DEVRİMCİ DEĞİŞİM NESNEL GERÇEĞE UYGUN DEĞİŞİMLE MÜMKÜNDÜR!

Her şeyin kesinlikle bir varlık nedeni bulunur. Bu istisna tanımayan bir yasadır. Eğer bir davranış gündeme geliyorsa bu davranışın arkasında onu koşullayan gerekçeler mutlaka vardır. Bir düşünce gündeme geliyorsa bu düşüncenin mutlaka dayandığı bir arka plan vardır. Hiçbir şey sebepsiz yere var olmaz veya var değildir. Doğada da insanın düşünce ve eylem dünyasında da bu gerçek değişmez bir durumdur. Önemli olan mesele, şeyleri var eden veya şeylerin arkasında yatan nedenleri doğru tespit etmektir. Bu tespit gayreti gösterilmeden yaşam ve oradaki olaylar doğru tanımlanamaz, açıklanamaz ve bilimsel bir hat izlenemez.

Yaşamda veya evrende bilinmez hiçbir şey yoktur fakat henüz bilinmeyen ve çözülememiş olan şeyler vardır. Burada diyalektik bilim bilinenden yola çıkarak bilinmeyene ulaşmayı emreder ki, insanın başarısı esasta buradan gelir. Kısacası bu basit metot izlendiğinde başarılı sonuçlara ulaşmak, doğruları bulmak ya da bilinmeyenlere ulaşmak ve onları açıklamak tamamen mümkün olur.

Var olandan, bilinenden veya olgudan hareket etmek esastır. Geçerli olan bilimsel yol ve diyalektik metot budur. Ancak burada da doğru sonuçlara gitmek için yeteri kadar veriye dayanmak gerekmektedir. İyi bir gözlem, doğru yorumlama, doğru araştırma ve inceleme, birden fazla bulguya bakma, tek bir veriyle hareket etmeme, tanımlanacak şeyi doğru ve yeterince tanımak ve sonucun birçok delil tarafından desteklendiğini kanıtlamak için mümkün olduğunca fazla delile başvurmak doğru sonuçlara ulaşmak için geçerli olan yöntemdir. Bu yapılmadan, yalnızca bir görüngüye, tek bir bulguya ve yalnızca bir ipucuna dayanarak sonuçlara ulaşmak ya da hüküm vermek genellikle sonuç hakkındaki iddiayı zayıflatır. Bu durumdaki sonuç, karar veya tez tartışmalı olup gerekli güveni bulmaz.

Net sonuçlar ortaya koyup bir yargıda bulunmak için sağlam zemin ve yeterli delile dayanmak şarttır. Yetersiz ve zayıf verilere dayanarak yorumlar yapmak esasta yanılgıya götürür. Bu yöntem ve tarz yanılgıya düşmekle kalmaz aynı zamanda yönlendirilmeye açık bir tarz olur. Gerçeği tam yansıtmayan yetersiz veriler bizleri peşinden sürükler ve sürekli değişen tespitlere bizi iter. Ama tersinden sağlam zemin ve yeterli kanıta dayanarak sonuç tespitine gidersek daha istikrarlı ve doğru bir çizgi izlemiş oluruz.

Bilimsel kuşku esastır. Her şeyi bir nedenle açıklamak veya gündeme gelen her gelişmenin bir sebebe dayandığını düşünmek doğrudur. Bu yöntem bizleri genellikle doğru sonuçlara taşır. Ancak işaret ettiğimiz gibi sebep ve nedenleri doğru tespit etmek elzemdir. Bunun için de aceleci yargılardan sakınmak ve ortaya çıkan sonuç ya da durumu iyi analiz edip yeterince inceleyip doğru değerlendirmek şarttır. Hiçbir konuda aceleci hükme varmamak gerekir. Sonuçları veya olgu ve görüngüleri ciddiyetle incelemek, mesele hakkında ikna sürecimizi tamamlamak ve ondan sonra net tavır koyup tespitte/yargıda bulunmak doğru olandır. Peşin hüküm bir önyargıdır ve genellikle hataya sürükleyendir. Meselenin ne olduğuna iyi bakmak, meseleyi iyice anlamak şarttır. Bunu yapmadan hemen olumlu ya da olumsuz değerlendirmede bulunmak yargısız infazdır. Kuşkusuz ki bu, bilimsel değil, duygusal reflekstir. Ancak bilimde duygusal yükten sıyrılmak kesinlikle gereklidir.

