

İktidarı ve “muhalefetiyle”, gerici faşist egemenlik, ezilen halkların ve mazlum ulusların boğazlanması meselesi gündeme geldiğinde, gerici çıkarlarında, en kirli silahlarla birleşmektedirler. Kirli çıkarlarının yön verdiği iç dalaş ve çatışma, mazlum uluslar ve sömürülen ezilen halkların katliam seferleri söz konusu olduğunda, tekçi gerici zihniyetler birleşmektedir. Egemen güçlerin yaşadığı her gerici dalaş ve çatışma, devrimci savaşın kullanacağı avantajlara dönüştürülmediği sürece, bu çatışma ve dalaştan faşist egemenlik daha da merkezileşerek çıkacaktır. Faşizmin daha kurumsal merkezileşmesini engelleyecek tek güç devrimci savaştır. Mazlum uluslar ve ezilen sömürülen halklar, bu devrimci savaşta birleşin!

 

 

 

Önceki İçerikDavutoğlu’na baypas ve dokunulmazlıklar!
Sonraki İçerikDevrim ve komünizm mücadelesinde toprağa düşenlerin anısına…