HABER MERKEZİ(08.11.2017)-Egemen sınıf sözcüleri ve bilumum liberal ideologlar öteden beri halk kitlelerine demokrasinin nimetlerinden ve vazgeçilmezliğinden söz eder dururlar. Demokrasinin herkese gerekli olduğu ve hukukun üstünlüğünün insan için önemini anlatırlar. Öyle bir hava yaratırlar ki, adeta demokrasinin ülkede oturması durumunda bütün sorunların üstesinden gelineceği ve çözülmemiş hiçbir sorunun kalmayacağı ve dolayısıyla birlik ve beraberliğe ulaşacağımız vaaz edilir.
Faşizme karşı burjuva manada da olsa demokrasinin savunulması elbette gereklidir. Ezilen halkların çıkar ve haklarını genişletmek ve sömürüye ve sömürücü sınıflara karşı yeni mevziler kazanmak için demokrasi mücadelesinin yürütülmesi önemlidir. Böyle bir kavrayışa sahip olmadan, emekçiler için stratejik hedef olan iktidarın adım adım fethedilmesi mümkün olmayacaktır. Bu kısa vurgudan sonra gelelim asıl konumuza, yani demokrasi meselesine.
Dillerine demokrasi sözcüğünü pelesenk etmiş olan gerici sınıf sözcüleri ve ideologlarının demokrasiye ne kadar bağlı kaldıklarını bir iki örnekle açıklamaya çalışalım. Birinci örnek. Bu gibilerin 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarının neden iptal edildiğini pek konuşmak istemezler. Buna ilerici-demokrat geçinenlerin yanı sıra, AKP’ye faşist diktatör diyerek tavır alan nacak halk düşmanlıkta diğerlerinden pekte geri kalmayan CHP’de dâhildir. Kurallarını, zamanını tamamen iktidarın kendisinin belirlediği seçimlerde ortaya çıkan sonuçlara ne hikmetse hiçbir gerici-faşist parti saygı göstermedi. Dolaylı veya dolaysız bilumum ırkçı-faşist partiler seçimlerin iptal edilmesine onay verdiler. İptalini onayladılar çünkü ilerici-devrimci güçler tarihte hiç olmadık kadar meclise temsilcilerini gönderdiler. Faşizmi gizlemenin ince örtüsü durumunda olan meclise girerek gericilerin midesine hatırı sayılır bir ağırlık oturttular. Bunu hazmedecek/kabul edebilecek halde değillerdi ve karşı önlemler hemen devreye girdi. İşte “ülkemiz demokratik hukuk devletidir” “halkın iradesine sonuna kadar saygılıyız” “Halkın seçtiğini ancak halk görevden alır” diyenlerin yalan balonları patladı! Halkın seçtiklerini halk değil, büyük korku yaşayan gericiler tepeden devreye girerek halk temsilcilerini görevlerinden alıkonacak süreci başlattılar.
Devreye konulan yeni seçim bir süreciyle iktidar ve aveneleri türlü hile ve düzmece oyunlarla halkın önemli bir bölümünü yeniden seçtiği milletvekillerin dokunulmazlıkları kaldırılarak tutuklanmalara başlandı. Hani “halkın seçtiklerini ancak halk görevden alabilirdi? Böyle olmadığı ve gericilerin öyle davranmayacakları görüldü. Tabii “Osmanlıda oyun bitmez” derler. Çok doğru, kanıtlanmış bir söz. Osmanlıda oyun bitmezde onun torunlarının oyunları biter mi? Bitmez. Çalınacak minareye kılıf bulundu. “Bunlar milletvekili kılığındaki teröristlerdir” Seçimlere aday olduklarında terörist olarak değerlendirilmeyen halk temsilcileri, ne zamanki parlamentoya girdiler ve tek adam rejiminin önüne büyük set çekmeye; diğer faşist partilerin çalışma sahalarını daraltmaya ve AKP’yi koalisyona düşürmeye başladılar, işte o zaman işler değişti. Gericilerin çokça övüp uğruna yemin ettikleri sahte demokrasisinin