HABER MERKEZİ (15.09.2016)- Taylan Ayrılmaz’ın Post haber sitesinde yayınlanan, Dersim/Ovacık Belediye başkanı M.Fatih Maçoğlu ile yapmış olduğu röportajı öneminden dolayı olduğu gibi okurlarımızla paylaşıyoruz.
Daha önce yaptığınız röportajlarda size sıkça soruldu: “Komünist belediyeciliğin diğer belediyeciliklerden farkı ne?” Bu soru daha çok teorik bir soru olarak kaldı çünkü belediye seçimlerinin üstünden az bir süre geçmişti ama artık geçen süreyi de göz önüne alırsak, belli bir pratik deneyime ulaşıldı. Şu anda ortaya çıkan “fark” nedir?
Komünist belediyecilik yaşamın içinde toplumun üreterek edindiği bakış açısıdır. Teorik olarak sosyalizm ve kapitalizm buraya sığmayacak farklı bir tartışmanın konusu olsa da, kısaca asıl olan yaşamın kendisidir. Uzunca bir dönem yerel yönetimlere gerekli dikkati ve özeni göstermedik; bu alanı sağ belediyecilik doldurdu. Ovacık özelinde ise, somut konuşursak, halkın kendisini yönetme kabiliyeti gelişti. Bugün Ovacıkla ilgili bir durum söz konusu olduğunda elli altmış kişinin katıldığı halk toplantıları ya da halk meclislerinde Ovacık belediyesi kendisini tartışıp kararlar alabiliyor ya da halka örgütlenme olarak taban düzleminde hesap verebiliyoruz çünkü halkın hesap sorabileceği mekanizmaları oluşturduk. İkinci olarak, üretime dair ortaya koyduğumuz pratik bir fark var. Halkı üretimin içine çekebileceğimiz alanlar oluşturduk. Bu memlekette üretim 1500-2000 ailenin yaşadığı yerde 50-60’a düşmüştü şimdi 300-400’e yakın aile üretimin içerisinde. Toplumsal alan oluştu ve bu üretim, topraklar korunarak, çok fazla ürün alıp toprağı verimsiz hale getirmeden, doğaya dair bir toplumsal bilinç oluşturularak yapıldı.
Belediye seçimlerinin kazanılması sonrasında ana akım medyanın size yönelik bir ilgisi oldu. Ülke çapında emekçi halkta da bir moral ve iyimserlik oluştu. Peki, bu ilgi belediyenin üzerinde bir baskı oluşturdu mu? Çok mu abartıldı?
Özellikle burjuva medyasında sürekli pompalanan “şu bedava” “bu bedava” türü yayın faaliyetleri sanki üretmeden yiyen, bedava geçinen bir Ovacık tablosu ortaya koyuyor. Ama biz bir program dâhilinde çalışıyoruz; devrimci, halkçı, yerel yönetim temelinde, ‘söz yetki karar halka’ diyerek. Şimdiye kadar kırk elli yıl boyunca tartıştık, mücadele verdik ama mücadele verirken kurmadık; şimdi ise mütevazı olanaklarla kuruyoruz. Tabii kurarken bizim dışımızda gelişen şeyler de oluyor, abartılma bunlardan biri. Bu bizi zor duruma sokuyor çünkü sonuçta daha çok açıklama yapmak zorunda kalıyoruz.
Ulaşımın bedava olmasının bir öncesi var; daha önce 1 TL’ydi ve bir mahalle için geçerliydi, şimdi ise bedava. Ulaşımın ücretsiz olmasının ayırt edici yönü ve çoğu kişinin göz ardı ettiği husus, ulaşımın ücretsiz olmasının belirli bir politik ve ideolojik tutumla ilişkiye sokulması mı?
Bu bir program dostum, bizim için temel haklar konusu çok önemli. Eğitim, sağlık, ulaşım, barınma; bunların hepsi temel hak. Örgütlülüğümüzün ve Ovacık’ın imkânlarını doğru saptayarak ne yapabiliriz diye bir çalışma yürütüyoruz. Bugün Ovacık genelinde köylerin boşaltılması, insanların kamplarda yaşaması köydeki arazileri boş bıraktı ve sonuç olarak Ovacık üretimsizliğin içine çekildi. Temel haklar ve ihtiyaçları tekrar oluşturmak için üreticinin tekrar üreteceği üretim örgütlenmesini inşa etmeliyiz. Yılın altı ayı kar yüzünden üretimsizlikle geçiyor; buna bir de geri kalan ayları eklersek varın siz düşünün.
