Faşizmin kapsamlı saldırılarına karşı tek meşru duruş direnmektir!

HDP milletvekilleri başta olmak üzere, devrimci demokratik kurumların kapatılmasında tutuklanan ilerici-devrimcilerin sloganlaştırdığı “direne direne kazanacağız” tavrı, tüm ezilen halklarımız için sürecin perspektifidir. Unutulmamalı ki, en koyu karanlık anı, aydınlığın en yakın olduğu andır. Faşizmin azgın saldırıları ekseninde yaratmaya çalıştığı umutsuzluk ve topluma enjekte etmeye çalıştığı umarsızlık, aslında O’nun gelecek kaygısıdır. Faşizmin, iktidarını koruma kaygısıyla giriştiği bu pervasız saldırılar, stratejik olarak sonunu hazırlamaktadır. Mevcut dönemsel üstünlüğü taktikseldir. Derinleşen toplumsal çelişkiler, güçlü karşı koyuşları mayalamaktadır. Devrimci ve komünistler başta olmak üzere, tüm toplumsal dinamikler, bu gerçeğin ışığında sürece yaklaşmak durumundadırlar.

Faşizmin her saldırı alanı, terk edeceğimiz alanlar değil, direniş alanlarıdır. AKP-Erdoğan diktatörlüğü, stratejik ve taktik araçlarımıza, toplumsal dinamiklerin en meşru kurumlarına, Kürt ulusu başta olmak üzere, toplumsal ilerici güçlerin iradesi olmuş kişi ve oluşumlara saldırısını, karşı koyuş mevzisine dönüştürmek, sürecin en berrak iradesidir.

HABER MERKEZİ (15.11.2016)-Faşist “TC” nin diktatörlüğü olan AKP-Erdoğan iktidarı, iç ve dış politikada bir tarz olarak benimsediği gerilimi arttırma yönelimini, siyasal ve sosyal ortamı provokasyona açık hale getirme tarzıyla birleştirerek, gerici diktatörlüğünün bekası için pervasız saldırılara girişmiş durumdadır. Faşist “TC” nin, AKP-Erdoğan diktatörlüğü özgülündeki faşist iktidarı, geniş muhalif toplumsal dinamikleri hedef alan pervasız saldırılarıyla, “güç” gösterisine çevirdikleri süreçlerinin arka planında, derin bir siyasal kriz bulunmaktadır. Gerici egemenlik aracı olan, “TC” devlet kurumlarına yapılan tüm müdahaleler ve bu müdahaleler ekseninde tüm toplumsal dinamiklere karşı geliştirilen faşist terör, içinde bulundukları bu siyasal krizi aşma maksatlıdır. Ama yapılan her müdahale, bırakalım krizi hafifletmeyi, daha da boyutlu çelişkilerin alevlenmesine zemin olmakta, egemen gerici klikler arasındaki çatışmalar dahil, ezilen ve sömürülen, muhalif toplumsal güçlerle, var olan toplumsal çelişkiler daha da derinleştirmektedir. Uluslararası alanda, ABD ve AB emperyalist güçleri başta olmak üzere, bölgesel gericiliklerle, özellikle Ortadoğu özgülünde yaşanan gerici çıkar dalaşı ve çatışma, Türk egemen güçleri arasında içte yaşanan klik dalaşlarıyla birleşmekte, ve gerici bağnaz burjuva sınıfların mevcut sürecine rengini vermektedir.15 Temmuz darbe girişimi, bu darbe girişimini kendi iktidarı için fırsata dönüştüren mevcut hakim kliğin iktidarı AKP-Erdoğan diktatörlüğü ve mevcut hakim kliğe, gerici çıkarları ekseninde yedeklenen ama aynı zamanda kendi klik çıkarları için fırsat kollayan faşist blok (Ergenekon, Balyoz davası bileşenleri, MHP ve CHP gibi),kendi içindeki dalaş konusunda, sürecin avantaj veya dezavantajlarını hesaplayarak bir yol haritası çizerken, süreç egemen güçler arasındaki klik dalaşı ekseninde siyasal istikrarsızlık üretmektedir. Her gerici kliğin gardını almış boksör misali, fırsat kolladığı bir ortamda, süreç özgülünde ittifak kurmuş gerici güçler bile güven sorunu yaşamakta ve bu köklü güven sorunu, siyasal istikrarı dinamitlemektedir. Hakim sınıfın iktidarı AKP-Erdoğan diktatörlüğü, sürece uygun oluşturulan “yeni kapı milli birlik ve mutabakat” ruhu ile, gerici konseptin çıkarları bağlamında ipleri eline almış gibi görünse de,”milli birlik”, gerici çıkarların baskılanması altında çatırdamakta, ve daha derin çatışmaları koşullamaktadır.

