İçinden geçmekte olduğumuz tarihsel sürece dair defalarca kez bu sayfalarda kapsamlı değerlendirmelerde bulunduk. Ki yaptığımız değerlendirmelerin ne kadar doğru olduğu somut yaşananlarla kanıtlanmaktadır. En son yaşanan kanlı darbe girişimi ve sonrasında yaşanan gelişmeler sürecin evirileceği politik mecrayı açıkça ortaya sermektedir. Şimdiye kadar devam eden burjuva klikler arasındaki dalaş ve halklara karşı yürütülen topyekûn kirli savaş son yaşanan gelişmelerle artık yeni bir boyut kazanmıştır. Yaşanan darbe girişimi sonucunda geri kitleler başta olmak üzere tüm diğer burjuva partiler ve bilumum sermaye odakları başta olmak üzere kendisine muhalefet eden dinamikleri dahi yaratılan politik basınç ve mağduriyet sarmalı üzerinden kendi politik zeminine çekmeyi başaran Erdoğan/AKP iktidarı elde etmiş olduğu politik üstünlüğü “meşruiyet” iklimi düzleminde daha da ileri taşıyarak gerek klik dalaşında gerekse de toplumsal mücadele bağlamında pervasız saldırganlığını daha da keskinleştirecektir. Yakalamış olduğu bu politik üstünlüğü sonuna kadar kullanarak kendisi için tehlike arz eden burjuva klikler ve odaklar da dâhil bütün toplumsal dinamikleri ezmeye çalışacaktır. Bu gerici faşist saldırganlığını örgütlemede ve korku sarmalı yaratmada kullandığı en güçlü aktörlerden biri kuşkusuz ki geri kitlelerdir. Geri kitleleri toplumsal yaşamın bütününde kendi gerici politikaları doğrultusunda örgütlemiş ve bunun ilerisine taşıyarak tamamen militaristleştirmiş bir iktidarla karşı karşıyayız. Dolayısı ile yaşanan/yaşanmakta olan süreç öylesine kaba anlamda bir topyekûn savaş sürecinin ötesinde tehlike arz eden bir boyut içermektedir.
Militaristleştirdiği geri kitleleri sokaklara salan Erdoğan/AKP iktidarı toplum üzerinde gerçek anlamıyla bir korku sarmalı yaratmış durumdadır. Ki özellikle Aleviler başta olmak üzere demokratik toplumsal muhalefet bu anlamda ciddi kaygılar taşımaktadır. Çünkü gelişen ve gelişecek olan tehlike bağıra bağıra gelmektedir. “Darbe” girişimi sonrasında “demokrasi şöleni” adı altında geri kitleleri sokaklara salan gerici iktidarın ilk hedefi her zamanki gibi devrimci ve ilerici toplumsal güçlerin etkili olduğu yerleşim alanlarına saldırmak olmuştur. Kana susamış bir barbarlıkla polis eşliğinde devrimci ve ilerici kitlelerin hâkim olduğu alanlara saldıran bu gerici güruhlar linç girişimlerinde bulunarak halka karşı kin kusmuşlardır. İstanbul gibi nispeten devrimci dinamizmin ve örgütlenmenin olduğu yerlerde bu saldırılar karşı saldırılarla püskürtülürken, Malatya, Elazığ, Sivas gibi yerlerde ise gerici güruhlar daha rahat hareket ederek ilerici kitlelere saldırmaktadırlar. Dolayısı ile bu alanlarda yaşayan ilerici demokratik kamuoyu ciddi anlamda bir korku sarmalı yaşamaktadır.
Keskinleşen bu sürece ve adım adım örülen kitlesel linç saldırılarına karşı güne cevap olamayan klasikleşmiş, gelenekselleşmiş refleksler ve duruşlarla karşı koyulamayacağı/koyulamadığı aşikârdır. Saldırılara rutinleşmiş tepkilerle cevap olunamayacağı çok açık değil midir? Kitlelerin artık yaşanan keskin sürecin farkındalığıyla silahlanmaktan bahsettiği bir durumda devrimcilerin hala klasik yöntemlerle ve hazırlıklarla günü kurtarmaya çalışmalarının kabul edilir hiçbir tarafı olamaz. Kitlesel linç saldırıları karşısında ilerici kitleler asla yalnız bırakılamazlar. Bu bağlamda devrimci güçler kesinkes yaşanan keskin sürecin devrimci ihtiyaçlarına göre devrimci hazırlıklar yapmalıdırlar. Özellikle faşist devlet ve güdümündeki gerici güruhların hedefi durumundaki yerleşim alanlarında bütün devrimci dinamikler kitlelerle birlikte silahlanma zorunluluğunu kuşanarak ve örgütleyerek hazırlık yapmalıdırlar. Kitlelerin silahlanmaya hazır oldukları bu düzlemde devrimcilerin süreci geriden ve rutin yaklaşımlarla ele alması asla devrimci bir tutum olamaz.
Keskinleşen süreç devrimcilerin önüne keskin mücadele biçimlerini ve devrimci hazırlıkları bir zorunluluk olarak dayatmaktadır. Yaşanan süreç tartışılmayacak düzeyde bir berraklığa sahiptir. Ya sürecin devrimci ihtiyaçlarına göre hazırlık yaparak konumlanacağız ya da sürecin keskinliği altında tuzla buz olmaktan kurtulamayacağız. Yaşanan süreç artık klasik demokratik tepkilerle geçiştirilmeyecek kadar ciddi boyuttadır. Ki gelenekselleşmiş demokratik tepkilerim bugünün gerçekliğinde bir karşılığı da kalmamıştır. Dolayısı ile yeni bir boyut kazanan toplumsal mücadelenin gereksinimlerine göre politikalar geliştirmek ve hazırlıklar yapmak günün temel devrimci görevidir. Bu bağlamda devrimciler önderliğinde kitlelerin silahlandırılması kaçınılmaz devrimci bir ihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır. Keza tüm devrimci güçler oluşturulan birleşik devrimci mücadele ruhunu daha ileri bir düzeyde kuşanıp silahların devrimci eleştirisi ve militan devrimci cüreti örerek hazırlık yapmalıdırlar.