HABER MERKEZİ(10.08.2017)-Tarih koçbaşıdır. Yıkan ve yaratan, zamanın enlem ve boylam boyutlarını genişleten bütün devrimler, tarihin rahminde büyür. Tarihin rahminde döllenen her devrim önce bilginin dünyasında gerçekleşir ve yürüyüş koluna bir kez girdiğinde devrim, yaratıcıların yakıcı eleştirisi ve praksisiyle yeniden şekillenerek nesne ile öznenin karşılıklı etkileşimine boyun eğer. Tarihin; eşitsiz, sarmal ve sıçramalı bilgisini emip yaşamına taşımayan her devrim karşıtının yadsımasından kurtulamaz.
Bilgi çift bacaklıdır. Bir bacağı tarihselliğin uzamında, bir bacağı hakikatin sonsuzluğundadır. İkili karakterinin tarihsellik bağlamı; bilginin belli bir türde kategorik ve sınırlılık içermesiyle biçimlenir. Bilginin tarihselliği ıskalandığında yanılsamalar bulutlarının muhafazakâr topraklarına demir atarız. Bilginin temsil yeteneği hem mahiyeti hem de güçlü, devingen yanıdır. Maddenin yansıması olarak bilgi, maddeden çıkarak maddilik ve madde ile bilgi ilişkisi, başka bir söylemle; nesne ile özne arasındaki ilişki, edilgen değil, aktif bir ilişki içerisinde birbirlerini dönüştürürler. İnsan ediminin aracına dönüşen bilgi, hakikati elde etme amacıyla ortamda etkinlik kazanma özelliklerini birleştirip başkalaştırarak yine ancak ortam içinde bir rol oynar. Tarih, kendi başına hiçbir şey yapamaz. Kendinde varlık nesnesinin doğal yaşamının örülü sınırlıklarından koparıp varlık sınırlarının ötesine götürerek başkalaşıma uğratan bilinçli insanın hareketidir. İnsanın hareketi maddi olanın arkaik-doğal niteliğinin ölümüdür. Kendinde varlık formunu yitiren nesnenin bilgisi, bilgide nesnellik içerir.
Ortamı tanıma, anlama, yorumlama ve değiştirme hareketi kazanan bilgi; hem kendi dışındaki nesnenin bilinci olarak ona bağ(ım)lıdır hem de hakikati yorumlayan özelliğiyle hakikati üreten ve değiştiren niteliğiyle kendini var ederek, etkiler ve saf nesneyi yadsır. Öz duygudan sıyrılıp öz bilinç edinen insan, bilgiyi de kendi ölçüleri içinde ele alıp değerlendirir. Bilgi, apriori akla/dolayıma takılarak önceden belirlenmiş amaçsallık/ideolojik prizmada yer edinir. Nesnenin yansıması bilgi, nesnelliğin yanılsaması ve yanılsamanın yeniden üretilme yeteneğini kazanarak, hakikati ters yüz eden ya da gökyüzünden yeryüzüne indirilen ideolojilerin dayanağı olabilir. “Somada 301 madenci yaşamını yitirdi.” bilgisinin; birilerince “madenciliğin fıtratı”, “taktiri ilahi” içeriğiyle yorumlanması birilerince de “göz göre göre katliam” mahiyetiyle değerlendirilme farkı bu açılarla ilgilidir. Tümevarımsal amaçlıktan/filtrelenmiş dolayımdan kurtulmayan aklın bilgi edinmesi, nesnelliği çıplaklığıyla görmesini ve kavramasını koşullamaz; özne edindiği bilgileri, dolayımına/ideolojisine uyumlu dizayn eder. Bilinen nesne bilinen özne de böylelikle kaybolur.
Doğa tarihi ile insan tarihinin iç içe geçip eriyerek insanlık tarihinde birleştiği, insan bilgisinin tezahürü teknolojik gelişme çağındayız. İsteğin doyumsuz iştahının yekpare temsilcisi kapitalist egemenler, bilginin yaratıcı kıvılcımlarından beslenen bilimi ve teknolojiyi sınırsızca kullanıyorlar. Bilim ve teknolojinin evliliğinden doğan nur topu yapay zekanın, insanlığın bütün sorunlarını ortadan kaldıracağını, işçi sınıfının tarihten silineceği, sınıfların ve sınıfsal farklılıkların ortadan kalkacağına vesile olacağını ileri sürüyorlar.
Zaman ve uzam akışında, niteliksel her dönüşüm yaşam formlarını ve teorileri şu ya da bu biçimde veya tamamen değişime uğratabilir. Her dönem kendi sorunları, bilgisi ve çözümüyle gelir. Nesne ile özne ilişkisinin edilgen, yalıtık, tek taraflı olmadığını, ikisinin birbirini dönüştürdüğünü ileri sürdüğümüzde muhafazakarlık gösterebilir miyiz? Üretici güçlerin yetkinleşmesi/modernizasyonu emeği yetkinleştirerek klasik bağlamda kabul görüldüğü üzere işçi sınıfının niceliğini ve ihtiyacını düşürerek tarih sahnesinden el çektirmez. Ağır ve imalat sanayisindeki işçi sınıfını minimuma çekerek üretimi/üretim ilişkilerini başkalaştırıp dönüştürürken bu dönemde, devasa arz devasa tüketimi koşullar ve her şeyin makro düzlemde metalaştığı/metalaşırken hem sermaye birikimi hem de artı değer yaratmasıyla işçi sınıfı fabrikalardan dışa doğru genişlik ve yayılım kazanır. Emek araçlarının modernizasyonu fabrika işçisinin niceliğini düşürürken geniş ölçekteki metalaştırma süreci işçileşmeyi arttırır. Emek (kafa-kol) gücünü belli bir süreliğine satan herkes işçidir ve emperyalizmin bu döneminde her (hizmet, sinema, edebiyat, spor, eğitim eğlence, sağlık vb.) sosyal alan hem sermaye birikimi niteliğine dönüştürüldüğü hem de geniş ve yaygın ölçüde proleterleşmeyi yaratmıştır. Üretim/üretim ilişkilerindeki bu değişimin yansıması, üretimin atomize olarak başkalaşıma uğraması, üretken olan ve olmayan emek arasındaki ayrımı belirsizleştirir. Her sosyal alanın metalaştırılması ve öznenin de meta ve tüketim nesnesine dönüştürülerek, ev içi emek, huzurevi, eğitim vb. toplumun yeniden üretimini sağlayan üretken değere dönüştürülür. Bütün dişlileriyle birbirine bağlı toplumsal üretimde, dişlilerden birinin kırılması ya da dönüşün aksaması sistemi derinden ve genişlemesine etkiler.
Yapay zekâ on yıllardır emperyalist ve gelişmiş kapitalist ülkelerde üretim sahasında genişçe kullanılıyor. Yapay zekanın niteliği ve etkinliği arttıkça, üretim/üretim ilişkilerinde başkalaşım vuku bulacak. Yapay zekanın niteliğinin artması iş gücünün başkalaşım geçirerek etkinliğini arttırırken, toplum sosyalizasyonunda, toplumsal ilişkilerin bütününde, etnik ve sosyal grupların niteliğinde ve sınırlarında alışkanlıklar ve çatışmalı değişimler göstermesi mümkündür. Devrim teorisi ve politik hareketi verili ve olası toplumsal değişimlerden yalıtık ele alınamaz. Kapitalizm tarihsel bir sistemdir; her sistem gibi, doğar büyür ve ölür, iç yapısal çelişkileri yapısal bunalımlar doğurur ve kendi mezar kazıcılarını yaratarak sonlandırır.