Dünyadaki siyasi durumun tasvirdeki karşılığı nedir veya mevcut şartlarda neye denk gelir? Dünyadaki durum, emperyalist blokların mevcut örgütlenme seviyesi ile, dünya hegemonyası ya da dünya jandarmalığı uğruna yürütülen ve ABD emperyalizminin baskın-başat tek güç olmaktan çıkmasını takiben, Putin Rusya’sının ‘‘ben de varım” restine paralel olarak oluşmuş yeni güç dengelerinin bloklar arası dalaşının vekalet savaşlarını aşıp başat aktörlerin doğrudan çatışmaya evresine gelerek yeni bir emperyalist paylaşım savaşı felaketine doğru hızla ilerlediği gidişattan ibarettir…
Gorbaçov sonrası Boris Yeltsin iktidarı döneminde havlu atarak ABD emperyalizmin dünya jandarmalığının kabul edilmesinden yıllarca sonra Putin liderliğinde toparlanma sürecine girerek bu süreci tamamlayan Rusya, bizzat Putin’in, “tek kutuplu dünya dönemi kapanmıştır” mealindeki çıkışıyla başlayan, ABD emperyalizminin kanlı stratejilerine karşı geliştirdiği stratejilerle lehine tahkim ettiği yeni dengeler süreci, Rusya emperyalizminin Şangay beşlisiyle nüfuza dönüşüp daha geniş müttefikleriyle geliştirdiği blok örgütlenmesi kapsamında alenen dünyasal aktör durumuna gelmesine ulaşırken, ABD emperyalizminin Rusya’yı kuşatma stratejilerinin yoğunlaşarak devreye girmesini izleyen bir sürece tanık oldu… “Turuncu devrim” gibi renkli karşı devrimler süreci, “BOP-GOP, Büyük İsrail projesi, Yeşil Kuşak projesi, Medeniyetler İttifakı”, “Arap Baharı” safsatasıyla Libya, Mısır gibi ülkelerde iktidar değişimlerinin sağlanması, BAAS’çı Saddam iktidarının yıkılması, bu stratejinin Suriye ayağında “Rusya engeline” takılarak başarısızlığa uğraması, istilacı faşist IŞİD çetelerinin hortlaması, Taliban vb. gibi radikal İslamcı siyasal hareketlerin paravan örgütler olarak kullanılması, Rusya ve İran’ın baş tehdit ve düşmanlar olarak açıklanması ve hatta Erdoğan iktidarı eliyle yürütülen devletin yeniden yapılandırılması süreci vb. asla rastlantı olmayan gelişmeler olarak ABD emperyalizminin Rusya emperyalizminin çıkışına ya da güç olarak ortaya çıkmasına karşı geliştirilen stratejilerdir…
Bugünkü mevcut savaş ve çatışmalar esasta bu blokların geliştirip uyguladığı kanlı stratejiler temelinde cereyan etmektedir. Suriye’de mesele belli bir zemine oturdu. Her ne kadar ABD emperyalizmi burada genel stratejisini gerçekleştiremese de destekleyerek güçlü ilişkiler içinde olduğu Kürt yönetim bölgesinin oluşturulmasıyla bu alanda sağlam bir müttefik veya yönetim bölgesini müdafaa eden garantörlüğüyle belli bir kazanım elde etmiştir. Buradaki stratejik hesap ve planları bitmiş değildir. ABD emperyalizmi bugün tek aktör olmasa da esasta oyun kurucu aktör olarak gelişmelere ve dünyanın gidişatına biçim vermeye devam etmektedir…
Büyük İsrail stratejisine uygun olarak Hamas’ı Filistin’in egemen gücü haline getirerek Siyonist İsrail’in Filistin’e saldırılarını İslami terör örgütü gerekçesiyle meşrulaştırmaya çalışan stratejisi de ne yazık ki belli bir başarı göstermektedir. ABD’den kesin ve kayıtsız-şartsız destek alan Siyonist İsrail devletinin, bu desteğe de dayanarak ABD’nin baş tehdit ve düşmanlardan biri olarak belirlediği İran’a karşı kışkırtıcı saldırılarda bulunması, Hamas siyasi büro şefi Haniye’nin İran’da öldürülmesi İran ile İsrail arasında ciddi bir gerilim vesilesi