MKP SB: Faşist iktidarın sivil darbe süreci esas tehdittir

MKP Siyasi Büro, 15 Temmuz’da gerçekleşen başarısız darbe girişimini değerlendirdi ve “Çöken askeri faşist darbeden sonra faşist iktidarın sivil darbe süreci esas tehdittir!” dedi

HABER MERKEZİ (25.07.2016) – Maoist Komünist Partisi (MKP) Siyasi Büro (SB), 15 Temmuz’da gerçekleşen başarısız darbe girişimini değerlendirdi ve “Çöken askeri faşist darbeden sonra faşist iktidarın sivil darbe süreci esas tehdittir!” dedi.

MKP, askeri darbeye karşı çıkmanın devrimci görev ve tarihi sorumluluk olduğunu ancak bununla birlikte Erdoğan/AKP iktidarına da karşı çıkılması gerektiğini vurguladı. MKP/SB açıklamasında, “Paralel yapıya” yönelik tasfiye hareketinin aldatıcı olmaması gerektiğini, tek adam sultasının derinleşmesinin ardından emekçi ve ezilen halkın çok daha ağır bir faşist terör dalgasına maruz kalacağını ifade etti.

Esas tehdit iktidarın sivil darbesi ve gerici stratejisidir

Yapılan açıklamada, Erdoğan/AKP iktidarının askeri darbeyi savuşturmakla birlikte avantajlı bir pozisyona geçtiği ve tüm devrimci, sosyalist, muhalif cenaha saldıracağı ancak bununla birlikte devletin de ciddi bir dağınıklık sürecine girdiği belirtildi ve şu ifadelere yer verildi;

“‘’Paralel devlet’’ yapılanmasının giriştiği Askeri Faşist Darbe bastırılarak yenilgiye uğratıldı. Türk Ordusu bu darbenin bastırılmasıyla prestij kaybederek pespaye duruma düştü. Ordunun en ‘’fonksiyoner’’ kesiminin büyük bir kısmı ve/veya ordunun önemli bir gücü karşı-darbe hukukuyla tutuklanıp devre dışı bırakıldı. Erdoğan ve iktidarı ile birlikte polis gücü darbenin bastırılmasıyla önemli bir prestij kazandı. Fakat, ordudan bürokrasiye, belli düzeyde polisten MİT’e kadar değişik kurum ve güçleriyle devlet mekanizmasında büyük bir keşmekeş ve belirsizlik hakim hale gelerek tam bir kaos hakimdir. Kısacası, bir açıdan avantaj sağlayan Erdoğan ve iktidarı diğer taraftan yaşanan büyük sarsıntı ve kaotik koşullar nedeniyle temelleri sarsıldı. Dahası devletin altı adeta boşalıp kaygan-kırılgan bir hale gelerek büyük bir boşluk ve belirsizliğe gömüldü. Bu durum, prestij de kazansa Erdoğan ve iktidarının gerçekte büyük bir sorun ya da zayıf zeminle yüz yüze kaldığını tanıtlar. Devlet ciddi bir dağınıklık içindeyken, Erdoğan iktidarı büyük bir sarsılma atmosferindedir…

Erdoğan ve iktidarı strateji geliştirme yeteneğiyle durumu tamamen lehine çevirme, darbeden nemalanıp başkanlık sistemi dahil tüm gerici emellerini gerçekleştirme süreci içindedir. Bu strateji yalnızca ‘’paralel devletin’’ askeri faşist darbesini bertaraf etme, bu yapıyı tamamen tasfiye etmekle sınırlı olmayıp, somut tehdit olarak yaşanan darbe nedeniyle muhalefeti yedekleme ve darbeci yapıya karşı zaferini başardıktan sonra sırasıyla diğer tüm muhalif kesim ve sosyalist, devrimci, demokratik tüm halk güçleri ve mücadelesini bastırıp tasfiye etmeyi kapsamaktadır. Bu strateji bugün itibarıyla esasta başarılı olarak yürümektedir. Olağanüstü Halin mecliste kararlaştırılması bunun bir göstergesidir. Dolayısıyla, bastırılarak yenilgiye uğratılmış olan askeri faşist darbeden sonra, şimdiki esas tehdidin iktidarın sivil darbesi ve gerici stratejisi olduğu görülmek durumundadır.”