AKP-Erdoğan diktatörlüğü, siyasal olarak içinde bulundukları kriz koşullarını, Suriye ve Irak özgülündeki işgalci konumlarını ve bölge nazarında üretilen politika ile “milli menfaatlere “ bağlayarak ve içte de,”terörle mücadele” konseptine entegre edilerek, en azından süreç bazında üretilen gerici politikaları konusunda, gerici egemen güçler arasındaki çatışmayı hafifletmeye çalışmaktadır. Dış politikada bu entegrasyonu istediği biçimde sağlayamasa da, Milli zulüm altındaki Kürt ulusu, ezilen inanç gurupları ve sömürülen sınıflar ve bu güçlerin demokratik-devrimci önderliklerine kapsamlı bir saldırı olan “terörle mücadele” konsepti konusunda, faşist gerici sınıflar bir birlik oluşturmaktadırlar. Ki bu durum faşist “TC” nin genetik kodlarıdır. Tarihsel var oluş zemini, Kürt ulusu başta olmak üzere, milli zulüm altında tutulan ulus ve azınlıklara, Aleviler başta olmak üzere, ötekileştirilen-horlanan inanç guruplarına, işçi sınıfı ve köylülük başta olmak üzere, sömürülen-ezilen halklarımıza karşı, sürdürdüğü pervasız baskılar ve katliamlar üzerinde var olan egemenlik tarzıdır. Bugün bu tarihsel gerici kodları, faşist hakimiyet çizgisinde sentezleyen AKP-Erdoğan diktatörlüğü, ezilen halklarımıza ve onun devrimci, demokratik kurumlarına kapsamlı bir saldırıya geçmiş durumdadır.

HDP Milletvekillerinin Tutuklanması ve Devrimci-Demokrat Kurumların Kapatılması, Faşizmin Saldırılarının Pervasızlığıdır!

Faşist Türk egemenlerinin arasındaki gerici klik dalaşının bir ürünü olarak cereyan eden 15 Temmuz askeri darbe girişimini, kendi hakimiyeti için “sivil” darbe ile avantaja dönüştüren AKP-Erdoğan diktatörlüğü, hem gerici egemenlik aracı olan devlet kurumlarında yaşanan siyasal krizi ve hem de içte ve dışta ürettiği ırkçı faşist politika ile faşist klikler arasında bir “uzlaşı” yaratmak için, Kürt ulusu ve devrimci demokrasi güçlerine saldırmayı, bekası için merhem olarak görmüştür. Bu saldırıların asıl planlanma süreci,”, 7 Haziran seçimleri sonrası süreçtir. ”Yeni” konsept olarak örgütlenen ve 1 Kasım seçimleri ile boyutlandırılan bu süreç,darbeci,tekleştirici,açık faşizm koşullarının “yeniden” geliştirildiği gerici savaş konseptidir..Yani AKP-Erdoğan diktatörlüğünün topyekün saldırısı ve darbe ile yönetme,15 Temmuz sonrası başlayan bir süreç değil,aksine,7 Haziran seçimleri sonrası başlayan bir süreçti.HDP çatısı altında devrimci,demokrat muhalif ilerici toplumsal dinamiklerin,eşit olmayan seçim koşullarında elde ettiği başarı ve AKP yi tek başına hükümet yapmayan parlamento bileşeni,Türk hakim sınıfları açısından kabul görmeyen ve tasfiye edilmesi gereken bir bileşendi.Erdoğan özgülünde darbeci yöntemlerle,burjuvazinin gerici ahırı olan parlamentoya yapılan müdahale ve sonrasında,Davutoğluna,AKP’ye ve devletin yönetsel kurumlarında yapılan balans ayarları,topyekün savaş konseptine göre yapılan hazırlıkların adımlarıydı.CHP ve MHP ninde dahil olduğu gerici burjuva kliklerin,”Terörle Mücadele Konseptine” bağlanarak terbiye edildiği ve Ergenekon,Balyoz davası sanıkları nazarında ulusalcı Kemalist’ler ve bazı sünni İslamcı cemaatlerle ittifakların kurulduğu dönemin özü,Kürt ulusuna karşı imha ve inkarı bölgesel alana yayma,içte devrimci-komünist-sosyalist hareketler başta olmak üzere,ilerici toplumsal muhalefeti susturmaktır.

