Siyonist İsrail’in Filistin başta olmak üzere diğer Arap ülkelerine karşı saldırganlığı tarihsel arka planıyla bilinen bir sorundur. Bu zeminden bağımsız olmayan bölge üzerindeki emperyalist oyunlar ve emperyalist haydutlar arasındaki güç dengelerinin yeniden biçimlendirilmesi süreciyle yaşanan keskin çatışmalar iyice alevlendi. Bu çatışmalar bölgesel aktörlere yüklenen görevler temelinde aktüel bir çatışmaya dönüşüp, İsrail Siyonizm’inin tırmandırdığı katliamcı-kıyımcı vahşi savaş, Hamas’ın İsrailli sivil halka dönük gerçekleştirdiği gerici saldırı/katliam vesilesiyle başlamış oldu. Tarihsel destek bulmuş Filistin mücadelesinin haklılığı Hamas faktörü ve gerici eylemi tarafından adeta gölgelendi. Hamas’ın sivil halkı hedefleyen saldırısı dünya kamuoyunda önemli tartışmalara, farklı tutum ve değerlendirmelere yol açtı. Temel tutumda İsrail’in saldırgan, işgalci ve haksız olduğu, Filistin ve davasının tamamen meşru ve haklı olduğu kabul görürken, bilinen siyasal İslamcı gericilikle Hamas’ın temsil ettiği bir davanın Filistin ulusal davası değil, esasta siyasal İslam davası olduğu, özellikle de gerçekleştirdiği saldırının niteliği nedeniyle Hamas’ın desteklenemeyeceği şeklinde yaklaşımları ortaya çıkararak devrimci cephede ikili tutum yarattı. Hamas’ın Filistin’in haklı davasını temsil edip İsrail Siyonizm’inin işgalci saldırganlığına karşı mücadelesinin haklı olduğu, dolayısıyla desteklenmesi gerektiği görüşü yaygın iken, yukarıda ifade ettiklerimiz çerçevesinde Hamas’ın desteklenemeyeceği görüşü de bir o kadar yaygındır…
Kürt ulusal hareketi ikinci görüşe benzeyen ama temelden farklılaşan bir tutuma sahip olarak dikkat çekmektedir. Ulusal hareket sadece Hamas’ı desteklememe, eylemini yanlış görme zemininden hareketle soruna kayıtsız, sessiz ya da tarafsız kalmıyor. Aynı zamanda İsrail-Filistin eksenli soruna da kayıtsız kalıyor ve Filistin’in haklı davasını destekleme tavrı da sergilemiyor…
Kürt ulusal hareketi kendi ulusuna uygulanan işgalci, ilhakçı saldırganlığa, uygulanan ulusal baskı ve zulme, ulusal egemenlik ve iradesinin tanınmamasına, ulusal-demokratik haklarının tanınmamasına, ulus varlığının yok sayılıp imha-inkâr, asimilasyon politikalarına tabi tutulmasına, maruz kaldığı katliam ve kıyımlara karşı gelişmiş olmasına karşın, benzer kaderi paylaşan Filistin ulusunun haklı davasını destekleme tavrından geri durması anlaşılması zor bir tutumdur. Kuşkusuz ki, izaha muhtaç bu tavır-tutumun dayandığı bir arka plan vardır. Ve bu, aynı kaderi paylaşma zemininde empati yapmayı da gerektiren hassasiyette mutlak bir öneme haiz olduğu gibi, salt bir empati yapmak ya da yapmamak ikileminde ele alınacak kadar yüzeysel değil, esasen ideolojik-siyasi derinliğe sahip olup kendisi açısından demokratik nitelik ve tutumu tartıştıran önemde izaha muhtaçtır… Nasıl ki, ülkede Kürt ulusal sorununda milli baskı ve zulme karşı tavır almayanlar demokrat bile olamazsa, aynı biçimde Filistin’in maruz kaldığı milli baskı ve zulme tavır almayanlar da en azından bu tavrı şahsında demokrat olamaz. Üzerindeki ulusal baskıya karşı haklı mücadele veren demokratik bir hareketin, başka bir ulus üzerindeki ulusal baskıya kayıtsız kalması ve zımnen ulusal baskı, işgalci saldırganlık yapan bir güçten yana eğilim göstermesi asla anlaşılır olamaz.
Kürt hareketinin güncel Filistin davası karşısında bocalayan ve negatif eğilim benimsemesinin arka planı, bölgede ciddi bir aktör olan Siyonist İsrail’in bölgedeki Kürt hareket ve oluşumlarını çeşitli vesilelerle desteklemesine dayanmaktadır. Kürtlerin mevcut hareket, oluşum ve yönetim biçimleri şahsında özellikle güçlü bölge devletleri ve uluslararası alanda tanınma ve meşruluk kazanma gibi haklı bir arzu ve ihtiyacı vardır.
