“Mademki kölelerin köleleri, ezilenlerin ezileni bile sosyalizm yolunda giderek kendi kurtuluşları için savaşmaya kalkıyorlar, şimdi artık dünya proletarya devriminin utkusundan kim kuşku duyabilir?” – Lenin
HABER MERKEZİ (08.09.2017)- 1871 Paris Komünü’nü izleyen bir İngiliz gözlemci, “Eğer Fransız ulusu yalnızca kadınlardan oluşsaydı ne korkunç bir ulus olurdu” diyordu. Bu gözlemdeki korkunç kelimesi o dönem Komün’ün en ön saflarında savaşmaya cüret eden kadınlar için kullanılan kelimelerden birisiydi. Kadınların bu kadar cüretkar olmasından korkan egemenlerin yandaş medyası buna benzer birçok kelime kullanarak kadınları ‘sorunlu’ bireyler olarak lanse etmişlerdir. Tüm tarihsel deneyimlerin bize bıraktığı anlayış, kavrayış ve dersler bugün açısından kadın mücadelesi ve bu mücadeleyi büyütmedeki ısrarı ve kararlılığı açısından durduğumuz yeri de sürekli gözden geçirmemizi salık veriyor. Devrimden çıkarı olan tüm kesimlerin (bunun en önemli bir parçası olarak kadınların da) devrim meselesini güne nasıl uyarladığıdır üzerinde düşünmemiz gereken. Devrim zor ve bedel ödemeye dayanan bir iştir. Dolayısıyla kadın mücadelesini de öyle yarım ağızla değil, dolu-dolu ve nitelikli ve içeriği zengin bir anlayışla ele alan özgün örgütlenmeleri hedefe koymalıyız. Yabancılaşmayı önleyecek olan da budur. Kaba, doğaya yabancı, komünist kadın kimliğinden uzak örgütlenmeler bizi temsil edemez.
Her daim burjuvazinin çizdiği sınırlar içerisinde kalan ve kadının ileri çıkarak toplumsal mücadeleyi ertelemeden bugünden kendisini bu örgütlenmelerin öncüsü yapan bir perspektifle sahiplenmesini engelleyen örgütlenmeler değildir bizi kurtaracak olan.
Erkek egemenliğinin yarattığı erkek şovenizmine karşı mücadele önemlidir. İdeolojik mücadele her alanda olmazsa olmazdır. Ancak bunu açık bir kafayla, erkeksi tarzdan azade bir önderliği esas alarak yapmalıyız. Bu önderlikleri yaratırken de tüm alanlarda olduğu gibi kadın alanında da nitelikli kişilikler yaratmalıyız. Davada samimi, ertelemeyen, tarihsel koşulların getirdiği zorlukları sürekli kendisine yük etmeyen, bedel ödemekten sakınmayan, özverili, planlı, kararlı, donanımı esas alan, sistematik çalışan bir tarzı işlerli hale getirmeliyiz. Böyle donanmış kadın kitleleri iktidarların gerici, kokuşmuş algı ve araçlarını tarihin çöplüğüne bu perspektifle süpürecektir ve kadınların kurtuluş mücadelesi tüm bu sorunları alaşağı edecektir. Kadına kurtuluş altın tepside sunulmayacaktır, bu yüzden ertelenen sorunları çözme noktasında önemli sorumluluklarla karşı karşıyayız. Bu sorunlar üzerinde sürekli kafa yoran, sorgulayan ve gündemi de takip ederek söz söyleyenler, yarının dünyasının yapı taşlarını oluşturacaklardır. Bugün devrimci çizgimizle yaratacağımız örgütlerimiz ve onu besleyen nitelikli kadın kadrolarımızdır kadını geleceğe taşıyacak olan.
Zulme karşı isyan meşrudur, hele ki bu kadın mücadelesiyse her zamankinden daha çok meşrudur. Kadın kırımlarının yaşandığı günümüz dünyasında öyle çokta sebepleri sorgulamayla harcanacak vaktimiz yoktur. Sebep gün gibi ayan beyan ortadadır. Ferman buyurmuşsa beyler-sultanlar katlimize, bize de dövüşmek düşer bu saatten sonra.
Hayatın merkezine parçası olduğumuz toplumsal kurtuluşu koyarak, özel mülkiyetin yarattığı tüm gerici ilişkilere vurarak hayat kazanılacaktır. Proleter dünya devriminin stratejik silahıdır komünizm ve kadının kurtuluş mücadelesi de bunun sağlam bir mevzisidir.
O halde Sevda’nın cüretini kuşanalım ve konumlanalım!