HABER MERKEZİ(09.10.2017)-Devletin yeniden yapılanması doludizgin devam ediyor. Ordu, MİT, Diyanet, hükümet, basın, AKP ve diğer yönetim kademeleri derken sıra belediyelere geldi. Bir süre önce sultan Tayyip, AKP belediyeleriyle yaptığı ortak toplantıda bazı belediye başkanlarına başarı ödülü verilmemesi basın ve kamuoyunun dikkatini çekmişti. Her başkana ödül verilmesi mutlak bir uygulama olarak kabul görmeyebilir ancak yeniden yapılanmanın yaşandığı bir iktidar gerçekliğinde birçok başkana ödül verilmişken bazılarına verilmemesi normal bir durum değildir.
Kısa zaman önce görevinden istifa eden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, dağıtılan ödüllere layık görülmeyen bu başkanlardan biriydi. Kadir Topbaş istifa mı etti, istifa mı ettirildi? Bu bir soru olarak orta yerde duruyor. İstanbul gibi önemli bir kentin belediye başkanının durup dururken istifası öyle geçiştirilecek olay değildir. Dolayısıyla soruya şöyle cevap vermek mümkündür. Hem istifa etti hem de istifa ettirildi. Yani hem yumurta tavuktan çıktı ve hem de tavuk yumurtadan çıktı. “Buyurun Kadir Bey, artık zamanınız doldu, sizi şöyle aşağıya alalım” kabilinde nazik bir dayatmayla görevi bırakması hatırlatıldı. 2004 yılından bu yana İstanbul Belediye Başkanlığı yapan ve görevi aldığı gün “Emaneti devralıyorum, emanetin ne olduğunu biliyorum” diyen “işini iyi bilen Kadir Bey” verilen mesajı almış bir siyasetçi olarak istifa etti. Daha doğrusu istifa ettirildi. İstifa ettirilmesinin doğrudan sorumlusunun sultan Tayyip olduğu besbellidir. İstifa konuşmasında dikkat çeken esas nokta “Adam yerine konulmamak affedilemez” demesidir. Öte yandan “Y orgun kelimesini asla kullanmadım” diyerek istifa nedeninin çalışma ve yeteneksizlikten kaynaklı olmadığının da mesajını vermiş oldu.
İstanbul beş bin yıllık özelliğe sahip bir kenttir. Roma İmparatorluğu’ndan Bizans’a, Bizans’tan Osmanlı’ya ve oradan günümüze kadar büyük değişimler geçirmiş, oldukça renkli kültürel birikime ve zenginliğe sahip olduğu biliniyor. Ancak tüm bu birikimin ve zenginliğin bugün için nasıl içinden çıkılmaz ve bakılmaz hale getirildiğini ve yine bugün kimsenin pek fazla değer vermediği bir hale düşürüldüğünü üzülerek görüyoruz. Rant, talan ve sömürü için kent tam bir beton harabeye çevrilmiş durumdadır. İmara açılan alanlar ve sahalar üzerinden kentin neredeyse tamamen ağaçsız hale getirildiği kentte yaşayan her insan tarafından gözlemlenmektedir. Özellikle son on beş yıl içinde kentin soyularak beton yığınına çevrilmesi hiç olmadığı kadar hızlı olmuştur. Hangi yasa ve planlamalarla nasıl yaşanmaz hale getirildiğini yazmaya kalksak sayfalara sığmayacaktır. Belki de kitaplar yazmak gerekecektir. Konumuz olmadığından bunu geçerek, Kadir Topbaş’ın istifasına dönelim.
15 Temmuz darbe girişimi döneminde Topbaş’ın tüm ailesi ile birlikte Amerika’da olması huzursuzluğun asıl nedeni olduğu dillendirilmektedir. Sonrasında Topbaş’ın damadının FETÖ davasında gözaltına alınıp bırakılması ve yeniden tutuklanarak hapishaneye konulması, ortalıkta dolaşan söylentilerin bir gerçekliğe işaret ettiğini belirtebiliriz. Tayyip’in bu iki noktayı es geçmeyeceği açıktır. Zira devletin yeniden yapılandırılması; daha doğrusu sultan Tayyip’in bütün yetkileri tek elde toparlama girişimlerinin hızla sürdürdüğü koşullarda adı Fethullah yanlısına çıkmış birilerini yerlerinde tutması beklenemezdi. Eğer yetkiler tek elde toplanacaksa, tek elde toplanmak istenilen yetkileri zaafa uğratacak her bir engel kaldırılmak zorundadır. İster Fethullah yanlısı olsun, isterse 16 Nisan referandum döneminde AKP’nin İstanbul’da yaşadığı oy kaybından olsun, sultan Tayyip önündeki engelleri kaldıracağını zaten ilan etmişti.