ve hukukunun ne olduğu ve nereye kadar geçerli olduğu bizzat iktidarın kendi uygulamalarında açığa çıkmış oldu. Öyle “herkese lazım olur” dedikleri demokrasi ve hukukun sadece egemen sınıfların çıkarları için gerekli olduğu anlaşıldı. Bu durumda gericiler kaçınılmaz olarak yüzlerindeki demokrasi maskesini indirdiler. Elbette yeni yalan ve düzmecelerle. Dedik ya Osmanlı da oyun bitmiyor diye. Tutuklananlar bir anda “milletvekili kılığında teröristler” oluverdiler. “Gizli örgütlenmeyi, silahlı mücadeleyi bırakın” ve “gelin demokratik alanda siyaset yapın” çağrısının ne anlama geldiğini görülmüş oldu. Tam bir ikiyüzlülük ve halkın gerici yasaları aşan özgür örgütlenmesini engellemekten başka bir şey olmadığını halkın ileri kesimi tarafından hafızalara kaydedildi! Demek ki, onların demokrasisi herkes için değilmiş. Böyle herkesi kapsayan bir demokrasi anlayışı kandırmacadan ibaretmiş. Halka söyledikleri yalan demokrasinin sınıf karakterini kitlelerden gizlemek dışında bir kıymet-i harbiyesi olmadığı bizzat kendi uygulamalarıyla bir kez daha görüldü. Keza hukukta öyle! Bunların sahtekârca söylemleri kafalara iyice not edilmelidir. Bu yalanlar liberal beylerin suratına indirilmelidir.
Doğrusu iş bununla da bitmiyor. “Milletvekili kılıklı teröristler halledildi. Demokrasi bunlar için olamazdı” çünkü “bunlar vatan hainleriydi”. Bunu anladık. Sıra geldi kendi içlerini “temizlemeye” “Fetö, darbe, ihanet” tüm bu ilişkilerin dünü, bugünü bir yana. Daha başkaları var, adamlar aday gösterilmiş ve yerel seçimlerde belediye başkanlığına aday olmuş ve kazanmışlar. Doğrudur, tıpkı kendilerini aday gösterenler gibi adamların her biri çaplı birer hırsız, soyguncu, rüşvetçi, dolandırıcı ve yeşil doğa düşmanı vs. Bu noktada Sülün Osman mezarında kalksa bunlardan korkar. Bu kesin. Bunu tahmin ediyoruz. Ancak konu belediye başkanlarının ne yapıp ettikleri değil, konumuz başka! Bir sabah uyandığımızda ne görsek, bazı belediye başkanları istifaya davet ediliyor. “Artık görevlerinizi bırakın, yenilenmek gerekir, sıra başkalarının” “İyide bizi halk seçti Sayın Reis, henüz görev süremiz bitmedi, bizi nasıl görevden alabilirsiniz? “Sizi biz seçtik, biz görevden alırız, derhal, fazla zaman geçirmeden istifanızı bekliyoruz” Bir kez daha soruyoruz, nerede kaldı halkın iradesine saygı? O “demokratik değerleriniz ve o demokratik rejiminize ne oldu?” Birileri “milletvekili kılıklı teröristlerdi” ve görevden almakla kalmadınız birde hapishanelere doldurdunuz. Anladık. Ama tamamen sizin torna tesviyenizden çıkan, yiyicilikte şişip palazlanan bu anlı şanlı belediye başkanlarınız neden tepeden gelen emirlerinizle görevden alındılar? Halk seçmişti halka saygı nerede kaldı? Selefi sultan Tayyip “neticede hiçbir belediye başkanı layüsel değildir” buyurmuşlar. İyi de reis sizin gözünüz neden hep yukarılara bakıyor? Sultan olma sevdanız nereden geliyor? Bu andığınız kural size neden işlemiyor? Balıkesir belediye başkanı Ahmet Edip Uğur “aileme varacak kadar tehditler var” diyor ve hem belediyeden istifa etmek zorunda kalıyor hem de büyük bir tepkiyle partisinden ayrılıyor. Sadece istifaları istenmiyor, etmeyenler tehdit ediliyor! Türk demokrasinin şanı bu olsa gerek.
