Gezi/ Haziran Ayaklanması direnişiyle algıları değiştiren, ezberleri bozan her kesimden temsiliyetin kolektif ürünüyle örülen ve kadının renginin yansıdığı direnişi unutmadık…
Kadınların Gezi’ye katılımı ve yaratıcılığı, direniş içinde öne çıkan boyutları elbette sebepsiz değil. Son dönemde artan kadın cinayetleri, hükümet temsilcilerinin “Tecavüze uğrayan kadın öldürülsün çocuğun ne günahı var”, “Namuslu olsun kürtaj yaptırmasın” gibi çoğaltabileceğimiz açıklamaları kadınlarda kendi cinsini sahiplenme ile birlikte sokak etkinliklerine de yansımıştı. Gezi Parkı’nda yaşanan saldırının pervasızlığı kadınların, annelerin terlikleriyle sokaklara çıkışı, sisteme, devlete, hükümete olan öfke patlamasıydı. Saldırı karşısındaki öfke her kesimden kadını bir araya getirerek, kadının renginin ve yaratıcılığının Gezi’ye yansımasını sağladı. Polis ile çocuklarının arasına zincir ören anneler, Kürt kadını, feminist, lezbiyen, Alevi, solcu, Kemalist, başörtülü her kesimden temsiliyetin bir araya geldiği ve oluşturulan kolektifin yansıyan rengi kadının değiştirici gücüydü. Sokağın dilini sanata dönüştüren, cinsiyetçi ve homofobik söylemlere karşı direnişin içeriğine uygun sloganlarla cinsiyetçi dili eleştiren, bir devrim olacaksa bu devrim benim göğsüme dokunmadan geçmeyecek diyen ve gaza, tazyikli suya göğsünü siper eden kadınların, yaşamda kenarda kalan, dokunulduğunda asıl yaşamın yaratıcıları olan kadın kitlesinin görünürlüğüydü Gezi. Ezber bozan eylem tarzı hem devlet şiddetine karşı olması gereken yerde duran hem de direnişin içindeki yanlışı tartışabilen ve gösterebilen bir gerçekti Gezi. Kültür, cinsiyet, kuşak ve düşünce farklılığına rağmen kitlelerin eseri olacak olan devrimin ve değişimin heyecanı böyle yansıyordu sokaklara. Bu heyecan kalıcı örgütler yarattı mı, kadınlar kendi örgütlerini çoğaltarak kurumsal hale gelebildi mi? Ve en önemlisi Kuzey Kürdistan’da taş taş üzerinde bırakmayan devletin saldırısına karşılık yalnız bırakılan Kürt halkı… Bunları devlet saldırısını ve devletin yıllarca düşman olarak gösterdiği Kürde olan algıyı es geçmeden eleştirmek gerekir.
Gezi’ den hendeklere sistematik ve tüm askeri araçları kullanarak saldıran Saray’ın devletine karşı Kürtler direnmeye devam ediyor. Kadın birlikleriyle basına yansıyan, Rojava’da savaşı komuta eden kadın komutanların IŞİD ile savaşı ve kendi savaşının savaşçısı olan kadınlar feyiz oluyor bize. Mücadele alanlarının birlikte örgütlendiği bu süreçte, bilinçli dinamik rolümüzün farkında olmalıyız. Bizlere feyiz veren; sınıf mücadelesinin en zor ve keskin yerlerinde kadının kurtuluşu için yaşamı pahasına mücadele eden kadınlardır. Bunlardan biri kadın mücadelesi içerisinde ayrı bir yerde duran, her Haziran özlemle dillendirdiğimiz Berna Ünsal’dır… Berna yoldaş devrimci yaşamdaki ısrarı, üretkenliği ve cesaretiyle ataerkil tüm yaklaşımlara, söylemlere ve tavırlara rağmen mücadeledeki ısrarından geriye düşmeden özgünlüğü ve rengiyle devrimci bir kadındı. Onu mücadelede güçlü kılan kendine güveni ve siyasetteki aktif rolüydü. Okuyan bir entelektüel pozisyonunda değil, fikir üreten, tartışan, örgütleyen önder kadındı. Birikimini ve avantajlarını bireysel yaşamı için kullanmayan, siyaseti aşkla yapan ve tüm zorluklarına rağmen keyifle sürdüren, sorumluluklarını duygularıyla karıştırmayan, ayırt etmeyi bilen ve gerektiğinde hepsini yaşamayı da bilen kalemiyle, düşüncesiyle öncü kadındı. Bu vesileyle Berna Ünsal’ı sevgi ve özlemle her daim hatırlarken, mücadelemizin ana ekseninde yer alan tüm kadın savaşçılardan güç alarak yolumuza devam edeceğiz.