Merkezileşme ve yetkileri tek elde toparlamaya doğru ilerleyen bir sürecin mantıki sonuçları budur. Bütün kamuoyu biliyor ki 2019 yılında yürürlüğe girmesi beklenen yeni anayasanın bir gereği olarak iktidar sahipleri yol üstündeki engelleri kaldırmadan başarıya yürüyemez. Kimileri tutuklanarak, kimileri işlerinden edilerek, kimileri görevlerinden aşağılara çekilerek veya yandaşları üstlere atanarak bu süreç tamamlanmak istenecektir.
AKP’de yaşanan kaos ve huzursuzluk artarak devam edecektir
Her ne sebeple olursa olsun, iktidar sahibi Tayyip için Kadir Topbaş gibi güven vermekten uzak birilerinin görevde tutulmayacakları açıktır. Kaldı ki, belediye başkanlarının görevden alınması meselesinin Kadir Topbaş ile sınırlı kalmayacağını; daha doğrusu belediyelerle de sınırlı kalmayacağını göreceğiz. İktidarın devlet kurumlarına verdiği ayar politikalarına bakmak durumu anlamak için yeterlidir. Orduya müdahale, MİT’e düzenleme, seçilmiş vekilleri tutuklama, yeni diyanet başkanı atama, partisini dizayn etme gibi şimdi de belediye başkanlarını değiştirme işlem ve uygulamalarına devam ediyor. Belli ki yeni belediye başkanları da görevden alınacaktır.
Bütün bu uygulamalar bazı homurtulara, hoşnutsuzluklara, tepkilere yol açsa da henüz ciddi bir iç karışıklığa yol açmadığını söyleyelim. Özellikle ordu-YAŞ görevlendirmeleri döneminde huzursuzluk daha görünür durumdaydı. Fakat bilinmeleridir ki, görüntü yanıltıcıdır. Diğer kurumlardaki huzursuzluk bir yana, AKP içinde ve çevresinde azımsanmayacak bir tepki biriktiği anlaşılıyor. Partide görevden alınanlar ve göreve getirilenlerin karşılıklı tepkici ilişkileri, başında oldukları hazineden alınmış olanları çileden çıkarmaktadır. “Adam yerine konulmamayı” sindirememek ağır bir yük olarak sırtlarında dolaşıyor olmaları AKP içine ağır bir huzursuzluk ve çatlak olarak yansıdığını söyleyebiliriz. Partisini budayarak yerel seçimlere ve 2019 Genel Seçimleri’ne “sağlam ve hazır” hale getirmek amaç edilmiş olunsa da gerçeğin bir yanı da şudur. Budanan bir AKP güçlenmek yerine daha fazla güç kaybına doğru gitmektedir. Hükümete, AKP ve diğer kurumlara müdahaleyi tek bir kişinin hiçbir yasa ve kural tanımadan yapıyor olması, iktidar açısından bir güç gibi anlaşılıyor olsa da gerçek şudur ki bu büyük bir zayıflık olarak ortaya çıkıyor. Daha da ötesi izlenen dış politikaların neredeyse tamamı çökmüş olması ve giderek bunlara yenilerinin eklenmesi AKP’ye ve diğer devlet kurumlarına işin tuz biberi olarak yansıyor. Mesela, Güney Kürdistan’da Barzani önderliğinde başarıyla tamamlanan referandumun giderek bir Kürt devletine doğru ilerliyor oluşunu gören diğer kliklerin ırkçı-faşist ciyaklamalarına ve hükümete karşı ağır tepkiler; özellikle de sultan Tayyip karşıtlığına dönüşmektedir. Güney Kürdistan’a yönelik her bir yaptırım girişiminin orta vade de iktidara daha ağır yükler getireceği de ayrıca kayda geçirilmelidir.
İktidar, iç ve dış gelişmelerin büyük kargaşası içinde kendisini tahkim etmeye çabalamaktadır. Egemenler kendi aralarında yarışıp çatışırken, söz konusu Kürtler ve diğer ezilen halklar olunca birleşmektedir. MHP, CHP, VP ve tüm diğer faşist-ırkçı kurumlar el dil birliği ile Kürtlere karşı savaş kışkırtıcılığı yapmaktadırlar. Ne ki çok sürmeden yeniden parçalanıyorlar. Bu durum onların sınıf karakterlerinden kaynaklıdır. O halde bu çatlaklardan sonuna kadar yararlanmak devrimin görevidir. Doğru bir taktik siyaset, ortak mücadele birlikleri ile süreci göğüslemek ve milyonlarla birleşmek için şartlar uygundur. Şehirde kırda kan ve can pahasına direnenlerin yapmakta olduğu budur. Devrimin zaferi için dövüşmekten başka çare yoktur.