Tüm bunlar halkın gözleri önünde cereyan eden ve yaşanan gerçeklerdir. Halkımızın şahitlik ettiği bu son bir kaç tecrübeden anlaması gereken şudur. Gericiler bize açık açık yalan söylüyor. Demokrasi herkese gereklidir sözü tas tamam yalandır. Rejimleri tehlikeye girdiğinde sadece halkın temsilcilerini değil, kimi güvenilmez gerici sistem yanlılarını bile görevden alaşağı ederler. Gerektiğinde tehdit ve şantaja başvururlar, daha da olmazsa hapishanelere alırlar ve hatta suikast ile öldürebilirler. Bakın Osmanlı ve cumhuriyet tarihine bu uygulamaları çok görürsünüz.
Gerçek şudur ki demokrasi dediğimiz şey esasında bir devlettir. Devletin işlevi ise egemen olanın hizmetini görür. Bugün Türk devletinin adaleti, demokrasisi egemen sınıflar içindir. Halkın çıkarlarına asla hizmet etmez. Etmediği tarihi tecrübelerle sabittir. Ki, bugünkü Türk faşist devlet gerçekliğinde egemen sınıfların bütün kliklerine bile adalet ve hukuk tam olarak uygulanmaz. CHP milletvekili bile içeri alınmıştır. Zira kuruluşundan beri esas olarak faşizmin egemen olduğu bu ülkede işler başka türlü yürümez. CHP gibi elit ve halka düşman partilerin “adalet” “adalet” diye sızlanmaları bundadır. Dolayısıyla, kulağa hoş gelen “halkın iradesine saygı demokrasi ve adaletin gereğidir” gibi sözler tamamen Osmanlıdan kalan ve torunlarının devam ettirdikleri bir yalan propagandadan ibarettir. Bu yalanlar aynı şekilde dünyanın tüm gerici-emperyalist güçleri tarafından dünya proletaryası ve emekçilerini manipüle etmek için söylenmektedir. Parlamenter burjuva cumhuriyetlerin en demokratik olanında bile gerçek durum budur. Ezilen ulusları sömürgeci boyunduruk altında tutan gerici devletler, kendilerinden ayrılmak isteyen uluslara karşı baskı ve çeşitli saldırılar devreye sokarlar. İspanyollardan ayrılmak isteyen Katalan ulusuna karşı yapılanlara bir bakın. Türk, Acem ve Araplar devletlerin, Güney Kürdistan’da Kürtlere karşı yaptıkları ortada duruyor. Gezi-Haziran ayaklanmasında halk ayağa kalkarak sokakları ve meydanları özgürleştiren milyonların iradesinin nasıl kan ve zulümle karşılandığı bir başka örnektir. Demek ki, halkın iradesine saygı ve demokrasi gibi sözler gerçek hayatta karşılığı yoktur.
Oysa işçi sınıfı ve emekçi halkların, ezilen ulusların ve inançların özgürleşmesinin ve insanlığın tüm zincirlerinden Azad olabilmesinin yolunu açacak olan gerçek şey halk demokrasi ya da sosyalist demokrasidir. Bu demokrasi de bir devlettir ancak bu devlet proletarya ve emekçilerin kendisinden oluşur. Proletarya ve emekçilerin yeni devletinde, halka düşman düzenli ordu ve polis yoktur. Halkın kendi savunmasını kendisinin yaptığı doğrudan bir silahlanmaya dayanır. Asalak bürokrasinin ve memurlar topluluğuna yer vermez. Yönetim tamamen üretenlere aittir. Halka karşı zor yasaktır. Halk arasında bütün fikirlerin özgürce ifade edildiği ve fikirlerinden dolayı halkın baskıya maruz kalmadığı ve yeni bir resmi düşünce ve tarihin kitlelere dayatılmadığı demokratik bir yönetimdir. Tek adam, tek parti yönetimi değil, ortak üretim gibi ortak paylaşım ve kolektif yönetim olan komün demokrasisidir.
Ekim devriminin 100. Yıldönümünü kutladığımız şu günlerde, bırakalım faşist yönetimleri, en demokratik burjuva yönetimler bile proletarya ve ezilen halkların çıkarlarını temsil etmez. Ettikleri görülmemiştir. Bu bakımdan ezilen halk kitlelerin birleşik mücadelesi içinde, geçmiş sosyalist uygulamalarda açığa çıkmış olan yanlışlar ve yetersizliklerden de ders çıkararak daha iyi, daha doğru olan komün cumhuriyetlerinin yaratılması özgürlük ve kurtuluş için tek doğru çizgidir.