Darbeye de Erdoğan/AKP iktidarına da karşı çıkmalıyız

MKP/SB açıklamasında, askeri darbeye karşı çıkmanın devrimci görev ve tarihi sorumluluk olduğuna vurgularken bununla birlikte Erdoğan/AKP iktidarına karşı çıkmanın da ilkesel devrimci tavır olarak sınıf tutumunu olduğunu ifade etti.

Açıklamada devamla şu ifadelere yer verildi;

“Askeri Faşist Darbe hiç bir koşulda olumlanamaz, nötr karşılanamaz. Adı ne olursa olsun, nasıl kamufle edilirse edilsin faşist darbeye karşı asla kayıtsız kalınamaz. Darbeye karşı tavır almak devrimci görev olduğu kadar, tarihi sorumluluktur da. Çünkü askeri ya da sivil faşist darbe salt burjuva kılikler arası iktidarın el değiştirmesi hedefiyle yetinmez. Bilakis, değişik millet ve milliyetlerden geniş halk kitlelerini ve onların mücadelesini en azgın biçimde ezip kanla bastırmayı hedefler. Darbeler ülkesi namıyla ün salan ‘’TC’’devleti ve hakim sınıflarının tüm darbeler geçmişi bunu kanıtlar. İster askeri darbe olsun isterse sivil darbe olsun, her türden darbeye karşı tavır alıp mücadele etmek istisna tanımaz devrimci tavırdır. Bu ilkesel tutum hiç bir bahane ve manipülasyonla sulandırılamaz. Zira darbelerin gerçek hedefi ve en büyük mağduru geniş halk kitleleri, Komünist devrimci hareket, devrimci ve demokratik mücadeledir.

Ancak, altı çizilmelidir ki, halk düşmanı karşı-devrimci azgın diktatörlük, faşist baskı ve katliamlar  sadece askeri darbeler dönemine ait değildir. Göstermelik olup faşizmi maskelemekten öteye işlev görmeyen parlamenter sistem veya temsili demokrasi adına yürütülen diktatörlük de halk düşmanı karşı-devrimci faşist bir yönetim biçimidir. Parlamenter sistem altında genel olarak yürütülen faşist yönetim gibi, somutta Erdoğan/AKP iktidarı tarafından yürütülen sivil faşist darbe de askeri faşist darbe dönemlerini aratmayan cinsten katliamcı, soykırımcı ve ırkçı-faşisttir. O halde, askeri faşist darbeye karşı çıkarken, Erdoğan/AKP iktidar güruhuna karşı çıkmak da ilkesel devrimci tavır olarak zorunlu sınıf tutumudur.”

Faşist terör ağırlaşarak devam edecektir

Erdoğan/AKP iktidarının “Paralel devlet” odaklı saldırıların aldatıcı olmaması gerektiğini vurgulayan MKP, AKP’nin stratejisi gereği bunu yaptığını ancak tek adam sultasının derinleştirilmesi sonrasında emekçi ve ezilen halkların hedef tahtasına koyularak çok daha ağır bir faşist terör dalgasının gerçekleştirileceğini ifade etti.