15 Temmuz darbe girişimi sonrası, darbe “karşıtlığı” üzerinden manüpile edilen ve paramiliter güçlerle yönlendirilen geri kitleler nazarında “toplumsal desteği oluşturulan”,AKP-Erdoğan sivil darbesi, meydanlardaki “demokrasi şölenlerini”,OHAL ile taçlandırarak, Kanun Hükmü Kararnamelerle, planladığı kapsamlı saldırı sürecine yeni bir zemin yaratmıştır. AKP-Erdoğan diktatörlüğünün kendi iktidarı için belirlediği yol haritasında, engel olarak gördüğü toplumsal dinamikleri ve demokratik-ekonomik kurumlar dahil, toplumsal dinamiklerin sosyal, ulusal önderliklerini tasfiye etmek, ana ekseni oluşturmaktadır. Kuşkusuz bunun sonuç alması için öncelikle, gerici hakimiyet erklerinde kendisi açısından rahat hareket edebileceği bir merkezileşme yaratması gerekiyordu. Bu merkezileşme, süreç babında, gerici güçlerin dönemsel de olsa “ittifakları” olmuştur. Yeni kapı “milli mutabakat ve irade” bunun bir adımıdır. Gelişen sürecin temsil ettiği gerici kliğin çıkarlarına zarar vereceğini gören CHP, sonraki süreçlerde müzmin bir muhalefet çizgisine kaysa da, AKP-Erdoğan-MHP ve Ergenekoncu kliğin mutabakatı devam etmektedir. Ki CHP ninde, kendi gerici çıkarlarındaki müzmin muhalefetini,”Terörle Mücadele Konsepti” altında geliştirilen, toplumsal dinamikler ve O’nun önderliklerine karşı yapılan kapsamlı saldırılarda gerici “uzlaşıya” dönüşmektedir. Bu mevcut durum içinde, AKP-Erdoğan diktatörlüğü, kapsamlı planları konusunda en ileri düzeyde MHP ile ortaklaşmış durumdadır.

İç ve dış siyasette gerginlik ve çatışma ortamını, darbe girişimi sonuçlarıyla birleştiren faşizm, koalisyonu haline getirdiği gerici güçlerle, Kürt Ulusu, Aleviler, işçiler, memurlar, Köylüler başta olmak üzere, Sunni İslam-Türk ırkçılığı paradigmalı hakimiyet çizgisine potansiyel tehlike olarak gördüğü tüm toplumsal dinamiklere baskı ve şiddet uygulamaktadır.Suriye,Irak topraklarına,Rojava ve Kuzey Kürdistan’a,kara ve hava askeri donanımla askeri girişimler ve işgalci iştah büyüdükçe,Türkiye-Kuzey Kürdistan sahasında,TV kanalları,dergiler,gazeteler,demokratik sivil dernekler kapatılıp en sıradan insani-sosyal duruş hakkı,sivil darbenin “apoletsiz” komutanlarının postalları altına alınmak istenmektedir.”TMY” konsepti,OHAL,KHK lar hayatın her alanına yayıldıkça,AKP-Erdoğan-MHP merkezli gerici sınıfların pervasızlığı,daha fazla kan,daha fazla zulüm ekseninde yeni faşist planlarla somutlanmaktadır.

