HABER MERKEZİ (27.07.2014)- Ortadoğu tam bir kaos hali yaşıyor. Emperyalist- kapitalist dünya sisteminin yaratıp derinleştirdiği çelişkiler Ortadoğu’nun her bir parçasını gerici savaşların, emperyalist talan ile rantın ve emperyalist oyunların önemli bir merkezi haline getirmiş durumdadır.Yoksul halklar bu gerici oyunlar altında katliamlardan geçirilip büyük acılara boğulmaktadır. Ortadoğu petrolleri adeta halkların kanıyla renklendi. Adeta emperyalist strateji ve kapışmaların deneme merkezi olan Ortadoğu coğrafyası, mazlum ulus ve halkların da merkezi durumundadır.
Sömürü düzeninin kendi gerici iktidarlarının bekası için başvurduğu yöntem ve araçlar her türlü vahşet, zulüm ve barbarlıkla birleşerek dünya halkları ve ezilen uluslarına kan kusturmaktadır. Bu barbar düzenin kendisini en bariz şekilde var ettiği ve insanlığın akıl almaz acılara sürüklendiği bölgelerin başında ise Ortadoğu gelmektedir. Ortadoğu; bağrında taşıdığı sınıfsal, ekonomik, etnik, dini, tarihsel, kültürel, sosyal ve diğer birçok çelişkiyle beraber sahip olduğu zengin doğal kaynakları ve stratejik konumuyla öteden beri emperyalist kapitalist sistem ve uşak iktidarların iştahını kabartmaktadır. Özellikle petrol ve doğalgaz rezervleri nedeniyle başta ABD olmak üzere bütün emperyalist kapitalist güçlerin Ortadoğu üzerinde özel planlar- projeler yapmasına ve çeşitli oyunları- politikalar sahnelemesine sebep olmaktadır. Son yüzyıllık süreçte Ortadoğu sürekli bir çelişki, istikrarsızlık, savaş, katliam, zulüm ve baskının önemli bir merkezi olarak ele alınıp buna uygun politikalar geliştirilmektedir. Emperyalist kapitalist dünya sisteminin aktüel olarak Afganistan, Irak, Libya, Suriye örnekleri ortaya konulmaya çalışılan oyunların somut ve canlı resimleridir. Bu tablo içerisinde Kürt ulusu ise kaderi emperyalistlerin bizzat kararıyla gerici komprador iktidarlar tarafından elinden alınmış, her türlü inkar, imha, asimilasyon, sömürü ve zulmün muhatabı olan mazlum bir pozisyondadır. Mezopotamyanın kadim topluluklarından ve uluslarından biri olarak Kürt ulusunun çoraklaştırılmasıdır bu durum. Emperyalist güçler ve uşak iktidarları tarafından tarihi haksızlığa uğratılarak dörde parçalanan ve her bir parçada yoğun bir inkar, imha ve asimilasyon eşliğindeki zulüm cenderesinde yaşayan Kürt ulusunun kendi kaderini eline alıp tayin etmesi, bağımsız bir devlet kurma hakkını kullanması ve bunun da hangi yönde(ayrı bir devlet kurma yada bir arada bulunma vb) kullanacağına yönelik bir irade ortaya koyması, daha ilk baştan itibaren olduğu gibi tartışmasız bir şekilde bugün de oldukça aktüel ve gerçekçi somut bir durumdur. Bölgemizde son dönemlerde yoğunlaşarak devam eden çelişki ve çatışmaların tümüne diyalektik ve tarihsel materyalizme uygun olarak sınıfsal bir penceren bakıp, doğru bilimsel analizlerde bulunmak ve komünist- devrimci bir tavır takınmak elzemdir. Emperyalistler ve işbirlikçi- komprador gerici iktidarların yaşanan her bir olay ve olguya kendi ekonomik politik çıkarları gereği, halkların ve ezilen ulusların zararına bir şekilde tavır takınıp, pozisyon alacağı pratikle sabit olan bir gerçekliktir. Son günlerde gündemi meşgül eden Bağımsız Kürdistan tartışmalarına dair de komünist- devrimcilerin net tavır takınıp, uygun pozisyon alması gerekmektedir. Bu minvalde yaşanan tartışmalara ilişkin birkaç hususa vurgu yapmak isteriz.