Bilimsel bağlılıktan ziyade esasta manevi bağlılığa sahip olanlar bilimsel gerçekten daha çok duygusal gerçekle meselelere yaklaşırlar. Bu da onları hataya sevk eder. İşte tam da burada meselelere sağlam bilimsel görüşle yaklaşmak ve nesnel gerçeği esas almak önem kazanır. Önümüze gelen ya da getirilen gerçeğin ne olduğuna diyalektik yöntem ve bilimsel normlarla bakmak, sorun ya da olguyu böyle kavramak en doğru bakış açısıdır. Her şeyin gelişim yasasına bağlı olarak değişim halinde olduğunu içselleştirmemiz gerekir. Yoksa manevi bağlılık ve duygularımızın kölesi olmaktan kurtulamayız. Hatalara düşer, yanlışın peşinde heba olur, gelişmeleri yakalayıp ileri adım atamayız bu durumda. Her gelişme ve değişim kendisine koşut tespit, tanım ve gelişmeleri gündeme getirir. Nasıl ki kapitalizm gelişip emperyalizm çağına ulaştı ve kendisinin son evresine ulaştı öyle de doğa, toplum ve insan dünyasına ait her şey gelişerek değişime uğrar ve başkalaşır. Bu gelişim ve değişimi keyfiyete bağlı olarak bir yerde kabul edip öteki yerde reddedemeyiz. Gelişme ve değişim evrensel bir kanundur, her sınıf ve şey için geçerlidir. Şeylerin statik olmadığı gerçeği tam da budur.

Kuşkusuz ki gerçek gibi gelişim ve değişim de tek yönlü düz bir hat değildir. İleriye dönük her gelişme ve değişim yeğlediğimiz biçimdir, tersi ise karşı koyacağımız geri gerçek ve ters orantılı değişimdir. Dolayısıyla değişimin ve gerçeğin niteliği tayin edici etkendir bizler için. Ama değişmez bir şey var ki, o da geri olan gerçeğin değiştirilmesi için o gerçeğin görülmesidir, görülmesinin zorunluluğudur. Gerçek görülmeden onun değiştirilmesi mümkün olmaz. İkinci nitelikte ise, gerçek ilerici ve devrimcidir. Ki, bu nitelikteki gerçek görülmeden ilerleme sağlanamayacağı açıktır. Gerçeğin nitel ayrımı yapılıp gerici gerçek değişim hedefine konduktan sonra, genel olarak gerçeğin halkın yararına olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Şayet değişim veya başkalaşma bir gerçekse bunu görmek doğru, görmemek ise yanlış ve hataya götürendir. Dolayısıyla proleter devrimciler daima bu gerçeği görmek için çabalamış, gerçeği kabul ederek gerçeğe uygun değişimi öngörmüşlerdir. Bunun binlerce, milyonlarca ve hatta sayısızca örneği vardır. Köleci toplumun feodal topluma evirildiği gerçeği görülmeseydi feodalizme karşı mücadele verilemezdi. Feodalizmin kapitalizme evirildiği görülmeseydi kapitalizme karşı mücadele temsil edilemezdi. Kapitalizmin emperyalizm aşaması olarak yaşanan gerçek görülmeseydi emperyalizme karşı mücadeleden söz edilemezdi. Hatalarımız görülmeseydi onlara karşı mücadele edilemez, gelişme ve ilerleme sağlanamazdı. Bilimimizin gelişim evreleri tespit edilip görülmeseydi işçi sınıfı sınıf savaşımında hepten silahsız kalırdı. Mao kendisinden önceki Marksist otoriteleri eleştirmeseydi ve özelde de Stalin yoldaşı eleştirmeseydi Çin devriminin en azından o günkü zaferinden söz edilemezdi.  1.Parti Kongremiz Partimizin hatalı çizgilerini eleştirmeseydi doğru çizgiyi geliştiremezdi. İşkence meselesini mahkum etmeseydi çok ciddi kırılmalar ve bozulmalardan kurtulamazdı parti… Her gelişmede devrimci gerçeğe bağlı kalındığı açıkça görülmektedir. Bu genel kanun bundan sonra da sürmek durumundadır. Ve eğer partimiz manevi dirençle gelişim ve değişim gerçeğini reddetseydi hala kuruluş yıllarındaki durumunda olacaktı ki, bu tüm yaşama aykırıdır. Yani partimiz değişim ve gelişmeyi takip edip ilerlemeye ayak uydurmasaydı varlığını da sürdüremezdi. Eskiyerek çürüyüp giderdi. Bu evrensel olarak her şey için geçerlidir. Nitekim çürüyüp yok olan milyonlarca varlık ve düşünceden söz edilebilir. Varlığı sürdürmenin tek yolu değişim ve gelişmenin ilerleme yolunu takip etmektir.

Önceki İçerik‘’Demokratikleşme Paketi’’ ve Kürt ulusunun beklentileri
Sonraki İçerikABDULLAH KALAY VE TÜM HASTA TUTSAKLAR SERBEST BIRAKILSIN!