HABER MERKEZİ (04.06.2016)-Ülke devrimci hareketi, 27 Mayıs 2013 günü tarihinin ender sayfalarından biri olarak Gezi-Haziran Ayaklanması gibi devasa bir halk ayaklanmasına yataklık yaptı. Büyük kitleler ayağa doğrulmuş tarih yazıyordu, yazdılar… Gerici hâkim sınıf iktidarlarının tarihsel tavrını tekrarlayan Erdoğan/AKP diktası ayaklanan geniş kitleleri çapulcu olarak aşağılamaya cesaret edecekti… Bundan önce, Gezi Parkı’nın “yayalaştırılması projesi” bahanesiyle başlatılan talan ve doğa katliamına karşı çıkan kitleler, aynı Erdoğan’dan “Ne yaparsanız yapın, karar aldık, o proje yapılacak” şeklindeki “Kasımpaşalı” yanıtını aldılar. Kitlelerin iradesini hiçe sayan bu külhanbeyi tavrı, kitlelerin tepkisin katlayarak adeta bardağı taşıran son damla işlevi görüyordu… Tarih, kitlelerin kahramanlığına ve tarih yazan özne olmasına Gezi-Haziran Ayaklanması’yla bir kez daha tanık oluyordu… Devrimci yığınlar coşkun sel gibi yasaklı sokak, meydan ve alanları zapt ederek halkın gücünü ortaya koyuyor, faşist iktidarı kâbuslara boğuyordu… 27 Mayıs’ta başlayan direniş kıvılcımı, takvim yaprakları 1 Haziran’ı gösterdiğinde faşist devlet polis güçlerinin Gezi Parkı’ndan çekilmesine yol açarak büyük bir kabarış ve kazanımlara imza atıyordu… Komün yaşamının ve dayanışma kültürünün son derece parlak biçimde örneklenmesi, direnişçilerin millet-milliyet ayrımı yapmaksızın direnişte birleşip dayanışması son derece anlamlı kazanımlarken, kışkırtılan milliyetçilik ve şovenizme de şamar atan bir sınıf dayanışması örneğiydi Gezi-Haziran Ayaklanma süreci ve pratiği. Sonrasında gerçekleştirilen forumlar aynı kazanımların ilerletilmesini, bilinç düzeyine çıkarılarak politik bilinç ve yönetim anlayışını kitlelere yayan değerli kazanımlardı… Gönüllü çalışmalar, yardımlaşmalar, paylaşımlar, çevre duyarlılıkları, dil-din gibi fesatları aşan birlik ve demokrasi kültürü elbette önemli kazanımlar olarak yer aldı ayaklanma sürecinde… Ne yazık ki, sosyalist önderlikten yoksun olan veya önderlik zafiyeti taşıyan devrimci kitlelerin ayaklanma hareketi, bu zaafı nedeniyle 15 Haziran’daki faşist iktidarın polis saldırısı sonucu Gezi Kampı dağıtılmış, direniş şiddetle bastırılmış oldu…
Asker-polis ve sivil çeteler devreye sokularak TOMA’larla, ateşli silahlarla, işkencelerle azgın bir terör estirilip katliam yapılarak devrimci Gezi-Haziran ayaklanması bastırıldı. Ancak biz biliyoruz ki, Gezi-Haziran Ayaklanması bir nostalji ve bitmiş bir tarih, kapanmış bir süreç değildir. “Diren Gezi” şiarı bugün “Diren Cizîr, Sûr, Silopiya, Nisêbîn…” olarak sürdürülüyorsa, bastırılmış da olsa kitlelerin devrimci ayaklanması bitmiş-yenilmiş değildir. Kuzey Kürdistan’da soykırımcı katliamlara, kentlerin yıkılıp harabeye çevrilmesine ve en aşağılık saldırıların gerçekleştirilmesine rağmen teslim alınamayan direniş, en önemlisi de süren direniş yenilginin alınmadığının kanıtıdır. Sürecin dinamik olduğunun belgesidir…
Bu vesileyle, 3. yılında Gezi-Haziran Ayaklanması’nın devrimci mimarı olan devrimci halk kitlelerini, halk kitlelerinin ayaklanma ruhu ve direniş coşkusunu selamlarken, bu büyük ayaklanmada faşist saldırı ve işkenceler sonucu ölümsüzleşen Gezi-Haziran direnişçilerini saygıyla anıyoruz. Aynı vesileyle, Kürt ulusunun kahramanca direnişini selamlıyor, direnişin gerçek kahramanı şehitleri saygıyla anıyoruz…
***
Erdoğan komutasındaki faşist, şeriatçı ve cemaatçi AKP adlı iktidarın halk kitleleri üzerindeki faşist baskıları ve “mahalle baskısıyla” da anlamlandırılan toplumsal yaşamı dini esaslarda biçimlendirerek geriye çekme doğrultusundaki aşırı müdahaleleri ile talan uğruna doğayı tahrip eden kapitalist politika ve faşist uygulamaları geniş halk kitlelerinde büyük bir öfke birikimine yol açmıştı. Geniş toplumsal kesimlerde ve özellikle de emekçi kitlelerde içten içe huzursuzluk büyüyor, patlama vesilesi arıyordu. Nitekim toplumsal yaşama dini yaşam tarzını dayatan müdahalelerle yaşamı baskı altına alan, internete müdahale eden, futbola müdahale eden, gazete ve basına müdahale eden, yazarlara, akademisyenlere, kadına, gençliğe, heykellere ve farklı kimliklere hoyratça müdahale eden Erdoğan/AKP iktidarı bir dizi kitlesel tepki ve hareketin gelişmesine yol açmıştı. Yaşanan protesto ve kitlesel eylemlilikler Gezi-Haziran Ayaklanması’na uygun şartları hazırlıyordu. Nitekim Gezi Parkı yayalaştırma projesi müdahalesi ayaklanmanın patlamasına vesile oldu…
Bu tarih, oldukça anlamlı ve öğretici bir pratikti. En önemlisi emekçi halk kitleleri kendi güçlerini görmüş, önemli bir tecrübe ve moral kazanmıştı. Neler yapabileceklerini kendi pratiklerinde görmüşlerdi. Faşist devlet ve iktidarın birleşen ve ayaklanan kitleler karşısında nasıl çaresiz kalacağı görülmüştü. Zira yasaklanan meydanlar kitleler tarafından zapt edilmiş, devlet güçleri bu meydanlardan süpürülmüştü.