Süreç itibarıyla gazetemiz sayfalarında defalarca ifade ettiğimiz gibi, bu planların ilk ayağı, Kürt Ulusu başta olmak üzere, ilerici, devrimci, sosyalist, aydın toplumsal dinamiği, kurumları ve sosyal tabanı ile tasfiye etmektir. Çünkü, bu toplumsal dinamikler, mevcut yerel yönetimler, parlementodaki temsiliyetleri ve öndelikleriyle, hakim sınıfların gerici süreçlerine direnç göstermektedirler. Bu toplumsal direnci kırmak, faşizmin kendi süreçlerinin bekası için önemlidir. Yurtsever-devrimci yerel yönetimlere, sömürgecilik valilik tarzı olan Kayyum atamaları ve bu sürecin Amed Belediye eş başkanı Gültan Kışanak’ında içinde olduğu onlarca belediye başkanlarının, ardından zaman kaybetmeden HDP eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın içinde bulunduğu HDP milletvekillerinin, barbar yöntemlerle tutuklanması, faşizmin bu topyekün saldırı konseptinin, en kapsamlı durumunu izah etmektedir.

Saldırı kapsamlıdır. Kürt ulusal mücadelesini boğmak ve Kürt ulusunu milli zulüm altında tutmak için, gerilla alanlarından, gerici burjuva zeminde açık siyaset yürüten güçlere kadar, bölgesel zeminde bu saldırı sürdürülmektedir. Kuzey’den Rojava’ya, Güney’den Kandil hattına kadar, PKK ve YPG önderliğindeki Kürt Ulusal mücadelesini boğmayı hedeflemektedir. Tarihsel kodları olan Kürt ulusunu inkar ve imha üzerine şekillenen faşizmin bu azgın saldırıları, en basit muhalefet olanağı tanımadan boğazlanmak istenmektedir. Geşitirilen ırkçı ve şöven tazr bu sürecin ideolojik rehberidir. Askeri tekniğin kuralsız kullanılarak, burjuva hukuksal zemin bile tanınmadan, kırda ve kentlerde geliştirilen katliamlar, işkenceler, sokak kuşatmaları ve tutuklamalar, bu sürecin siyasal yönelimidir.

Saldırı kapsamlıdır. Devrimci ve Komünistlerin önderliğinde sürdürülen devrimci savaşı, devrimci muhalefeti, meşru kurumları ve toplumsal dayanağıyla imha etmeyi planlamaktadır. Maoist Komünistlerinde bulunduğu gerilla alanlarını, canlıdan yana her şeyi yakma ve imha etme üzerine sürdürdüğü kirli savaş, faşizmin hakimiyeti sürecince geliştirdiği nadir kapsamlı saldırılardan biridir. Devrimci demokrasi güçlerinin meşru demokratik kurumları ve basın yayın ağını kapatması, muhalif potansiyeli olan yoksul halk unsurlarının, iş hakkı, yaşam hakkının gasp edilmesi, bu kuşatmanın niteliği ve kapsamı konusunda yeterli verileri vermektedir.

Saldırı kapsamlıdır. KHK larla, burjuvazinin sınıf içindeki ajanları konumundaki Sendikalarda dahi örgütlenmesini “suç” sayan faşizm, işçi sınıfı üzerinde sürdürülen sömürüyü daha da boyutlandıracaktır. İşçi sınıf ve köylülük üzerindeki sömürü ve baskıyı, ücretine zam istemenin dahi yasaklandığı ve yaşamsal haklarının gaspıyla tehdit edildiği konseptle birleştiren faşist AKP-Erdoğan diktatörlüğü, siyasal ve iktisadi kuşatma ile ezilen sömürülen halkı tam bir cendere altına almak istemektedir.

