Dokunulmazlıkların kaldırılması, HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması anlamına gelmektedir. Parlamentoda yapılan oylamalarla bu yapılmış oldu. Yürütülen tartışmalar da dokunulmazlıkların kaldırılmasının tüm esprisinin HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması olduğunu kanıtlar durumdaydı…
HDP Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, ilgili vekillerin yargılanarak hapsedilmesi amacını taşıyordu. Muhtemelen böyle de olacak. Ki eğer yargılayıp hapsetme süreci işletilmeyecekse, yapılan bunca şey anlamsız kalır. Yani yapılmak istenen şey HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılarak yargılanıp “cezalandırılmaları”, hapsedilmeleridir. Sürecin bu zeminde gelişeceği aşikârdır. Tabi ki, yapılmak istenen sadece birkaç vekilin hapse atılması değildir. Asıl yapılmak istenen bu vekiller üzerinden HDP’yi terbiye etmek, baskı altına alarak sesini kesmek, mevcut düzene entegre ederek teslim almaktır. Zira HDP’li vekillere reva görülerek uygulanan bu baskı Kürt ulusuna karşı yürütülen gerici savaş saldırganlığından bağımsız değildir. Kürt ulusunun nefes alması, sesini çıkarması yasaklanmakta, Kürtlerin iradelerine tahammül gösterilmemektedir. Kısacası, Kürt ulusuna dönük ırkçı-faşist baskı ve katliam politikasının bir parçası olarak HDP’li Milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılmakta, HDP üzerinde “Demokrasi kılıcı” sallandırılarak susturulmak istenmekte, zayıflatılması hedeflenmekte ve nihayetinde düzenin öngördüğü bir HDP dayatılmaktadır. Düzenin HDP’si istenip hedeflenmektedir…
Erdoğan sultasının yapmak istedikleri de yaptıkları da sır değil, tüm çıplaklığıyla ortadadır. Faşist bir terör estirilmekte, Kürt ulusu katliam ve soykırım pahasına teslim alınmak istenmektedir. Süreç ve yapılanlar bu kadar nettir. Ne var ki, bundan daha önemli konu HDP’nin ne yapacağıdır!
Vekillerinin ve dahası Eş Genel Başkanlarının dokunulmazlıklarının kaldırılarak hapsedilmelerinin yolu açılıp bu süreç işletilirken, HDP bu sürece, kendi vekillerine dönük hukuksuzluklara ve yaşanan faşist baskıya karşı nasıl bir politika izleyecektir. Parlamentonun tek adam komutasındaki baskı aracına, açıktan ırkçı-faşist işlevi gören kuruma bu denli aleni dönüşen, göstermelik olmakla birlikte her bakımdan bir paçavraya dönüşen bu parlamentoya ve uygulamalarına karşın nasıl bir taktik siyaset izleyecektir HDP… Eğer HDP maruz kaldığı bu ırkçı-faşist baskıya rağmen parlamentoda kalma taktiği izlemeye devam edecekse, parlamentoda nasıl bir süreç ve politika benimseyecektir?
Kolay yoldan ve hemen parlamentoyu terk etmek doğru olmayabilir. Oradaki mücadele ve direnişi terk edip salt gerici sınıflara bırakmak isabetli değildir. Parlamento bir kürsü olarak kullanılabilir, orada bir muhalefet yürütülebilir, orada direnişin sesi duyurulabilir, orada faşist politika ve katliamlar teşhir edilebilir, iktidarın siyasi teşhiri yapılabilir, orada bir direniş de sergilenebilir… Dolayısıyla parlamentonun kolay yoldan terk edilmesi doğru olmayabilir. Terk edilmesinin zorunlu koşulları hâsıl olmamış olabilir. Bütün yapılanlara rağmen bu anlaşılır bir durumdur.
Fakat parlamentoda kalmak koşuluyla bir tavır alınması, bir siyaset belirlenip yürütülmesi de şarttır. Parlamentoda kalınabilir evet ama kalmakla yetinmek veya sorunsuz kalma tavrı elbette ki doğru olmaz. Özcesi, HDP’nin parlamentodan çekilip çekilmeyeceğini bilmiyoruz. Ancak her şeye rağmen parlamentoda kalmakta ısrar etmesi ve kalarak tavır geliştirmesi en doğrusu olacaktır. Bu anlamda parlamentoyu köklü boykot edip orayı terk etmeyen HDP, parlamentoyu çeşitli biçimlerde boykot edebilir. Bu boykot politikası parlamentodan kesin çekilme biçiminde değil ama belli mesaileri grup olarak boykot edip, boykotunun gerekçelerini açıklayarak parlamentodan süreli olarak çıkması doğru olacaktır. Örneğin parlamentonun çalışmalarına gelip, çalışmalar açılırken HDP grup olarak gerekçelerini açıklayarak somut oturumu boykot edip dışarı çıkabilir. Dahası bu tavrı bir veya iki defa değil, olanaklar ölçüsünde sürekli bir eyleme dönüştürme biçiminde ele alabilir.
Hatta bazı oturumlarda milletvekili yeter sayısı gibi kritik noktalar dikkate alarak sayıma girmeden parlamento çalışmasını günlük olarak da olsa tıkayabilir. HDP’nin grup olarak parlamentoya gelmediğinde parlamentonun çalışması için yeterli milletvekili çoğunluğu bulmaması durumunu gözeterek bu durumlarda parlamentoya gelmemesi bir yöntem olarak kullanılabilir. Özellikle de bazı kritik gündemler veya iktidar için kritik ve önemli olan (belki hayati olan) konu veya gündemlerde parlamentoyu tıkama şansı olduğunda bu şansını kullanması doğru olacaktır. Ki HDP genel politika olarak da parlamento çalışmalarını tıkama politikasını ilkesel olarak benimseyip uygulamalıdır.
Bu politikalar ne kadar uygulanabilir veya hukuksal olarak ne kadar olanaklı olur bilemeyiz, ancak parlamento çalışmalarına katılıp ilk konuşmada grup olarak protesto gerekçelerini de açıklayarak (basın toplantısında da açıklayarak) parlamentoyu boykot edip dışarı çıkması ve bunu süreklileştirmesi mümkün olduğu gibi, doğru da olacaktır. Eş Genel Başkanları ve vekillerine, dolayısıyla HDP olarak kendisine dönük uygulanan bu faşist baskı politikasına karşı sessiz kalmayıp en azından bu tarz boykot tavrını uygulayıp geliştirmesi uygun ve yerinde olacaktır.
Parlamento çalışmalarında bulunma zorunluluğunu dikkate alarak, bir gün katılma, iki gün katılmama biçiminde bu protestolarını sürekli devam ettirebilir. Ve bu protesto tavrını açıklama yapıp dışarı çıkma biçiminde uygularken, gerekçelerini salt vekillerine uygulanan baskıyla değil, genel olarak Kürt ulusuna uygulanan katliamları protesto etme olarak açıklamalıdır.