Açıklamada son olarak şunlar söylendi;

“Komprador tekelci burjuva klikler arasındaki dalaş ve çatışmada birinden birini tercih etmek,  bunlardan birini kerhen de olsa destek asla düşünülemez. Bunun gibi, askeri nitelikte ya da sivil nitelikte olsun her türden darbeye karşı tavır almak ve mücadele etmek de ilkesel tutumdur. Ancak sorun burjuva klikler arasındaki iktidar dalaşı ve bu zemindeki çatışmaya geldiğinde sosyalistlerin, devrimcilerin ve devrimci halk kitlelerinin taraf olması düşünülemez. Nötr kalacağımız gerçek budur. İster askeri darbe kliği iktidar olsun, isterse Erdoğan/AKP iktidarı hüküm sürsün, her iki durumda da halk kitleleri, mazlum Kürt ulusu ve azınlıklar açısından gerçek durum değişmez, proletarya ve emekçi halkların bu iktidarlardan bir çıkarı söz konusu olamaz. Dolayısıyla, hiç bir manipülasyon ve demagojiye pirim vermeden, devrimci sınıf tavrıyla her türden burjuva klik, sınıf ve iktidarlarına karşı ayrımsız bir mücadele yürütmek şarttır. Bu değişmez bir görev, doğru olan yaklaşımdır.

Bugün geçerli olan esas görev, Erdoğan/AKP iktidarının nefes alarak toparlanmasına hizmet eden manipülatif  zemini reddedip teşhir ederek, derinleşmiş olan siyasi krizi büyütmek, bütün sosyalist, devrimci ve demokratik güçlerin ortak mücadelesini geliştirerek devrimci fırsatları halklarımız lehine değerlendirmektir. Burjuva kliklerden medet uman her türden gerici yaklaşım deşifre edilerek, tek doğru tavrın devrimci sınıf savaşımının geliştirilmesi olduğu bilumum eylem pratiğiyle sergilenmelidir.

Gerici burjuva devlet kaygısında birleşen burjuva faşist düzen partileri Erdoğan’ın stratejisine uygun zemin sunmaktadır. Onların sınıf kardeşliği iktidar pastası için yaşadıkları çelişkilerinden daha ağır basmaktadır. Açık ki, Erdoğan’ın gerici faşist strateji ancak devrimci halk güçlerinin sınıf mücadelesiyle boşa çıkarılabilir.

Darbenin bastırılmasında rol oynayan bir çok faktörün olduğu açık. Ancak sonuç itibarıyla askeri darbenin bastırılmış olması objektif olarak olumlu bir kültür ve geleneğin gelişmesine hizmet ederek darbelere karşı direniş zeminini güçlendirmiş, direnme meşruiyetini geliştirmeye yaramıştır. Bu anlamda objektif olarak açığa çıkan bu kazanım ya da olumluluk ileriye taşınarak mevcut faşist iktidara karşı direniş ve mücadele geliştirilmelidir.

Erdoğan/AKP iktidarının mevcut kaotik durumu geride bırakmasından sonra, yani mevcutta gerçekleştirdiği büyük tasfiye-temizleme hareketi ve elbette tek adam sultasını derinleştirme süreci sonrası, topyekun savaş saldırganlığıyla Kürt ulusu ve geniş emekçi halk kitlelerine karşı uyguladığı kıyımcı sürece devamen,  büyük ve azgın bir faşist terör dalgasını ağırlaştırarak estireceği bilinmelidir. ‘’Paralel devlet’’ çetesinin yoğunlaşma merkezine alınması hem olağan süreç ve hem de stratejik siyasettir. Bu aldatıcı olmamalıdır. Muhalefetin yedeklenmesi için geçici olarak salt darbeci çeteyle yönelmesi kendi hedefleri için isabetli stratejidir. Ancak sıra tüm muhalif kesimlere gelecektir. Ne başkanlık hülyası, ne yeni Osmanlıcılık rüyası ve ne de sultanlık hayali bitmiş değildir. Ne halk düşmanı faşist dikta gerçeği, ne Kürt düşmanlığı ve ne de ırkçı-faşist sınıf karakteri değişmiş değildir. Demokrasi lafları safsatadan ibarettir.”

                                                                                                                                                                                                                                                                  

Önceki İçerikTeşebbüste kalan darbe ve sonuçları üzerine kısa bir kritik
Sonraki İçerikDost düşman ayrımını silikleştirenler demokrasi mücadelesi yürütemezler!