Saldırı kapsamlıdır. Aleviler başta olmak üzere, sunni-Türk ırkçılığı hâkimiyet çizgisine uymayan tüm inanç guruplarını potansiyel “suçlu” olarak ilan etmektedir. Aleviler gibi, ötekileştirilen inanç gurupları üzerindeki asimilasyon, bugün faşizmin laboratuarında, daha derinlikli işlenmek istenmektedir. Toplumun en örgütlü gücü bağlamında bugün Kürt Ulusu ve devrimci-sosyalist güçler ilk saldırı planında olsa da,bu dalga basitten karmaşığa,potansiyel olarak muhalif olan tüm toplumsal dinamikleri içine alacaktır.

Saldırı kapsamlıdır. AKP-Erdoğan diktatörlüğünün hakimiyet çizgisine, kendi kabuğu içinde dahi itiraz eden, liberal, aydın, yazar ve gazetecileri dahi, iktidarının ve planlarının bekası için tehlike görmektedir. Cumhuriyet gazetesinin basılıp çalışanlarının tutuklanması, Can Dürndar’ın “en tehlikeli terörist” ilan edilmesi, hâkimiyet çizgisine uyumlu olmayan rektörlerin görevden alınması ve bunu

Yandaş-yalaka basını ve kalemşorlarıyla,”büyük bir terör operasyonu” olarak kitlelere manüpile etmesi, faşist diktatörlüğün yürümek istediği yolu işaret etmektedir.

Bu yol, faşizmin toplumun her zerresine nüfuz ettirilme beyhudeliğidir.Faşist diktatörlük,bu kuşatma ile birlikte,hakimiyeti açısından siyasal istikrar yakalamak istemektedir.Bu istikrar hedefinin ilk adımı,Hitler aşığı bir modelle başkanlık sistemidir.Bu gün MHP ile ortaklaşılan bu planlarda,anayasa değişikliği ve başkanlık sistemi,Türk hakim sınıfları açısından,siyasal istikrarsızlıktan çıkmanın ilacı olarak görülmektedir.Anayasa değişikliği,”Terörün tanımı ve kanununda” değişiklik,İdam hükmünün yeniden getirilmesi çalışmaları,başkanlık sistemi çalışmaları akabinde,sürekli hale getirilecek OHAL koşullarının hukuksal kılıfı olacaktır.Bu gün geri kitlelere,yapılan manüpilasyon eşliğinde,koro halinde söylettirilen “İdam gelsin” çağrıları,Türkiye-Kuzey Kürdistan’da,açık faşizmin nameleridir.

AB Emperyalistlerinin Sürece İtirazları Ve Erdoğan’ın Hamasi Nutukları!

Her şeyden önce AB emperyalistleri başta olmak üzere, tüm emperyalist güçlerin,”TC” ye yönelik siyasetlerinin içeriği, Mazlum Kürt ulusu ve ezilen-sömürülen halklarımızın yaşadığı baskı ve zulüm değildir. Sermayenin doğası gereği, AB emperyalistlerinin mevcut Türk hakim sınıflarına itirazlarının nedeni, mevcut yönelimle zarar gören çıkarları ve ilişkileridir. AKP-Erdoğan diktatörlüğü, esasta ezilen ve sömürülen emekçi halkımız ve Kürt ulusu üzerindeki milli zulüm üzerinden iktidarını tesis etmeye çalışsa da, hakim iktidarın siyasal-iktisadi planlamasında, dokunduğu, çıkarlarını zedelediği emperyalist ve onun uzantısı sermaye gurupları vardır.