Evet belli bir gelişmeden sonra azgın saldırılar gerçekleştirilerek ayaklanma bastırıldı. Ancak ayaklanmanın bastırılması bir kader değildi ve kitlelerin iktidar karşısında yenilgi alacağının garantisi hiç değildi. Ayaklanmanın bastırılmasında esas etken gerekli nitel önderliğin olmaması ve hareketin bazı zaaflar taşımasıydı. Sosyalist devrimci önderlikten yoksun olan kendiliğinden gelişen devrimci hareketin yenilgi alması son derece olağan ve hatta kaçınılmazdır. Devrimci önderliğe sahip olmayan kendiliğinden gelme kitle hareketleri öyle ya da böyle yenilgiyle tanışmak zorunda kalır, kalmaktadırlar. Ayaklanmanın içinden çıkan ve oluşturulmaya çalışılan önderlik rolü ise hem yetersiz ve hem de geç bir gelişmeydi. Ki bu dönemde önderlik rolü adına yapılmak istenen de son derece yetersiz olup, hareketi-ayaklanmayı sürükleyebilecek, başarıya taşıyabilecek bir gerçekliğe sahip değildi. Dahası kitlelerin belli bir kesimi salt anti-AKP’ci nitelikte olmakla birlikte, önemli bir kesimi de CHP gibi düzen partilerinin etkisinde olan kitle idi. Dolayısıyla devleti ve siyasi iktidarı devrimci perspektif ışığında hedefleyen dinamik kitlelerin esasına sirayet etmiyordu. Önderlik zafiyeti bu kitlelerin doğru rotada ilerleyerek büyük başarılara ulaşmamasında temel bir sorundu.
Ancak her şeye karşın ayaklanma pratiği hem kitlelere ve hem de bilinçli örgütlü devrimci harekete son derece zengin deneyimler, kazanımlar sağlamış, ufkunu genişletmiştir. Ne var ki, Gezi-Haziran Ayaklanması pratiğinin dersleri ancak sosyal pratiğe döküldüklerinde gerçekte anlam kazanırlar. Dolayısıyla, Gezi-Haziran Ayaklanması’nı bugüne taşıyarak, aynı ruh ve direniş kültürüyle sokaklara çıkmak, direnişin şehitlerini anmak, direniş geleneğini sürdürmek, iktidardan hesap sormak, daha da somutu Kuzey Kürdistan’da sürdürülen soykırımcı vahşi katliamlara karşı sokakları zapt ederek faşist iktidara dar etmek asıl tavırdır. Gezi-Haziran Ayaklanması’nın ruhunu taşımak ve ayaklanma pratiğinden öğrenmek ancak bununla karşılık bulur.
Faşist iktidar bugün geniş emekçi halk kitlelerine dönük koyu bir faşist terör dalgası estirmekte, en ağır baskılar uygulamakta, özellikle Kürt ulusunu topyekûn savaş saldırganlığıyla kıyımdan geçirmektedir. Bu faşist tırmanış her gün yeni bir halkayla karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla yeni Gezi-Haziran Ayaklanması şartları hâsıl oldu, Kürt ulusuna dönük barbar kıyımlar göz önüne alındığında çoktan hâsıl olmuş, geçmiş durumdadır.
Yeni “Gezi-Haziran” ayaklanmaları mümkündür. Faşist baskı ve katliamlar en geniş toplumsal kitleleri canından bezdirmiş, bıçak kemiğe dayanmış durumdadır. Bazen bir kıvılcım büyük alt-üst oluşların yaşanmasına yol açabilmektedir. Elbette hemen şimdi bir devrim değil ama büyük bir direniş, mücadele ve ayaklanma pratiği sergileyerek kazanımlar elde etmek, devrimi ilerletmek mümkündür. Gezi-Haziran Ayaklanması’nın 3. yıldönümü bu direniş için bir zemindir. Tüm devrimci ilerici güçler ve faşist iktidarın mağdur ettiği geniş demokratik kesimler birleşerek büyük bir direniş sergileyebilir, Gezi-Haziran Ayaklanması’nın ruhuna uygun bir eylem gerçekleştirebilirler, gerçekleştirmelidir de.