oldu ki, bu, büyük çatışmaya dönüşecek bir kırılma noktası taşımaktadır. İntikam yemini ederek kükrer gibi yapan İran’ın tehdit dolu açıklamalarına karşın bugüne kadar İsrail’e dönük herhangi bir eylemde bulunmaması, durumun kritik aşamasında bulunmasından ileri gelmektedir. Ki, muhtemelen Rusya da Çin de İran’ın bir savaşın patlamasına vesile olacak bir eylemde bulunmamasını telkin etmiş olacaklar ki, İran tüm tehdit ve intikam naralarına karşın edilgin kalmaktadır. Bunda İran’ın yeni iktidar dönemi ve iç dinamiklerinin de rol oynadığı mütalaa edilebilir…
Rusya’nın Ukrayna’ya işgal saldırısı ile yeni bir perdenin açılması, bloklar çatışmasında kritik bir aşamaya geldiğini işaret eder. Zira burada Emperyalist bir güç doğrudan savaşa girmiş, vekalet savaşları, vekaletçi erkin, savaşın bir tarafı olmasına evrilmiştir. Dahası, Ukrayna’nın Rus topraklarına girmesiyle düştüğü işgalci pozisyon, buradaki sorunun karmaşıklaşarak NATO ile Rusya arasındaki savaşa dönüştüğünü resmeder ki, Rusya-Çin bloğu karşıtlığı ortaklığında birbirine yakın duran ABD ve AB’li emperyalistlerin Ukrayna ‘ya verdiği silah desteği de bu savaş taraftarlığının diğer bir kanıtıdır. Savaşın bu niteliği veya evrildiği mevcut durum, nesnel olarak olası olan yeni bir paylaşım savaşını gündeme getirmektedir. Emperyalist haydut blokların örgütlenme düzeyi, çatışma ve derinleşen çelişkileriyle birlikte, yaşanan sistemsel krizleri de dünya savaşı denen paylaşım savaşının nesnel şartlarını ifade etmektedir.
Dünyanın, emperyalist sistemin neden olduğu büyük bir kaosa ve felakete gebe olduğu inkâr edilemez
Özcesi, Rusya-Çin merkezli, ABD merkezli ve AB merkezli emperyalist blokların her biri, bloklaşma mantalitesine uygun olarak hem emperyal çıkarlarını korumak ve hem de oluşacak yeni dengelerde talan ve tahakküm alanlarını korumak için rakiplerine karşı nüfuz alanlarındaki devletleri birer askeri karakol olarak kullanmak üzere en geniş eksende örgütlenmiş durumdadırlar. Avrupa kapılarına dayanmış olan Rus-Ukrayna savaşı başta olmak üzere, her gün yeni bir savaş ve saldırganlığın sergilenmesi paylaşım savaşının dinamiklerini büyütmektedir. Nesnel şartlar ve siyasi gelişmeler bağlamında yeni bir paylaşım savaşının patlak vermesi tamamen mümkündür. Ancak buna bir şerh koymak gerekir ki, nesnel şartlar bu savaşın patlamasına uygun zemin oluştururken, karar verici siyasi irade durumundaki emperyalist haydutlar henüz bir karar vermiş değildir. Daha doğrusu böyle bir savaşı göze alamamaktadırlar.
Dünyanın, böyle bir kaosa sürüklenmesi halinde önüne geçilemez gelişmelere kapı aralayacağı ve bu durumun kendi saltanatlarını yerle yeksan edecek dinamikler üreteceğinden büyük korku duymaktadırlar. Zira hem I. Hem de II. Emperyalist Dünya Savaşı tecrübesi, ezilen sınıflar ve uluslar kadar, savaşı çıkaran emperyalist haydutlar için de inkâr edilemez tecrübelerle doludur. Bu tecrübe, emperyalist bir dünya savaşının halklar için yıkım ve tahribatlarla sonuçlanmakla kalmaz aynı zamanda savaşı çıkaran emperyalist sistemlerin de sonunu getirecek riskler taşır. Öte yandan uluslararası ve çok uluslu tekeller gerçeği o kadar belirgin bir güç ve denetim odağı olmuş ki, siyasi karar vericiler bu tekelleri dikkate almadan ve bunlara rağmen bir savaşa karar veremez durumdadırlar.