Güney Kürdistan’da Bağımsızlık Tartışmaları
Irak, emperyalist işgal sonrası daha fazla bir yıkım yaşayarak akbabaların kanlı pençesinde ‘bilinmezliğin’ girdabına sürülmüş, amiyane deyimle can pazarına dönmüş durumdadır. ABD emperyalizminin sözde ‘demokrasi- özgürlük‘ götürdüğü Irak, Ortadoğu ekseninde eskiden beri kan ve zulümle anılır bir durumdadır. İşgalin akabinde Irak’ta bugün fiili olarak üç farklı devlet gerçekliği söz konusudur. Kürt, Şii ve Sunni Arap bölgeleri merkezli oluşan bu fiili durum bugün birbirinden bağımsız üç ayrı devletin kurulma sürecine doğru gitmektedir. Bu gidişat esasta kendiliğinden ya da kendi dinamikleri üzerinden şekillenen bir realite değildir. Söz konusu olan gerek kendi dinamik gerçekliği gerekse de dünya sahnesi içerisinde bir şekillenme durumudur. Tabii ki emperyalist blokların oynanan oyunları da bu süreçte önemli unsurdur. Suriye’de son dört yıldır yaşananlar ortadadır. Bugün IŞİD üzerinden gelişen somut gerçeklik ortadadır. Yirminci yüzyılın ilk başlarında emperyalist güçlerin Ortadoğu’ya yönelik parçalama politikaları üzerinden gelişmelerin bugünlere kadar gelen tarihi haksızlıkları ortadadır. Sünni Arapların da bir realite olduğu bu temelde anlaşılmalıdır. Yaşananlar elbette emekçi halk kitlelerinin kendi kaderi asla değildir. Emperyalistlerin ve komprador- işbirlikçi gerici iktidarların yarattığı vahşi bir cenderedir. Bu cendere içerisinden bütün ezilen ve sömürülenlerin doğru- devrimci önderlikler altında kendi kaderlerini tayin etmediği ya da kendi kaderlerini doğrudan ellerine almadığı sürece mevcut zulmün ve sömürünün sadece farklı biçimler altında ama kesintisiz bir şekilde devam edeceği açıktır. Suriye’de BAAS rejimine karşı sözde demokrasi, İslam vb argümanlar eşliğindeki taleplerle ortaya çıkan ve kendilerine çeşitli isimler takan ÖSO, El Nusra, IŞİD ve diğer bazı örgütlenmelerin hayata geçirdiği politikalar öz olarak neyin hedeflendiğinin, kime hizmet edildiğinin de resmidir. Keza Irak’ta yine IŞİD eliyle hayata geçirilen politikalar tam bir vahşet ve barbarlık örneğidir.
Irak’ın mevcut kaotik ortamında son günlerde gündeme oturan en önemli başlıklardan birisi de Güney Kürdistan’da bağımsızlık konusudur. Bölgesel Kürt Yönetimi ile Irak hükümeti arasında son yıllarda petrol satışı ve bu satıştan elde edilen karın paylaşılması, Irak işgaliyle ortaya çıkan yeni statüko kapsamında yapılan anlaşmanın süresinin dolması konularında ortaya çıkan çelişkili durum ve yaşanan gerginlik süreci IŞİD’ in Irak’ta başta Musul olmak üzere önemli bazı merkezleri ele geçirip, Bağdat kapılarına dayanması ve Kerkük’ün Bölgesel Kürt Yönetimi kontrolüne girmesi sonucunda bağımsızlık tartışmaları hız kazanmış durumdadır. Mesut Barzani’nin mevcut durumda Merkezi Irak hükümetiyle birlikte yaşamanın bir anlamının kalmadığı ve Bağımsız Kürdistan için zamanın geldiğini belirterek birkaç ay içerisinde referanduma gidileceğini ifade etmesi ise tartışmayı daha da alevlendirdi. Barzani’nin yaptığı açıklamalar ve akabinde başta ABD, İngiltere gibi emperyalist merkezlerin olduğu birçok devletle diplomatik görüşmeler gerçekleştirmesi yine ABD, Rusya, İsrail, İran gibi ülkelerin mevcut tartışmaya dair peşi sıra açıklamalar gerçekleştirmesi önümüzdeki dönemde Güney Kürdistan’ın atacağı