Ovacık’ta tartışılan popüler bir mevzuyu da size sormak istiyorum çünkü sormam yönünde bir kısım Ovacıklıların talebi oldu. Yurtdışı ya da yurtiçinden gelip “hali vakti yerinde olanların” para ödemeden ücretsiz ulaşım hizmeti alması yoksullar aleyhine bir eşitsizlik doğurmuyor mu? Ve belediye için de bir “gelir kaybı” değil mi?
Yurttaşlarımız bizim için bir gelir kapısı değil çünkü daha önce de konuştuğumuz gibi ücretsiz ulaşım hakkı temel haktır. Yurttaşlarımıza dönük “sen şu kadar ver, sen de bu kadar” diye bir uygulama yapamayız; bu uygulama yurttaşlarımızı ayrıştırır. Üretim alanında yoksul ve ezilen sınıflar önceliklerimizdir. Yapacaksak istihdam alanında “eşitsizlik” yapacağız ve bu varsıllar aleyhine yoksullar lehine olacak.
Doksanlar boyunca Dersim ve Ovacık’ta (Kürt coğrafyası) sistematik bir insansızlaştırma politikası uygulandı. Bu politikanın ardında yatan amaç Dersim ve Ovacık’ı “toplum” olmaktan çıkarıp nicel bir “toplam” haline getirmekti, tabii bunun yolu da bölgenin üretim ve tüketim yapısını tahrip etmekten geçiyordu. Üretim ve tüketim alanını yeniden inşa etmek program ve siyasetiniz dâhilinde mi?
Bizim amacımız bir ürünü ekip sonra biçip süsleyip pazara sunmak değil; öncelikle meselemiz toplumsal çıkarlar ve ihtiyaçlardır. Programatik açıdan bakıldığında Demokratik Haklar Federasyonu’nun yerel yönetim bakış açısı, üretim-tüketim düzenini ve köylülüğün üzerindeki tefeci, tüccar sömürüsünü bulunduğumuz alanın imkânları ve dinamikleri ölçüsünde sosyal ve ekonomik açıdan planlayarak geriletmektir.
Ovacık’ın toprak, kültür ve tarih bilincini sınıfsal düzlemde yeniden inşa etmenin yolu üretimden geçiyor ama Ovacık üretmiyor üretmediği için de pahalı tüketiyor ve en yakınındaki Erzincan ve Elazığ’ın tarım ve gıda ürünlerine bağımlı ve bu bağımlılık rantiye dolayımıyla gerçekleşiyor. Rantiyenin ekonomik varlığı ve etkisi nasıl kırılır?
Bölgemiz ve ülkemiz dünyadan bağımsız değil tarım ve gıda ürünlerinde rantiyenin etkisi sadece Ovacık’a özgü değil, ama Ovacık pahalı tüketiyor ve bölgesel olarak ekonomik açıdan geri. Evet, tüketim ürünlerimizin birçoğunu çevre illerimiz Malatya, Elazığ, Erzincan ve Erzurum’dan alıyoruz ve bu alım rantsal bir alım. Bundan 20 yıl önce buradan da dışarıya satılan hayvansal, tarımsal ürünler vardı. 200 ton üzerinde barbunya ve fasulyenin kamyonlara doldurulup dışarıya çıktığını bilirim. Ama buna rağmen bir ürün buradan çıkarken 3 TL ise raflarda 10 TL’ye satılıyordu; aradaki fark tüccarın, tefecinin cebine giriyordu. Aradan geçen zaman zarfında tüccar, tefeci aynı kalmakla birlikte daha kötü şartlardayız çünkü üretim yok. Küçük köylülük ve onun kendi geçimlik üretimi yani bahçecilik, bostan vb kendine yeten küçük üretim birimleri dağıtıldı.
Rantiyenin ekonomik ve sosyal etkisi kırılabilir mi?
Evet. Bir örnek vereyim. Buraya dışarıdan 120, 130 kamyonla hayvancılık için saman taşınır. Biz geçen sene on bir ailenin saman ihtiyacını karşıladık ve on bir kamyon azalttık. Sizce hiçbir besleyici özelliği olmayan ilaçlı saman ithalini azaltmak ve dışarıya değer çıkışını durdurmak az bir şey mi?