Bu tekellerin her türlü imtiyaza sahip olmakla kontrol edip denetimlerinde tuttukları dünyanın daha büyük kaosa sürüklenmesini bu imtiyaz ve hegemonyaları adına uygun görmedikleri müddetçe bir dünya savaşının patlak vermesine rıza gösteremezler. Bunlara ek olarak, mevcut savaşlar sistemiyle çelişki ve krizlerini erteleme işlevi yürütebilmektedirler. Zaten yaşanan kronik savaşlar sistematiği yeterince savaş demektir, hatta ihtiyaç duydukları dengelerin oluşturulması ve hegemonik pozisyonlarının korunması, aynı zamanda krizlerin aşılması için yeterli bir savaş halidir. Ve savaşın siyasi karar vericileri mevcut savaşlar niteliğiyle pekâlâ stratejilerini hayata geçirmekte, belli bir payda da buluşarak aralarındaki güç dengelerini tesis etmektedirler.
Çin’in büyük pazar ve ekonomi olarak dinamik gelişim düzeyi de emperyalist bloklar arası çatışmayı, en azından ABD ve AB’li emperyalistler açısından kolayca savaşa karar vermesini engelleyen ve sınırlayan bir etmendir. Rusya ile ittifak içinde olan Çin, bloklar arası dengeleri belirleyen bir pazar ve güç pozisyonundadır. Lakin, her emperyalist blok ve güç gibi, Çin’in de kışkırtılabilir olan etnik sorun bağlamında bir yumuşak karnı vardır. Fakat bu durum, Çin’in makro stratejide oynadığı rolü ortadan kaldıracak kadar hassas ve üstünden gelemeyeceği büyük bir sorun değildir. Rusya’ya dönük bir anlamda yorup yıpratarak zayıflatma ve uğraştırarak meşgul etme zemininde uygulanan strateji, Çin için henüz uygulanmamakta ya da uygulanması Çin’in gücünden dolayı göze alınmamaktadır…
Eğer İran-İsrail arasında savaşa dönüşme potansiyeli taşıyan gerilimi anlamak istiyorsak, bu tablonun arka planına bakmanız gerekecek. Kuşkusuz ki bu arka plan, bloklar biçiminde örgütlenmiş olan emperyalist barbarlığın stratejilerinden ve emperyalist blokların dünya hegemonyası uğruna girdiği barbar dalaşın vekalet savaşlarıyla büyük felaketlerle tanıştırdığı dünya kaotiğinden başkası değildir. İran “Ulusal Onur’una söz ettirme pahasına ve attığı intikam naralarını yutma pahasına misilleme saldırısından geri tutulmaktadır! Bu sıradan bir şey değil, emperyalist güç ve karar vericilerin gelişmeleri kontrol ettiğini ve kontrollü bir çatışmaya rıza gösterdiklerine işarettir. Lakin en iyimser haliyle bile, dünyanın, emperyalist sistemin neden olduğu büyük bir kaosa ve felakete gebe olduğu inkâr edilemez gerçektir. Mevcut haliyle, gerici savaşların egemen gelişme olarak dünya halklarını kana boğduğu, kışkırtıp yarattığı savaşlar ve yol açtığı krizlerle acılar ektiği, açlık ve yoksulluğu büyüterek ürettiği köhnemiş ve barbar bir dünya sistemi hüküm sürmektedir. Savaştan, krizden, kaostan beslenen emperyalist barbarlık her gün yeni sorun ve savaşlar yaratarak felaketlerin kaynağı olduğunu her gün yeniden ve yeniden teyit etmektedir…
Muhtemel bir genel savaşın merkezi Pasifik değil, Ortadoğu’dur…
Gerek İsrail-İran gerilimini gerek Filistin-İsrail çatışması bağlamında yaşanan Siyonist kıyımı, gerek Suriye’de yaşanan ve aslen kapatılarak bitirilememiş olan savaş gerek Türk devletinin Kürtlere uyguladığı işgalci saldırganlığı, gerekse de Rusya ile Ukrayna arasında emperyalistlerce tahkim edilen savaşı ve dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan çatışma ve saldırganlıkları anlamak/açıklamak/anlamlandırmak için, emperyalist dünya sistemi altında biçimlenen haydut bloklar arası derin dalaşın vekalet savaşlarıyla aktüel kıldığı dünyadaki siyasi duruma bakmak gerekir. Bu zaviyeden bakıldığında, Emperyalist blokların bilek güreşinde kullandığı minder Ortadoğu bölgesi bu özelliğiyle güncelliğini devam ettirmektedir. Bu bağlamda, ‘‘asıl çatışma alanı ve savaşın patlak vereceği yer Pasifik’tir” şeklindeki yorumların hatalı olduğu söylenebilir. Savaşın bizzat yaşandığı ve eksik olmayan emperyalist tahakküm ve çatışma alanı olma özelliğiyle, zaten savaş içinde olan Ortadoğu bölgesi olası gelişimlerin merkezi olmaya devam etmektedir.