Bu bağlamda, İsrail Siyonizm’inin kesinlikle bölge ülkeleriyle çelişki-çatışma zeminindeki sorunlu ilişkileri, onun bölgedeki Kürtlere muhtaç olmasını sağlıyor ki, Kürtleri desteklemesi de bu zeminde gelişip anlam kazanmaktadır. İşte bu saiklerle biçimlenen İsrail’in Kürt politikası veya Kürtlere dönük pozitif yaklaşımı, Kürtlerin de ihtiyaç duyduğu tanınma ve meşruluk kazanma şeklindeki haklı hedefiyle örtüşerek İsrail’le ilişkilerini güçlendiriyor, sonuçta bu durum Kürtleri İsrail karşısında Filistin’i desteklemekten alıkoyuyor. Dahası Kürt siyasal hareket cephesi İsrail’e karşı iyimser görüşler beslemekten de geri kalmıyor.
Kürt ulusal hareketinin ulusal sorunlarda demokratik bir tavır alması, kendi mücadelesi açısından da tutarlılık olur…
Belirttiğimiz gibi, Kürtlerin İsrail’e dönük bu iyimser yaklaşımı, İsrail’in özellikle bölgedeki Kürtlere veya genel olarak Kürt sorununa iyimser yaklaşımına paralel gelişen bir tutumdur. Fakat İsrail’in Kürtlere dönük iyimser yaklaşımı, İsrail’in Kürt ulusal sorunu veya genel ulusal sorunlar karşısında demokratik tutuma sahip olmasından ileri gelmemektedir. Bilakis, onun ulusal sorunlar karşısındaki tavrı, Filistin ulusal sorunu başta olmak üzere, Lübnan’a dönük işgalci saldırganlığında vb. tüm çıplaklığıyla ortadadır. Dolayısıyla İsrail’in Kürt sorunundaki iyimser yaklaşımı tamamen bölgedeki çelişki-çatışmalarda müttefiklere ihtiyaç duyması veya bölgede neredeyse yalnız kalmasının ürünü olarak Kürtlere muhtaç olduğu için bu iyimserliği göstermektedir. Yani bölgedeki gelişmeler, dengeler ve savaşlar bağlamında, son tahlilde bölgede kendi cephesindeki emperyalistlerin ve stratejilerinin bir parçası olarak, tamamen taktik politika ve gerici çıkarları ya da gerici stratejiler temelinde Kürtlere “dost’’ yaklaşmakta, Kürt hareketine iyimserlik göstermektedir…
Evet, İsrail demokratik olduğu için değil, Kürtlere muhtaç olduğu için iyimserlikle yaklaşıyor. Muhtaçtır çünkü bölgede veya bölge ülkeleri içinde adeta tecrit edilmiş durumdadır. İttifaklara ihtiyaç duymaktadır ve tabi ki Kürtler bu bölgede önemli bir güç olduğu için, Kürtlerin desteğini almak istemektedir. Kürtlerin de bölgede statülerini resmileştirme, meşrulaştırma, güçlendirme ve kalıcılaştırmaya duydukları ihtiyaç, bölgede söz sahibi olan İsrail gibi devletler ve uluslararası alanda Kürt realitesinin şu veya bu statüde tanınmaya duyduğu ihtiyaç İsrail’e karşı iyimserlik yaratıyor.
Buradan kaba bir sonuç çıkaracak olursak, Kürt hareketi cephesi kendi ulusal çıkarları uğruna Filistin’in yıkılışı karşısında kayıtsız bir yaklaşım ortaya koyuyor. Böylece adeta, kendi ulusal çıkarları için başka bir ulusun imha ve işgaline tavırsız kalıyor. Lakin her şart ve durumda birebir geçerli olmasa da sessiz kalmakla onaylamak arasında sıkı bir bağ vardır. Bilinir ki, ‘’sessiz kalmak onaylamaktır.’’ Kürt ulusal hareketi veya siyasetinden Filistin sorununda demokratik bir tutum takınmasını beklemek, hiç kuşkusuz Kürt ulusal sorununda devrimci demokratik güçlerin gösterdiği tarihsel sorumlukla tutarlık arz eden bir beklentidir; ama bu konuda aslolan ulusal hareketin kendi davasının devrimci demokratik meşruluğuyla onu çelişkiye düşürecek pragmatizme sapma karşısındaki tutumun gri görünümüdür. Dikkat çektiğimiz şey tam da budur.