Bu gün AB hem çıkarları zedelenen sermaye gurupları açısından, hem de, AKP-Erdoğan diktatörlüğünün yönelimlerinin yarattığı toplumsal gerilim açısından, süreci kendi sermaye hareketi bağlamında riskli görmektedir. Erdoğan’ı frenleme çabası bu riski azaltma çabasıdır. Kuşkusuz her emperyalist güç gibi, AB emperyalistleri de,bu meseleyi bazı sosyal-siyasal olgular üzerinden tartıştırarak,AKP-Erdoğan diktatörlüğü üzerinde baskı yaratmaya çalışmaktadırlar.HDP milletvekillerinin,Cumhuriyet gazetesi yazarlarının,akademisyenlerin tutuklanması ve pervasız saldırıları eleştiri odağına koyan AB,süreç babında “TC” yi buradan baskı altına almak istemektedirler.Açık faşizm koşullarının sürekli istikrarsızlık yaratacağını bilen AB emperyalistleri,yaptırım gücü olarak,”AB-“TC” arasındaki müzakerelerin “durdurulması,yatırımın durdurulması,sermayenin geri çekilmesi tehditleri üzerinden,kendileri açısından,AKP-Erdoğan diktatörlüğünü “sağduyulu” davranmaya davet etmektedirler.

AKP-Erdoğan diktatörlüğü,dönem bağlamında AB emperyalistlerine karşı Rusya kozunu kullanmaktadır.Erdoğan’ın meydanlarda AB emperyalistlerine karşı sert açıklamalarının arka planında Rusya kozu vardır.Tamda bu dönem,Rusya’nın yetkili ağızlarıyla “TC”ye,NATO’dan ayrılın “iyi niyet önerisi”,bu gizli ilişkiyi deşifre etmektedir.Süreç “TC” nin,AB’den kopmasına evrilir mi?..Bu bir ihtimal.Ama mevcut durumda,kopmadan çok,diplomatik siyasette bu durum pazarlık konusudur.”TC”,ABD yeni dönem başkanının Trump olmasını kendisi açısından bir avantaj olarak öngördüğünden,bu dönem AB emperyalistlerine karşı daha “net” durmaya çalışacaktır.Bu karşılıklı duruşun yarattığı çatışmanın “uzlaşı” noktası,gerici çıkarlardaki karşılıklı tavizlerdir.AB emperyalistlerinin “demokrasi-insan hakları” üzerindeki itirazlarıyla,AKP-Erdoğan diktatörlüğünün,”ben bilirim,milletim bilir” naraları,gerici çıkarların tayin ediciliği kadar sosyal ve siyasal sonuç yaratır.

Bu Koyu Karanlık Günlerde Direnmek Tek Yoldur!

HDP milletvekilleri başta olmak üzere, devrimci demokratik kurumların kapatılmasında tutuklanan ilerici-devrimcilerin sloganlaştırdığı “direne direne kazanacağız” tavrı, tüm ezilen halklarımız için sürecin perspektifidir. Unutulmamalıki, en koyu karanlık anı, aydınlığın en yakın olduğu andır. Faşizmin azgın saldırıları ekseninde yaratmaya çalıştığı umutsuzluk ve topluma enjekte etmeye çalıştığı umarsızlık, aslında O’nun gelecek kaygısıdır. Faşizmin, iktidarını koruma kaygısıyla giriştiği bu pervasız saldırılar, stratejik olarak sonunu hazırlamaktadır. Mevcut dönemsel üstünlüğü taktikseldir. Derinleşen toplumsal çelişkiler, güçlü karşı koyuşları mayalamaktadır. Devrimci ve komünistler başta olmak üzere, tüm toplumsal dinamikler, bu gerçeğin ışığında sürece yaklaşmak durumundadırlar.

Faşizmin her saldırı alanı, terk edeceğimiz alanlar değil,direniş alanlarıdır.AKP-Erdoğan diktatörlüğü,stratejik ve taktik araçlarımıza,toplumsal dinamiklerin en meşru kurumlarına,Kürt ulusu başta olmak üzere,toplumsal ilerici güçlerin iradesi olmuş kişi ve oluşumlara saldırısını,karşı koyuş mevzisine dönüştürmek,sürecin en berrak iradesidir.

 

Önceki İçerikDerneklerin Kapatılması ‘’Yer Altına’’ Çekilmenin Mükemmel Şartlarıdır!
Sonraki İçerikABD Seçimleri ve TRUMP!