adımlarında işaretlerini veriyor. Irak’taki mevcut durum, İran’ın bu ülke üzerindeki etki ve çıkarları, ABD merkezli batı emperyalizminin Suriye’de iflas eden politikaları ve bir dizi önemli başka sebepten dolayı Irak’ın parçalanarak üç ayrı devlet şeklinde örgülenmesini aktüel bir mesele olarak gündeme getirmektedir. Barzani önderliğindeki Özerk Güney Kürdistan yönetiminin başta ABD emperyalizmi ve faşist TC devletiyle geliştirdiği ilişkiler ve işbirlikçilik durumu bu coğrafyada kurulacak olan bağımsız bir Kürt devletine birçok emperyalist- kapitalist merkez ve işbirlikçi- komprador iktidarların onay vereceği anlamına geliyor. Siyonist İsrail’in bağımsız bir Kürdistan’ın kaçınılmaz olduğunu ifade etmesi, TC bakanlarından H. Çelik’in‚ Kürtlerin mevcut kaos durumunda kaderlerini kendilerinin belirlemelerinin saygı duyacakları yönünde açıklamaları ve yine ABD ve diğer bazı ülkelerin bağımsız Kürdistan gerçekliğine dair peşi sıra gerçekleştirdikleri açıklamalar, Barzani hükümeti tarafından yürütülen diplomatik çalışmaların niteliğine de işaret etmektedir. Özcesi Güney Kürdistan’da Kürt ulusunun kendi kaderini tayin edip bağımsız bir Kürt devleti kurma gerçekliği kapıdadır. Kurulacak olan Güney Kürdistan devletinin mevcut yönetimden nitelik olarak herhangi bir farkı olmayacaktır. Kurulan Kürt devleti de emperyalizme bağımlılık çerçevesinde gerici bir öze sahip olma durumunu devam ettirecektir. Bugünkü mevcut Barzani iktidarına baktığımızda yarın nasıl bir devlet gerçekliğiyle karşılaşacağımızın da önemli bir kanıtıdır. Açık ki Güney Kürdistan’daki Kürt ulusal hareketleri esasta emperyalist kapitalist sistemden köklü kopamamakta ve hatta böyle bir sistemin önemli bir parçası olarak işlev görmektedir. Kendilerine biçilen roller de bu çerçevede olmaktadır. Neki burada söz konusu olan, kurulacak devletin niteliğinden öte kendi kaderini tayin hakkı elinden alınmış Kürt ulusunun kendi kaderini kendisinin tayin etme gerçekliğidir. Bu gerçeklik arzu ettiğimiz ya da istediğimiz türden bir niteliğe işaret etmeyebilir, hatta tümden gerici ve zorba bir öze de sahip olabilir. Nitekim, mevcut gerici niteliği de bilinmektedir. Fakat komünist- devrimcilerin ulusal sorunda ulusun kendi kaderini tayin etme hakkına dair anlayış ve duruşları kurucu komünist önder İbrahim Kaypakkaya‘dan bu yana nettir ve komünistlerin bir ayrım çizgisi olarak da önemli ve temel bir görüşünü ihtiva etmektedir. Kürt ulusu ve Kürdistan sorununa dair Sosyalist Cumhuriyetler Programımız ve onun da içerisinde özgün ve somut durumuyla ilgili olarak güncelde ifadesini bulan alt program kapsamında çözüm önerimiz gayet net bir şekilde ifade edildi. Dört parçada lokal olarak gelişen her bir hareketin komünist- devrimciler tarafından en iyi şekilde analiz edilip, pozisyon alınması şarttır. Mevcut durumda Rojava’da ortaya çıkan ilerici durumla Güney’de yaşanan gerici önderlik arasında net bir çizgi çekilmelidir. Bu minvalde mevcut gerçekliğe müdahale ederken dört parçadaki her bir irade sahibi Kürt ulusunun kendi kaderini tayin etme hakkını savunurken, tarihi haksızlığa uğrayan dört parçanın güncelde güçlü birleşme ihtimaline yönelik olarak da Bağımsız Birleşik Sosyalist Kürdistan şiarı ve bayrağını dört parçada temsil etmek önümüzdeki aktüel görevdir.