Bu bölge hem kıvılcım alabilecek kritiklikte hassastır ve hem de siyasi olarak savaşın patlak vermesini tecrit etmeyen eşiktedir. Açık ki, İran’ın İsrail Siyonizm’ine dönük gerçekleştireceği ciddi bir saldırı, kontrolün yitirilerek hazır olunmayan büyük savaşın patlak vermesine vesile olabilir. İşte bunun için İran, (kabul edilebilir ölçüde bir misilleme hakkını kullanması ilerde gündeme getirilebilir olsa da) misilleme hakkını kullanmaktan bile imtina etmek zorunda bırakılmıştır. İran’ın savaşa girmesi ve buna bağlı olarak İsrail’in savaşa girmesi dünya savaşının patlak vermesine yol açacak bir gelişme olur ki, Rusya-Çin gibi emperyalist merkezler de ABD ve AB’li emperyalist merkezler de salt bunun için İran’ın misilleme saldırısına müsaade etmemiştir…
Türk burjuvazisinin iktidar eliyle yürüttüğü siyaset ve strateji ise, mevcut kaotik süreci fırsata çevirerek yarar sağlama ve mümkünse yayılmacı arzusuna bağlı olarak işgalci saldırganlıklara girişme biçiminde belirmektedir. Özellikle Güney ve Batı Kürdistan’daki Kürt yönetim bölgelerine dönük yürürlükte tuttuğu işgalci saldırganlığını kabartacağı sır değildir. Daha tali unsurda ise, sınır ötesi işgalci saldırganlığını ‘‘milli sorun” algısıyla topluma yutturup, ırkçı Türk milliyetçiliğini körükleyerek iktidarının desteği ve yedek lastiği haline getirmeyi hesaplamaktadır. İktidar, emperyalist güçler arasında ikili siyaset stratejisi yürüterek, durumdan istifade etmeye, ödünler koparmaya dönük olarak bölgedeki nüfuzunu kullanılır bir jandarma rolüyle pazarlık unsuru yapmaktadır. Emperyalist blok-güçlerinin dikkatinden kaçmayan bu durum, emperyalist güçlerce stratejik çıkarlarına uygun olarak değerlendirilmekte ve basit ödünler vererek, AKP iktidarını yanına çekmeye çalışmaktadırlar. Elbette iktidarın yuları ABD emperyalizminin elindedir. Fakat emperyalist bloklar asında cereyan eden bölgedeki bu çatışmada dengeleri etkileyecek olan Türk devletinin yedeklenmesi önem kazanmaktadır ki, kısmi ödünler ve iktidarın sınır ötesi işgalci saldırganlığı bu zeminde mümkün olmaktadır.
Özetle; nesnel şartlar itibarıyla uygun olan savaş şartları yeterince bulunurken, savaşa karar verecek olan siyasi iradedir ve bu da çok uluslu tekellere tabidir. Yani, paylaşım savaşının patlak vermesi nesnel siyasi koşullar açısından tamamen mümkün iken, savaşa karar verecek olan siyasi irade ve çok uluslu tekeller henüz bu savaşa karar vermiş değildir…
Devrimci cephe ya da hareketin bu dönemdeki somut siyaseti emperyalist paylaşım savaşına karşı teşhir mücadelesine dayalı ajitasyon-propagandayı yükseltmek ve kuşkusuz ki, faşist iktidarın sınır ötesi askeri hareket ve işgalci saldırganlığını teşhir etmek olmalıdır. Bu dönemde, devrimci ve demokratik cephenin ittifak ve ortak mücadele platformlarını örerek ya da dirilterek birleşik mücadeleyi geliştirmesi hayati bir sorumluluk olarak belirmiş durumdadır.