Siyasi mücadele ve hizmet çok gerilimli bir alan. Biri diğerinin karşına çıkarılabilir: bu alanın diyalektik bütünlüğünü nasıl koruyorsunuz?
Biz yürürken kuruyoruz. Örgütlü bir halk haline gelmek için uğraşıyoruz: kadınlara, gençlere, doğaya, işçilere vs. odaklanarak ülkemizin geleceğini de kurguluyoruz; yerel düzeyde buna katkı sunmak istiyoruz ve bu katkıyı sunarken örgütlü bir halk yaratıyoruz. Yanılgıya düşmeyelim; patates, nohut üretip halka götürüp hadi bunu yiyin demiyoruz, üretim üzerinden örgütleniyoruz.
Üretim aracılığıyla ürün çeşitliliği yaratılması ve bunun festival aracılığıyla toplumsallaştırılarak kutlanması, artık sadece bir kabuğa dönüşmüş mevcut festival tarzının aşılmasında bir alternatif olarak değerlendirilemez mi?
Geçen sene bunu yapmayı düşündük ama ülke ve bölgenin içinden geçtiği durum engelleyici bir faktör olarak önümüze çıktı. Üreticinin alın terinin hakkını aldığı ve kutladığı festivali önümüzdeki dönemlerde yapmak istiyoruz çünkü programımızın parçası.
Ovacık Belediyesi’nde kararları kim alır? Halk hangi mekanizmalarla karar süreçlerine katılır?
Bizim eksik gördüğümüz şeyler var ama çeşitli ülke içi ve ülke dışı deneyimlerini de araştırarak çalışmalarımızı sürekli sınıyoruz. Belediye meclisinin gündemine gelen herhangi bir konuyu halk meclislerinde gündem maddesi haline getirip doğrudan katılım sağlayarak kararlar alıp, belediye meclisinde resmileştiriyoruz.
Bu meclislerde siyasi örgütler mi temsil edilir yoksa halk mı?
Halkın katılımı, tartışıp kararlar alması esastır. Özellikle anons ve doğrudan duyurularla daha geniş bir katılımı amaçlıyoruz.
Ülke çapında esnaf “nefret”i ya da karşıtlığı bir olgu olarak karşımızda, özellikle de ülkenin batısında. Sonuçlar üzerinden giden bir akıl yürütme olsa da, yine de sormakta fayda var. Belediyenin kontrol ve denetim mekanizmaları esnaf üzerinde işletiliyor mu?
Serbest piyasa ekonomisinin kendi kurum ve örgütlenmeleri bu fiyatları belirliyor. Bizim yapabileceklerimiz sağlığa uygun olup olmadığını denetlemektir; ya da sebze ve meyvelerin etiketini isteyebiliriz ki bunun bile sınırı var. Piyasa üzerinde baskı kurmak bizim ölçeğimizde ancak üretim ve örgütlü halkla olur ki amacımız da bu.
Ekimini ve üretimini planladığınız nohut, barbunya vb gıda ürünlerinden konuşursak, bu ürünlerin karşılığı üreticiye nasıl dönüyor?
Üreticinin ürettiği ürünü piyasa kanalları dışında tüketiciye ulaştırmaya çabalıyoruz. Dernekler ve çeşitli örgütlerimiz aracılığıyla. Böyle olunca ürünün karşılığı doğrudan üreticiye dönüyor. Bir de mail aracılığı ve kargo taşımacılığı var. 8.5 TL buradan çıkıyor sadece 2.5 TL taşımacılık ücreti oluyor onun dışında hiçbir kar yapmadan doğrudan üreticiye aktarıyoruz. Bakın burada denetim devreye girebiliyor çünkü halka ait, bize ait.
Son olarak, Komünist Belediyeciliğin Ovacık özelinde olası bir politik başarısızlığın oluşturacağı demoralizasyon ve moral yıkımın ne kadar farkındayız?
Şöyle cevap vereyim eğer siz yaşadığınız yerde – etnik-ulusal-inanç kimliği ne olursa olsun – sınıfsal bir bilinç ve aidiyetle buraya dair bir şeyler hissediyorsanız, başarılarımızın siz de oluşturacağı moral güven size nasıl yansıyacaksa olası bir başarısızlık durumu da size öyle yansıyacaktır. Dolayısıyla hepimize bir şeyler düşüyor.