HABER MERKEZİ (26.09.2017)- Elleri arkadan kelepçeli bir şekilde oturuyordu. Her bir yanında bir asker vardı. Önde oturan Yüzbaşının yönelttiği soruların doğasından hareketle, Yüzbaşının Kürt olduğunu tahmin ediyordu.
“Kürtler hariç, bildiğim kadarıyla hiçbir ulus, iki bin yıl esaret altında yaşamamıştır, Yüzbaşım. Şu veya bu şekilde bir yolunu bulmuş, bağımsızlığına kavuşmuştur.”
“Tarihte hiç mi Kürt devleti kurulmadı?”
“Kurulmadı diyemeyiz tabi. Tarihte tek bir uzun ömürlü, ciddi Kürt devleti kuruldu ki o da Med’dir ve 128 yıllık bir imparatorluk devletidir. Med’den bu yana Annaziler, Hezarhespiler, Mervaniler, Şeddadiler gibi küçük Kürt emirlikleri, hanedanlıkları kuruldu. Geçen yüz yılda ortaya çıkan ve kıvılcım gibi parlayıp sönen beş on ay bile ömrü olmayan küçük Kürt Cumhuriyetleri de kuruldu. Ama bunların hiçbirini, Med hariç, oturmuş ciddi birer devlet sayamayız.”
Ağır bir sessizlik çöktü cipin içine. İnsanlara huzuru ve hak kırıntılarını, bendelik ve bedel karşılığında dağıtan kara gölgeler belirdi. Şığın özü değişti. Daraldı cipin içi.
“Kürtlerin uyukladıklarını ve ortaya çok acı bir gerçeğin çıktığını mı söylemek istiyorsun?”
“Evet. Tarih kendini bu minval üzerine ayan edince, ortaya çok acı bir gerçek çıkıyor: Kürtlerin 2200 yıldır esaret altında yaşayan bir kavim veya ulus olduğu gerçeği.”
“Şimdiye kadar ne yaptılar bu Kürtler? Ezildiklerini söylüyorlar. Ezilen, kıçının üzerinde oturur mu hiç iki bin yıl?”
“Kürtler ağır vebal altındadırlar Yüzbaşım, suçludurlar. Tarihe hesap vermek durumundadırlar. Özgürlük tarihi, sadece ezenlerden değil, ezilenlerden de hesap soran bir tarihtir.”
Adamın sesindeki acı ve çaresizlik, Yüzbaşıya ölen babasının yarılmış sesini çağrıştırdı.
“Bana öyle geliyor ki bu işin içinden kimse çıkamaz.”
“İşin içinden, dört yüz yıl önce yaşayan büyük Kürt destancısı Ehmede Xani de çıkamadı. Kürt halk ruhunu ve Kürt dünyasını en iyi bilen oydu. Ateşli bir bağımsızlık aşığıydı. ‘Ben Allah’ın hikmetinden şaşakaldım,’ diye yakınıyordu. ‘Kürtler dünya devletinde/Acep ne sebeple kalmışlar boynu bükük/Hepsi birden niçin olmuş mahkûm,’ diyordu.
“İşin içinden Güney Kürdistan, 25 eylülde bağımsızlığını ilan ederek çıkarsa, Kürt köleliğini içselleştiren Kürtler başta olmak üzere tüm halklar şaşıracak ve bu durum Ortadoğu’da hem yeni bir dönemi başlatmış olacak hem de büyük Kürdistan’ın tüm parçalarında, içten içe harlanan bağımsızlık ateşine hatırı sayılır bir güç katacak.”
“Barzani ateşle oynuyor. Zamanı değil.”
“Aydınlar, yazarlar da ‘Zamanı mı, değil mi?’ diye tartışıyorlar. 2200 yıl geciken bu tartışma bana bir şey ifade etmiyor. Bertolt Brecht’in, ölmeden önce yazdığı Turandot veya Aklayıcılar Kongresi adlı eserindeki aydınların tartışmasını anımsatıyor: Sarı Nehir akıyor mu, akmıyor mu?”
“Kürtleri dünya tanımıyor.”
“O eskidendi. İŞİD’in zalimane varlığı, Kürtleri dünyaya tanıttı. Rojavalı kadın savaşçılar başta olmak üzere Kürtlerin kitlesel direnişlerini öne çıkardı İŞİD; tüm dünyaya tanıtmakla kalmadı, aynı zamanda Kürdistan’ı sömürgeleştiren bölge devletlerinin kendi aralarındaki birliği de parçaladı.”
“Güç durumda olan Kürtlerdir, bölge devletleri değil.”
“Bana öyle görünmüyor Yüzbaşım. Kürt köleliğinin yeminli bekçileri, tarihin, kaçınılmaz gücüyle karşı karşıyalar şu anda; ‘Tarihsiz uluslar’ın minnacık devletler kurduğu bir dünyada, bağımsızlık talep eden, elli milyonluk bir köle ulusla karşı karşıyalar. Ehmede Xani: ‘Eğer bizim de bir hükmümüz, birliğimiz ve önderimiz olsaydı, Arap ve Acem’in egemenliği altında olmazdık,’ demişti. ‘O zaman Kürtlerin edebiyat sancağını gökkubbeye dikerdim,’ demişti. Öyle görünüyor ki 21. yüzyıl, ‘Kürtlerin edebiyat sancağı’nın Ehmede Xani eliyle gökkubbeye dikildiği bir yüz yıl olacak.”
Cip, yoldan sapıp benzinliğe girdi. Yüzbaşı indi, erlere, tuvalet ihtiyacını görmesi için mahkumu indirmelerini emretti. Gidip beş çikolata aldı. Tuvalete girdi. Gülümseyerek geldi, koltuğuna yerleşti, mahkuma ve askerlere birer tane verirken, “Kollarını çözün çikolatasını yesin, bu sefer arkadan değil, önden kelepçeleyin,” dedi.